Başbakan Binali Yıldırım, başkanlık tartışmalarına ilişkin olarak 2007'deki '367 krizi'ni işaret ederek "CHP, o gün adam gibi parlamentoda Cumhurbaşkanlığı seçimini yaptırsaydı, bugün sistem değişikliğini konuşmazdık" dedi. Yıldırım, "Başkanlık gelirse Türkiye bölünür diyorlar, asıl başkanlık gelmezse Türkiye'nin bölünme riski var" diye konuştu.
Yıldırım, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan için "Beyefendi Marmaris'te tatil yaparken Meclis topa tutuluyordu" diyen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na tepki gösterdi. Yıldırım, Kılıçdaroğlu'nun Erdoğan'dan özür dilemesi gerektiğini savunurken "15 Temmuz gecesi siz neredeydiniz?" diye sordu.
Başbakan Yıldırım, silahlı saldırıya uğrayan CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan'a geçmiş olsun dileklerinde bulundu ve "Siyaset silahla olmaz, siyaset hizmetle, vatandaşın işini görmekle, vatandaşın önündeki sorunları çözmekle olur. Şiddete asla yer yoktur. Bu gibi yollara girenleri biz AK Parti olarak siyasetçi dahi kabul etmiyoruz" dedi.
Yıldırım'ın AKP İstanbul Danışma Meclisi'nde yaptığı konuşmadan satırbaşları şöyle:
"Dün millet olarak cumhuriyetimizin kuruluşunun 93. yıl dönümünü kutladık. Bugün cumhuriyetimizin gelecekte de istikbalimizin sembolü olarak bu gururu her zaman yaşatacağız. Bu emaneti canımız pahasına korumayı her birimiz için şerefli bir görev sayıyoruz. Cumhuriyeti sadece korumakla yetinmeyeceğiz, aynı zamanda Türkiye'yi daha da büyütmek, daha da güçlendirmek için canla başla çalışacağız. İnşallah 2023'e geldiğimiz cumhuriyetin 100'üncü yılında, 100'üncü kuruluş yıl dönümümüzü daha heyecanlı, çok daha farklı bir şekilde gerçekleştireceğiz. Bir kez daha bu uğurda canını veren bütün şehitleri, 15 Temmuz şehitlerini rahmetle anıyorum. Başta gazi Mustafa Kemal ve arkadaşları olmak üzere bütün gazilerimizi de şükranla yad ediyorum
"Değerli arkadaşlarım, İstanbul İl Teşkilatımıza teşekkürümüz var. Bir, 7 Ağustos'ta muhteşem bir miting gerçekleştirdik. 5 milyon vatandaşımız demokrasi ve şehitler mitinginde meydanı hınca hınç doldurdu. Meydandan "darbelere hayır, demokrasilere evet" diye haykırdık. O gün meydanda bedenen ve kalben bulunan herkese, tüm İstanbullu hemşehrilerime teşekkür ediyorum. 27 gün süren demokrasi nöbetlerinde de milyonlarca vatandaşımız meydanları doldurdu. İstanbul'un meydanlarındaki coşku Van'da da, Ankara'da da, Kars'ta da, Konya'da da yurdun her köşesinde aynı coşkuyla yaşandı. 81 ilimiz tek yürek oldu, tek vücut oldu. İstanbullu kardeşlerimizin heyecanı, heyecanımızı geleceğe yönelik umutlarımızı daha da artırdı. İstanbul demokrasiye, özgürlüklere ve büyük Türkiye hayaline sahip çıktığını gösterdi. Bu yiğit ve dik duruşundan dolayı bütün İstanbulluları, bütün vatandaşlarımızı bir kez daha tebrik ediyorum. "
"Gücüne güç katmaya geldik, formanda ter olmaya geldik, Başbakan seninle ölmeye geldik" sloganları atıldı.Sloganlar üzerine Yıldırım şöyle dedi:
Ölmeyelim daha çok işimiz var. Biz, ölmek, öldürmek için değil biz yaşatmak için geldik. "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın" diyen bir kültürden geliyoruz. Teşkilatlarımızın bütün üyelerine, bakanlarımıza, meclis üyelerimize, belediye başkanlarımıza, Yenikapı ruhunu bir kez daha yaşattıkları için teşekkür ediyorum. Özellikle kadın kollarımıza ve gençlerimize fedakarca gayretlerinden dolayı teşekkür ediyorum. Sağ olun, var olun.
