Başbakan'ın Habertürk'teki açıklamaları

Başbakan'ın Habertürk'teki açıklamaları

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Habertürk Televizyonu'nda canlı yayınlanan ''Teke Tek Özel'' programında Fatih Altaylı’nın gündeme ilişkin soruları yanıtladı.    

ABD'nin Ankara Büyükelçiliği girişindeki patlamayla ilgili soru üzerine Başbakan Erdoğan, gelinen son noktada canlı bombanın personel bölümündeki ilk girişi geçtikten sonra kendisini patlattığını belirterek, konuşmasını şöyle sürdürdü:    

''Bu patlama sebebiyle kendisi malum akıbete uğruyor. Şu ana kadar sadece kafatasındaki bir ben onu açıkça ortaya koyuyor, oradan teşhis ediliyor, fakat yine de çok daha emin olabilmek için DNA testlerine gitmek suretiyle, DNA testlerini yarın sabah itibarıyla kesinleştirip, ondan sonra nihai neticeyi açıklamak istiyoruz. Şu anda elimizde isim ve memleket olarak bir netice var ama Başbakan olarak her zaman prensibim, son nihai şeyi de alalım, ondan sonra açıklayalım diyorum. Ama şu anda olay aslında net sayılabilecek bir yerde, DHKP-C, o kesin. DHKP-C'li olarak da böyle bir eylemi yapmasının ardında yatan gerçekler de bu DNA testiyle birlikte bunlar da çıkar. Daha önce bizim vardığımız netice ise daha önce bu kişinin yapmış olduğu bazı eylemler var. Yurt dışı çıkışlar-girişler, Türkiye'de yattığı dönemler falan var. Bütün bunlar netleştikten sonra diyoruz ki bunun açıklamasını ondan sonra yapalım.''    

Programa gelmeden önce ABD'nin Ankara Büyükelçisi Francis Riccardione'yi arayarak, ''geçmiş olsun'' dileklerini ilettiğini aktaran Erdoğan, patlamada hayatını kaybeden özel güvenlik görevlisine Allah'tan rahmet, ailesine başsağlığı, yaralanan gazeteci Didem Tuncay'a da acil şifalar diledi.    

Patlamanın Suriye ile ilişkisi olup olmadığı sorulan Erdoğan, şunları kaydetti:    

''Suriye ile bu işin ilişkisi olacağı ihtimaline varmıyorum. Biliyorsunuz DHKP-C son dönemlerde bazı girişimlerin içerisinde, bazı adımlar atıyor. Türkiye'de şu anda teröre yönelik o da ekstra bazı adımların içerisinde. Tabii bizim en çok üzüldüğümüz nokta, biz DHKP-C ile ilgili atılan adımlara yönelik güvenlik güçlerimizin çok önemli operasyonları oldu son dönemde, İstanbul operasyonu biliyorsunuz çok ciddi bir operasyondu. Bundan dolayı polisimizi kutluyorum. Hele hele bir daireye giriyorsunuz ve bu dairede 11 çelik kapı var. Bu çelik kapıyı siz tabii kıracaksınız veya keseceksiniz, kaynaklarla bunları kesmeye çalışıyorlar. Açmakta zorlanıyorlar. Bu defa itfaiye merdiveni ile dışarıdan camlar kırılarak içeri giriliyor. İçeri girildiğinde, bakıyorsunuz sabah 5'e doğru orada 11 avukat ve evraklar... Evrakları orada bir kısmını yakılma gayretine girilmiş. Ondan sonra bilgisayarlar oradaki bütün hafızalar alınmış durumda. Ama ne yazık ki Türkiye'de bakıyorsunuz, dışarıda avukatım diye gezenler, kalkıp onları sahiplenme durumuna gidiyorlar. Bazıları adliye önünde falan gösteri falan yapıyorlar. Ana muhalefetin genel başkanı da kalkıp bu işi sahiplenme noktasına gidiyor. Nasıl olur da böyle bunlara şey yapılır diye. Bunlar biliyorsunuz bir de şöyle bir yaklaşım tarzı ortaya koydular; 'medya içeride, basın mensupları içeride'. Şu anda içerideki basın mensuplarının ciddi bir kısmı, Adalet Bakanım da bunu defaetle söyledi, DHKP-C'lidir. PKK'lı da bir kısım var. Bunlar içinde mahkûm olanlar var, hükümlü olan var, tutuklu olan var. Bugünkü canlı bombanın cebinden basın kartı çıksa onun için de basın mensubuydu diyecekler. Basın mensubu bu hale düştü diyecekler. Bunu sahiplenecekler.''    

Erdoğan, bunların güzel şeyler olmadığını, iyi yaklaşım tarzları olmadığını vurgulayarak, ''Teröre karşı bir ortak mücadeleyi vermemiz lazım. Teröristin iyisi kötüsü olmaz. Terörist, teröristtir. Bu mücadeleyi biz milletçe beraber, ortaklaşa omuz omuza verirsek, terörizmin belini kırarız. Terörizmin belini kırdığımız anda da Türkiye pik yapar. Her yönde yapar, demokraside de ekonomide de yapar. Bu noktada bizim önümüzü kesmeye evelallah kimsenin gücü yetmez'' diye konuştu.  

‘İmralı beklentilerimize cevap veriyor’

 

Erdoğan, terör sorununun çözüm sürecine ilişkin, ''Şu anda İmralı, beklentilerimize cevap verecek noktaya doğru bir defa adımlarını atıyor. Nedir o? Bizim şu anda gördüğümüz şey, o da silahların bırakılmasından yana bir tavrın içerisine girmiş. Çünkü bakıyor ki bu işin artık çıkışı bu'' dedi.    

Terörle mücadeleyle ilgili soru üzerine Başbakan Erdoğan, dünyada terörle mücadele verenlerin bir anda netice alamadığını ifade ederek, konuşmasını şöyle sürdürdü:    

''Biz 10 yıldır bu mücadelenin içindeyiz. Burada yeni yeni güvenlik güçlerimizin dahi ortak müdahale, ortak mücadele süreci başladı. Orada da sıkıntılarımız vardı geçmişte. Yani istihbarat yönüyle sıkıntılarımız vardı. Ama birkaç yıldır, gerek müşterek hareket etmede, gerek istihbarat paylaşımında iyi bir noktaya geldik. Şu anda istihbarat paylaşımında herhangi bir problem yaşanmıyor. Paslaşmalar iyi olmuyordu. Burada ciddi sıkıntılar yaşıyorduk. Ama şimdi artık bunlar geride kaldı. Tabii istihbarat paylaşımında bu sıkıntılar ortadan kalkınca, şimdi operasyonlarda da gerek polisin alanında, gerek askerin alanında çok rahat müdahale edilebiliyor. Geldiğimiz noktada da şu anda özellikle kırsalda, bir defa iş ciddi manada bir ehemmiyet arz etti. Şu anda gerek Genelkurmay Başkanım, gerek Kuvvet Komutanlarım, gerek doğuda, güneydoğuda görev yapan üst kademe, komuta kademesi, araziden çıkmıyor. Genelkurmay Başkanı operasyonu yürütürse, Kuvvet Komutanları gider de oralarda operasyon yürütürse, o zaman moral aşağıda başka oluyor. Sürekli iç içeyiz. Benimle olsun, Cumhurbaşkanımızla olsun, İçişleri Bakanımızla devamlı irtibat halindeler. Tabii bu aşağıya güven veriyor. Bunun bu süreçte artarak devam etmesi, belki 2012'de sayısal olarak operasyon fazla olmuş olabilir ama aldığımız neticeye baktığımız zaman netice almada çok başarılı olduk.''    

Erdoğan, yürütülen operasyonlara da değinerek, ''Kayıp itibarıyla karşı tarafın verdiği kayıp çok çok fazla. Biz bütün bunlara rağmen bunu ölçü almıyoruz, diyoruz ki öldürmenin değil, yaşatmanın peşinde olmamız lazım. Yaşatmanın peşinde olmamız için de şu anda güneydoğuda vatandaşlarımızın bize söylediği şu; 'Siz bizim umudumuzsunuz, bizi ne olur ihmal etmeyin, bırakmayın. Biz yanınızdayız, arkanızdayız'. Bizim de sizden istediğimiz tek şey var, verdiğimiz mücadelede siz de bizi yalnız bırakmayın. Nedir? Kepenkleri indirmeyin. Niye Gaziantep'e, Şanlıurfa'ya giremiyor terör? Orada da benim Kürt kardeşlerim yok mu? Var. Niye? Direniyor. Aynı direnci diğerlerinin de göstermesi lazım. Mesela yatırım yapmıyor. Bu şehrin insanı yapmıyor. Bir şeyler yap, bir bedel öde...'' diye konuştu.    

