Başbakan Binali Yıldırım, Başkanlık sistemi, tartışmalarına ilişkin olarak "Başkanlığın kapısı 15 Temmuz gecesi açılmıştır" ifadelerini kullandı. "CHP, Cumhurbaşkanlığı seçiminde mızıkçılık yapmasa belki bunlar olmayacaktı" diyen Binali Yıldırım, getirilmesi tasarlanan "Türk tipi başkanlık sistemi"ne ilişkin de açıklamalarda bulundu. Meclis'in denetime yoğunlaşacağını kaydeden Yıldırım, yeni anayasada "vatandaşlık" tanımının tartışmaya açılmayacağını ve sistemin üniter yapı üzerinden devam edeceğini kaydetti.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın "Türkiye'yi bölgedeki gelişmelerin dışında bırakıp faturayı üzerimize yıkmak için her yolu deniyorlar. Bu ahlâksız oyuna müsade etmeyiz.Sahada olacağız" sözlerini hatırlatarak Irak'taki barış görüşmelerinde Türkiye'nin de olacağını söyledi.
Başbakan, IŞİD'e yönelik Irak ordusu ve peşrmege güçlerinin yürüttüğü Musul operasyonuna ilişkin "Musul'daki kara harekâtında şu an yer almamıza gerek yok" dedi. Yıldırım, koalisyonun düzenlediği operasyonlara hava desteği vereceklerini belirterek "Koalisyon içinde hava unsurlarımız yer alacak" ifadesini kullandı.
Kuzey Irak'ta Suriye'dekine benzer bir güvenli bölge oluşturulabileceğini aktaran Yıldırım, "Suriye'de buna başladık, Fırat Kalkanı ile güvenli bir bölge oluşturduk. Benzer şekilde yıllardan beri Kuzey Irak'ta biz hava operasyonları yapıyoruz" dedi. Yıldırım, "Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi, bu konuda Türkiye ile farklı düşünmüyor. Çünkü oradaki gelişen terör hareketleri, PKK onlar için de ciddi bir tehdit" şeklinde konuştu.
Yıldırım "Balyoz ve Ergenekon vardı; FETÖ'cüler o dönemde bu iddiaları sulandırdı, gerçek olan yalan oldu" şeklinde konuştu.
Afyonkarahisar'da ortak basın toplantısında gazetecilerin sorularını yanıtlayan Yıldırım'ın açıklamalarından satır başları şöyle:
"Musul'daki kara harekâtında şu an yer almamıza gerek yok. Koalisyon güçleri içerisinde hava ve kara unsurları var. Hava unsurları içerisinde Türkiye yer alacak. Bir hava harekatında ihtiyaç duyulduğunda bizim uçaklarımız da operasyona katılacak. Burada bir tereddüt yok, mutabakat sağlanmış durumda.
Kara operasyonunda zaten şu anda Irak'ın resmi askerleri, polisi, güçleriyle Peşmergeler doğrudan yer alıyor. Ayrıca bizim Başika kampında eğittiğimiz Ninova Muhafızları var. Irak içerisinde diğer milis gruplar var.
Dolayısıyla şu anda koalisyon güçlerinden doğrudan operasyonda yer alan başka ülke unsurları yok. ABD lojistik destek veriyor, arka planda Amerika da yer alıyor. Dolayısıyla kara harekatında şu anda bizim, aktif olarak operasyonların içerisinde yer almamızı gerektirecek bir durum söz konusu değildir.
Bizim hassasiyetimiz şu, Başika'daki askeri varlığımıza yönelik Bağdat ileri geri açıklama yapıyor. Bugüne kadar herhangi bir sorun olmadığı halde açıklamalar yapması bizi rahatsız ediyor. İkinci önemli unsur Musul operasyonundan sonra demografik yapının değiştirileceği; 2 milyona yakın mültecinin Türkiye'ye geleceği yönünde endişemiz var. Buradan çıkacak mültecilerin Trükiye'ye doğru gelmesi demek. Mezhep savaşı riski de söz konusu.