Evet, bize her şey sizi hatırlatıyor. Değerli kardeşlerim, Türkiye'nin özeti İstanbul, 15 Temmuz'da kendine yakışanı yaptı. Tıpkı 79 milyon vatan evladının yaptığı gibi. 7'den 70'e bütün İstanbullu 15 Temmuz gecesi devletini korumak ve cumhuriyeti yaşatmak, demokrasiye sahip çıkmak için hainlere karşı dimdik durdu. 246 şehidimiz, 2 bin 194 gazimiz var, 15 Temmuz şehitlerimize ve bütün şehitlere buradan bir kez daha Allah'tan rahmet diliyorum. Şimdi hepinizi şehitlerimizin ruhu için fatiha okumaya davet ediyorum, el Fatiha!
(Tekbir sesleri)
Gençleri, zaman bizden yana da ama zamanı iyi kullanalım. Şu işi bitirelim, sonra daha çok zamanımız olacak. Değerli yol arkadaşlarım, bu millet şehitlerini asla unutmayacak. Gazilerini asla unutmayacak. Bugün bu milletin her ferdi birer kahramandır, devlet adına hükümet olarak hepinize şükranlarımı sunuyorum. Sizler baş komutanımız, Cumhurbaşkanımızın çağrısıyla meydanları doldurdunuz. Havaalanına giderek sayın Cumhurbaşkanımızı bir an yalnız bırakmadınız. Sizler Şehitler Köprüsü'nü de tuttunuz. Şehitler Köprüsü geçilmez diyerek göğsünüzü siper ettiniz. Demokrasi nöbetlerinde de İstanbul'un her köşesinde olan vatandaşlarımıza selam gönderiyoruz. Vatanına ihanet edenler değil, demokrasi nöbeti tutanlar kazandı. Milletin tanklarını milletin üzerine sürenler değil, tankların üstüne çıkan kahramanlar kazandı. Aklını kiraya veren teröristler değil, her biri birbirinden yiğit şehitler, gaziler kazandı. Allah bu büyük milleti birlik ve beraberlikten ayırmasın. Allah bu büyük millete düşmanlık edenlere asla fırsat vermesin. Bu acı tecrübeden çok önemli dersler çıkardık. Gereken her adımı da kararlılıkla atarak bir daha alçakça kalkışmanın yaşanmaması için gereken her türlü tedbiri aldık, almaya da devam ediyoruz. Kimse bir daha devlet içinde devlet olmaya cesaret edemeyecek. Hiç kimse bir daha millet iradesine ipotek koymayı aklından dahi geçiremeyecek. Sınırlarımızın içinde veya dışında bu güzel ülkeye, bu necip millete kast eden her hain yapının üstesinden gelmeye muktediriz. Türkiye2yi FETO'dan da BTO'dan da DEAŞ'tan da onun siyasi uzantılarından da kurtaracağız inşallah. Değerli kardeşlerim, AK Parti 2001'de yola çıkarken kurucu liderimiz, genel başkanımız Recep Tayyip Erdoğan o kutlu yolculukta bir şey söyledi, neydi o? "Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak" AK Parti için 3 Kasım 2002 tarihi bir başlangıçtır. AK Parti iktidarı, geçen 14 yıl boyunca bir yandan Türkiye'yi 3'e katlarken, milli gelirini 3 kat artırırken milletimizin hayali olan projeleri yaparken, yolları bölüp hayatları birleştirirken, Türkiye'nin hızlı tren özlemini gerçeğe dönüştürürken, akıl yollarıyla yurdun her köşesini bilişim ağlarıyla donatırken, eğitimde müthiş ve büyük reformları yaparken, sosyal devlet olma yolunda çok büyük gelişmeleri gerçekleştirirken diğer yandan da AK Parti vesayetçileri ve darbe özlemcilerinin de kafalarına teker teker vurarak geliyor. Teröristleri, darbecileri hallede hallede bu günlere geliyor.
