Başbakan Yıldırım: Kürt sorunu filan yok

Başbakan Yıldırım: Kürt sorunu filan yok

Başbakan Binali Yıldırım, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “AK milletvekili adayları oyuna gelmeyin. Kendinize dikkat edin, fitneye düşmeyin” açıklamasına ilişkin “AK Parti'de, MHP içinde bilgimiz dışında çok lokal bazı olumsuzluklar olabilir ama bunları genele yaymak ve genelde oluyormuş gibi düşünmemiz söz konusu değildir. Aramıza fitne sokmaya çalışanlara fırsat vermeyeceğiz” dedi.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 15 Temmuz darbe girişiminin ardından ilan edilen ve yaklaşık 1,5 yıldır süren OHAL’in seçimlerden sonra yönündeki açıklamasını değerlendiren Yıldırım, “Cumhurbaşkanımızın bu açıklaması çok iyi bir açıklama olmuştur. Ümit ederim yakın zamanda OHAL meselesi yeni hükümetin gündeminde olacaktır ve kaldırılması cihetine gidilecektir. Tabii bu OHAL’in kaldırılması küresel yatırımcılar açısından da önemli bir rahatlamayı getirecek” diye konuştu.

Yıldırım, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin af çağrısına ilişkin “Gündemimizde af yok. Sayın Bahçeli, bunu gündeme getirdi. Onlar ayrı siyasi parti, biz ayrı siyasi partiyiz. Buna saygı duyarız ama bizim gündemimizde yok. Bu kadar net” açıklamasında bulundu.

Yıldırım, bedelli askerlik konusunda da "Ayrıntılı bir çalışma şu anda söz konusu değil. Yeni hükümetin kalıcı çözüm üretmesi gereken bir konu" dedi.

Yıldırım, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Kürt sorunu bitti" sözleri hakkında "Ben de Kürt sorunu filan yok diyorum. Sorun PKK sorunudur terör sorunudur. Terör sorununu çözdüğümüz zaman mesele kendiliğinden halloluyor" yorumunda bulundu.

Başbakan Binali Yıldırım, NTV ekranlarında yayınlanan 'Seçim Özel' programında Oğuz Haksever'in sorularını yanıtladı. Yıldırım'ın açıklamalarından satır başları şöyle:

Oğuz Haksever: Kendileri yeni sistem göz önüne alındığında son başbakan. Sayın Başbakan Binali Yıldırım’la birlikteyiz. Çankaya Köşkü’ndeyiz. Buradaki son faaliyetler de denebilir. Seçimlerden sonra ne olacağı konusunda bir tasavvur var mı?  Binali Yıldırım: Burası Cumhuriyet’in kuruluşuyla anılan bir yer. Önemi ne olursa olsun bdevam edecek. Başbakanlığın sona ermesiyle önemi unutulacak değil. Tarihi bir gerçeği var. Cumhuriyetimizin kurucu Gazi Mustafa Kemal’in yaşadığı ev müze olarak burada, Pembe Köşk burada ve hükümetlerin yıllar boyu görev yaptığı yakın siyasi tarihimizin anılarının olduğu sadece Ankara’nın değil Türkiye’nin bildiği önemli bir mekan. Hangi amaçla kullanılırsa kullanılsın gözümüzün içi gibi bakacağımızdan vatandaşlarımız emin olabilir.

Oğuz Haksever: İzmir milletvekili adayısınız. Bu duyulur duyulmaz acaba Başbakan Binali Yıldırım seçimden sonra Meclis Başkanlığı’na aday olur mu diye yorum silsilesi geldi. 

Binali Yıldırım: Şu anda biz bunları düşünecek durumda değiliz. Bir yandan Cumhurbaşkanımız bir yandan biz fellik fellik memleketin her köşesini dolaşıyoruz. Şu ana kadar 22 ilde vatandaşlarımızla bir araya geldik. Günümüz Ramazan’ın bereketiyle dolu dolu geçiyor. Seçimleri aradan çıkaralım, yeni meclis oluşsun Cumhurbaşkanı seçimi belli olsun memleketin işleri sahipsiz kalmaz. Bir çözüm bulunur bir şekilde. 22 bitti 16 mitingimiz var. Bunlara Ankara, İstanbul ve İzmir dahil değil. Özellikle Ankara ve İstanbul’u Cumhurbaşkanımızla beraber yapacağız. Ayrıca bir gün İstanbul’da ilçelerde bir gün Ankara’da ilçelerde son haftada seçim bölgem olan İzmir’de geçireceğim. Oyu da İzmir’de kullanacağım. 