Koasliyonda gerekli adımlar atılıyor. Daha sonra Suriye ve Irak'ta istikrarın sağlanması gerekiyor. Masada olma meselesine gelince, barış görüşmelerinde Türkiye'nin yer alacağı anlamına geliyor. Bu bölgede Türkiye'nin yer almadığı bir görüşme olması mümün değil. Bu bölgeyle alakası olmayan masada yer alacak Türkiye yer almayacak... Böyle bir durum söz konusu olamaz. Türkiye'nin geleceği ve güvenliği için Türkiye'nin ağırlığı burada olacak.
Ülkemizin başını ağrıtan PKK terörünün barındığı ülke Irak. Irak bize laf edeceğine önce bize orada bulunan ve ülkemizi rahatsız eden yıllardır sivil insanların hayatına kasteden, güvenlik güçlerimizi şehit eden, bu alçak hain bölücü PKK terör örgütüne yataklık yapmasınlar. Önce ülkelerine sahip çıksınlar, ülkelerindeki terör örgütlerini zapturapta alamıyorlar Türkiye'ye kafa tutuyorlar.
Türkiye olmadan bölgede plan yapmak akla ziyandır. Bölge Misak-ı Milli sınırları içindedir. Biz bir yayılım politikası içinde değiliz. Mezhep çatışmasına kim göz yumarsa katliama kapı aralar
İran'la görüşüyoruz, PKK konusunda işbirliği yapıyoruz
"YPG-PYD eşittir PKK. Suriye'de, Irak'ta yaşanan Kürt ahalisi bizim kardeşimiz. Sanki biz PYD-YPG ile ilgili konuşunca 'Türkiye, Kürtleri istemiyor' diye bir algı oluşturuluyor. Bizim Kürtlerle sorunumuz yok. ABD şöyle düşünüyor, 'Ben DEAŞ'ı yok etmek için YPG ile işbirliği yapıp kendi askerimi riske atmayacağım.' Ben ABD'ye de söyledim, bir terör örgütünü başka bir terör örgütü ile yok etmek mümkün mü? Bu bir devlet politikası olamaz. Bu bir yanıltmadır.
ABD şu tercihi yapmak zorunda. Ya beraber hareket ettiği Türkiye'yi ya da üç beş terörirstin oluşturduğu bu grupları tercih edecek.
YPG'ye verdikleri silahları PKK kullanıyor. ABD bizim dostumuz ise bize silah çeken terör gruplarına dolaylı yoldan destek olmuş olmuyor mu?
Rakka operasyonu için 'bize destek olun' dediler, biz de 'pekala olalım.' Ama 'PYD, YPG de olsun' dediler. Ellerinde onun 10-15 bin kişilik gücü var. Biz dedik 'Orada biz yokuz, kusura bakmayın. Terör örgütüyle yan yana bulunamayız. Bizden hiç medet ummayın. Eğer burada bizimle hareket edecekseniz önce YPG ile PYD ile bağınızı koparın.' bunu açık ve net söyledik. Bu konuda 'Hayır biz onlarla hareket edeceğiz' demediler ama bu konuda bizim duruşumuz net, kararlılığımızı biliyorlar. Bundan sonrası onların bileceği iş.
"Münbiç'ten DEAŞ temizlenince buraya getirilen ve bu harekatta Amerika ile birlikte bulunan YPG ve PYD unsurları tekrar bölgelerine, Fırat'ın doğusuna çekilecekler. Bu açık söz. Bugün de hala Amerika, 'sözümüz söz' diyor ama bir şekilde ayak sürüyorlar. Acaba PYD, YPG'ye müsamaha mı ediyorlar, yoksa söz mü geçiremiyorlar? Söz geçirememeleri mümkün değil. Amerika olmasa PYD, YPG'nin yapacağı bir şey yok. Dolayısıyla ağırdan alıyorlar ama bu konuda bizim kararlılığımız çok iyi biliniyor. Hiçbir tereddüt yok. Yani bunun sonuna kadar takipçisi olacağız. Şunu söyleyeyim, özetle Türkiye gerek sınırları içerisinde gerek sınırları dışarısında ulusal güvenliğini tehdit eden, toprak bütünlüğünü tehdit eden, vatandaşlarının can ve mal emniyetini tehlikeye sokan her terör örgütüyle, ismi ne olursa olsun, ister PKK olsun, ister PYD olsun, ister YPG olsun, ister DEAŞ olsun, ne olursa olsun gereğini yaparız. Kimseden de izin, icazet almaya ihtiyacımız olmaz. Bu kadar açık ve net söylüyorum."