Bugün başkanlık tartışmalarının da başladığı nokta Cumhurbaşkanlığı referandumudur. Eğer CHP ve onun akıl hocaları o gün adam gibi parlamentoda Cumhurbaşkanı seçimini yaptırsalardı bugün belki de biz sistem meselesini konuşma ihtiyacı duymaz. ancak maalesef CHP siyasi hayatında hiçbir zaman halkın iradesine kulak vermemiş, hep vesayetin gölgesinde iktidar arayışıyla bugünlere gelmiştir. Şimdi AK Parti'nin karşılaştığı vesayet ve darbe heveslileri bununla da yetinmedi. Hemen arkasından kapatma davası açtılar, kime açtılar Türkiye'nin en büyük partisine, dünya demokrasilerinde örneğine üçüncü dünya ülkelerinde bile rastlanmayacak bir alçak girişimde bulundular. Onu da def ettik. Onu da savuşturduk ama bunlar hala durmadılar. Yargıyla darbe yapmaya kalktılar, ve o yargı darbesini de yine millete giderek, yargı reformunu gerçekleştirerek aştık. Bununla da yetinmediler, bu sefer "Ağaç, yeşil" diyerek Türkiye'de istikrarı bozmak, iktidarı devirmek hevesine kapıldılar. Gezi olayı sürecinde gençler,başka yerlerde de olaylar vardı. Brezilya'da da, Meksika'da da vardı. Onlar sokaklarda yöneticilerine diyordu ki "Paraları çar çur etmeyin, yol yapın, havaalanı yapın" diye protesto yapıyordu. Türkiye'deki geziciler de "Yol yapmayın, köprü yapmayın" diye propaganda yapıyorlardı. Türkiye ne zaman zincilerinden kurtulsa mutlaka başını meşgul edecek bir vesayet odağı meydanlara sürülüyor. Gezi'de de yine bu milletin evladı, vatanını, milletini canından daha çok seven Recep Tayyip Erdoğan dedi ki; "Gezicilere pabuç bırakmayacağız, yol da yapacağız, köprü de yapacağız" Bunlar yine boş durmadı, FETÖ'cülerle el vererek 17-25 Aralık'ı tezgahladılar. Ama orada da yine sert kayaya çarptılar, onlara da dersini 17 Aralık sabahı yine Cumhurbaşkanımız en gür şekilde sesini yükselterek "Bu ülkeyi darbecilere asla teslim etmeyeceğiz" dedi. Onların heveslerini de kursağında bıraktık. O gün FETÖ tehlikesine dikkat çeken Cumhurbaşkanımız maalesef sesini tam olarak duyuramadı, birçok siyasi partinin yanında bizim birçok arkadaşımız bile bu meselenin ciddiyetini idrak edemedi.
15 Temmuz'da her şey tamamdı, orduya sızmışlardı, yargıda iyi noktalara gelmişlerdi, her yerde artık onlar vardı. Akılları sıra işte tam zamanıydı. Hükümeti al aşağı edelim, zahmetsizce başa gelelim dediler. Halkın gücünü hesap edemediler. Halkın gücü, tankın gücünü yenmiştir. Milletimizin yiğit evlatları o gece canlarını ortaya koyarak demokrasiyi de yaşattılar, ülkeyi de bu alçaklara teslime tmediler. Gençler, o günün kahramanları sizlersiniz. Türkiye'de gençlerin siyasetle ilgilenmediğini, memleket işleriyle ilgilenmediğini düşünenler 15 Temmuz'da yanıldılar. O gün meydanların yarısını dolduranlar da kadınlarımızdı. Kadınıyla, erkeğiyle, yaşlısıyla, genciyle meydanları doldurduk. Bu alçaklara dersini verdik. Bütün bunlar olduktan sonra Yenikapı ruhuyla 79 milyonun birliğini, beraberliğini cümle aleme ilan ettik. AK Parti olarak, AK Partinin genel başkanı olarak orada verdiğimiz bir söz vardı "Yenikapı ruhuna sonuna kadar sahip çıkacağız" dedik. Ama görüyorum ki ana muhalefet partisi fırsat buldukça bu ruhu ortadan kaldırmak, yine bildik, ayrıştırıcı, çatışmacı siyaset alışkanlığına dönmek istiyor. önceki gün ana muhalefet partisi genel başkanının son derece talihsiz bir açıklaması oldu. "Beyefendi Marmaris'te tatildeyken Meclis topa tutuluyordu" Değerli arkadaşlar, bu son derece yakışıksız bir açıklamadır. Bakınız 15 Temmuz gecesi Türkiye büyük bir tehlike atlattı. Olağanüstü günlerden geçtiğimiz böyle günlerde siyasetin kutuplaşmasını istemek bu ülkeyi sevmek demek değildir. Ülkemizin zor bir süreçten geçtiği bu zamanlarda siyasetin gerilim üretmesini asla istemiyoruz. Cumhurbaşkanımıza bu çirkin ithamı yapan ana muhalefet partisi başkanının Cumhurbaşkanımıza özür borcu var. Özür dilemelidir. Çünkü değerli kardeşlerim Cumhurbaşkanımızın o gece nerede olduğunu herkes biliyor. O gece darbecilerin ilk olarak Cumhurbaşkanımızı almaya, onun canına kast etmeye gittiğini de herkes biliyor. Şapkamızı, ceketimizi alıp toz olmadık, tankların karşısında dimdik duran bu aziz milletin karşısında şapka çıkardık. Teslim olmayı bir an bile düşünmedik, bu ülkeyi terk etmeyi bir an bile aklımızdan geçirmedik.