Oğuz Haksever: Bugün özellikle öne çıkan Avusturya’nın 7 camiyi kapatma ve Türk din görevlilerini sınır dışı etme kararı Türkiye'de büyük bir tepki ile karşılaştı. Hükümetiniz ne diyor?  Binali Yıldırım: Doğrusu Avusturya bir süreden beri izlediği ırkçı politikalar ve söylemlerle zaten Avrupa Birliği’nin genelinden ayrışmış durumda. Yeni seçilen Başbakan maalesef gelecek hedeflerini iç siyasette akılcı olmayan kararlarla inşa etmeye çalışıyor. Avrupa’nın değerleri fikir özgürlüğüdür, inanç özgürlüğüdür, hoşgörüdür. Alınan bu kararda bunların hiç birisi yok. Tamamen bir İslam düşmanlığı, din düşmanlığı var. Popülist söylemlerle uzun vadede siyasette başarılı olma imkanı yoktur. Kısa vadeli çıkar elde etme adına 2 milyara yaklaşan İslam dünyasının tepkisini göze almak hiç de akıllı siyasetçiye yakışan bir şey değildir. Dünya din düşmanlığından, mezhep savaşlarından, ırkçılıktan çok büyük bedel ödedi. İkinci Dünya Savaşı’na bakın, Avrupa’daki mezhep savaşlarına bakın, Ortadoğu’daki olaylara bakın üzüntülerle doludur. İsrail-Filistin meselesinde de İsrail yönetiminin yaptığı tamamen bir bölgede dinler arası çatışmayı körüklemekten öte bir şey değildir. Dolayısıyla din meselesini başımızın üzerinde tutmamız lazım. Üzerinden yorum yapılacak, fikir yürütülecek bir mesele olarak görmeye başladığımız zaman yani dini ağzımızın seviyesine getirdiğimiz zaman ortalık karışıyor. O bakımdan fevkalade yanlış bir karardır. Ne evrensel hukuk kurallarına ne Avrupa Birliği değerlerine ne de azınlıkların hak ve hukukuna sığacak bir karar değildir. Hele hele Avusturya’nın yakında Avrupa Birliği dönem başkanlığını alacak olması çok daha durumu vahim hale getirmektedir. Böyle bir Avrupa Birliği ülkesine bu zihniyetteki yöneticilere Avrupa Birliği nasıl emanet edilir, onu Avrupalıların takdirine bırakıyorum. Tahammül edemeyen, kendinden farklı düşünen, kendinden farklı inanan insanlara tahammül gösteremeyenlerin birliğin vizyonunu, hedeflerini gerçekleştirmek için ortaya ne koyacaklar ben bunu merak ediyorum.  Oğuz Haksever: Bir başka güncel konu, Cumhurbaşkanı Erdoğan OHAL’in seçimlerden sonra kalkabileceğinin işaretini verdi. FETÖ ile mücadele belirli bir aşamaya geldi de ondan mı böyle işaret verildi?  Binali Yıldırım: Evvelsi gün sayın Cumhurbaşkanımızın bu yönde bir açıklaması oldu. Doğrusunu isterseniz OHAL baştan beri hep söyledik, “Biz kendimize olağanüstü hal ilan ettik, vatandaş için hal olağandır” dedik. İşi gücü, ticareti, memleketin, vatandaşımızın her şeyi normal gidiyor. OHAL bize özellikle 15 Temmuz darbesinden sonra FETÖ paralel devlet yapılanmasıyla mücadelede bize önemli bir esneklik sağlıyor. Bu mücadelede de ciddi bir ilerleme kaydedildi. Mahkemeler hemen hemen darbeye bizzat bulaşanların hükümlerini veriyor, cezalar kesiliyor. Çok az devam eden dava kaldı. Ayrıca bu ihraç edilenler, açığa alınanlar, memuriyet dışına çıkarılanlar bunlar konusunda da bir imkan getirdik. OHAL’e rağmen İtirazları İnceleme Komisyonu kurduk. Bütün şikayetleri topladı komisyon. Hatta öylesine detaylı çalışma yaptılar ki bir kişi hakkında mesela sadece istihbarat kuruluşlarının verdiği bilgiler değil mahkemelerdeki dosya bilgilerini de veya medyadaki orada buradaki bilgileri de bir araya toplayıp teker teker değerlendiriyorlar ve sonuçlandırıyorlar. Dolayısıyla bu mekanizmada yürürlüğe girdikten sonra bu mücadelede bir zaafın yaşanması çok olası değil. O yüzden sayın Cumhurbaşkanımızın bu açıklaması çok iyi bir açıklama olmuştur. Ümit ederim yakın zamanda OHAL meselesi yeni hükümetin gündeminde olacaktır ve kaldırılması cihetine gidilecektir. Seçim olacak, ondan sonra hükümet belli olacak. Bu seçimin en önemli özelliği, seçim sandıkta belli olduğu zaman hükümet de belli oluyor. Meclis kompozisyonu da belli oluyor. Yeni sistemde güvenoyunu sandıkta millet veriyor. Tabii bu OHAL’in kaldırılması küresel yatırımcılar açısından da önemli bir rahatlamayı getirecek.