"Bu ülkelerin toprak bütünlüğünün korunması ve buradaki kanın durmasını istiyoruz. Ancak oralardaki otorite boşluğundan, yönetim boşluğundan kaynaklı burada yeşeren terör örgütleri bizim canımızı yakıyor. Ne yapacağız? Ellerindeki ağır silahlarla bomalarla canlı bombalarla sınırı geçip eylemlerini yaptıktan sonra mı harekete geçeceğiz? Zaten bunu yapıyoruz içerideki PKK unsurlarına karşı. Ama şunu da yapacağız, Suriye'de buna başladık, Fırat Kalkanı ile güvenli bir bölge oluşturduk. Benzer şekilde yıllardan beri Kuzey Irak'ta biz hava operasyonları yapıyoruz. Zaman zaman karadan da operasyon yapıyoruz. Hatırlayın, geçmiş yılllarda, 90'lı yıllarda çok büyük operasyonlar yaptık ama biz bu operasyonların yapılmasından ziyade kalıcı olarak buradaki geçişleri önleyecek güvenlik tedbirlerini almamız gerekiyor. Cumhurbaşkanımızın bahsettiği konu bundan ibarettir."
Başbakan Yıldırım, "Gerekirse orada da bir teröristten arındırılmış bölgeden mi söz ediyorsunuz?" sorusunu da şöyle yanıtladı:
"Aynen öyle. Bakın Kilis'e hababam roketler atılıyor, füzeler atılıyordu. Niye? DEAŞ burnumuzun dibindeydi. Şimdi o DEAŞ'ı 20 kilometre güneye kadar püskürttük. En azından ellerindeki o roketlerin menzilinin dışında kaldı. Ama daha uzun menzilli roket alabilirler mi, alabilirler. Onun için de gerekli tedbirleri alıyoruz. Biraz daha güneye tam emniyetli alan oluşturuncaya kadar devam edeceğiz. Buralardan da terör unsurlarını temizleyeceğiz. Bakın o DEAŞ'tan temizlenen bölge bin 260 kilometrelik alan ne oldu? Orada yaşam başladı. Türkiye'deki göçmenlerden 40 bin kadarı döndü, oralarda yerleşti, köylerine döndüler, okullar, hastaneler açıldı, insanlar hayata döndü. Şu anda 40 bin kişi gitti, yerleşti, normal yaşama döndü. Topraklarıyla buluştular, hasretlerini giderdiler. Bir de böyle artısı var."
"Biliyorsunuz orayı Barzani, yani KDP kontrol ediyor. Kuzey Irak Kürt Bölgesel Yönetimi. Irak Anayasası'nda da onların ayrı bir federasyon olarak tanınan bir bölge. Dolayısıyla o bölgede yapılacak her türlü işbirliğini merkezi hükümete değil, o bölgenin esas sahibi olan Barzani yönetimiyle yapacağız. Bu konularda sürekli görüşüyoruz. Yani Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi, bu konuda Türkiye ile farklı düşünmüyor. Çünkü oradaki gelişen terör hareketleri, PKK onlar için de ciddi bir tehdit."