AK Parti'de darbeye karşı göğsünü siper etmek vardır. Sayın Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanımız o gece milletle beraberdi. O gece siz neredeydiniz? Darbe oldu, CHP Genel Merkez,i FETÖ'cülerin ağlama duvarına döndü. Mağdur edebiyatıyla her fırsatta moral veriyorsunuz. FETÖ'cüler gençler, hesabını veriyor, vermeye devam edecek. Bir insanın diliyle vicdanı arasında irtibat olması lazım, o irtibat koparsa dil vicdansız olur, dil çirkinleşir. Şimdi Türkiye'de bir anayasa değişikliği gündemi var.
Değerli kardeşlerim, Türkiye'de az önce anlattım fırsat buldukça vesayetçiler, darbecilere harekete geçiyor, millet iradesiyle seçilmiş hükümetleri devirmeye çalışıyor. En son 1980 darbesinde yapılan bu anayasa, artık Türkiye'nin bugünkü ihtiyaçlarını karşılamaktan çok uzakta. Bunu sadece biz söylemiyoruz, bütün siyasi partiler geçtiğimiz tüm seçimlerde anayasayı değiştirme sözü verdiler. Türkiye'nin gelişen demokrasisine uygun, halkın iradesinin yansıdığı, kuvvetler ayrılığının eksiksiz çalıştığı ve bütün vatandaşları kapsayan bir anayasaya ihtiyacı var. Bu ihtiyacı seçimler öncesine bütün partiler söz vermesine rağmen seçim bittikten sonra bunları unutuyor ve tekrar bir seçime kadar işi uyutuyorlar. AK Parti sorunları torunlara bırakmayan, sorunları çöze çöze dağ gibi sorunları dağ gibi hizmetlere dönüştüren bir parti olduğu için "Gelin şu anayasa meselesini halledelim" bu çağrıyı yaptık ve nitekim üç parti temsilcileri bir araya geldi ve bu anayasa ile ilgili gerekli ortak çalışmayı yaptılar. 7 maddelik bir metinde anlaşıldı. Şimdi benim buradan teklifim şudur "En azından anlaşılan bu 7 maddeyi AK Parti, CHP ve MHP olarak geçirelim, bu meseleyi halledelim. Bu üçlü çalışmada yer alan CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan'a dün Aydın'da çirkin bir saldırı yapıldı ve yaralandı. Kendisine Allah'tan şifa diliyorum, genel başkanıyla Sayın Kılıçdaroğlu ile görüştüm, sağlık durumu iyi. Arkadaşlar siyaset silahla olmaz, hizmetle olur, vatandaşın işini görmekle olur. Siyasette şiddete asla ve asla yer yoktur. Bu gibi yollara girenleri biz AK Parti olarak siyasetçi dahi kabul etmiyoruz. Ve şimdi bu 7 maddeyi hallettikten sonra işimiz bitmiyor, asıl milletin beklediği, gündemi meşgul eden yeni anayasayı ve hükümet sistemini de çözmemiz lazım. Bu konuya Cumhurbaşkanı'nın millet tarafından seçildiği günden beri dikkati çekiyoruz. Cumhurbaşkanı artık halk tarafından seçilmiştir, artık siyasi sorumluluğu vardır. Mevcut anayasada sorumsuz diye yazılmış olması bu gerçeği değiştirmez. Dolayısıyla fiili durumu hukuki hale getirmek gerek. Bunun için başkanlık sistemi de dahil anayasamızda ihtiyaç duyulan yargıyla, yasamayla, yürütmeyle ilgili değişiklikleri gelin birlikte gerçekleştirelim. Mecliste konuşalım, işi sahibine getirelim.