Oğuz Haksever: Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin sözleri, “AK Parti adayları oyuna gelmeyin, Milliyetçi Hareket Partisi’ni dışlamaya gücünüz yetmeyecektir, fitneye düşmeyin. Milliyetçi Hareket Partisi üzerinde oyun oynamaya kalkmayın”. Buna sayın Cumhurbaşkanı da katıldı. Cumhurbaşkanı da, ”İttifakı bozamazlar” diye özetleyebileceğim bir söz sarf etti. Ne demek istedi sayın Bahçeli?  Binali Yıldırım: Dediği çok açık. Biz bir yol arkadaşlığı kurduk. Cumhur İttifakı birdenbire ortaya çıkan bir ittifak değil. Hatırlarsanız 2016 zannediyorum ekim veya kasım ayında sayın Bahçeli çıktı, “Bu işler böyle gitmiyor, bu iki başlılıkla biz ülkeyi bir yere götüremeyiz. Bu ülkenin beka meselesidir. Dolayısıyla hem cumhurbaşkanı hem başbakan iki güçlü iradeyle ülke yönetilemez” dedi. “Dolayısıyla bir anayasa değişikliği yapıp bu işin adını koymak lazım. Ancak bizim buna sayısal gücümüz yetmiyor” dedi. Bizde bunu bir çağrı olarak kabul ettik. Ben yine hükümette başbakandım, partinin genel başkanıydım. Kendisi ile temasa geçtik ve ilk toplantımızı 10 Kasım 2016’da yaptık. Prensip olarak sistem değişikliğini öngören anayasadaki temel değişiklikleri hayata geçirmek oldu. O süreç 9 Aralık’ta Meclis’e anayasa değişiklik teklifinin verilmesiyle başladı. O süre içinde iki partinin görevlendirdiği arkadaşlar çalıştı, hazırladı. Biz genel başkanlar olarak sayın Cumhurbaşkanımızın da görüşlerini alarak değişikliği yaptık Meclis’e verdik. Komisyonlarda 21 Aralık’a kadar devam etti. Sonradan da ocak ayında Meclis Genel Kurulu’nda görüşmeler tamamlandı ve 16 Nisan 2017 halk oylamasına giden süreç geldi. Bizim 2016 Ekim’inde başlayan bir ittifak sürecimiz var. Bu 15 Temmuz hain darbe girişiminde çok daha güçlü hale geldi. Daha sonra Yenikapı ruhuyla bunu bir uzun soluklu uzun vadeli bir beraber bir yol yürümeye ittifaka dönüştürme kararı aldık. Nihayet bunu 24 Haziran’da yapacağımız seçimlere taşıyacağımız Cumhur İttifakı’nı da kurduk. Olay, Cumhur İttifakı’nda Milliyetçi Hareket Partisi ve AK Parti var. Her iki partinin milletvekillerinin isimleri var, iki kolon arasında il il. Orada Milliyetçi Hareket Partili seçmenler kendi partilerinin milletvekili adaylarını, AK Partili seçmenler de kendi partilerinin adaylarına oy verecek. O oylardan tam kendi bölgesinde olmayıp her iki tarafa da yansıyan oylar olursa onlar da müşterek sayılacak. Neticede bütün oylar toplanacak ayrı ayrı da toplanacak bulunan oran nispetinde o bölgedeki o seçim çevresindeki milletvekili dağılımı ortaya çıkacak. Bu tabii diğer ittifakın işleri de aynı olacak. Milliyetçi Hareket Partisi’ni dışlamak diye bir şey söz konusu olamaz, Milliyetçi Hareket Partisi’nin de AK Parti’yi dışlamak diye bir şeyi olamaz. Biz beraber çıkmışız bu yola. AK Parti’nin de Milliyetçi Hareket Partisi’nin de içinde bilgimiz dışında, çok lokal bazı olumsuzluklar olabilir. Biz bunları genele yaymak ve gel de oluyormuş gibi düşünmemiz söz konusu değildir. Biz her mitingimizde Cumhur İttifakı’na vurgu yapıyoruz. Milletin bekası için, ülkenin geleceği için, istikrarı için, ülkenin tek bayrak, tek vatan, tek bayrak, tek devlet ülküsü etrafında oluşturulmuş bir birliktelik olduğunu hep söylüyoruz. Dolayısıyla aramıza fitne sokmaya çalışanlara fırsat vermeyeceğiz.  Oğuz Haksever: Yine sayın Bahçeli’nin af ısrarını gündeme getireceğim. Seçimden sonrada ısrarlı olursa tavrınız ne olur?  Binali Yıldırım: Gündemimizde bizim af yok. Sayın Bahçeli bunu gündeme getirdi. Tabii onlar ayrı siyasi parti biz ayrıyız. Bizim gündemimizde yok. Seçimden sonra ne olur ne biter Meclis kompozisyonu belli olmadan, Cumhurbaşkanlığı seçimi belli olmadan bu konuda bir formül koymak bir fikir ortaya koymak sağlıklı olmaz. Ama bugünkü durum çok açık ve net bizim hele hele FETÖ ile mücadele devam ederken PKK bölücü örgütlerle DEAŞ ile mücadele devam ederken, milletin vicdanını sızlatacak kararlara biz olur dememiz mümkün değil. Sayın Bahçeli ile bu hususu ben görüştüm. Biraz sayın Bahçeli maalesef tabii Selahattin Demirtaş’ın dışarı çıkması lazım, diğer adayların gidip ziyaret etmeleri filan nasıl oluyorsa bölücüleri cesaretlendiren, isyana çağıran Kürt vatandaşlarımızı birisine bu kadar sahipleniliyor, dışarı çıkması isteniyor diye ondan rahatsız olduğunu anladım konuşmalarından. Madem öyle kader kurbanlarına da af olsun diye bir beyanatı oldu.  Oğuz Haksever: Yunanistan’ın darbecileri serbest bırakması üzerine Yunanistan'la geri kabul anlaşmasını durdurdu Türkiye. Bunun sonuçları ne olacak Ege’de ve daha başka bir takım tepki içerikli kararları olabilir mi Türkiye’nin?  Binali Yıldırım: Komşumuz olarak Yunanistan’ın bu yaptıklarını kabul etmemiz mümkün değildir. Biz büyük mücadele içerisindeyiz. Bu ülkenin bekasına karşı bir darbeye girişmiş olan, o kadar şehidimizin gazimizin olmasına sebep olan bu FETÖ unsurlarını serbest bırakmak, iyi komşuluk ilişkilerine sığmaz. Ama burada da bir kafa karışıklığına sebep vermemek lazım. Yunanistan’la ikili geri kabul anlaşmamız var bir de Avrupa Birliği ile geri kabul anlaşmamız var. Biz ikili geri kabulü durdurduk, Avrupa Birliği ile geri kabul anlaşmasını iptal etmemiz söz konusu değil.  Oğuz Haksever: Kandil en ağırlıklı konulardan biri. Kuzey Irak içlerindeki operasyonun durumu nedir?  Binali Yıldırım: Tabi bizim FETÖ ile PKK ile onun uzantısı PYD-YPG ile ve DEAŞ’la mücadele eden 3 örgütle aynı anda mücadele eden başka ülke yok. Biz son iki yılda terörle mücadelede bir konsept değişikliğine gittik. Savunma değil taarruz esaslı bir mücadele yöntemi seçtik bunun da sonuçlarını gördük. Gittiğim doğu ve güneydoğu illerinde insanların üzerinde terörün baskısı kalkmış, özgüvenleri artmış insanların. Bayraklarını dalgalandırıyorlar, yaylalarda sürülerini otlatıyorlar müthiş beklenti geleceğe yönelik müthiş bir heyecan gördüm. Yurtiçinde terörü gündemin birinci maddesi olmaktan çıkardık. Cumhurbaşkanımızın liderliğinde bu çalışmaları yaptık ve gerek silahlı kuvvetlerimiz gerek jandarmamız, polisimiz, güvenlik korucularımız, özel kuvvetlerimiz çok iyi bir koordinasyon içinde başarılı bir faaliyet yaptılar. Ancak sınırlarımız dışından da girişler devam ediyor. Bunu Suriye’de büyük oranda önledik. Cerablus’tan Afrin’e kadar bu bölgedeki bütün terör unsurlarını temizledik. Gerek ülkemize dönen gerek başka yerlere gitmek zorunda kalan oranın yerli halkı memleketlerine döndüler. Ama Fırat’ın doğusunda sorunumuz devam ediyor. Şimdilik Irak sınırına kadar olan bölgeyi bir kenara bırakalım. Münbiç meselesine malum Amerika ile görüşüyoruz. Ama Kuzey Irak’taki olay yeni değil. Yıllardır biz en büyük sıkıntıyı Kuzey Irak’tan yaşıyoruz. Irak merkezi hükümeti zaman zaman kendi iç meselelerine daha çok yoğunlaştığı için bölgedeki PKK faaliyetlerine karşı tedbir almakta zorlanıyor. Özellikle Kerkük’te Musul’da olup bitenler. Önce PKK daha sonra DEAŞ’ın orada yaptıkları bütün güçlerini de DEAŞ’ı yok etmeye harcadılar dolayısıyla oradaki PKK yapılanması konusunda fazla bir katkı sağlayamadılar. Biz de terörden vatandaşlarımızın zarar görmesinş önlemek can ve mal güvenliğini sağlamak için hudut ötesi sıcak takip de yapıyoruz. Bu yeni değil yıllardan beri yapıyoruz. Ama şimdi biraz daha farklı bir modele geldi. Suriye’dekine benzer bir uygulama Kuzey Irak sınırlarımızın 30 kilometre derinliğinde 300 kilometrekarelik bir alanda silahlı kuvvetler unsurlarımız konuşlandı. Yani içerilerden gelecek terör faaliyetlerini sınırlarımız içine girmeden etkisiz hale getirmek için faaliyetlerini sürdürüyorlar. Havadan bunu çokça yapıyorduk ama karadan sahada yok etmeye yönelik ciddi bir adımdır. Bunun ötesi Kandil de olabilir, Mahmur da olabilir, Sincar da olabilir. Tehdit neredeyse, terör nereden bize zarar veriyorsa oralar bizim için hedeftir. Tabii bunu biz komşu ülkelerimizle birlikte yapmayı tercih ederiz. Defalarca bu konuda görüşmelerimiz oluyor. Onlarda bu konuda isteksiz değil ama ellerindeki imkanlar içinde bulundukları şartlar buna elvermiyor her zaman. O bakımdan biz terörle mücadelede uluslararası hukuktan doğan haklarımızı bugüne kadar kullandık bundan sonrada kullanmaya devam edeceğiz. Bizim ne Irak’ın ne Suriye’nin topraklarında gözümüz yok. Bizim derdimiz ülkemizin güvenliğini sağlamak insanlarımıza kasteden terör örgütünün zararlarını ortadan kaldırmak.

