Başbakan Binali Yıldırım, Youtube kanalı Babala TV'de Oğuzhan Uğur'un sunduğu "Mevzular Erken Seçim" özel programına katıldı. Uğur, Yıldırım'a, "FETÖ'nün yaptığı şeyler hakkında cumhurbaşkanımızın şöyle bir açıklaması var; 'Biz kandırıldık diyor.' Peki, lisede okuyan çocuklar kandırılmış olamaz mı?" diye soru sordu.
Yıldırım, " Doğru, gençler de kandırılmış olabilir. Kaldırıldığı zaten aşikar, belli ama onları kandırmak için özel araçlar kullandılar. Yani gençlerin beklentisi nedir? İyi bir öğrenim yapmak, parlak bir geleceğe kendini hazırlamak. Bütün bu gizli gündemlerini anlatmadılar, bunlara anlattılar" şeklindeyanıt verdi.
Çok güçlüsünüz diye sizi destekleyenler var mı? Bunları ayırt edebiliyor musunuz? İnsanlar bunu güç için kullanıyorlar mıdır?" şeklindeki soruya, Yıldırım, şu yanıtı verdi:
"Bunları ölçmek kolay değil, görevi bıraktığınızda belli olur. Açık ve samimiyetle söyleyeyim, nüfus kullananlar var ama biz bu konuda çok titiziz. Birisi gitmiş, 'Başbakan gönderdi, filan yere müdür yap şeklinde talimatı var', adam da yapmış. Afedersin aptallık bu, kardeşim araştırdın mı, soruşturdun mu, doğru söylüyor mu? Ondan sonra da gördüğü yerde, 'efendim talimatınızı yerinize getirdik' diyor. 'Hangi talimatı kardeşim? İyi halt etmişsin' dedim. Bunlar hoş şeyler değil, kamu vicdanını yaralayan şeyler. Torpil yapıyorsun. Başka hak eden biri var, sen onu bırakıyorsun, orada ilgisiz bir adamı getirip o göreve koyuyorsun. Adam bizim adımızı kullanarak yapıyor. Siyasette belirli bir görevde olanların böyle bir derdi var ama bu konudaki yaklaşım önemli. Burada net durursanız, kararlı durursanız çok fazla yaygın yapılamıyor."
Övülmekten hoşlanmadığını, övüldüğünde işkence çekiyor gibi olduğunu belirten Yıldırım, bir insanı yüzüne karşı övmeyi onu kör testereyle kesmeye benzetti, kendisini de kimsenin övmemesini istedi.
Başbakan Yıldırım, "Altı boş haberlerin fazla yapıldığını düşünmüyor musunuz?" soruya ilişkin, "Bizim haberleri izleme, değerlendirme fırsatımız olmuyor. Önemli olan sizin ne haber yaptığınız değil, sizi izleyenlerin zihninde bıraktığı izdir. İletişim budur. Her türlüsünü duyacaksınız, sonra kendi zihninizde mukayesesini yaparak kararını vereceksiniz. Bence her şey konuşulsun. Abartılı haber yapan da yapsın, olumsuz haber yapan da yapsın. Her şeyi konuşalım. Konuşmamak en büyük tehlikedir. Konuşacağız ama bir şeyi akıldan çıkarmayacağız, birbirimiz rencide etmeyeceğiz, hakaret etmeyeceğiz, suç işlemeyeceğiz. Bunları yapmadığımız sürece her şeyi konuşalım." ifadesini kullandı. Başbakan Yıldırım, "FETÖ terör örgütünün yaptığı şeyler hakkında cumhurbaşkanımızın şöyle bir açıklaması var; 'Biz kandırıldık diyor.' Peki, lisede okuyan çocuklar kandırılmış olamaz mı? Ne düşünüyorsunuz?" şeklindeki bir soruyu, şu şekilde yanıtladı:
"Bu bir özeleştiridir. Cumhurbaşkanımız o da bir insan, özeleştiri yapmıştır. Ama örgüt olmadan önceki bu cemaatin durumuyla örgüt olduktan sonraki durumun birbirinden ayırt etmemiz lazım. Doğru, gençler de kandırılmış olabilir. Kaldırıldığı zaten aşikar, belli ama onları kandırmak için özel araçlar kullandılar. Yani gençlerin beklentisi nedir? İyi bir öğrenim yapmak, parlak bir geleceğe kendini hazırlamak. Bütün bu gizli gündemlerini anlatmadılar, bunlara anlattılar. Arka planda asıl hedeflerinin ne olduğunu gençler anladığı zaman hemen zaten yollarını ayırdılar."
