Fransa'nın Strazburg kentinde Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Genel Kurulu'na hitap eden Başbakan Ahmet Davutoğlu, HDP İzmir Milletvekili Ertuğrul Kürkçü'nün söz alarak Güneydoğu'daki operasyonların ne zaman sona ereceğine ilişkin olarak İngilizce sorduğu soruya tepki gösterdi. Davutoğlu, "TBMM’yi temsilen Sayın Kürkçü’nün saygı gereği AB’nin resmi dili olarak Türkçe’nin kabul edildiği bu günde bir Türk başbakanla Türkçe konuşmasını tercih ederdim" ifadesini kullandı.
Davutoğlu, Konsey'deki konuşmasının ardından Avrupalı parlamenterlerin sorularını yanıtladı.
Davutoğlu'nun konuşmasından satır başları şöyle:
Küreselleşmenin hayatın her alanını etkilediği böyle bir ortamda, adalet ve merhameti de küreselleştirmek zorundayız. Aksi halde dünyanın hiç bir bölgesinde, ne adaletten ne özgürlükten ne de güvenlikten söz edebiliriz.
Bizim, mazlumlara, masumlara kapımız açıktır, ülkemiz açıktır ama en önemlisi yüreğimiz ardına kadar açıktır ve açık kalacaktır. Önümüzdeki dönemde de bu insani tutumu sürdüreceğiz. Hepimiz kayıp nesiiler riskinin farkına varmalıyız. Sığınmacı çocuklar için acil dersliklere ihtiyaç var. Düzensiz göç ortak sorunlarımızdandır.
Dostlarımız maalesef külfet paylaşımında gereken sorumluluğu üstlenmemiş, bölge ülkeleri yalnız bırakılmıştır. Şunu özellikle vurgulamak istiyorum, Suriyeli kardeşlerimiz için yaptıklarımızdan ve yapacaklarımızdan, takdir edilmek için bahsetmedim ve buraya da takdir edilmek için gelmedim. Biz sadece sorunun ciddiyeti, boyutları ve külfet paylaşımının önemine dikkat çekmek için bunları uluslararası kamuoyuyla paylaşıyoruz.Bu konu ben dönem başkanlığı görevimi üstlendiğimde de vardı, hala devam ediyor. Avrupa kalbindeki krizleri de aşamıyor. Terör karşısında yek vücut olmalıyız.
AB ile bir mutabakata vardık. Bu mutabakatın 3 önemli etkeni bulunuyor. Ege'de mülteci ölümlerinin durdurulması, düzensiz göçün durdurulmasıdır. AB ile vardığımız bu mutabakat uygulanırsa geçici çözümü bulmuş oluruz ancak kalıcı çözümü bulmak için sorunun kaynağına inmemiz gerekiyor. Kitlesel göç dalgalarını durdurabilmek için, insanların kendi ülkeleri içinde yaşayabilmeleri gerekmektedir. Biz, bunun için Suriye sınırı içinde krizin başından beri güvenli bölge oluşturulmasını savunuyoruz.
Küreselleşmenin hayatın her alanını etkilediği böyle bir ortamda, adalet ve merhameti de küreselleştirmek zorundayız. Aksi halde dünyanın hiç bir bölgesinde, ne adaletten ne özgürlükten ne de güvenlikten söz edebiliriz.
Kızılay'da, Ankara'nın göbeğinde otobüs beklemekte olan ve akşam barış içinde ailesine kavuşmak isteyen gençleri, çocukları, torunlarına kavuşmak isteyen yaşlıları canlı bomba ihtiva eden bir arabayla kendisini patlatarak katledenleri, DEAŞ'ın teröründen ayırt edip, onları insancıl bir örgüt gibi gösterme çabalarına karşı insanlık adına buradan haykırıyorum, terör terördür ve kim yaparsa yapsın, hepimiz omuz omuza durmadıkça terörle başa çıkamayız.
Bu saldırıları yapanlar belliyken ve o belgeler bütün dünyaya ifşa edilmişken, PKK ya da PYD'yi meşrulaştırma çabaları DEAŞ'ı meşrulaştırma çabalarından farklı değildir. PKK veya YPG, PYD için Avrupa'nın ortasında para toplama kampanyaları ve propaganda toplantıları düzenlenirken ve bunlar silahla takviye edilirken, terörle mücadele konusundaki dayanışma mesajlarının anlamı kalmamaktadır. DEAŞ'ın Avrupa'daki faaliyetleri bizi ne kadar endişelendiriyorsa PKK'nın Avrupa'daki faaliyetleri de bizi ve sizleri o kadar endişelendirmelidir.
Terörü herhangi bir din veya etnik grupla ilişkilendirmek tamamen yanlıştır ve bu tam aksine teröristlerin amaçlarına hizmet etmektedir. Özellikle de terörün İslam ile yan yana zikredilmesini şiddetle kınıyoruz.
Tek bir kadının mağdur edildiği bilgi size ulaşırsa buyrun o kadını getirin başımızın tacı yaparız. Türkiye Başbakanı larak değil vatandaş olarak söylüyorum bizim yönetmimizde hiçbir mazlum zalimlere teslim edilmemiştir, hiçbir kadının onuruna dokunulmasına izin verilmemiştir. Türkiye bütün mültecilere açık kapı, açık ülke politikasını uygulmaya devam edecektir.
12 Eylül anayasası kalıcı olmayacaktır. Daha önceki anayasanın aksine devleti esas alıp milleti tanımlayan bir anayasa değil, insan hak ve onurunu esas alıp bir anayasa yazmak. Size bunun garantisini veriyorum. AİHS’ne aykırı tek bir madde olmayacak. Parlamenter sistem de olabilir, başkanlık da olabilir. Ruh iyi olmuşsa, hangi iskeleti biçerseniz biçin, o yapı ayakta durur. Otoriterleşen parlamenter sistemler de olabiliyor, başkanlık sistemleri de olabiliyor.
Ertuğrul Kürkçü sordu:
- 2015 Temmuz’undan bu yana PKK ve Türk hükümet güçlerinin çatışmaları ölümlerle sonuçlandı. Aralarında kadınlar ve çocuklar da var. 300 bin kişi yerinden, yurdundan oldu. Son olarak ABD’den, AB’den gelen uyarılar ve elştiriler oldu. Siz hala Türkiye’nin Suriye’den kaçan mülteciler için güvenli bir ülke olduğunu düşünüyor musunuz?
Davutoğlu: TBMM’yi temsilen Sayın Kürkçü’nün saygı gereği AB’nin resmi dili olarak Türkçe’nin kabul edildiği bu günde bir Türk başbakanla Türkçe konuşmasını tercih ederdim. Eminim kendisine oy verenler de bundan daha memnun olurlardı. Devletlerin vatandaşlarına karşı görevleri vardır. Güvenlik ve özgürlüğü sağlamak. Güvenliğini sağlayamadığınız vatandaşa özgürlük veremezsiniz. İnsan onuru bu iki şey üzerine kaimdir. Güvenliğini sağlayacaksınız ve özgürce yaşayacak. Çağdaş devletlerde mutabık olunan bir meselede kamu düzenidir. Devlet otoritesi demiyorum, kamu düzeni. Hepimizin düzeni.