Oğuz Haksever: Bölge ülkeleri İran, Bağdat yönetimi ve hatta Irak bölgesel Kürt Yönetimi buralarla iş birliği olmadan Kandil’in tamamen bertaraf edilemeyeceğine dair yaygın bir kanaat var. İş birliği var mı?  Binali Yıldırım: Bir sorunumuz yok. İran da PKK’ya karşı, Irak merkezi hükümeti de karşı, peşmerge yönetimi de karşı PKK’ya. O bakımdan bir sıkıntı yaşayacağımızı zannetmiyorum.   Oğuz Haksever: Menbiç konusunda önce heyet görüşmeleri oldu, ardından iki bakan bir araya geldi ve diplomasi ile ilerliyor. 4 Haziran’da başladı; Türkiye'nin ısrarı ile hızlı sonuç alma söz konusu oluyor.   Binali Yıldırım: 90 günlük bir takvim var. Bu takvim uygulanmaya başladı. Ama biz tedbiri elden bırakmıyoruz. Geçmiş dönemde verilen sözler sahada yansımadı. Obama yönetimi PYD ve YPG’lileri Fırat’ın doğusuna geçireceğiz dediler ama sözde kaldı. Şimdi bu yazılı bir doküman var, gereğinin yapılmasını yakından izleyeceğiz. Hedef Münbiç’in güvenliğinin sağlanması, Münbiçlilere ait olması onlar tarafından yönetiminin ele alınması. YPG’nin PYD’nin SDG’nin baskılarının tamamen yok edilmesi. Bu konuda bir fikir birliği var bir irade hem Amerika’da hem Türkiye’de var. Umarım kısa sürede hayata geçer.   Oğuz Haksever: Türk askerinin oradaki varlığı ne zaman olur?   Binali Yıldırım: Bu iki ülke arasında yapılacak bir faaliyet olduğu için koordinasyon gerektiren bir şey. O yüzden benim tek taraflı bir takvim telaffuz etmem yakışık olmaz. Planlamalar yapılıyor.   Oğuz Haksever: Menbiç konusunu diplomasi ile çözdünüz Fırat’ın doğusu içinde aynı model uygulanabilir mi?   Binali Yıldırım: Bizim tercihimiz diplomasi. Zaten Amerikalıların PYD/YPG ile iş birliği yaparken bize söyledikleri, “Bu bir tercih değil bir mecburiyet”. DEAŞ’ı yok etmek için mecbur kaldık dediler. DEAŞ bitti şimdi hala ne işi var bu adamların orada. Amerika bizim müttefikimizse NATO’da ortağımızsa yapacağı tek şey “hadi kardeşim güle güle işinize” onun dışında bir tutum dostluğa sığmaz. Ülke güvenliğinin terörle mücadelenin Fırat’ın doğusu batısı diye bir şey olmaz. Biz Fırat’ın doğusunda da bir yakın tehdit görürsek öncelikle muhatabımıza bunu bertaraf edelim deriz. Olmadı kendimiz yaparız.   Oğuz Haksever: Kampanyanız boyunca Doğu ve Güneydoğu illerine epey zaman ayırdığınızı gözlüyoruz. Orada ne gözlüyorsunuz?   Binali Yıldırım: Hemen hemen bütün illere gitmeye gayret ettim.  Orada gördüğüm hava beni çok umutlandırdı çok memnun etti. Biz bu çukur hendek siyaseti, PKK’nın isyan başlatması şehirlerde, köylerde baskı uygulaması insanları canından bezdirdiği dönemle şimdiki dönemi karşılaştırıyorum. Muş’un caddesinden giderken o zaman insanlar yan gördüğü zaman pencerelerini kapatıp perdelerini çekiyorlardı ya da sırtlarını bana dönüyorlardı. Ama şimdi müthiş bir şekilde selamımıza karşılık veriyorlar bize çok hoş bir karşılama yapıyorlar. Diyorlar ki, “bizi bir daha terör örgütünün eline bırakmayın”. “Biz devletimize güveniyoruz ama hala kafamızda tereddüt var. Tamam temizlediniz ama burada bırakmayın kalıcı hale getirin, terörün izlerini silelim.” İşyerleri açalım gençlerimize işyerleri açalım. Bölgenin zaten altyapısı tamam. Bitlis’in, Muş’un yolları altyapısı İstanbul’dan Ankara’dan farklı değil. 4.5G internet orada da var. Ama güvenlik olmayınca huzur olmayınca uzun vadeli yatırımcı da gitmiyor oraya. Şimdi artık bunu da hallettik, bundan sonra daha fazla bölgeye pozitif ayrımcılık yaparak yatırımları teşvik edeceğiz. Oradaki gençlerimizin gelecek hayallerini gerçeğe dönüştürmesi için projeler üreteceğiz. Hem eğitim alanında hem spor alanında hem üretim, ekonomi, kalkınma bu konuları artık konuşacağız. Terörü, silahı, öldürmeyi, bölünmeyi bunları artık kenara bırakacağız. Biz Kürt olabiliriz, Türk olabiliriz buna biz karar vermiyoruz ki. Anamızı babamızı biz mi seçtik?  Ne önemi var. Etle tırnak gibiyiz. Bazı emperyal güçler bölgede Kürtlerin kanı ve canı üzerinden bir proje geliştiriyorlar. “Biz size devlet kuracağız” diyorlar. Kürtler, Türkler Anadolu topraklarında bin yıldır beraber yaşıyor. Kürtlerin de, Türklerin de, Arapların da, Çerkezlerin de kim olursa olsun bizim devletimiz belli Türkiye Cumhuriyeti devletidir. Bayrağımız belli. Bir olacağız, beraber olacağız, kardeş olacağız, birlikte Türkiye olacağız, farklılıklarımızı her zaman zenginlik olarak göreceğiz. Yani hepimizin birbirimizden farklı özellikleri var. Saçlarımız farklı ten rengimiz farklı göz renklerimiz farklı olabilir ama gözlerimizden düşen yaşların renkleri hep aynı. Onun için ne Türk’ü ne Kürt’ü ne Sünni'si ne Alevi'si bizi yakar bizim ateş söndürmektir çaresi.  