"Hapistekilere gelecek olursak büyük bir felaketin eşiğinden döndük. Ülke o gece (15 Temmuz) gidebilirdi, işgal edilebilirdi. Çünkü bu darbeyi yapan FETÖ ekibi değil, onu azmettiren emperyal güçler var." diyen Yıldırım, şu değerlendirmelerde bulundu:
"FETÖ sadece sahnede gözüken bir kısmı. Dolayısıyla o darbe girişiminde sayın cumhurbaşkanımızın meydanlara insanları davet etmesi onların bütün planlarını bozdu. Ben o güne kadar bir şeyde yanıldığımı anladım. Gençler apolitik, gençler ülke meseleleriyle ilgilenmiyor diye düşünürdüm ama o gece meydanın üçte biri gençlerle doluydu. İnsanların yarısı kadındı. O manzarayı görünce ülkemle, ülkem insanıyla, gençleriyle bir kez daha gurur duydum. Mahkemeler nasıl yargılama yapıyor? Bir şeyin bilinmesi lazım. Gönlümüz hiçbir suçsuz insanın ceza çekmesi değildir. Suçsuzsa ceza çekmemeli, bir yanlışa kurban gitmemeli. Bu bir ilke, yaşla kuru birbirinden ayrılmalı. Ancak yargı matematik gibi değil, iki kere iki dört değil. Yargıda veya hukukta iki kere iki üçle beş arasında bir sayı. Niye? Birisini alıyorsunuz, onunla ilgili bir iddia üzerine alıyorsunuz zaten, bir suçlama var. Sizin o suçlamayı çürütmeniz için büyük bir mücadele vermeniz lazım, bu da mağduriyet oluşturuyor. Öbür taraf, suçlayan taraf iddiasında ısrarlı oluyor, bu yüzden de zaman geçiyor. Sonunda belki masum olduğunuz anlaşılıyor ama yaşadığınız o üzüntü, o mağduriyet yanınıza kar kalıyor. Keşke yargı daha hızlı çalışsa, bütün delilleri, bütün bilgileri daha çabuk derlese bu davaları bir an önce sonuçlandırsa toplumsal huzur ve barış da olacak. Bizim onlara talimat verme, yönetme gibi bir hakkımız yok. Erkler ayrılığı var. Yürütme, yasama, yargı. Yargı kendi kuralları içerisinde, kanunlar içerisinde işini yapıyor. Bizim görevimiz yargıya yardımcı olmak. Mesela diyorlar ki şu adamı tutun getirin, biz onu yapacağız. Niye götürüyoruz deme hakkımız yok. Dosya onlarda, bilgi onlarda."
"Tedbirli olmamızda fayda var"
ABD ile Türkiye arasında mutabakata varılan Münbiç yol haritasına ilişkin Yıldırım, "Şu anda 90 günlük bir anlaşma yaptık. Bu anlaşma ne? 90 gün içerisinde belirli bir takvime göre buradan terör örgütü PKK'nın uzantısı PYD ile YPG çıkartılacak. Oradaki yönetim yerel yönetime devredilecek. Bu Türkiye'nin ısrarlı gayretleri sonucu bu noktaya geldi. Biz ne dedik? Bugün El Bab'dayız, yarın Afrin'deyiz, öbür gün de gerekirse Münbiç'te oluruz. Terörle mücadelenin Fırat'ın doğusu batısı diye bir şey yok. Tehdit Türkiye'ye, bayrağımıza, ülkemize, milletimize, insanımıza nereden gelirse gelsin biz oradayız. Geçmişte yaşadığımız tecrübelere bakarsak tedbirli olmamızda fayda var. Obama yönetiminde de bunlar oradan çıkarılacaklardı. Bize verilen söz var ama çıkarmadılar. Şimdi bunu yazılı hale getirdik. Söz uçar yazı kalır. İmzalar atıldı, uygulamazlarsa bu onların ayıbı. Ne yapalım canım uygulamadılar, Amerika büyük devlet onunla mı uğraşalım diyecek halimiz yok. Hak ve menfaatlerimiz neyi gerektiriyorsa onu yaparız." dedi.