"Türkiye'nin teröristten arındırılmış bölge planına ilişkin Barzani ile görüşülüyor anladığım kadarıyla. Onlar da Türkiye ile benzer düşüncede mi?" sorusu üzerine;
"Onlar da Türkiye ile bu konuda işbirliğinin önemli olduğunu biliyorlar ve bu konuda bizimle çalışmaya hazır olduklarını bize defalarca ifade ettiler. Yine orada, Erbil civarında da daha bizim Irak-Hakkari-Şırnak civarındaki hudut bölgesinde birliklerimiz var, Irak tarafında. Özel Kuvvetler orada konuşlanmış vaziyette."
Sayın Devlet Bahçeli zaman zaman sürpriz çıkışlar yapar ve bu çıkışlar Türkiye'nin sorunlarının çözümüne kapı aralar. Bu konuda Bahçeli'nin yeni bir buluşu yok. 2007'de vesayet odaklı CHP, Cumhurbaşkanlığı seçiminde mızıkçılık yapmasa belki bunlar olmayacaktı. Bizim anayasamız parlamenter sistem öngörüyor. En azından Cumhurbaşkanlığı seçimi ile değişikliğe gittik. Yüzde 52 ile seçilmiş bir cumhurbaşkanı var ama anayasa yetkileri kısıtlı. 'Cumhurbaşkanı sen hiç bir işe karışma gelen kanunları imzala.' Böyle bir şey yok. Mevcut durumda anayasada bir çelişki var.
"Hatırlayın, karar aldık, dedik ki 'Bize seçtirmiyorsanız, biz de gideriz, millete sorarız. Millet ne derse onu yaparız.' Millete, referanduma gidildi. Cumhurbaşkanının millet tarafından, doğrudan seçilmesi kararı alındı. Bizim anayasamız, parlamenter sistemi öngörüyor ama cumhurbaşkanlığı seçimi itibarıyla da sistem değişikliği o zaman başladı. En azından cumhurbaşkanı seçimiyle önemli bir sistem değişikliğine gittik. 20 milyonun üzerinde vatandaşın oyunu alan bir cumhurbaşkanı, yüzde 52 oy oranı ile seçilen cumhurbaşkanı...
Anayasada cumhurbaşkanı sorumsuzdur. Bu, işin esasıyla çelişiyor. Bu kadar insana karşı sorumluluk almış, onlara karşı siyasi hesap verme konumunda olan cumhurbaşkanını 'Sen hiçbir işe karışma, gelen kanunları imzala. Ondan sonra git meydanlarda de ki işte ben anayasaya göre bir şey yapamıyorum.' Böyle bir şey yok. Mevcut durum ile darbe anayasası bir çelişki halinde. Bunu düzeltmek gerekiyor. İşin özü budur."
"Kılıçdaroğlu, oturduğu koltuğu görmezden geliyor. Parlamentoda, Meclis'te bir milletvekili olup, üstüne üstlük bir de anamuhalefet partisi genel başkanı olup, parlamentoyu yok saymak kadar büyük bir gaflet olmaz. Ne tek adamı kardeşim? Parlamento var mı, parlamento da seçimle gelmiyor mu? Kılıçdaroğlu seçilerek gelmedi mi? Onun da siyaseten topluma, millete sorumluluğu yok mu? Anamuhalefet partisi olarak sorumluluğu yok mu? Başkanlık sisteminde parlamento daha da güçleniyor. Meclis daha da güçleniyor ve siyasi parti başkanlarının tabiri caizse sevk ve idaresinden ziyade oradaki milletvekilleri kendi özgür iradelerini daha fazla kararlarına yansıtacak."
"Şimdi başkanlığı getirir, Cumhurbaşkanımız üzerinden tartışmaya başlarsanız, doğru bir sonuca varamazsınız. Bu iş kişilere göre düzenlenecek bir iş değildir. Bu, ülkenin geleceği, istikrarı için, milletin birliği, beraberliği için olmazsa olmaz bir şey. Aslında başkanlığın kapısı 15 Temmuz gecesi açılmıştır. Önce de gündemdeydi, konuşuluyordu ancak önemi çok bilinmiyordu. Farklı farklı spekülasyonlar yapılıyor. 'Efendim Tayyip Erdoğan kendisi için istiyor. Tek adam olmak istiyor.' Falan filan ama öyle olmadığını 15 Temmuz gecesi gördük. Dünyanın hangi ülkesinde cumhurbaşkanı milletine, 'İnin meydanlara, bunlara dersini verin.' der ve o millet tanka, topa, uçağa karşı gözünü kırpmadan meydanlara iner? Bu ülkeye sahip çıktı bu millet. 79 milyon Türkiye'ye sahip çıktı, geleceğine sahip çıktı.