"Kürt sorunu filan yok"  

Oğuz Haksever: Sosyal ve kültürel alanda yapılması gerekenler var mı? Cumhurbaşkanı Kürt sorunu bitti demişti.   Binali Yıldırım: Ben de Kürt sorunu filan yok diyorum. Sorun PKK sorunudur terör sorunudur. Terör sorununu çözdüğümüz zaman mesele kendiliğinden halloluyor. Ondan sonra kalkınmaya odaklanacağız. Haklar konusunda zaten çok adım attık. İlçe isimlerinden tutun ana dilde seçmeli eğitim yapmayı.  Kürtçe klasiklerin basımına, Kürtçe televizyonların yayınına kadar, Kürtçenin üniversitelerde enstitü düzeyinde dil olarak eğitim olarak kabul edilmesine kadar birçok reformu gerçekleştirdik. Tek sorunumuz PKK ile Kürt vatandaşlarımızı birbirinden ayırmak. PKK’nın Kürtler diye bir sorunu yok Kürtlerin PKK diye bir sorunu var. Bu sorunu da büyük oranda gündemden çıkarmış vaziyetteyiz.   Oğuz Haksever: Bir mitingte benimde geçmişim Kürt dediniz.   Binali Yıldırım: Ben Erzincanlıyım ama bizim büyüklerimizin bir kısmı Urfa’da bir kısmı Bursa’da bir kısmı da Ağrı’da bulunmuşlar. Ağrı Tahir bölgesinde yaşamışlar. Dolayısıyla oradan bizim dedelerimizin babaları Erzincan gelmişler ve bizim köyümüze yerleşmişler. Bizim köyümüzde bize Kürtler diye hitap ederlerdi. Bunun sebebi de köye sonradan gelenlere Kürt diyorlar. Daha önceden yerleşenler yerlisi sonradan gelip yerleşmişiz bizi Kürt diye tanımlıyorlar. Biz Kürtlerle Türkler Erzincan’da bir arada yaşıyor. Alevi hemşerilerimizle biz Sünni hemşerilerimiz iç içe yaşar. Benim ilçemde 125 köy vardır bunun neredeyse 3’te 1’i Kürt köyüdür, diğeri Sünni köyüdür ama hiç aralarında bir sorun olmaz. Alışveriş yaparlar, misafirlik yaparlar, kirve olurlar. Bizim böyle bir sorunumuz hiç olmadı. Hatta benim adımı da koyan bir Kürt komşumuz. Onun ahlakı, yaşamı insanlığından etkilenip onun ismini koymuşlar. Böyle bir ilişkimiz var. Benim orada söylediğim bundan ibaret.  

Gülen'in iadesi

Oğuz Haksever: Meydanlardaki tartışmalara gelirsek ilk konu Fethullah Gülen’in iadesi dosyası tartışması. Malum Cumhuriyet Halk Partisi’nden bir heyet sonunda Adalet Bakanlığı’nda bir inceleme yaptı.   Binali Yıldırım: Bir kere FETÖ’nün iadesi konusunda biz hükümet olarak bir eksiğimiz zafiyetimiz yok. 84 klasör belge gönderdik, 100’den fazla yazılı sözlü girişimimiz oldu. Amerika ile yaptığımız her temasın birinci maddesi Fethullah Gülen’in iadesi. Yani en son Muharrem İnce çıktı ben birisi ile görüştüm iadesi usulüne uygun yapılmamış. Olsa olsa birisi Amerika’dan arayıp Muharrem İnce’yi işletmiştir.   Oğuz Haksever: Orada işletme konusu gündeme gelince, “O zaman demek ki bizi dinliyorlar” bir sav ortaya atıldı.   Binali Yıldırım: Nasıl öyle bir sonuç çıkarmış oradan bilemiyorum. Bunun ne kadar gayriciddi bir yaklaşım olduğunu göstermek için söyledim. Muharrem İnce bu işin detayına girerse içinden çıkamaz. Türkiye bir hukuk devleti, heyetleri de geldi enine boyuna incelediler bakalım ne açıklayacaklar. Sen asıl olan bu terör örgütünün başını buraya getirmek mi değil mi? Meselenin özünü bir tarafa bırakıyorsun teferruatla gündem oluşturmaya çalışıyorsun. Bu da biraz garip değil mi? 

Bedelli askerlik açıklaması   

Oğuz Haksever: Bedelli konusunda siz de demeç verdiniz seçimden sonra ele alacağız diye. Ayrıntılar konusunda haber çıktı, ücret konusunda 20-25 bin dendi.   Binali Yıldırım: Bunların hiçbirisinin gerçekle alakası yok. Zaten seçimlere sayılı günler kaldı yeni yönetim bunu gündeme alacaktır. Benim söylediğim sanki Cumhurbaşkanımızla farklı söylüyormuşum gibi bir anlam da çıkarmaya çalıştılar. Hiçbir fark yok. Askerlik çağına gelmiş 5 milyonun üzerinde gencimiz var. Bu gençler diyor ki bizi askere alın, biz sizi alamayız diyoruz. Bu kadar imkanımız yok, kapasitemiz, ihtiyacımız yok. O halde bizi rahat bırakın hayatımızı yönlendirelim, rotamızı belirleyelim. Evleneceğiz, ev kuracağız, iş kuracağız, hayata atılacağız, planlarımız var. Biz ne kadar daha çok bekleyeceğiz diye soruyor. Haklı. Askerlik bir anlamda sivildeki vatandaş için ayak bağıdır. İşe gidince soruyorlar askerliğini yaptın mı diye, evlenmeye gidince de soruyorlar. Askere almıyorlar ne yapacak bu gençler? Biz her yıl 350 bin civarında asker alıyoruz. 5 milyonu eritmek için 15 sene lazım. Ayrıca yeni gelenler var. Dolayısıyla bu bedelli bedelsiz meselesi değil bu yeni hükümetin ele alıp kalıcı köklü bir çözüm bulması gereken bir konu. Dolayısıyla bunu yaparken tabi silahlı kuvvetleri görüş ve kanaatleri önemli. Ülke savunması, terörle mücadele gibi hassas konularında zaafiyete uğramaması. Biz, son iki senedir silah altına alınan erleri operasyonlara çıkartmıyoruz. Profesyoneller daha çok katılıyor. Silah altındaki gençlerimiz arka planda lojistik hizmetleri yerine getiriyorlar. 15 Temmuz’dan sonra biz profesyonelleşmeye hız verdik. Bunu da dikkate alırsak gelecek yıllarda askerlik vazifesi konseptini yeni baştan ele almak gerekiyor.