Van'da açılan bir mermer fabrikasından bahseden Erdoğan, fabrikayı gezdiğini ve çok başarılı bulduğunu, buraya ciddi bir yatırım yapıldığını, 750 kişi çalıştırıldığını, sayının artacağını, Türkiye'nin yıllardır mermeri kütük olarak İtalya'ya gönderdiğini, ancak şu an Van'da bu fabrikada 2 milim mermer kesildiğini anlattı.    

Erdoğan, Van'da üretilen bu mermerin hem ülkede kullanılacağını hem de ihracatının yapılacağını ifade ederek, Van gibi yerlerin bu yatırımlara ihtiyacı olduğunu kaydetti.    

Suriye'nin yeniden imarında bu tür şeylere fazlasıyla ihtiyacı olacağını aktaran Erdoğan, bu imarda Türkiye'ye büyük görevler düşeceğini, Suriye'de er veya geç bu işlerin biteceğini ve Türkiye'nin buradaki işlevinin çok çok daha farklı olacağını ifade etti.

     'Bölücü terör örgütünün 4 boyutu var'         

''Sizin gördüğünüz takvimde silahların bırakılması, örgütün sınır dışına çıkması nasıl bir takvim içerisinde gerçekleşebilir? Mesela Nevruz'da bir müjde olabilir, İmralı'dan ateşkes talimatı çıkabilir deniyor'' sözü üzerine Erdoğan, bölücü terör örgütünün 4 boyutu olduğunu, eskiden 3 dediğini şimdi 4 diyeceğini, bu boyutların İmralı, Kandil, Avrupa ve parlamento uzantısı olduğunu dile getirdi.    

Başbakan Erdoğan, bu boyutlarla farklı farklı görüşüldüğünde kendilerine hepsinin ''İmralı ne derse biz onu yaparız'' dediğini bildirdi.    

''Bunda eğer samimiyseler şu anda İmralı, beklentilerimize cevap verecek noktaya doğru bir defa adımlarını atıyor. Nedir o? Bizim şu anda gördüğümüz şey, o da silahların bırakılmasından yana bir tavrın içerisine girmiş. Çünkü bakıyor ki, bu işin artık çıkışı bu'' diyen Erdoğan, iktidar olarak yurt dışına çıkacaklar için eski hataları tekrarlamayacaklarını ve gitmeleri için ellerinden gelen bütün imkânları seferber edeceklerini ifade etti.    

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:    

''Çıksınlar ve silahlarını gömsünler. Bitsin bu iş. Çünkü bu bittiği zaman eğer benim Kürt vatandaşımı seviyorlarsa, o zaman Kürt kardeşime en büyük iyiliği bunlar yapmış olur. O zaman güvenlik güçlerimizin de operasyon süreci bitecektir. Durup dururken benim güvenlik güçlerim neden operasyon yapsın ki? Onun işi gücü operasyon değil asayişi sağlamak, teröre karşı mücadele etmek. Yurt dışı saldırılar varsa bunlara karşı mücadele etmek. Biz bunu görüyorsak benim zaten askerim de kışlasındadır, polisim de mahallindedir. Başka yere çıkmaz. Ondan sonra zaten herkes huzur içinde, hem bu ülkede mali noktada şu anda Güneydoğu'da, Doğu'da işsizlikten dem vuruyorsak işsizlik ortadan kalkar. Şu anda mensubu olduğunuz kurumun ciddi yatırımları var. Bu yatırımlara rağmen geçenlerde geldiler, iş makinelerini yaktılar. Çalışanların tamamı bölge insanı olmasına rağmen. Yatırım, 600 milyon dolarlık bir yatırım. Bu yatırımın olduğu yere sen gel, orada iş makinelerini yak, tehditler vesaire falan... İstenen ne? Bize vergiyi vermedin. Bölgeye vergi ödüyor, bundan daha büyük vergi mi olur? Aynı şekilde bölgede başkalarının yiğitçe yatırımı var. Başka gelmek isteyen de bunları görerek gelmiyor. O zaman bölge nasıl kalkınacak? Biz buna rağmen bölgede 36 katrilyon yatırım yapmışız, altyapı, üstyapı yatırımı. Bu yatırımı teröre rağmen yapıyoruz. Demek ki terör bu bölgeden sıyrılsa yatırımcının bu bölgeye girmesiyle yatırımlar 36 değil 72'ye çıkar. O zaman batıyla yarışır hale gelir.''

     'Altyapı çok değişti'         

Erdoğan, ''Baktığınız zaman altyapı gerçekten batıyla yarışır hale gelmiş. Terörün yoğun olmadığı kentlerde büyük gelişmeler var. Urfa'yı tanıyamadım. Gaziantep keza. Terör bir nebze gerilese orada büyük işler olacak'' sözü üzerine, ''Hiç aklınıza gelir miydi, 10 yıl önce biz sizinle böyle bir programda ben size 'Hakkâri Yüksekova'ya, Şırnak'a, Cizre'ye havaalanı yapacağız' desem, siz bana o zaman gülerdiniz'' dedi.    

Cizre'ye yaptıkları havalimanının açılışını gerçekleştireceklerini, Yüksekova'da da yapacaklarını, burada da iş makinelerinin yakıldığını, müteahhidin bırakıp gittiğini ve yenisiyle anlaştıklarını ifade eden Erdoğan, ''Ne yaparlarsa yapsınlar bitireceğiz. Onlar Hakkâri’de yaşayan insanıma Kürt olmasına rağmen kendi insanımız gibi bakmıyor. Biz oradan milletvekili çıkaramadığımız halde, orası benim insanımdır, vatanımdır... Dolayısıyla sorumluluk mevkiinde olan bir iktidar olarak biz oraya da havaalanını yapacağız dedik ve yapıyoruz. İnşallah bu yıl sonuna kadar yetiştirmeye çalışacağız'' diye konuştu.    

Başbakan Erdoğan, aynı şekilde Cizre'de de belirtilen takvimde havaalanının bitirileceğini kaydederek, yatırımcının buralarda havaalanını, yollarını aradığını, yöneticinin havayoluyla geldiğini, bunların altyapısının oluşturulduğunu anlattı.    

Her ilde üniversite olduğuna değinen Erdoğan, buralardaki üniversitelere öğretim üyelerinin gerektiğinde haftada bir gün uçakla ders vermeye gideceğini, bu durumun öğrenciye özgürlük getireceğini, kaliteli öğretim üyeleri buralara geldiği için kalitenin artacağını dile getirdi.  

‘Yargı bizi engelledi’

 

Başbakan Erdoğan, şehir hastanelerinin çok önemli bir adım olduğunu belirterek ''Ancak hala biz şehir hastanelerine başlayamadık, bir Kayseri'de temel attık. Maalesef yargıda çok lüzumsuz şeylere kafayı takmak suretiyle bizim bu sürecimizi engellediler'' dedi.    

İktidara geldiklerinde 76 olan üniversite sayısının şu anda 169'a çıktığını ifade eden Erdoğan, hali hazırda üniversite olmayan il kalmadığını söyledi.    

''Biraz hızlı büyümedi mi?'' sorusu üzerine Erdoğan, hızlı büyüdüğünü ancak çok geri kalındığını, bu mesafenin kapatılması gerektiğini belirtti.    

Erdoğan, programdan önce il sağlık müdürleri ve yeni açılan hastanelerle ilgili yönetim müdürlerinin olduğu toplantıya katıldığını aktararak, bu toplantıda ''Kariyer sahibi insanlarda tıpta sıkıntımız var. Bu mesafeyi kapatmamız lazım'' dediğini dile getirdi.    