Başbakan Yıldırım, "Amerika Birleşik Devletleri derse ki ben İran'ı vuracağım, İncirlik'i kullanacağım derse izin verecek miyiz?" şeklindeki soruya karşılık, İncirlik'in sadece terörle mücadele amaçlı kullanımına izin verildiğini anımsattı.
Yıldırım, "Biz İncirlik'i sadece terörle mücadele amaçlı kullanımına izin verdik. Herhangi bir ülkeyi vurmak için asla ve asla bizim üstlerimizi kullanamaz. Irak'ı işgalinde Amerika Türkiye'yi kullanabildi mi? 1 Mart tezkeresini hatırlayın. 1 Mart tezkeresi, Amerika'nın üstleri ve Türk topraklarını kullanarak yapacağı bir operasyondu biz reddettik. Onun dışında İran bizim 600 asırlık, Kasr-ı Şirin Antlaşması'ndan beri herhangi bir şekilde savaş yapmadığımız komşumuz. Bir komşumuza karşı savaşta bizim onlara destek sağlamamız asla düşünülemez." ifadesini kullandı.
Türkiye-İsrail ilişkilerine değinen Yıldırım, İsrail'e en fazla yaptırımı kendilerinin uyguladığına dikkati çekti. Elle tutulur yaptırımların olduğunu aktaran Yıldırım, büyükelçiyi çektiklerini, diplomatik ilişkileri dondurduklarını en önemlisi de Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun toplanmasını sağladıklarını bildirdi.
Başbakan Yıldırım, 6 ülke dışında 128 ülkenin tamamının, İsrail'in Kudüs'ü başkent ilan etmesini ve Amerika'nın büyükelçilik açmasını reddettiğini, kınadığını anımsattı.
Yıldırım, "Bunu yaptıran, önayak olan Türkiye. Bunanla yetinmedik, iki sefer İslam İşbirliği Teşkilatını topladık, orada Kudüs'ün statüsü dahil, Filistin Devleti'nin nasıl kurulacağı ve başkentinin Kudüs olduğunu 50 civarındaki İslam ülkesi dünyaya İstanbul deklarasyonuyla ilan etti. Yani bir yerde Amerika var, diğer yanda da dünyanın diğer ülkeleri var. Amerika böyle bir inatlaşma içerisinde. Sadece orada mı? G7 toplantısı oldu, orada Kanada'da dayanamadı isyan etti, toplantıyı yarıda bıraktılar, imza da atmadılar hepsi dağıldı gitti. Dünyada bir şeyler oluyor. Küresel anlamda çok kötü şeyler oluyor. O yüzden biz bölgemizde sağlam durmalıyız." diye konuştu.
Yıldırım, bedelli askerlik hakkında ise şu değerlendirmeyi yaptı:
"Bunun gençlerin önünde ciddi engel olduğunu biliyoruz. 5 milyondan fazla askerlik çağına gelmiş gencimiz var. Biz her sene 350 bin civarında alabiliyoruz. 5 milyonu 350'ye böl, 14-15 sene içerisinde eritemezsiniz. Bir yandan da geliyor. Dolayısıyla bu çok büyük bir sorun. Biz bu konuyu seçimden sonra kapsamlı şekilde ele alacağız. Bu iş bedelli askerliğin ötesinde büyük bir reform gerektiriyor. Bu reformu da inşallah yeni dönemde yapacağız." dedi.
Saman ithal edilmesi konusunda yapılan eleştirilere değinen Binali yıldırım , sözlerini şöyle sürdürdü:
"Saman neden ithal ediyoruz? Piyasada arz talep dengesi var. Diyelim kuraklık oldu, fazla yağış olmadı, hasat oldu, yem-saman kıt oldu. Bu sefer ne oluyor? Kıt olan şey pahalı oluyor. 10 liraya alacağınız şey çıkıyor 100 liraya. Ne yapıyoruz? Biz müdahale yapıyoruz. Geçici müdahaleleri, sanki biz her zaman saman ithal ediyormuşuz gibi bir algı oluşturuluyor. Aynı durumu ette uyguluyoruz."