Yüzde 50 oy almadan başkan seçilemiyor. Yüzde 50 oy aldığın zaman da iktidar oluyorsun. Tek başına. Üstelik başkanlıkta icra, yürütme tamamen Meclis dışından olduğu için Meclis'e karşı da daha bağımsız hareket ediyor. Bakanlar vesaire. Şimdi bir yandan milletvekilisin, bir yandan bakansın. Hem yasamanın içindesin hem de yürütmenin. Ne oluyor? Bu sefer gelecek seçimi düşünüyorsun, kararlarında istediğin gibi hızlı hareket edemiyorsun, objektif davranamıyorsun. 'Acaba şu konuyla ilgili karar verirsen, seçmen bunu olumlu mu algılar, olumsuz mu algılar?' Bu tip davranışlar, yapacağın icraatı olumsuz etkiliyor. Zaman kayboluyor ama tek başına iktidar, güçlü bir siyasi iradeyle bir kere çok hızlı karar veriyorsunuz."
"İki, ülkenin müzminleşmiş sorunlarını hiç tereddüt etmeden çözüyorsunuz çünkü yasamayla siyasetle bağınız seçimden seçime hele hele... Başkanı demiyorum, başkan, parlamento ayrı seçildiği için birbirinden etkilenme diye bir şey söz konusu değil. Nasıl olacak, iki başlılık mı olacak? Hayır, yasama, yürütme, yargı... Yargı zaten kendi işini tarafsız, bağımsız yapacak ama yürütme de seçimle geldiği için başkan, kendi kadrosunu kuracak ve istediği kararları alacak. Meclis de denetime yoğunlaşacak. Bütçesini denetleyecek, önerilerini yapacak, yasalarda değişiklik yapacak. Başkanın taleplerini karşılayacak veya karşılamayacak.
Şöyle, şimdi 5 yıl, sistemde 5 yıllığına başkan seçilecek. Bizim düşüncemiz, henüz içeriğe girmedik ama eskisi gibi milletvekili seçimlerinin de 5 yılda bir olması uyum açısından yerinde olur diye düşünüyoruz. Bütün partilerin de geçtiğimizde bir mini anayasa değişikliği görüşmeleri oldu. Burada da benimsenen bir konudur. Dolayısıyla burada da böyle bir yola gidilebilir."
"Türkiye yaz boz tahtası değil. Yapacağımız değişiklik ne ise bir seferde yapalım. Sürekli milletin önüne, 'Yok bu olmadı. Bu geçiş taksimiydi, bu da gelişmeydi. Bu da sonuçtu.' diye milleti bu işlerle meşgul etmeyelim. Bunlar yanlış olur. Düşünelim, taşınalım bir sefer karar verelim. Şöyle bir şey vardır, Japonlarla Amerikalıları tanımlamak için güzel bir örnek var. Onu size söyleyeyim, şimdi bir Japon 5 yıl düşünür, 5 dakikada uygular. Bir Amerikalı 5 dakika düşünür, 5 yılda işin içinden çıkamaz. Biz, çok düşüneceğiz, geniş istişare yapacağız. Zaten bu iş çok konuşuldu. Her yönüyle konuşuldu. 'Efendim şöyle olursa nasıl olur? Böyle olursa nasıl olur? Yarı başkanlık olursa ne olur? Partili başkanlık olursa ne olur?' Şunu söyleyeyim, sadece başkanlık olursa partiyle bağın kopmuyor ki başkanlıkta da yine parti var. Yani başkanlıkta da yine parti var. Partinin doğal başkanı."