Doktorların uzman doktor olmasına rağmen Sağlık Bakanlığı'nda çalıştığı için kariyer yapma şansı olmadığını ifade eden Erdoğan, şu anda kurdukları sistem sayesinde herhangi bir üniversiteye Sağlık Bakanlığı'nın eğitim ve araştırma hastanesini bağladıklarını, bu doktorların burada kariyer yapabileceğini, icabında doçentliğini de profesörlüğünü de alabileceğini, orada hem hizmeti göreceğini hem de kariyerini yapabileceğini vurguladı.    

Başbakan Erdoğan, bunu yaptıkları zaman diğer taraftan da kariyer sahibi eleman kazanacaklarını kaydederek, şöyle devam etti:    

''Bu dönemde en çok sevindiğim şey, gerek devlet gerekse vakıf üniversitelerinde tıp fakülteleri artıyor. Biz ihtisaslaşmaya gittik. Artık sağlık üniversiteleri kurmaya başladık. Örneğin Bezm-i Alem, Acıbadem gibi. Yeni yeni bazı talepler var. Bütün bunlarla birlikte tıptaki yeni açığımızı da kısa zamanda kapatacağız. Sevindiğim diğer nokta, tıpta beyin gücümüz iyi. Artık göç vermiyoruz. Şimdi dönüş başladı. Teknolojiyi de hiç tereddüt etmeden devlet olarak biz de alıyoruz, özel sektör de alıyor. Bu bize başka güzellik getirdi. Benim vatandaşım artık istediği her hastaneye gidebiliyor. Yok MR'ı yokmuş, tomografisi yokmuş... Bu sıkıntılar büyük ölçüde bitti.''

     Sağlık harcamaları         

''Maliyetler ne kadar karşılanabilir? Sonunda bir yerde bu iş bozulabilir mi?'' sorusu üzerine Erdoğan, 10 yıl içerisinde maliyetin 4 katına çıktığı bilgisini vererek, Kanuni Sultan Süleyman'ın, ''Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi'' sözünü hatırlattı.    

''Devleti insanın için feda edeceksin. Benim insanımın sağlığı için her şey feda'' diyen Erdoğan, ''Şu anda batmaz mı hastaneler?'' sorusuna karşılık ise ülkenin batmayacağını, hastanelerin iyi gittiğini, sağlıkta, ilaçlarda yolsuzluğu kestiklerini bildirdi.    

Başbakan Erdoğan, ilaç firmalarının bazen işi abarttığını anlatarak, devlet millet el ele vererek bu konuda ne gerekiyorsa yapılması gerektiğini vurguladı.

     'Yargıda lüzumsuz şeylere kafa takıldı, şehir hastaneleri durdu'         

Halkın sağlığı için hastane sayısını artırmak gerektiğini bildiren Erdoğan, şöyle devam etti:    

''Şehir hastaneleri çok önemli bir adım. Ancak hala biz şehir hastanelerine başlayamadık, bir Kayseri'de temel attık. Maalesef yargıda çok lüzumsuz şeylere kafayı takmak suretiyle bizim bu sürecimizi engellediler. İstanbul, Ankara, Gaziantep, Adana başlamadı. 29 büyükşehir ilk hedefimizdi. Hepsini, ilk etapta buraları bitireceğiz. Bunlar bambaşka bir heyecan meydana getirecek. Çevredeki illerde herhangi bir sıkıntı olduğu zaman köşedeki bir ilimiz kalkıp da Ankara'ya değil en yakın şehir hastanesine gidecek. Oralar aynı zamanda üst düzey doktorlarımız için mesailerini verdikleri yerler olacak.''      

Sağlık bakanının değişmesi         

Erdoğan, ''Sağlıkta gelişmeler hakikaten müthiş. Hastane sahipleri ve ilaç sektörü biraz şikâyetçi. Biliyoruz, duyuyoruz. Sağlık bakanını neden görevden aldınız? Çok başarılıydı'' sorusuna cevaben, kendisinin eski bakandan hiçbir şikâyeti olmadığını, bir devir teslim süreci olduğunu bildirdi.    

Bu süreçte kendilerinin insan yetiştirmeleri gerektiğini dile getiren Erdoğan, zaman zaman meslek körlüğü başladığını belirterek, ''Önümüzdeki süreci şimdiden hazırlamamız lazım. Bu, gerek bakanlık olarak gerek yeni yetişecek arkadaşlarımızla ilgili olsun. Bir de aynı yerde sürekli olarak kalmak, Recep Bey'in 3. dönemi, gidiyor. Recep Bey tam seçimde devir teslim yapıp da yeni arkadaşımın bu işi devralması farklı, ama onun da parlamentoda olduğu dönemde bu işi yeni arkadaşımızın alması başka'' diye konuştu.    

Başbakan Erdoğan, bugünkü ambulans hizmet alımı töreninde yeni ve eski sağlık bakanlarının birbirlerine olan ilgi ve alakalarına işaret ederek, bu durumun başka partilerde görülemeyeceğini, yeni Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun Recep Akdağ'ın bilgi ve tecrübelerinden faydalanacağını, bu değişimde herhangi bir ters bakmanın söz konusu olmadığını kaydetti.  

‘Başkanlık sistemi seri karar alma imkânını getirecektir'

 

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Milletimizden eğer başkanlık sistemi bu gücünü alırsa çok başlılıktan kurtuluruz. Bize sağlayacağı şey; çok seri karar alma imkânını getirecektir'' dedi.    

Fatih Altaylı'nın ''İçişleri Bakanınızın tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz'' sorusuna Başbakan Erdoğan, şu yanıtı verdi:    

''İdris benim çok eski arkadaşım. İmam hatip okulundan sınıf arkadaşım aynı zamanda. Yani çalışkan, şey olarak öyle pek diplomaya doyan bir arkadaşımız da değil. Bu süreç içerisinde tabi biz her şeyi değerlendiriyoruz yani tek gönülle işe bakmıyoruz. Bu değerlendirmeler içerisinde de bütün bu bakışta bu istişarelerimiz vesaire... Bu süreç içerisinde böyle bir değişimin, çünkü terör olayı bizim için çok önemli bir süreç. Bir de tabi İdris kardeşim aslında gözü kara bir kardeşimdir. Terör bölgesinde vesairede filan falan... Oralarda görünmesi, orada yaptığı görevleri vesairesiyle gözü kara bir arkadaşımızdır. Yani bu noktada herhangi bir sıkıntı söz konusu değil. Böyle bir değişimin olması ihtiyacı, yaptığımız bazı araştırmalar neticesinde doğduğundan bu adımı atalım dedik. Hayırlısı olur inşallah.''    

''2014 yılında Güneydoğu Anadolu ile ilgili silahların patlamadığı, huzur içerisinde olan bir ortama girmiş olabilir miyiz?'' sorusu üzerine de Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:    

''Buna zaman vermek, o mümkün olmuyor. Yani bu hemen olabilir ama uzayabilir. Biz her an olması için çalışıyoruz, uzaması için değil. Şu anda bizim proje ilerliyor. Bunun yanında bakın bazıları 'adaya niye gidilir?' diye bizi hesaba çekmeye çalışıyor. Biz hiç aldırmadan, ben istihbarat teşkilatımı buraya gönderiyorum. Gidiyor, görüşmelerini yapıyor, geliyor. Ne yapmamız lazım, ona göre de adımlarımızı belirliyoruz.    

Biz yani siyasi uzantısı olan parlamentodaki ekibe de bazı şeyleri söylüyoruz. Diyoruz ki; 'Bakın, siz şu anda terör örgütünün uzantısısınız. Bunu artık siz kendiniz zaten kabul ettiniz. Burada bir şey yok. Fakat eğer siz barış istiyorsanız bu cesaret işidir. Onun için de siz bir yerlerden korkarak iradenizi eğer ortaya koymayı geciktirirseniz barış gecikir. Siz gelin iradenizi ortaya koyun, cesur olun ki bu barışa bir an önce ulaşalım. Çünkü parlamentonun içi barışın olması için mücadelenin verilmesi gereken yerdir. Demokrasi zaten bunun en önemli anahtarıdır. Gelin bu adımı atın. Silahlarla bir yere varılmaz, silahlar barışın güvencesi değildir. Silahlar barışı tehdit eden en önemli unsurdur. Bunu bir defa kenara koymanız lazım.''    

