Başbakan Yardımcısı Işık: Kendini bilmezlerden birisi Fahrettin Paşa'ya dil uzatıyor; utanç verici

Başbakan Yardımcısı Işık: Kendini bilmezlerden birisi Fahrettin Paşa'ya dil uzatıyor; utanç verici

Başbakan Yardımcısı Fikri Işık, "Biz Bağdat'ı, Kudüs'ü konuşurken, kendini bilmezlerden birisi çıkıp Sayın Cumhurbaşkanı'mızı da işin içine katarak, Medine müdafii Fahrettin Paşa'ya dil uzatıyor." diyerek,  "Böyle bir tweeti Birleşik Arap Emirlikleri Dışişleri Bakanı'nın retweet etmesi tek kelimeyle onlar adına utanç vericidir. Zayed'in bu yanlıştan bir an önce dönmesini ve böylesi propagandalara alet olmaması gerektiğini vurgulamak isterim" ifadesini kullandı.

Fikri Işık, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Türk Tarih Kurumu, Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi ve Üsküdar Belediyesi katkılarıyla Bağlarbaşı Kongre ve Kültür Merkezinde düzenlenen "100. Yılında Uluslararası Bağdat ve Kutü'l Amare Sempozyumu"nun açılışında, tarihin, geçmişte yaşananların, sebep-sonuç ilişkisi içerisinde tetkik ve tasvir edilmesi olduğunu dile getirerek, tarihi, yalnızca geçmişte yaşananların kaydedilmesi olarak görmenin yeterli olmadığını anlattı.

AA'nın aktardığına göre, Tarihin, kılavuz olması için geçmişten dersler çıkararak geleceği şekillendirmek gerektiğine işaret eden Işık, şöyle devam etti:

"Biz tarihten dersler çıkardıkça, tarihi milletlerin hafızası olarak gördükçe, tarihten anlamlı sonuçlar çıkarabiliriz. Şu anda dünyada üzerinde en fazla araştırma yapılan konulardan biri yapay zeka. Teknik araştırmaların neredeyse üçte biri bu alanda yapılmaya başladı. Yapay zeka, aslında kendi kendine düşünebilen bir mekanizma değil. Yapay zeka, dijital ortamda, bilgisayarın yeni bir durumla karşılaştığında onu alıp, kendi hafızasındaki bütün verilerle karşılaştırması ve ona en uygun veri üzerinden hareket etmesidir. Aslında tarihin sistematiğinin de böyle olması lazım. Şu anda dünya yapay zekayı kullanırken, bizim tarih bilincini yeterince oturtamamış olmamız, aslında geçmişte yaşanan pek çok sorunun günümüz dünyasında yaşanmasına sebep oluyor. Bugün tarihe nasıl bakmamız gerektiğini, yapay zeka çalışması bile bize çok net gösteriyor."

Işık, Üsküdar'dan Bağdat'a uzanan geniş coğrafyada geçmişte inşa edilen şehirlerin öğrettiği ve öğreteceği hakikatler olduğunu belirterek, "Ecdadımız şehirleri, bir anda, her kısmı tasarlanmış olarak inşa edilen bir bütün olarak görmemiş, süreç içerisinde zamanla tekamül eden bir organizma olarak görmüştür. Şehirlerin, bir sonraki neslin hayatını donduracak şekilde kalıcı yapılarla donatılması yerine her devrin ihtiyaçlarına göre yeniden tanzim edilecek biçimde inşa edilmesine özen göstermiştir.Ecdadımız şehirleri, sırtını dağların yamaçlarına veren, ortasında bir cami, caminin etrafında meydan, meydanın etrafında çarşı bulunan bir yaşam alanı olarak tasarlamıştır. İşte tarih, bize bu tecrübeyi öğretiyor. Tarih bilincinden yoksun bir şekilde inşa edilen şehirler ise tıpkı bugün olduğu gibi içinde nefes bile alınamayan kentler haline dönüşüyor." değerlendirmesini yaptı.

Bağdat'ın tarihte İslam dünyasının en görkemli şehirlerinden, en önemli ilim ve kültür merkezlerinden biri olduğunu, Bağdat'ta kurulan müesseselerde ilim, kültür ve sanatta önde gelen çok önemli isimler yetiştiğini anlatan Işık, İslam kültür ve medeniyetine damgasını vuran Bağdat'ın, kendi coğrafyasına hitap etmenin yanı sıra aydınlanma çağının doğuşuna da zemin hazırladığını kaydetti.

Işık, şehrin özellikle Hint ve İran menşeli eserlerin tercüme edildiği bir merkez haline geldiğini, burada İslam bilginlerinin özellikle rönesans döneminden sonraki Avrupa bilginlerinden en temel farkının da İslam bilginlerinin yaptığı tercümeleri kaynaklarına bağlı kalarak, zikrederek alması olduğunu dile getirdi.