Üniter olacak, vatandaşlık tanımı tartışmaya açılmayacak. Parlamenter sistemle yolumuza devam edelim istiyoruz ama buna gücümüz yok soruna gözümüzü de kapayamayız. Çözüme ne katkı sağlanacaksa onu yapacağız. Biz AK Parti olarak değişikliği referanduma gönderemeyeceğimize göre diğer partilerin desteğine ihityacımız var. Bahçeli'de 'referanduma göndereceğiz' dediğine göre kapısını çalacağız. Sayın Kılıçdaroğlu'nada çağrı yapıyorum milletin iradesinden üstün irade yoktur. Halkın kararından endişe etmek buna karşı durmak gereksizdir.
Türkiye'nin büyük hedeflerinde küçük hesapları parti hesaplarını bir kenara bırakmamız gerekiyor. CHP'nin yaptığı budur. Önyargılarını kıramıyorlar. Milletin önüne götüreceğiz buna tereddüt yok. Yetmez ama evet gibi bir değişiklik değil yaptıklarımız yeterli olacak.
Başkanlığın parlamento ile ilgilileri, başkanlığın seçilme şartları gibi her şey görüşülecek. Bütün partiler bu konuları çalıştı.
Her parti oy verin değiştirelim demedi mi? AK Parti grubunun vereceği teklif ülkemizim geleceğini öngören milletin bereberliği güçlendirecek çatışmaları ortadan kaldıracak bir değişiklik olacak.
Benden tarih istemeyin. Gerekli istişareleri yapmadan tarih veremem. Milleti yanıltmayalım bu iş ortak akılla yapılması gereken işler ben yaptım oldu şeklinde olamaz. Ben süreçlere değil sonuçlara odaklanırım.
Anayasayı vatandaş onayladı ise artık gereğini yap demek istiyordur. İşin özünü teferruat ile kaçırmayalım. Bir arkadaşım var ben para kazanınca villa yapacağım deyip çimenleri ördekleri ile uğraşıyor biz önce çatıyı yapalım sonra ördek ile uğraşırız.
HDP terör ile arasına mesafe koymuyor. Bölge halkının bir PKK sorunu vardır. 1500-2000 arasında Türkiye'de PKK'lı terörist var.
Silvan'da İdil'de Nusaybin'de Cizre'de 30 bin konutu yerler bir ettiler. Biz yatırımlara devam ediyoruz bunu da engellemeye çalışıyorlar. Terörle mücadelede kapsamlı bir strateji değişikliği yaptık savunmadan taarruza geçtik yerlerinden çıkmadan biz gidip biz geldik diyoruz daha aktifiz.
Sürekli büyükşehirlerde eylem yapmak için her türlü yolu deniyorlar. Şuanda saha ve psikolojik üstünlük güvenlik güçlerindedir.
Teröristleri yuvalandığı 12 noktada operasyon yapıldı ve operasyonlar devam ediyor. Sizin varlığınızı tehdit ediyorsa siz de hoşgeldin diyemezssiniz bu bir mecburiyettir. Gerek FETÖ ile gerek PKK ile mücadelede hayatını kaybedenlerin ailelerine baş sağlığı diliyorum. Terör örgütleri aynı yerden geliyor bu bir tahmin değil bu bir bilgi. Ortak hedefleri Türkiye'ninbaşını ağrılmasıdır. Alayı gelsin hiç bir şey yapamazlar. Kara propaganda ve algı operasyonları yapıyorlar millet uyandı artık onlara yardım etmeyecek.
Sayın eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök MGK'nın kararından bahsediyor. Kurulun bu toplantısında 2004 tarihli MGK'nın gündem maddesi Türkiye'de Nurculuk Faaliyetleri ile ilgili bir araştırma yapılması için bir talep verilmiş bu tarihte FETÖ yazıyor mu?