Başbakan Erdoğan, İmralı ile yapılan görüşmeler konusunda ise şunları kaydetti:    

''Şimdi adaya gönderildi. Gittiler, geldiler tabi kendilerine bakanımla dedim ki, bak süreci koruyabilmek için çok konuşmak değil, iş yapmak lazım. Mesajları verirken lütfen mesajlara dikkat etsinler, bizi farklı mesajlar vermeye itmesinler. Şimdi biz mecbur muyduk Avrupa'da öldürülenlerle ilgili Diyarbakır'da bunların cenaze töreni yapmasına izin vermeye. Bizim böyle bir mecburiyetimiz yoktu. Ama biz onların ricaları vesaireleri üzerine arkadaşlara dedik peki. Ama bakın şimdi konuşma yapıyorsun. Baştan aşağı geliyorsun, barış, barış, barış... En sonuna geliyorsun, barışı istediğini söyleyen, 'Başbakan, Kürt kardeşlerimizi bombalıyor' diyorsun. Şimdi bunu söylediğin zaman kusura bakılmasın benim kan beynime sıçrar. Niye fırlar çünkü benim Kürt kardeşimle problemim yok. Benim teröristle problemim var. Bakın ben ne dedim; 'Kürt sorunu diye bir şeyi kabul etmiyorum, terör sorunu vardır' dedim.    

Şimdi bakın burada bunu söylediğin zaman, o zaman tabi ben de arkadaşlarım da 'E ne oluyoruz' diyor. Biz diyoruz ki, o zaman sen bu mücadeleyi samimi vermiyorsun. Şimdi biz adaya giderken burada kalkıp da bir şey söylüyoruz, diyoruz ki 'buraya gidip gelirken lütfen artık teröristin ve terörizmin söylemini bırakacaksın, bize parlamento içindeki bir parlamenter diliyle, ağzıyla konuşacaksın'. Şimdi bu böyle olduğu zaman yani Başbakan'a kalkıp da benim Kürt kardeşimi bombalayan sıfatını yapıştırırsan, o zaman ben tabi o kişiye iyi niyetle bakmam, o iyi niyetli değil, art niyetli. Onun için de diyorum ki bir defa bu söylemini yerinde kullanacak insan, bunun dışına çıkana biz anlayış gösteremeyiz.''      

Anayasa çalışmaları         

Fatih Altaylı'nın, ''Anayasa çalışmalarında oluşturulan komisyonda bir yere çıkmayacağını ben başından beri tahmin ediyordum. Sizin de umutlarınız kırılmaya başladı. Dediniz ki; 'Birkaç ay daha bekleriz, ondan sonra kendi anayasamızı getiririz'. Ne zaman düşünüyorsunuz? Son tarihiniz ne zaman anayasayı getirmek için Meclis’e'' sorusuna Başbakan Erdoğan, şu cevabı verdi:    

''Şimdi sizin ifade ettiğiniz konunun üzerinde durmamızda fayda var. Bakın biz başta bir iyi niyet ortaya koyduk. Bizim şu anda 324 milletvekilimiz var. Yani 550'nin geri kalanı malum. Bu geri kalan 219-220 neyse bu üç partiye bölünmüş vaziyette. Bu üç partiyi 9 kişi bu anayasa uzlaşmada temsil ediyor. Biz 324'le 3 kişi. Böyle bir tablo ortada, biz böyle bir iyi niyet gösterdik. Niye? Mesele şu; üzümü beraber yiyelim, milletçe yiyelim. Ama böyle ufak tefek yerlere de takılmayalım. Mesela ilk etapta 26 maddelik o paketi hemen dillerine doladılar. Dedik ya, bak böyle bir şey olmaz. Bu paket millete gitti. Millet yüzde 58'le bu pakete 'evet' dedi. Bu yüzde 58i'in 'evet' dediği bir şeyi bir daha gündeme getirebilir miyiz? Böyle bir şey olmaz.    

Onun dışında bakıyorsunuz yine ufak tefek bazı yerlere takılıyorlar. Biz de buna bir çözüm getirdik, dedik ki; 'önce uzlaştıklarımızı bir yapalım, yola devam edelim. Takıldığınız yerler varsa bunları koyun bir kenara, daha sonra yapalım'. Örneğin arkadaşlarımız başkanlık sistemini gündeme getirdiler, hemen bir isyan başladı. Ana muhalefet olsun, ikinci muhalefet olsun hemen bu işe muhalefet. Bir defa kabul edersin veya etmezsin. Yani şu, 324 milletvekili olan bir partinin önerisidir. Tartışılmasını istiyor. Koyalım bir kenara, yola yine devam edelim ama bu toplumun içinde başkanlık sistemi tartışılsın. Dünyada bu başkanlık sistemi aklımda kaldığı kadarıyla 139 ülkede var. Ama bu başkanlık sistemi Amerika tipi mi? Hayır. Rusya tipi mi? Hayır. Hepsi kendine has bir sistem oluşturmuş. Kimisi yarı başkanlık sistemi demiş. Kimisi de farklı bir şey demiş. Ha biz de bunlara bakarız, yanlışları doğruları nelerdir, neler değildir, buna göre olayı bir değerlendiririz, tartışırız.''    

Başbakan Erdoğan, ana muhalefet liderinin 'başkanlık sisteminde parlamento yoktur' dediğini ifade ederek, şunları kaydetti:    

''Böyle bir yaklaşım tarzı. Orada üstelik iki dereceli parlamento var. Malum kongre var. Senato var, temsilciler meclisi var. Şimdi bütün bunlar bu işin içinde. Biz buna rağmen dedik, 'Sabredin arkadaşlar'. Ama şunu bir defa unutmayacaksınız. Yani bu bizim mart sonuna kadar tezimiz tezdir. Biz buna devam edeceğiz. Anlaştık anlaştık. Anlaşmadık, illa da dörtlü olarak anlaşmamız şart değil. Anayasayı çıkartabileceğimiz şekilde eğer ikili bir parti olarak iki partiyle de... Yalnız azami müşterek olmalı, asgari olmaz. Azami müşterekte birleşebileceğimiz bir anayasayı yaparız.    

Şimdi bunlar olmadı. Olmadığı takdirde referandum için yanımıza ortak ararız. Eğer referandum için yanımızda bir ortak bulabilirsek, o zaman herhangi biri olur. O zaman kalkarız zaten bizim bir anayasa çalışmamız var. Biz bunu daha da ileri götürebiliriz. Biz 'referanduma beraber girebiliriz' diyen parti hangisiyse onla da otururuz. Ve orada yeni anayasayı hazırladıktan sonra da meclise sunarız.''    

Fatih Altaylı'nın bu sırada ''Başkanlık sistemi bunun içinde muhakkak olacak mı o zaman?'' sorusuna karşılık ise Erdoğan, şunları söyledi:    

''Bizim illa diye bir şeyimiz yok. Biz zaten şu anda da ülkemizi yönetiyoruz. İdare ediyoruz. Yani olmazsa olmazımız değil. Milletimizden eğer başkanlık sistemi bu gücünü alırsa çok başlılıktan kurtuluruz. Bize sağlayacağı şey, çok seri karar alma imkânını getirecektir. Burada benim üzerinde durduğum en önemli başlık şudur. Örneğin yarı başkanlık sisteminin kendine has mesela bazı doğruları var. Amerika'daki sistemin kendine has bazı doğruları var. Bunları alalım, ortada konuşalım, Türk tipi bir başkanlık sistemi getirelim. Çünkü bizim de geleneklerimiz var. Yani bizim illa da Amerika'nın geleneklerini taklit etmemiz gerekmez. İlla Fransız olsun, Rus olsun diye böyle bir şey söz konusu değil. Bizim kendi geleneklerimizden, göreneklerimizden gelen bunları da inceleyelim. Bunu inceledikten sonra tarihimizden ne geliyorsa, buna göre biz sistemi müzakere ederek, istişare ederek oturtalım, kuralım.''    