(Başkanlık isteriz sloganları)
Gençler, sizi kıracak halimiz yok ya, sizi kıracağımıza kafamızı kırarız daha iyi. Gençler, geleceğimizdir. Siz Türkiye'nin geleceğisiniz, ne istiyorsanız onu yapacağız. Şu unutmadan söyleyeceklerimi söyleyeyim sonra devam edersiniz. Tam ısınmışken kesmeyin sözümü. Gençler, bu anayasa, başkanlık, şimdi geçenlerde MHP Genel Başkanı bahçeli dedi ki, daha önce bizim söylediğimizi tekrar etti, "Bu iş böyle yürümüyor, ya gelin parlamenter sistemi güçlendirelim yoksa bunu istemiyorsanız o halde bu mevcut durumu düzeltelim" Doğru söze ne denir? Eyvallah. Ve biz dedik ki "Buyurun, gelin bu durumu düzeltelim, millet bunu bekliyor. Milletin seçtiği Cumhurbaşkanı, anayasal olarak da sorumlu olması gerekiyor ama mevcut anayasa imkan vermiyor. O halde yapılacak değişiklikler Meclis'in yasama gücünün güçlendirilmesi, güçlü tek başına yürütme organının bulunması... Bunun da yolu başkanlık sisteminden geçiyor"
Arkadaşlar başkanlık gelirse Türkiye bölünür diyorlar, asıl başkanlık gelmezse Türkiye'nin bölünme riski var. Başkanlık demek federasyon demek değildir, üniter yapı olacak. Türkiye'de başkanlık sistemi 780 bin kilometre kere olan vatan toprağının tek bir parçasının bile bölünmediği, tek devlet, tek vatan ülküsünün temel alındığı bir sistemdir. Hiç kimse "Başkanlık eyalet sistemi getirecek, başkanlık bölünme getirecek" diye yalan yanlış beyanlarda bulunmasın. Türkiye'nin bölünmez bütünlüğünü esas alan üniter yapıya sahip çıkan, yargı, yürütme, yasamanın bütün alanlarını birbirinden ayıran modern Türkiye'nin ihtiyacı olan bir anayasadan bahsediyoruz. Bu anayasaya göre yapılacak başkanlık sistemiyle Türkiye artık koalisyonlarla yönetilen zayıf iktidarlar dönemini geride bırakacak. Sürekli tek başına iktidar çıkarak bir dönemle tanışmış olacağız.
Başkanlık sistemiyle belediye başkanlığı arasında fark yok. Mesela İstanbul Belediye başkanı, seçiliyor işinin başına geliyor. Onun bir de belediye meclisi var, bunlar da seçimle geliyor. Meclis kendi içinde çalışıyor. Bazı işlere evet diyorlar bazı işlere itiraz ediyorlar. Bu da mümkün, demokrasinin gereği. Meclis de seçilecek başkan da seçilecek. Vatandaş bir başkan için, bir belediye meclisi için ayrı ayrı sandığa gitmeyecek. Bakın burada bir zaman tasarrufu var. Aynı zamanda da başkanın ve başkanın oluşturacağı Bakanlar Kurulu'nun işlerini takip edecek, yol gösterecek kanunları çıkaracak bir Meclis var. Bugün Türkiye'nin sisteminin adı da yok, başkanlık sistemi yarı başkanlığa da benziyor parlamenter sisteme de benziyor. Başkan da, Meclis de, yargı da milletin iradesine tabidir.
AK Parti'nin tek başına başkanlık ve yeni anayasayı Meclis'ten geçirip milletin önüne getirme şansı yok. O yüzden Meclis'teki diğer partilerin başta MHP olmak üzere CHP'nin de bu dönüşüme destek vermesini bekliyoruz. İstiyoruz ki katılımın, uzlaşmanın olabildiğinde yüksek oranda olsun. Anayasamızı, anayasa değişikliğimizi en kısa sürede meclise getireceğiz ve takdirine sunacağız. Meclisimiz gerekli görüşmeleri yaptıktan sonra inanıyorum ki işi millete havale edecektir. Bugüne kadar milletin görevi krizleri çözmek olmuştur, vekiller, hükümetler işin içinden çıkamadığı her işi millete götürmek mecburiyetindedir.