Biz terör örgütünden bahsediyoruz sen silahlı bir eyelm yapmıyorsun ama yapabilirsin diye hareket edilemez. Bu konuda Özkök konuyu karıştırıyor. Özkök, darbe girişimlerine karşı hangi eylemleri yapmış? 1983'de sorunların çalınması üzerinde bazı askerler atıldı ve atılmaya devam edildi. Fethullah Gülen'e Nazlı Ilıcak soruyor, "Hocam askeriyenin baskıları ne zaman bitecek?" 'Özkök Genelkurmay Başkanı olunca bitecek' diye cevap veriyor Gülen,
17/25 Aralık'ta hükümet gerekli adımları attı. Bizim için 17/25 Aralık bir milattı ondan sonra hükümet örgütün faaliyetlerini yakından izlemeye aldı. 7 dava açıldı..
12 Eylül darbesini hatırlayın. 12 Eylül darbesinde siyasi arka planda kimlerin olduğu biliniyor muydu? Darbeyi yapan şu hesabı yapıyor "Patron benim istediğimi yaparım" Bizim elimizdeki bilgiler Yurtta Sulh Konseyi diye 5 kişilik bir general grubu var. Askeri rütbelerde kim komutan olacak diye bir liste var. Anadolu Ajansı'nın TRT'nin başına kimler gelecek belli. Belediye başkanları bakanlıkların müsteşarları da belli ama siyaset ile ilgili bir liste yok. Mahkeme sürecinde ortaya çıkarsa çıkar. Darbeyi yapalım sonrasını düşünürüz demiş de olabilir.
AK Parti demokrasinin güçlenmesi için hayatını ortaya koymuş bir lidere sahip. Balyoz ve Ergenekon vardı; FETÖ'cüler o dönemde bu iddiaları sulandırdı, gerçek olan yalan oldu.
MHP, FETÖ'yü yanaştırmadı. Varsa yoksa CHP. CHP bunları hapishanede ziyaret etti. Mağdurlar var diye edebiyat yaptı. Peki soruyorum; 15 Temmuz'daki mağduriyetler ne olacak? Şimdi FETÖ'cüleri mağdur ilan etti. CHP'nin görüşünü gözden geçirmesini tavsiye ediyorum. FETÖ ile mücadele konusunda CHP'nin aklı selim davranmasını bekliyoruz. Biz hata olmaması için gayret ediyoruz. Bu örgütün yapısı çok karışık, şeffaf değil. Eğer hata yapılmışşa itiraz edin düzeltelim dedik.
(Mehmet Ağar'ın Darbe Komisyonu'ndkai iddiaları) Mehmet Ağar'ı tanırız. 1993-1996 yıllarında emniyet genel müdürlüğü yaptı. FETÖ'den tutuklananlar onun döneminde kadrodaydı. O dönemde görevli amirlerdi. Nasıl oluyor bu? O zaman farkında değildi herhalde.
Adil Öksüz'ün darbenin göbeğinde olduğu bilimiyor. Salıverilmesinin masum olduğu kabul edilemez. Bu konuda incelemeler devam ediyor. Burada büyük bir basiretsizlik var. Neticede buna kargalar güler. Salıverilme işi çok masum değildir. Adil Öksüz'ün bu işte ABD ile Türkiye arasında koordinasyonu sağladığı iddia ediliyor.
FETÖ soruşturmaları yavaş gidiyor. Hakimlere çağrı yapıyorum, işi hızlandırın. Darbeyi yapan, emirleri veren belli; o delil bu delil diye davaları uzatmayın. Kardeşim darbeye bizzat katılanları, emir verenleri toplayın ve sonucu ortaya koyun. Ben anlamıyorum. Hukuçu değilim. Bu düşünce tarzını bir türlü kabul edemiyorum. Buradan savcılara hakimlere bu çağrıyı yapıyorum. Zaman geçtikçe yargıya olan güven olumsuz yönde oluyor. İkinci planda örgüt ile ilgili olanları yargılamak için yeterince zamanınız olacak. Suçüstü olan insanlar için neyi bekliyorsunuz?