Bu sırada Fatih Altaylı'nın, ''Bir Orta Doğu ülkesi olacağız diye bir korku var'' demesi üzerine Erdoğan, ''Ama bu güçlü sistemi kalkacak yine halk seçecek. Yani halk kimi istiyorsa onu. Getirdiğini götürme şansı var mı? Var. Mesele bitmiştir. Burada bütün mesele, asıl iradenin kimde olduğudur. Halkta olmasıdır. Halk seçimi zamanında yapıp, ondan sonra da istediğini indirebiliyorsa mesele bitmiştir. Çünkü en önemli irade halkın iradesidir. Halkın iradesinin üstünde bir irade de biz demokratik sistemin içinde tanımıyoruz. Halkın kararına herkesin saygı duyması lazım'' diye konuştu.     

Belediyelere yapılan baskınlar         

Belediyelere yapılan baskınlara değinen Fatih Altaylı'nın, ''Belediyelere yapılan baskınların genelinin sanki CHP'li belediyeleri yıpratma ve yıldırma politikası olduğu söyleniyor. Sizin elinizde sayılar var mı? Kaç CHP'li belediyeye baskın yapılmış, CHP'li belediyelerin dışında AKP'li belediyelerdeki durum ne?'' sorusu üzerine ise Erdoğan, şunları söyledi:    

''Şimdi bu görev süremiz içerisinde ne kadar belediye hakkında soruşturma izni verildi, bunu sizlere söyleyeyim. Tabi en fazla belediyeye de biz sahibiz. Partimizdeki belediyelerden 599 belediye hakkında biz soruşturma izni vermişiz. CHP ile ilgili 454 belediye hakkında soruşturma izni verilmiş. MHP ile ilgili 231 soruşturma izni verilmiş. BDP ile ilgili 96, diğerleri 141 ve toplamda bin 521 belediye hakkında soruşturma izni verilmiş. Yani üçte biri bizim. Şimdi böyle bir tablo içerisinde bizim bir defa belediyelerimizle ilgili olarak üzerinde durduğumuz bir şey yolsuzluğa, çıkar ilişkisi içinde atılan adımlara, personelle ilgili girdi çıktılara hassasiyetimiz çok fazla. Tabi burada eğer AK Partili belediyelerin sayısal olarak fazla, öyle bir görünüm var, en fazla belediye bizde olduğu halde böyle rakamdan dolayı da hareket edebilirler. Ama şimdi şu var. En son mesela Eskişehir, Antalya...    

Antalya belediye başkanıyla ilgili soruşturmayı bizzat savcı kendisi davet ederek yapıyor. Eskişehir'le ilgili konu da yine daha önce de birçok girdi çıktıları olmuş. En sonunda da yine yargı bu süreci açıyor. Yargı bunu başlatıyor. Bunu tabi ana muhalefet bizimle hemen ilişki kurmak veya kurdurmak suretiyle kendine göre oraya bir güç devşirmek istiyor. Şimdi burada herhangi bir sıkıntı yoksa zaten yargıda bu sıkıntının olmadığı ayan beyan ortaya çıkacaktır. Şimdi benimle ilgili belediye başkanlığım döneminde hapse girdiğimde 7-8 dosya vardı. Fakat biz ne zaman ki partiyi kurduk, benim bu dosyalar bir anda pik yaptı, 58'e çıkardılar benim dosyaları. Ha bu dosyalardan şimdi 3-4 tane kaldı. Partiyi kurmadan önce bunların birçoğu düştü. Kalan 3-4 tane de diğer benimle beraber oralarda yargılananlar... Bunların hiçbirisinde benim imzam yok. Ama ita amiri sıfatımla bana da bedel ödetmeye kalktılar. O davalarda benimle yargılananların hepsi beraat etmiş vaziyette ama ben milletvekili olduğum için benim dosya duruyor. Şimdi böyle bir yaklaşım tarzı sergilediler. Hala mesela bu siyasilerin elindedir. Zaman zaman ana muhalefet, diğeri alır bunu kullanırlar. İşte böyle Başbakan önce şu işleri düzeltsin diye birçok şeyleri var.''    

Başbakan Erdoğan, bugünlere gelebilmelerinin tek sebebinin çizgiyi çok sıkı tutmaları olduğunu ifade ederek, ''Sağlam tuttuk. Ana muhalefet biliyorsunuz bizim Kayseri Büyükşehir Belediyesi'ne taktı. Uğraştı, uğraştı. Hepsinde de ne oldu? Kendisi mahkûm oldu. Ve belediye başkanım Kılıçdaroğlu'nu sürekli tazminata mahkûm etti. Aldığı tazminatları da sucuk olarak Kayseri halkına dağıtıyor. Benim de Kılıçdaroğlu'ndan kazandığım çok tazminat var. Ben de bir şey yapacağım. Hazırlıklarım yok. Daha çünkü davalar var. Şöyle diyorum, iyice yüklü hale gelsin, ondan sonra fakir fukara, garip gureba bayağı bundan istifade edecek'' diye konuştu.    

Altaylı'nın ''Kaç lira oldu yaklaşık?'' sorusuna Erdoğan, ''Kesin rakam aklımda değil ama iyi gidiyor yani'' yanıtını verdi.  

‘3 dönem seçilme kuralı Türkiye'nin siyasetinde bir reformdur'

 

Erdoğan, ''Bu 3 dönem seçilme kuralı neyi getirdi? Millet bize inandı. 'Bunlar bu koltuğa yapışmıyor' Bu Türkiye'nin siyasetinde bir reformdur'' dedi.

Altaylı'nın, AKP'de ''3 dönem seçilme'' kuralını hatırlatarak, ''Siz Çankaya'ya çıkabilirsiniz ama partinizin içindeki diğer isimlerin böyle bir şansı yok. Partinizde çok değerli isimler var. Ne olacak?'' şeklindeki sorusu üzerine Erdoğan, yola çıkarken hep ''dava adamı olmak'' anlayışını telkin ettiklerini vurguladı.    

Erdoğan, ''Bu kararı alıyoruz ama biz bir davanın mensupları olarak, bir defa geriyi tıkamayacağız, ileriye sürekli insan yetiştirmemiz lazım. ABD'de de adam 2 dönem azami başkanlık sisteminde başkanlık yapıyor ve gidiyor. Ondan sonra daha da dönüşü yok. Biz bu işi öyle yapmayacağız. Biz 3 dönem arka arkaya bu işi yaptıktan sonra milletvekili arkadaşımız 1 dönem ara verecek, ondan sonra isterse dönebilir. İsterse birçok hizmetlerde yer alır'' diye konuştu.    

Batıda siyaset ve düşünce ihraç eden ''düşünce kuruluşları'' olduğunu hatırlatan Erdoğan, Türkiye'nin bu konuda büyük eksiği bulunduğunu belirtti. Özellikle 3 dönem kuralı nedeniyle görev alamayacak isimlerden bu alanda görev almasını ve Türkiye'nin uluslararası camiada bu alanda da yer edinmesini sağlamalarını istediğini dile getiren Erdoğan, ''Benim mesai arkadaşlarımla birlikte, biz bu süreci çok daha iyi kılacağız. Bu arkadaşlarımı başka vazifeler de bekleyebilir. Vakıf hizmetleri olabilir, birçok hizmetler olabilir. Bir taraftan da bunlar kopmayacaklar ki. Bu arkadaşlar bizimle yine aynı şekilde bağları kesilmeyecek. O bağ devam edecek'' şeklinde konuştu.    