Birinci Dünya Savaşı'nda Bağdat'a giden yol üzerinde Kutü’l Amare'nin olduğuna değinen Işık, şunları anlattı:

"Bağdat’ı ele geçirmeye çalışan İngilizlerle onları durdurmaya çalışan ecdadımız arasında büyük bir mücadele yaşanmıştır. Çok sayıda kayıp veren İngilizler, Kut Kalesi'ne çekilirken, Osmanlı kuvvetleri kaleyi kuşatma altına almıştır. Yaklaşık 5 ay süren kuşatmanın kaldırılması karşılığında İngilizler bütün silahlarını ve 1 milyon sterlin tazminat ödemeyi teklif etmiştir. Daha sonra İngilizler, tazminatı 2 milyon sterline çıkarmıştır. 29 Nisan 1916 günü protokol imzalanmasının ardından halkın coşkulu gösterileri arasında Türk kuvvetleri, Kutü'l Amare’ye girmiş ve 13 bin 309 İngiliz askerini teslim almıştır. Ancak bu büyük galibiyet, uzun süre her ne hikmetse hatırlanmamış, hatırlatılmamıştır. Ders kitaplarına konu dahi edilmemiştir. Olayın kahramanları hak ettikleri övgüye bir türlü layık görülmemiştir. Maalesef uzun bir süre hem Kutü’l Amare hem de benzeri başka hadiseler, yok sayılmaya çalışılmıştır. Halbuki İngilizlerin, İstanbul'u işgal ettiklerinde, şehirde kendilerine ait bürolara, üzerinde 'Kut’u Hatırla' yazan tabelalar astıkları bilinmektedir. Mağlup taraf, bu savaşı bir ibret vesikası olarak hatırlarken, bizde ise kendi zaferimiz, her ne hikmetse, unutturulmaya çalışılmıştır. Artık bu eksiğimizi gideriyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımızın önderliğinde, 100. yıldönümünde Kutü’l Amare yeniden ele alındı ve yapılan programlarla, ecdadımızın bu büyük zaferi yeniden hatırlandı."

Işık, Türk tarihinin, Osmanlı ve Selçuklu tarihinden kopuk şekilde ele alınmasına da karşı çıktıklarını ifade ederek, "Milletlerin tarihi, bütündür. Her devresiyle, her tecrübesiyle, zaferleri ve mağlubiyetleriyle, medeniyetleriyle ayrılmaz bir bütündür ve tarih, ancak bir bütün olarak ele alınırsa yol gösterici olabilir." dedi.

Birinci Dünya Savaşı'nda, Kutu'l Amare'nin yanı sıra Çanakkale’de ve Medine Müdafaası'nda olduğu gibi pek çok galibiyet bulunduğunu belirten Işık, "Yalnızca galibiyetlerimizle övünmek de yalnızca mağlubiyetlerimize hayıflanmak da doğru değildir. Doğru olan galibiyetten de mağlubiyetten de dersler çıkarmaktır. Bize düşen bu ve benzeri hadiseleri, ilmi bir ciddiyetle ele almak, zaferlerimizi, hamasete kurban etmeden mağlubiyetlerimizi, duygusallaşmadan tartışmaktır." diye konuştu.

 

"Demek ki Lawrence'lar hala iş başında" 

 

Başbakan Yardımcısı Fikri Işık, Kutü'l Amare ve Bağdat’tan bahsederken Kudüs'ü de anmak gerektiğinin altını çizerek, sözlerini şöyle tamamladı:

"ABD, uluslararası hukuk ve BM kararlarının ihlali anlamına gelen ve kabul edilemez bir karar aldı. Biz, bu kararı şiddetle reddettik ve yok saydık. Nitekim BM Güvenlik Konseyinin ABD dışındaki 14 üyesi de ABD'nin karşısında yer aldı. Haklılığımız tescillendi. Buradan bir kez daha ifade ediyorum ki Kudüs'ü, İsrail'in başkenti haline getirme teşebbüsü, maziye de istikbale de ihanettir. Kudüs, bütün insanlığın şehridir, üç semavi dinin ortak kutsal mekanıdır. Nitekim ecdadımız Kudüs'e asırlar boyu bu anlayışla hizmet etmiştir. Gayri Müslimlerin de şahitlik ettiği ve özlemle andığı bir barışı tesis etmiştir. Bu idare biçimi literatüre 'Osmanlı Barışı' diye geçmiştir. Kudüs'ü, tek tipleştirmek ve bu mukaddes beldedeki bir arada yaşama kültürünü yok etmeye çalışmak, barışı boğmak demektir.

Biz Bağdat'ı, Kudüs'ü konuşurken, kendini bilmezlerden birisi çıkıp Sayın Cumhurbaşkanımızı da işin içine katarak, Medine müdafii Fahrettin Paşa'ya dil uzatıyor. Fahrettin Paşa, Hazreti Peygamber'in kabrine düşman çizmesi değmesin diye kendini parçalamış ve mütareke imzalandıktan sonra dahi müdafayı bırakmamış, eşine az rastlanır bir kahramandır. Fahrettin Paşa'ya dil uzatmak, yalnızca tarih bilmemekle açıklanacak bir cehalet değil, aynı zamanda kötü niyet taşıyan bir provokasyondur. Demek ki Lawrence'lar hala işbaşında. Nitekim ecdadımız kendini Kudüs'ün, Mekke ve Medine'nin hakimi değil, hadimi olarak bilecek bir rikkate sahiptir. Türkler ve Araplar arasındaki kadim dostluğu zedelemeyi amaçlayan böyle bir tweeti Birleşik Arap Emirlikleri Dışişleri Bakanının retweet etmesi tek kelimeyle onlar adına utanç vericidir. Daha geçtiğimiz günlerde Birleşik Arap Emirlikleri milli gününe katılmış bir hükümet üyesi olarak Birleşik Arap Emirlikleri Dışişleri Bakanı Zayed'in bu yanlıştan bir an önce dönmesini ve böylesi propagandalara alet olmaması gerektiğini vurgulamak isterim."