Yıldırım, "Et açığımız fazla. Besilik hayvan yetiştiremediğimizden değil, ihtiyaçlarımız artıyor. Kişi başı tüketim 5 kilogramdı yıllık, şimdi 15 kilograma çıktı. Dolayısıyla ihtiyaç fazla. İhtiyaç fazla aynı hızda kendi yerli kaynaklarınızı oluşturamadığınız için piyasadaki aşırı şişmeyi, fiyat artışını kontrol etmek için mecburen dengeleme yoluna gidiyorsunuz, geçici ithalat yapıyorsunuz. Bunu sadece biz uygulamıyoruz, dünyada her ülke uyguluyor. En fazla buğday üreten ülke bile yerine göre buğday ithal ediyor." şeklinde konuştu.
Başbakan Binali yıldırım , ülkelerindeki iç savaştan kaçarak Türkiye'ye sığınan Suriyelilerin geleceğine dair şu açıklamalarda bulundu:
"Ülkelerinde henüz çözüm oluşmadı ama kısmen dönmeye başladılar. Zaten 150-160 bin kişi Fırat Kalkanı bölgesine, 50-60 bin kişi de Afrin bölgesine gitti, yerleşti. Ülkelerinde savaş sona erdikçe mutlaka gidecekler. Boşuna dememişler, bülbülü altın kafese koymuşlar, ille de vatanım demiş. Bir mecburiyetten buradalar. Kucak açtık, ekmeğimizi paylaştık. Şartlar oluşunca dönecekler. Vatandaşlık konusunda da, çok sınırlı sayıda, mesala Arapça öğretmeni, mühendis gibi ülkemizin ihtiyaç duyduğu alanlarda burada görev yapanlara veriliyor. Sayı olarak çok az ama tamamına vatandaşlık durumu yok."
Programda, Ezhel ismini kullanan rap şarkıcısı Sercan İpekçioğlu'nun, "şarkılarında uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanımını özendirme" suçundan tutuklandığı belirten Uğur, Başbakan Yıldırım'a, "Seda Sayan, herkesin izlediği bir programda 'Vururam Seni' diye bir şarkı okuyor, bu insanları cinayete teşvik etmiyor da o çocuk şarkısının bazı yerlerinde belirli cümleler kullanınca uyuşturucuya mı teşvik ediyor? Sizce bunda özgür bırakılmamalı mı insanlar, bu konudaki fikrinizi alalım." şeklinde soru yöneltti.
Söz konusu olayla ilgili dosyanın içeriğini bilmediğini belirten Yıldırım, "Söylediklerinizi veri kabul ederek konuşacak olursak ve yaptığınız karşılaştırmayı da dikkate alırsak Ezhel'e yapılan Seda Sayan'a da yapılması gerekir. Orada bir işlem yapılmıyor burada yapılıyorsa bu da bir çifte standarttır. İnsanlar suç işlemedikten sonra ceza almamalı, cezalandırılmamalı. Uyuşturucuyla mücadele hepimizin hassasiyeti, büyük bir tehdit. Maalesef bu da dış kaynaklı bir tehdit. Sistematik şekilde Avrupa, içine düştüğü bu belaya Türk gençlerinin de düşmesini istiyor. Bunun için çalışan özel kuruluşlar var. Türkiye'de uyuşturucunun yaygınlaşması için büyük bütçeler ayırıyorlar ve çok çok ucuza, maliyetinin onda birine sentetik uyuşturucuları bir şekilde iletiyorlar ülkeye, gençlerimizi zehirlemek için. Bağımlılıkla ilgili hassasiyetimiz hat safhada." diye konuştu.
Soru üzerine Kanal İstanbul projesinin içeriğine açıklık getiren Yıldırım, şu ifadeleri kullandı:
"Kanal İstanbul projesi bir eğlence projesi değil. Öyle anlatıyorlar ki 'bu kadar parayı buraya harcamaya ne lüzum var.' Bir kere rakamları tam bilmiyorlar. Proje 10 milyar dolar, onlar 65 milyar dolar diyor. Projeyi yapan benim. Diyorum ki bu 10 milyar dolar, ısrarla diyorlar ki '65 milyar doları niye bu işe harcıyorsunuz?' İkinci yanlış, biz bunu devletin bütçesinden yapmayacağız. Bu projeyi yap-işlet-devret modeliyle gerçekleştireceğiz. Mesela diyeceğiz ki 30 sene işlet kardeşim. Sonra da süre bitince teslim edecek. Bir de Montrö'ye aykırı bir durum yok. Biz bu projeyi şunun için yapıyoruz. Independenta (1979 yılında) diye bir tanker patladı, tam Haydarpaşa'nın önünde. Bir hafta boyunca yandı, Boğaz kapandı. İstanbul'da Bostancı'dan, Beyoğlu, Kasımpaşa, Hasköy'e kadar evlerin camları aşağı indi. Büyük bir felaket yaşandı. Geçen gün de biliyorsunuz bir gemi yalıya girdi. 50 bin gemi geçiyor, bunun 12 bini tanker. Bomba bomba, nükleer bomba. Dünyanın en güzel şehrini bu tehlike altında daha ne kadar yöneteceğiz. Dolayısıyla bu bir mecburiyet. Kanalı açacağız, Boğaz'ın bütün tehlikeli yükler geçişini engelleyeceğiz. Şimdi engelleyemiyoruz, çünkü alternatif göstermemiz lazım. Montrö'ye göre engelleyemezsin, her türlü gemi geçer. Buna masum geçiş diyorlar. Dolayısıyla Kanal İstanbul devreye girince diyeceğiz ki, 'kardeşim kusura bakma, oradan geçme buradan geç'. Böylece İstanbul'u büyük bir felaketten, çevre kirliliğinden kurtarmış olacağız."