''Başkanlık sistemi olursa kabinede de olabilecekler'' şeklinde araya girilmesi üzerine ise Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:    

''O zaman çok daha farklı olabilir. İlla parlamentoda olma kaydı yok. Şu anda da yok da, şu anda garip karşılanıyor. Mesela Dışişleri Bakanımız Ahmet Bey, biliyorsunuz parlamentoda değildi, dışarıdan ben kendisini Dışişleri Bakanı olarak atamıştım. Ahmet Bey’in gelişi çok fazla yadırganmadı çünkü alışılmıştı. Abdullah Bey döneminde, gerek belli dönemde bizim Dışişleri noktasında başdanışman olduğu için tanınmıştı, bilinmişti, yadırganmadı. Acaba başka bakanlıklarda yadırganır mı yadırganmaz mı, ayrı konu. Ancak başkanlık sisteminde olsa, parlamentoyla zaten ilişkisi olmuyor, dışarıdan onu oraya getirebiliyorsunuz. Bu da onun avantajı mesela. Bunların dışında think thank kuruluşları, vakıf kuruluşları olarak, dava diyoruz ya, bu davayı güçlü kılmak. Bu nedir? Türkiye'ye hizmet davasıdır, bu millete hizmet davasıdır. Bu hizmet davasını her yere vermemiz mümkün. Ali bey de o hizmeti verir, Ahmet bey de o hizmeti verir, Binali bey de o hizmeti verir, Bülent Bey de aynı şekilde o hizmeti verir. Hepimiz o hizmeti veririz. Bu neyi getirdi? Millet bize inandı. 'Bunlar bu koltuğa yapışmıyor arkadaşlar. Geliyor, 3 yıl diyor, dönebiliyor. Yerlerine yeni yeni insanlar yetiştirebiliyorlar'. Bu Türkiye'nin siyasetinde bir reformdur. Bu reformu yapmak bize nasip oldu. Bunu biz başardık. Bu Türk siyasetine de bir başka anlayışı getirmiştir, bir başka kan getirmiştir.''    

Erdoğan, diğer siyasi partilerin de zamanla bu sisteme geçeceğine inandığını ifade etti.      

Kredilendirme kuruluşları         

Kredi derecelendirme kuruluşlarının Türkiye'ye ilişkin değerlendirmelerine yönelik eleştiriler hatırlatılarak, ''Bu kuruluşların zaman zaman karşılanmayacak talepleri mi oluyor? Bize şantaj mı yapıyorlar? Bir şey istiyorlar da yerine mi getirmiyorlar. Çünkü burada bir samimiyet görmüyorum'' şeklindeki soru üzerine Erdoğan, kendisinin bu kuruluşlara yönelik eleştirel sözlerini, dünyanın ünlü finans kuruluşlarının CEO'larının ve kredilendirme kuruluşlarının temsilcilerinin bulunduğu toplantıda dile getirdiğini hatırlattı.    

Toplantıda, ''Siz ne yapmak istiyorsunuz? Siz siyasi bir kuruluş musunuz? Ülkelerin iktidarları mısınız- Nesiniz siz? Eğer siz kredilendirme, derece verme kuruluşuysanız bir defa ideolojik hareket edemezsiniz. Tabloları net ortaya koymanız lazım. Siz batan ülkeleri artıda gösteriyorsunuz. Biz yükseliyoruz, siz tam aksine bizi hala yükseltmiyorsunuz'' dediğini hatırlatan Erdoğan'ın sözlerine Fatih Altaylı, ''Ortaya çıktı ki, rapor yazan profesöre avanta vermişler'' diyerek karşılık verdi.    

''Neler veriyorlar, söylemek istemiyorum'' diyen Erdoğan, şöyle devam etti:    

''Örneğin komşumuzla alakalı. Şimdi 6 kat birden... Bu nerede görülmüş? Böyle bir şey olabilir mi? Şu işi istikrarlı yapın biraz da, 1 puan, 2 puan tamam yükseldi. Bir anda 6 dediğin an buna kuşlar bile güler. Yaklaşım tarzları bir defa ideolojik. Bütün bu olanlardan dünyada gelişmiş ülkeler de şikâyetçi. Çünkü bedel onlara gidiyor sonunda. Biz ne diyoruz? Bize verseniz de vermeseniz de, yatırımcı, girişimci, gerçeği biliyor. Diyor ki 'Türkiye güvenilir, inanılır'. 'Ne dersen de ben bunu yutmuyorum' diyor. Kredi kuruluşları itibar kaybına başladı. Biz ne yaptık- Biz senden çekiliyoruz arkadaş dedik ve iptal ettik. Biz Fitch ile anlaşma yapacağız, onla anlaşma yaptık. O kuruluş kendisi (derecelendirme) yapabilir o ayrı mesele. Eskiden parayla yapıyordu, şimdi kendisi parasız yapacak, diğerlerini bilgilendirmek için ama artık onu, bizim onunla böyle bir anlaşmamızın olmadığı bilindiği zaman, (yatırımcılar) 'Bunlar parayı almadığı için Türkiye aleyhine böyle bir tenzilat yapıyor' diyecek. Çünkü bunların çoğu belli bir ücret ödersiniz yıllık, bu ücret karşılığında yaparlar. Çünkü Türkiye onunla ilişkisini kesti.''      

Özelleştirme süreci         

Uluslararası alanda ikili görüşmeler ve demonstrasyonların kendileri için çok daha önemli olduğunu ifade eden Erdoğan, ''Sukuk diye başlattığımız süreç çok daha farklı bir süreç. Ben inanıyorum ki çok daha ciddi fonlar buraya gelmeye başlayacak'' dedi.    

Bu çalışmalarla Türkiye için güzel gelişmelerin olduğunu, özelleştirmelerdeki hareketliliğin de biraz bunlardan kaynaklandığını kaydeden Erdoğan, bu hareketliliğe rağmen, değer yükselsin diye, yapılan özelleştirmeleri dahi iptal etme noktasında olduklarını kaydetti. Erdoğan, şöyle dedi:    

''Arkadaşlarla istişareleri yapıyorum. Örneğin otoyollar, köprüler meselesini tekrar masaya yatıracağız. Daha yüksek beklentimiz var. O beklentiyi karşılamıyor. Çünkü biz buradan zaten ciddi para kazanıyoruz. Ciddi para kazanırken, buradan yani birilerinin çok daha fazla kazanmasının önünü değil, milletimin kazanmasını ve ülkemin kazanmasını temin etmek durumundayım.''    

''Siz şu anda, 25 yıllık geliri peşin almış durumunda oluyorsunuz, artışlardan faydalanmadan'' şeklinde araya girilmesi üzerine Erdoğan, ''Şimdi orası öyle ama bunun bir de taksitlendirme 'Yok peşin de verebilirler' deniyor ama öyle de olsa, bir defa burada karlılık olayını milletimizin lehine düşünmek durumundayız'' ifadelerini kullandı.    

''Ben anladım ki otoyol ihalesi iptal oluyor'' diyen Altaylı'nın bu sözü üzerine, Erdoğan, ''Yani bu noktada, arkadaşlarımla da değerlendirmesini yaptım. 'Biz sıkıştık, şu anda paraya ihtiyacımız var? Ne yapalım, hemen...' Yok öyle şey. Türkiye malının kıymetini bilen bir ülke konumunda. Mesela Başkentgaz. Başkentgaz'da da mesela 1,5’i yakalamışız. Ödemediği için teminatı gitti ama yeni gelen 1.100 ile geliyor. Şimdi 1,5’i yakaladığın yerde 1.100'le verilirse, Fatih Altaylı bunun hesabını sormaz mı, 1,5’i yakalamıştı, gördü o? Türkiye bu kadar güçlü olmuşken, enerjide bu kadar güçlü bir yere gelmişken nasıl oluyor da şimdi sen 1.100'e veriliyor demez misin?'' diye konuştu.      

3. havalimanı         

İstanbul'a yapılacak 3. havalimanı için dünyadaki diğer büyük havalimanlarının kapasiteleri hatırlatılarak, ''150 milyonluk havalimanı çok fazla büyük değil mi?'' şeklindeki soru üzerine Erdoğan, şöyle konuştu:    

''150 milyon bir defa bunun ilk hedefi değil. Periyot periyot. İlk periyotu 90'lık falan olacak. Ben 100 diye vermiştim hedefi ama 150'ye çıkacak alana sahip. Atatürk Havalimanı bitti, Sabiha Gökçen full çalışıyor. Buna rağmen ikisi de cevap vermiyor. Böyle olunca tabi bizim turizm noktasında ciddi zararımız oluyor ve bir yerde kardan zarar ediyoruz. Etap olarak belki daha düşük etapla başlayacak büyüdükçe Atatürk Havalimanı devreden çıkacak. Atatürk yalnızca küçük jetlerin indiği bir yer olacak belki. Dünyada örnekleri var biliyorsunuz. Onun dışındaki yerler belki yeşil alan haline gelecek.''    

''Ciddi misiniz, konut yapılmayacak mı?'' şeklindeki soru üzerine Erdoğan, buranın yeşil alan olarak değerlendirileceğini söyledi. Altaylı ise ''Allah razı olsun''diyerek karşılık verdi. ''Ben şu anda makamdayım, yarın ne olur bilemem'' diyen Erdoğan, görevde olduğu sürece buranın yeşil alan kalacağını söyledi.      