"Anket fena değil bizim beklediğimiz doğrultuda geliyor"

Oğuz Haksever: Anketleri sorayım size son gelen.   Binali Yıldırım: Anket fena değil bizim beklediğimiz doğrultuda geliyor ama gerçek anket sandıktır. Hiç yanılmayan anket sandıktaki sonuçtur. Bazıları çıkıyor kendilerini şişiriyorlar rakiplerini küçültüyorlar. Bunlar kamuoyunu etkilemeye yönelik faaliyetler. Bunlardan sonuç çıkmaz. Vatandaş o gün sandığa gider basiretiyle ferasetiyle oyunu verir. Biz 12 seçim geçirdik. Bir kısmı genel seçim bir kısmı yerel seçim bir kısmı halk oylaması. İnşallah bundan da milletimizin desteğiyle yüzümüzün akıyla çıkacağız.   Oğuz Haksever: İmar barışı bugün başladı. Bunun birkaç boyutu var. Birincisi iskanda doğru bir gidişi olacak mı bu sürecin yoksa sadece bina tanıma belgesi mi alınacak?   Binali Yıldırım: Yapı kayıt belgesi yasanın getirdiği şey. Türkiye’de ne yazık ki yıllardan beri imara aykırılıkları olan binalar yapılmış. İşte projesini uygularken eklenti yapmış. Ölçülerini değiştirmiş, garaj olacak yeri oda yapmış, balkon ilave etmiş. Konut diye ruhsat almış işyeri yapmış filan. Bir tane de devletin arazisine gitmiş ev yapmış, bir de hiç ruhsat filan almadan gitmiş kafasına göre yapmış. O kadar çok imara aykırılıklar var ki şimdiye kadar biz bunları ne kabul ediyoruz ne reddediyoruz. İzmir’in yüzde 62’si böyle. İstanbul’da ondan aşağı kalmıyor. Depremle ilgili sorun var, kentsel değişimle ilgili sorun var. Bazı yerde elektrik alamıyor, su alamıyor. İmarı olan bir yerden ikinci sayaç koyuyor. Buna ilgisiz mi kalacağız. Bu da askerlik gibi onun daha büyük ölçeğinde bir problem. Bugünün problemi değil 40 yıldan beri birikmiş bir problem. Bizim yaptığımız yapılan usulsüzlük yanlışlık ister belediyelerde olsun ister vatandaşta olsun biz bunları kabul ediyoruz diyoruz. Bunları kayıt altına alıyoruz yapı kayıt belgesi veriyoruz. Bu yapı kayıt belgesi onlara bu binayı kullanma hakkı veriyor yasal olarak. Ancak binayı önce tabii depreme dayanıklılık yönünden vesaire tetkikler yapılıyor, binayı yıkıp yeniden yapmak isterse ona otomatik imar hakkı vermiyor. Sadece aykırılıkları, yanlışlıklara çözüm getiriyor. Devletin arazisine yapmışsa devlete bir para ödüyor malının sahibi oluyor. Burada tabi bir iki küçük istisna var. İstanbul tarihi yarımada burası hassas bir de Çanakkale şehitliği, buralar istisnadır. Senin arsana bir yapı yapmışsam bu ona girmiyor. Bu tabii kentsel dönüşüm için bir öncelik getiriyor. Yapı kayıt belgesi olunca kentsel dönüşümden öncelikli olarak yararlanma imkanı da getiriyor. Oğuz Haksever: Daha sonra bir daha çıkar diye imar disiplininde bir gevşeme endişelerine ne dersiniz?   Binali Yıldırım: Katiyen olmaz. Çünkü bundan sonra yerel yönetimlerde merkezi yönetimde hem bu işe göz yuman gerekli tedbirleri almayanlara da ağır müeyyideler geliyor.   Oğuz Haksever: Beyannamenin açıklanmasından sonra neden 16 yıl sonra bunları getiriyorsunuz biçiminde eleştirilere muhatap oldu AK Parti ve sizler. Mesela 3 bin 600 konusunda epey zamandır gündemdeydi bu. Cemevlerine hukuki statü ve benzeri konular. Binali Yıldırım: Tabii Türkiye’nin 16 yıl içinde hiç el atılamayan sorunlarına eş atan iktidar bizim iktidarımız. Bunları anlatmaya kalksam cilt cilt kitaplar tutar zaman yetmez. Ama her şeyi bir anda da yapamadık. İmkanlarımız el verdikçe konulara çözüm üretiyoruz. Bu gündemde olan konular Cem evleri konusu gündemde olan konu. Bu konuda çeşitli çalıştaylar yapıldı, sivil toplum kuruluşlarımızla bir araya gelindi, bu son atılan adımda son tamamlayıcı parçasını oluşturuyor. 3 bin 600 konusunu yıllardır birçok kesimin gündeminde. Şimdi yaptığımız düzenleme ile polisimiz emekliler dahil mevcut aktif çalışanlar da emekli olunca yararlanacak. Ayrıca öğretmenler yararlanacak, hemşireler, din görevlileri yararlanacak. Yine astsubayları beklediği önemli bir konu vardı. Göreve başlama kademeleri memuriyette onlarda da bir düzeltmeye gittik. 2 yıllık bir mezun astsubay 9’un 1’inden göreve başlıyordu şimdi 9’un 2’sinden başlayacak. 4 yıllık mezun bir astsubay 9’un 32ünden başlıyordu şimdi artık 8’in 1’inden başlayacak. Bu daha sonra emekliliği için terfileri için alacağı ücret için başlangıç seviyesi önemli.  Oğuz Haksever: Merkez Bankası’nın karar alma durumu bu son zamanlarda dövizdeki dalgalanmalarda gündeme geldi. Gerçi doğrudan size sorulmayabilir ama cumhurbaşkanının yönetiminde eğer yeniden seçilirse Merkez Bankası’nın konumu konusunda bir şeyler söylemek ister misiniz?   