Yıldırım, "Yunanistan ile ilgili bize ait adaların işgal edilmiş olma sorunu var. Uluslararası hukuk kapsamında bu oldu bitti karşısında ne yapacağız?" sorusuna da şu yanıtı verdi:
"Orada da bir kafa karışıklığı var. Adalar, biliyorsunuz Osmanlı Devleti'nin son zamanlarında, 1911'de Trablusgarp mücadelesini kaybettikten sonra biz adaları İtalya'ya emanet verdik. Bu adaları İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra istedik, alamadık, 12 adayı. Bu adalar dışında ismi cismi belli olmayan kayalıklar var, bu anlaşmalara yazılmamış. Yüzlerce var bunlardan, Kardak'ta bunlardan biri. Yani kime ait olduğu antlaşmalarda belli olmayan adalar için bizim duruşumuzda bir farlılık yok. Bunların herhangi bir şekilde Yunanistan tarafından kullanılması, bayrak takılması, buraya çıkılması, asla kabul etmiyoruz ve anında müdahale ediyoruz. Yani herhangi bir şey Yunanistan'a bırakılmış değil, bu konuda düzeltme yapmak isterim."
Başbakan Yıldırım, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde (KKTC) kuvvetli bir Türk askeri varlığının bulunduğuna dikkati çekerken, "Kardeşlerimiz, soydaşlarımız için ne gerekiyorsa onu yaparız. Çünkü orada biz bedel ödedik, şehitlerimiz var. Asla oldu bittiye getirmeyiz." şeklinde konuştu.
Türkiye'nin Eurovision şarkı yarışmasına katılmaması ilişkin ise söz konusu yarışmanın ideolojik şekle dönüştüğünü dile getiren Yıldırım, şöyle devam etti:
"Bu sene şarkı yarışması çok ideolojik şekle dönüştü. Bu yıl ilk defa İsrail'de yapılması için İsrail'e kazandırdılar. Puan alamadığı halde kazandırdılar, kazanan ülkede yapılıyor ya. En son Lizbon'da yapıldı. Oylama değişikliğine gittiler, planlamışlar, seneye İsrail'de Kudüs'te yapılsın... İnadına gidiyorlar, dinler arası çatışmayı körüklemek için. İsrail'in şarkıcısı iyi şarkıcı değil. İsrail sadece öldürmeyi bilir, şarkı söylemeyi bilmez. Kudüs'e Amerika büyükelçilik açarken 8 yaşındaki bir çocuk onlara ne zarar verebilirdi? Gözünü kırpmadan öldürdü. Bu mu insanlık?"
Doğu Türkistan konusuna da değinen Yıldırım, bunun çok hassas bir konu olduğuna işaret etti. Bu konuda düşüncelerinin çok açık ve net olduğunu aktaran Yıldırım, "Çin'in egemenliği, toprak bütünlüğü bizim için çok önemli. Doğu Türkistanlı kardeşlerimiz, soydaşlarımız var ama teröre bulaşırlarsa, toprak bütünlüğü, egemenlik haklarına açıkça karşı çıkarlarsa biz onlara olumlu bakmayız." diye konuştu.
Yıldırım, öğretmen atamalarına ilişkin de bu yıl ağustos ayında 25 bin öğretmen alımı yapılacağını kaydetti.