Kanal İstanbul         

Kanal İstanbul projesinin de bu yıl içinde ihalesini yapma hazırlığı içinde olduklarını kaydeden Erdoğan, ''Onun da proje çalışmaları bitmek üzere'' dedi.    

Altaylı'nın, ''20 milyar dolardan bahsediliyor orası için'' ifadesi üzerine Erdoğan, ''Yok, o rakamlar çok uçuk rakamlar'' diye karşılık verdi.    

Bittiğinde Boğaz'ın rahatlayacağını ve tenezzüh yeri gibi olacağını kaydeden Erdoğan, ''Burası Montrö Anlaşması yapıldığında zaten tankerler geçmiyordu. Kuru yük gemileri geçiyordu. Şimdi 150 bin tonluk tankerler geçiyor. Allah göstermesin en ufak kilitlenmede, başımıza iş açarız. Bunların yaşanmaması lazım'' ifadelerini kullandı.      

Özgürlük ve demokrasi Adası         

Önem verdikleri projelerden biri olarak da Yassıada'yı Sivriada'yla birlikte Özgürlük ve Demokrasi Adası yapacaklarını ifade eden Erdoğan, ''Orada özel toplantılar olacak. Adeta kongre adaları gibi. Otelleri olacak. Otellerin yanında, Sivriada'ya Sidney'deki gibi, simge bir salon, oradan oraya geçişler olabilecek, Yassıada'da oteller, toplantı salonları olacak'' dedi.    

Erdoğan, bu konuda çok güzel bir proje hazırladıklarını ifade etti. Altaylı'nın dünyadan katılımla bir proje hazırlanması talebine ise Erdoğan, ''Bizim zevkimizi onlar anlamazlar'' karşılığını verdi.      

Zaha Hadid'e eleştiri         

Mimarlara ''Bizim kendi kültürümüzü yansıtın'' dediğini kaydeden Erdoğan, Uzakdoğu ülkelerinde kendi kültürlerini yansıtan binalar yapılabildiğini belirterek, ''Biz de yapalım. Kendi mimari geleneğimiz var. Bu mimari geleneğimizi niye yok farz edelim?'' dedi.    

Altaylı'nın, ''Büyük bir yarışma yapın. Örneğin Zaha Hadid'i davet edin'' şeklindeki ifadesi üzerine Erdoğan, şöyle dedi:    

''Ben onun Azerbaycan'da yaptığını gördüm. Dışarıdan baktığında dev bir şey, güzel bir şey zannediyorsun, bir içeriye giriyorsunuz, bu kadar alanı israf eden bir anlayış olamaz ama kazanmıştır, derece almıştır. Dünyada bu derece puanlamaları yapanların ölçüleri farklı. Birçok yerlerde bu tür şeyler görüyoruz. Belediye başkanlığı yapmış bir insan olarak hem de 10 yıldır bu ülkede bir sorumluluk mevkisindeyiz; ben bizim mimarimizdeki o zevki, estetiği ve o rahatlamayı, huzuru doğrusu bunlarda bulamıyorum.''    

''Demokrasi ve Özgürlük Adası için proje hazır mı?'' şeklindeki soru üzerine Erdoğan, ''Bitmek üzere'' ifadesini kullandı. Erdoğan, seçilen proje üzerinden ihalenin yapılacağını kaydederek, ''Onu belki bir-iki kuruluşumuz, belli sene karşılığı alabilecek'' ifadesini kullandı.    

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde yap-işlet-devret modelinin kendi dönemlerine değin hemen hemen hiç olmadığını kaydeden Erdoğan, bunu yaygınlaştırdıklarını, Demokrasi ve Özgürlük Adası projesinde de bunun olacağını söyledi. Erdoğan, ''Her şeyi milli bütçeyle yapayım havasıyla giderseniz başarılı olamazsınız. Bizim başarılı oluşumuzun bir nedeni de odur'' diye konuştu.    

Erdoğan, ''Buranın en büyük özelliği ve güzelliği, artık burası 'yaslı ada' olmayacak. Özgürlük ve Demokrasi Adası olarak inanıyorum ki, dünyada iz bırakacak. Uluslararası toplantıları, buralardaki otellerde yapıyoruz. Burada kalacaklar, 300-400 kişinin katıldığı toplantı hep burada olacak'' dedi.    

''İzin verin kumarhaneleri de açsınlar'' diyen Altaylı'ya Erdoğan, ''Ona karşıyım. Bütün bunlar toplumu ifsad eden, yok eden işlerdir...'' şeklinde karşılık verdi.    

Altaylı'nın ''Türkler girsin demiyorum'' şeklindeki sözü üzerine ise Erdoğan, şöyle dedi:    

''Onlar başka yerlerde gitsin, o işlerini halletsinler. Bizim toplumumuza kumarhane girmesin. Bu ülkenin yüzde 99'u Müslüman. Buna böyle bakmamız lazım. Oradan gelecek gelir, bize başka yerlerden daha fazlasıyla geliyor. Bizden önce kumarhaneler vardı. Ne oldu? Türkiye batıyordu. Delikli kuruşa muhtaçtık. Biz kumarı kaldırdık, ne oldu, daha iyi noktaya geldik.''    

''Tansu Hanım (Çiller) kaldırmıştı'' sözü üzerine Erdoğan, ''Sağ olsun Tansu Hanım. Bize o zaman ön hazırlığı yapmış. Bakın Kıbrıs da şimdi illallah diyor...'' dedi.  

‘Başbuğ’a terörist diyenleri tarih affetmez’

 

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, başta eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ olmak üzere, diğer generallerin hiçbirine alışılmış anlamda ''terör örgütü mensubu'' demenin çok ciddi bir yanlış olduğunu belirterek, 'Bu affedilemez. Bu tanımlamayı yapanlar şu anda bulundukları makam itibarıyla, kendilerini sağlamda görseler bile tarih onları affetmez. Türk Silahlı Kuvvetleri, bir örgüttür ama terör örgütü değildir, anayasal bir örgüttür'' dedi.

Altaylı, Başbakan Erdoğan'a ''Hapishanede tutuklu bulunan komutanlar, anladım ki ciddi biçimde sizde de sıkıntı yaratmış. Çünkü bu komutanların Genelkurmay Başkanı, sizin Genelkurmay Başkanı sonuçta. Nasıl ki MİT Müsteşarı'nı 'benim MİT Müsteşarım' diye koruduysanız, Genelkurmay Başkanı sizin Genelkurmay Başkanınız. Her mevkideki insan suç işleyebilir ama terör örgütü üyesi olma sıfatı kendisine de çok ağır gelmişti. Bize de çok garip gelmişti. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'ndan bir amiral, sefere çıkamayacak yarın öbür gün ihtiyaç olsa çünkü yurt dışına çıkış yasağı var. Bu sorun nasıl çözülür? Bir süredir söylüyorsunuz ama sanki kimse bunu 'ne demek istiyor' diye dinlemiyor. Herkes bir yargı paketi bekliyor, siz '3. Yargı Paketi buna zaten yeterli, sorun çözülebilir' diyorsunuz. Hapiste milletvekilleri var, bazıları neredeyse 5 senedir tutuklu. Ceza haline geldi tutukluluklar. Bu sorunun nasıl çözüleceğini düşünüyorsunuz? Diyelim ki mahkemeler bu konuda hareket etmediler, savcılar veya hâkimler bu konuda yasaların kendilerine vermiş olduğu yetkileri tutuklular lehine kullanmadılar. Ne olacak?'' sorusunu yöneltti.    