Değerli kardeşlerim, zaman uzadı, Türkiye bir yandan kalkınma ve 100. yıl hedeflerini gerçekleştirmek için emin adımlarla, iş başındaki hükümetiyle Cumhurbaşkanımızla çalışmaya devam ederken diğer yandan içeride ve dışarıda terör örgütleriyle amansız bir mücadele veriyoruz. Bugün güvenlik kuvvetlerimiz Doğu ve Güneydoğu'da, birçok bölgede teröristlere göz açtırmıyorlar, milletin huzuru için canla başla çalışıyorlar. Bununla da yetinmiyoruz, Suriye'den ülkemize olan DEAŞ, YPG, PYD tehdidini de önlemek için Fırat Kalkanı ile gereken tedbirleri alıyoruz, güvenlikli alanları oluşturuyoruz. Bizim hedefimiz ve amacımız bölgede huzurun, barışın, kardeşliğin gelmesidir. Hiç kimsenin toprağında gözümüz yoktur, bölünmeye karşıyız. Hiç kimsenin birliğinin, beraberliğinin, kardeşliğinin bozulmasını asla istemiyoruz. Terörle mücadele ne zaman bitecek diye soruyorlar, Türkiye'nin her köşesinde vatandaşlarımız rahatça, korksuzca, can tehlikesi yaşamadan, işinde gücünde seyahatinde güven içinde oluncaya dek devam edecek. Ayrıca güvenlik kuvvetlerimizi, askerimize, korucumuza, sivil vatandaşlarımıza yönelen silahlı saldırılar tamamen bitinceye kadar devam edecek. Bir yandan teröristlerin sebep olduğu yaraları sararken bir yandan vatandaşlarımızın mal güvenliğini sağlamak için her tarafda güvenlik güçlerimiz çalışmalarını büyük fedakarlıkla sürdürüyorlar. Vatandaşlarımız şunu iyi bilsin, terör örgütünün Kürtler diye bir sorunu yok, Kürtlerin ve Türklerin, bu milletin PKK terör örgütü bir sorunu var. Bu sorunu da milletin gündeminden kaldırmak gibi bir görevimiz var. İnşallah terörü Türkiye2nin gündeminde en alt sıralara düşüreceğiz. Darbe denediler olmadı, terör denediler olmadı. Şimdi ekonomiye zarar vermek için yeni bir faaliyet içine girdiler. Burada da bölücüler ve FETÖ'cüler yine kol kola. Maşallah gittikleri yerde kapı görüyorlar, iltifat görüyorlar, onlar da buna güvenerek Türkiye'de değil ama oralarda ağızlarına geleni memleket hakkında söylüyorlar. Çıkıp bölücülere destek veren partinin eş başkanı Almanya'da bağırıyor "Biz PKK'yı terör örgütü olarak görmüyoruz" Git onu Diyarbakır'da söyle, söyle de göreyim. Tanışık köyümüzde vatandaşların katledildiği yerde bunu söyle. Alçak terör örgütüne destek vermekle olmuyor, bu alçak terör örgütüne destek verenler de bunu yüce adaletimiz önünde verecek.
2007 yılında 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in görev süresinin dolmasının ardından Meclis'te gerçekleşecek Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde eski Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu tarafından ortaya atılan 367 kuralı Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanı seçilememesine ve 22 Temmuz erken seçimlerinin yapılmasına neden olmuştur.
Kanadoğlu'nun formülüne göre, Cumhurbaşkanı'nın seçilebilmesi için sadece ilk iki turda nitelikli çoğunluk olan 367 oyu alması değil aynı zamanda Meclis'te oturum yapılabilmesi için 367 milletvekilinin hazır bulunması gereklidir. 367 milletveklinin oturumda bulunmaması halinde seçimlerin birinci turu gerçekleşmemiş sayılır. Bu şekilde Abdullah Gül'ün seçilmesi için salt çoğunluğun yeterli olduğu 3. ve 4. turlara geçilmesi önlenmiş olacaktı. O dönemde Meclis'te bulunan CHP, ANAP ve DYP'nin seçimlerin ilk turunda katılmaması sonucu AKP 367 sayısını bulamamış Gül'ün 357 "evet" oyu aldığı seçimler CHP'nin Anayasa Mahkemesi'ne başvurusunun ardından iptal edilmiştir.
E-muhtıra olarak bilinen 27 Nisan muhtırası da Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunun ardından yayımlanmıştır.