Binali Yıldırım: Merkez Bankası malum para politikalarının finans politikalarından enflasyonun hedeflemesinden sorumlu. Çalışması kendisinin kanunu çerçevesinde görevleri var, sorumlulukları var, yetkisi var. Hükümette reel sektörde mali politikalardan sorumlu. Ülkede daha çok vatandaşımıza iş, aş sağlanması, kalkınmanın büyümenin sürdürülebilir halde yürümesi, cari açığın azaltılması, bütçe açığının kabul edilebilir seviyelerde olması hükümetin sorumluluğunda. Bu uzun tecrübelerden sonra elde edilmiş bir şey. Ancak Merkez Bankası ülkenin hükümetlerinin belirlediği ana politikalar çerçevesinde uygulamalarında bağımsızdır. Türkiye diyelim ki serbest kur modelinden sabit kur modeline geçecek. Böyle radikal bir kararı Merkez Bankası veremez. Bu hükümetin ve siyasi iradenin kararı olur. Ama zaten biz serbest kuru benimsemişiz buna yönelik gerek iç faktörler gerek dış faktörleri dikkate alarak merkez bankası kararlarını alabilmektedir. Her zaman istişare mümkündür. Sorunlar nedir beklentiler nedir görüşülmeden koordinasyonsuzluk içinde bu kararlar alınmaz. Kanuna göre zaten 3 ayda bir Merkez Bankası Bakanlar Kurulu’na gelip ülkenin para piyasalarındaki gelişmeleri, büyüme hedefleri, enflasyon hedeflerindeki gelişmeleri anlatmak mecburiyetinde. Ekonomi ile ilgili gelişmeler var. Bunları iki boyutta ele almak lazım esasında. Uzun yıllar Amerika küresel piyasalara özellikle gelişmiş ülkelere 4 trilyon dolar civarında sıcak para ihraç etti. Aynı şekilde Avrupa Birliği 2,5 trilyon euro gelişmiş piyasalara yatırım yaptı. Fakat bu ülkelerde büyüme çok gerilediği için işsizlik arttığı için yavaş yavaş hem Amerika hem Avrupa faiz arttırıyor. Faiz arttırmak geri gelin demek paralara. Fon yatırımcılarına diyor ki paralar artık geri dönsün. Bunun gelişmekte olan ülkelere olumsuz yansıması var. Brezilya çok kötü bu işten etkilendi, Arjantin benzer durumda, Türkiye de bundan bağımsız değil. İşin bu boyutu var bir de bölgemizdeki politik kırılganlıklar, Türkiye’nin bulunduğu bu bölge her türlü gelişmeye açık. Bir başkası da yılbaşından beri petrol fiyatları artıyor. Biz petrole bağımlı bir ülkeyiz. İthalat ve enerji faturamız artıyor ve bunun da getirdiği bir olumsuzluğumuz var. Allah’a şükür Türkiye’nin ekonomisi güçlü reel sektörü güçlü yatırımcılar yatırım kararını belki erteliyor ama vazgeçmiyor. Mesela bankalarımızın sermaye yeterlilik oranları en son faiz artışından kur hareketinden sonra bile yüzde 15 seviyesinde. Ayrıca bir ülkede ekonominin kötüye gittiğinin göstergesi batık kredilerdir. Oran yüzde 2.9. Hiçbir şey. Sektörün öz kaynak karlılığı bankacılık sektörünün yüzde 16. Buna rağmen bazı derecelendirme kuruluşları arka arkaya not düşürüyor. Bunu seçimlere çeyrek kala yapıyor. Biz bize operasyon çekiyorlar diyoruz işte burada. Biz ekonomimizin durumunu da biliyoruz sorunlarımızı da biliyoruz ne yapacağımızı da biliyoruz. Moral bozmaya çalışanlara, 1924 cumhuriyetin kuruluşundan hemen sonra 2002’ye kadar süre içinde Türkiye 4.7 kat büyüdü ortalama her yıl. 2003-2017’de yüzde 5.7 kat büyüdü. 1 puanla çok iş mi yaptığınızı zannediyorsunuz diye sorabilir bazıları. Eğer 24’ten bugüne 5.7 büyüseydi Türkiye ekonomisi bugünden 2.6 kat daha büyük olacaktı. Bu Fransa’dan sonra Türkiye dünyanın 7. büyük ekonomisi olacaktı demek. 15 yıl içinde Türkiye reel olarak enflasyondan arındırılmış reel olarak 2.3 kat büyüdü dünya 1.7 kat büyüdü, Avrupa Birliği 1.2 kat büyüdü. Kişi başına milli gelirde Avrupa ile oransal olarak aramızdaki farkı yüzde 33 azalttık. Enflasyon biraz arttı ama unuttuk 92-2002 yılları arasında yüzde 71’di Türkiye’de enflasyon. Şimdi 10’un üzerine çıktı diye felaket tellallığı yapıyoruz. Mutlu değiliz enflasyon bir ülke için en kötü şeydir. Onun için mücadele devam edecek. Faizlerdeki artış kurlardaki dalgalanmalar sınırlı ve etkileri de sınırlı olacak. Kim ne yaparsa yapsın. Burada bir takım operasyonlara maruz kalsak da tedbirlerimizi alıyoruz. Tabii buradan tutturamayınca, “Efendim büyüme oldu işte, Türkiye G20 içinde en büyük büyümeyi sağladı 7.4 büyüdü ama büyüme sanal.” 2002’de bir yılda 7 bin traktör satıyordu Türkiye’de, 2017’de 72 bin 900 traktör satıldı bu ülkede. Niye alıyor insanlar? 2002’de tarımda Avrupa’nın 4. ülkesiyken bugün 1. ülkesi olması tesadüf mü? 91 bin otomobil satılıyordu 2002’de yılda. Geçen sene 723 bin otomobil satılmış. Para var ki alıyor millet. Beyaz eşya, 2 buçuk milyon satılırken bugün 8 buçuk milyon. 2002’de 1 yılda Türkiye’den yurtdışına tatile turistik geziye gidenlerin sayısı 3 milyondu şu anda 9 milyon. İnsanlar dışarıya gidiyor tatil için. 30 bin 800 şirket kurulurken 73 bin 800 şirket kuruluyor. 13 milyon turist gelirken bu ülkeye 40 milyon turist geliyor. Bunun neresi sanal? Türkiye gerçek anlamda büyüyor. Bunu zaten Anadolu’ya her yere gittiğinizde de görüyorsunuz.

Oğuz Haksever: Emeklilere bayram ikramiyesi konusu bunun bin lira değil de kesintili verildiği yönünde bazı haberler var.   Binali Yıldırım: Bunlar doğru değil. Emeklilerimizin tamamını emekli maaşı kaç para olursa olsun ister yüksek olsun ister az olsun bin lira her bayram öncesi verilecek. Şimdi verilmeye başlandı. Bazıları diyor ki bazıları bin lira değil 750 lira almış filan. Burada bir çarpıtma yapıyorlar. Emekli başına bin lira ama diyelim emekli vefat ettiyse, onun maaşı da zaten dağılıyor. Eşi varsa çocukları arasında dağılıyor. Dolayısıyla maaşı nasıl dağılıyorsa yatan bin lirada aynı şekilde dağılıyor. 3 çocuğu varsa her biri 250 lira alıyor hanımı da 250 alıyor etti bin lira. Tamamen kafa karıştırmaya yönelik bir şey.   Oğuz Haksever: Eğitim konusunda okulların sınav merkezli yarışma alanından çıkarılması diye bir hedef var. Geçiş sınavları konusunda da tamam mutlaka olacaktır ama geçiş sınavlarının azaltılması konusuna ne dersiniz?   Binali Yıldırım: Bu çok önemli bir konu. Yani orta ve uzun vadede yavrularımızı öyle yönlendireceğiz ki herkes aynı noktaya yığılmasın. Şimdi diyelim herkes düz lise okuyor. Düz liselerin de birikimleri tecrübeleri kaliteleri farklı. Dolayısıyla düz lise okuduktan sonra üniversitede de herkes aynı yere girmek istiyor. Bunun yerine ilk dört seneden sonra ana okulu var zaten orada ciddi bir iyileşme oldu. İlk dört seneden sonra yönlendirme. Sanat okuluna, spor okuluna veya düz liseye gidenler gidecek orada ilerleyecek. Ama kariyer yapacağım ben düz lise okuyacağım en iyi üniversiteyi okuyacağım sonra akademik çalışma yapacağım diyenler de oraya gidecek. Burada temel her şeyi sınava bırakmamak. Her şeyi sınava bıraktığınız zaman çok yorucu bir yarış oluyor. Üniversitelerde biz en son aldığımız kararlar 2006’dan beri üniversite sayısını bir kere her ilde bir tane var bazı illerde çok var şu an itibariyle 207’ye çıktı. Dünyada üniversiteye erişimde Türkiye ikinci oldu. Şu an lise mezunlarının sayısı kadar üniversite kontenjanı var. Problem nerede? Sınavda olmasa herkes bir yere girebilir. Herkes aynı yere yönelince mecburen bir değerlendirmeye ihtiyaç duyuyorsunuz. Herkes tıbba gitmek istiyor herkes elektroniğe gitmek istiyor. Bunu da bu yığılmayı önlemek için sınavın etkisini azaltacak, öğretim yıllarında çocukların kabiliyetlerin göre yönlendirilmesinin sağlanması.   Oğuz Haksever: Öğretmenlik meslek kanunu sizin de vaatleriniz arasında. Neler içeriyor bu kanun?  Binali Yıldırım: Geçmiş dönemde herhangi bir yüksek okulu bitirene o zamanın siyasetçileri git istediğin yerde öğretmen olarak başla. Üniversite okumak öğretmen olmak anlamına gelmiyor. Pedagojik formasyona ihtiyaç var, çocukların psikolojisinden anlamaya ihtiyaç var. Eşim öğretmendi ben de mühendislik okuyordum. Bir gün hastalandı ben okuluna gittim. Oradaki çocuklara muamelem o kadar onlara yanlış gelmiş ki, “Kocan gelmesin de ders geçsin” demişler. Öğretmenlik ayrı bir şey. Sabır küpü olmanız lazım. Allah yardım etsin zor bir meslek. O yüzden her önüne gelen öğretmen olmamalı.   Oğuz Haksever: Torunların karnelerini öğrenebildiniz mi?   Binali Yıldırım: Bugün buraya geldiler inşallah uyumamışlardır. Teknoloji çok gelişti karnelerinin fotoğrafını çekmiş bana göndermişler gündüzden. “Karnemiz bu hediyeleri hazırla” dede diye sinyal gönderiyorlar. Muhtemelen yattılar sabah görüşeceğiz onlarla. Ama bugün Bitlis’te de dedim, “Onlar karnelerini aldı tatili hak etti, bizim karne 24 Haziran’da.” 15 yıllık emeğimizin karşılığını inşallah milletimiz değerlendirecektir. Milletimizin karşısında hiç mahcup olmadık. Milletimizi üzecek bilerek hiçbir hareketin içinde olmadık. Hep ülkemizin insanımızın iyiliği için çalıştık. Başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere bizler bir ekip olarak bir yandan ülke olarak içeride dışarı var olan olumsuzluklarla mücadele ettik. Darbe girişimleriyle, muhtıralarla ama bir yandan da ülkemizin muasır medeniyetler hedeflerini gerçekleştirmek için doya doya, dolu dolu 15 yılı geride bıraktık. İnşallah bu seçimler ülkemiz milletimiz için en güzel şekilde güvenin ve istikrarın, güçlü iktidarın, sürekli istikrarın tesis edileceği seçimler olur. Bugün bir üzüntülü günümüz, ömrünü Türk sanayisine, üretime bu ülkenin kalkınmasına adamış bir büyüğümüz, bir sanayicimiz Erdoğan Demirören hakka yürüdü. Allah rahmet eylesin. Türkiye için çok şey yapmış çok insana ekmek verdi. Birçok tesiste ülkemizin kalkınmasına katkı sağladı. Ben mekanı cennet olsun diyorum. Geride kalan aile efradına, evlatlarına başsağlığı diliyorum. Yaklaşan Ramazan Bayramı’nı da milletimizin tebrik ediyorum.