Erdoğan, bu konunun dilhun eden bir konu olduğunu belirterek, şunları söyledi:    

''Türkiye'de kuvvetler ayrılığı prensibi, yasama yürütme yargı olarak birbirlerinin alanına girmeye çok müsait. Daha önce biliyorsunuz Sezer'in döneminde de yargıyı adeta bu erklerin üzerine çıkaran bir meclis konuşması vardı. Çok da eleştiri aldı o ifadeler. Çünkü hiçbir zaman ne yargının yürütme üzerinde, ne yürütmenin yargı üzerinde, ne yasamanın diğerleri üzerinde üstünlüğü olamaz. Hepsinin kendi anayasanın tanımladığı o kategoride hizmetini vermesi lazım. Bu süreç içinde, başta eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ olmak üzere, diğer generallerimizin hiçbirine alışılmış anlamda 'terör örgütü mensubu' demek bir defa çok ciddi bir yanlıştır. Bu affedilemez. Bu tanımlamayı yapanlar şu anda bulundukları makam itibarıyla, kendilerini sağlamda görseler bile tarih onları affetmez. Türk Silahlı Kuvvetleri, bir örgüttür ama terör örgütü değildir, anayasal bir örgüttür. Bu anayasal örgütün başıdır dersen eyvallah. Ama terör örgütüdür dediğin zaman, sen o zaman geliyorsun Türk Silahlı Kuvvetlerimizi bu hale getiriyorsun. Bunun affedilir bir yanı yok, çok ciddi bir yanlış.''      

'TSK'ya motivasyon noktasında çok ciddi kayıp verdiriyor'         

Cezaevinde emekli kuvvet komutanlarının ve generallerin olduğunu ifade eden Erdoğan, ''Bu noktadaki yaklaşım tarzları bana göre çok yanlış. Olay şu; bir defa belli makamlarda olan insanlar, bazı insanları artık öyle hale getirmiştir ki bu kaçar mı durur mu? Bunu bilir. Muvazzaf olanların içinde yurt dışı görevdeyken gelenler olduğu gibi, emekli olduğu halde çağrıldı, gelip orada ifade verenler oldu. Yani sen kalkarsın, burada tutuksuz yargılanma kararı versen... Şu ana kadar bir kişi kaçtı. Art arda bu tür şeyler olmuş olsa böyle bir yola tevessül edebilirsin, 'kaçıyorlar kardeşim' dersin. Böyle bir şey yokken bunu yaparsan, o zaman sen adeta sistemi farklı niyetlerle tehdit eder bir pozisyona giriyorsun. Bu Türk Silahlı Kuvvetleri'ne de ister istemez motivasyon ve moral değerleri noktasında çok ciddi kayıp verdiriyor. İster emekli, ister muvazzaf olsun, buna doğru bakmak mümkün değil. Onu da geç, ver kararını. Niye geciktiriyorsun bu işi? Bu kadar geciktirmenin anlamı yok. Otur, çalış, gece gündüz çalış icabında. Benim şu anda 6 saat uykum var'' diye konuştu.    

Başbakan Erdoğan, 3. Yargı Paketi'nde adli kontrolle ilgili üst sınırı kaldırdıklarını hatırlatarak, ''Hadi ver. Niye uzatıyorsun bu işi? Bir an önce bu işi bitir. Herkes bize fatura kesiyor ama bu işi bilenler bizim ne yapabileceğimizi zaten çok iyi biliyor. Ben şu anda yürütmenin başıyım. Aslında anayasamıza göre yürütmenin başı Cumhurbaşkanımızdır. Ben ikinci derecede bu işi yürüten kişiyim. Bu noktada hükümet olarak, elimizden geleni yasalar çerçevesi içinde, yasama içinde yer alanlar olarak yapıyoruz'' dedi.      

'Tutuklama, özellikle bizim için son seçenek olmalı'         

Altaylı'nın, ''Adalet Bakanlığı'nın bu kişilerle ilgili bir soruşturma, denetleme yetkisi yok mu?'' sorusuna karşılık Erdoğan, Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu'nun bu konuda atılması gereken adımları zaman zaman attığını söyledi.    

İşin bununla da bitmediğine, şahsıyla alakalı yaşadığı şeylerin de olduğuna değinen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:    

''Örneğin benimle ilgili birisi takipsizlik kararı veriyor. Ondan sonra savcı tekrar müracaat ediyor, ikinci müracaatında gittiği diğer üst mahkeme benimle ilgili takipsizliğin kaldırılmasına diyor ve hemen yargılanma kararı veriyor. Bunları yaşadık, yaşıyoruz. Generallerimiz, subaylarımız için olan bu uygulamalar biz siyasiler için de oluyor. Burada kim kaçar, kim kaçmaz? Tutuksuz yargılama meselesinde bence çok daha hassas davranmaları lazım. Tutuklama, özellikle bizim için son seçenek olmalı. Cezaevi noktasında niye sıkıntıdayız? Bu kadar tutuklama olursa, buna cezaevi dayandırabilir misiniz? Tutuklama olayını son seçenek olarak düşünmeli. Hemen böyle geleni alayım atayım içeri olmaz. Bu adam terörist, tamam tutukla. Ama şimdi öyle şeyler oluyor ki, teröristi bile bir kapıdan alıyorsun diğer kapıdan bırakıyorsun. Ama kalkıyorsun Genelkurmay Başkanı'nı alıyorsun içeri atıyorsun. Genelkurmay Başkanı'nı niye içeri atıyorsun arkadaş, tutuksuz yargıla. Onu mahkûmiyete taşıyacak bir şey varsa, bitir işi. O zaman kimse zaten konuşamaz. Bu bizi üzüyor, şahsen ben bir Başbakan olarak üzülüyorum. Anayasadaki amir hükmü de biliyorum. Bundan dolayı da üzgünüm. Niye? Ben de buradaki kanaatimi paylaşmak adına söylüyorum. Bunu yargıya müdahale olarak söylemiyorum. Bunun bir değerlendirmeye alınması noktasında söylüyorum. Çünkü benim baş başa oturup bunu onlarla konuşacak halim yok.''    

''Aynı şeyi milletvekilleri için de düşünüyor musunuz?'' sorusu üzerine Erdoğan, ''Tutukluların geneli için böyle bir şeyi ortaya koyuyorum'' dedi.     

'MGK, şu anda sivil ağırlıklı bir yapıdır'         

Altaylı'nın, ''Türkiye'de taşın altında eli olan insanların bir arada olduğu bir Milli Güvenlik Kurulu olsa, meclis üzerinde bir yetkisi varmış tablosu anayasada yapılacak düzenlemeyle de değiştirilse, Milli Güvenlik Kurulu'nu sizin hakikaten danışabileceğiniz bir yapıya getirmeyi düşünür müsünüz?'' sorusuna karşılık Erdoğan, şu yanıtı verdi:    

''Dünyada Milli Güvenlik Kurulları, genellikle bu tablo içinde oluştuğu için Türkiye'ye de bu şekilde gelmiş. Ama şu anda Milli Güvenlik Kurulu, sivil ağırlıklı bir yapıdır. Ama o iş değişti artık, şimdi karma oturuyoruz. Sayısal olarak da siviller lehine bir şey var. Böyle bir süreç içinde bu söylediğiniz kurumlarla biz zaten yoğun bir şekilde görüşmelerimiz devam ediyor. Bu çalışmaları ağırlıklı olarak ikinci başkan yapar. Mesela Ekonomik Sosyal Konsey diyelim, böyle bir toplantıya ben de başkanlık edebilirim ama ağırlıklı olarak bu tür toplantıları Ali Bey yapıyor.''    

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği'nin (TOBB) bazen Türkiye'deki ekonomik durumu veya terör meselesini değerlendirmek istediğini dile getiren Erdoğan, ''Bundan bir ay kadar önce TOBB Başkanı, 'Güneydoğu ve Doğu bölgelerindeki oda, borsa başkanlarını getirsem, terörü beraber konuşsak' dedi. Geldiler resmi konutta bir değerlendirme yaptık. Bu tür toplantıları zaten yapıyoruz. Yeter ki bu noktada elimizle, vücudumuzla kendimizi taşın altına koyduk desinler. Bu noktada hiçbir sıkıntımız yok. Milli Güvenlik Kurulu'nun yapısı da göreve geldiğimizdeki yapı değil. Biliyorsunuz artık iki ayda bir toplanıyoruz. İki ayda bir toplanırken de buradan çıkan bir tavsiye kararıdır. Fakat buranın bir özelliği var, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği hem sivil, sivil olmanın ötesinde de sadece askeri konuları ele alan bir genel sekreterlik değil. Bütün meseleleri ele alan birimleri var. Bunu daha da ileri götürüyoruz. Geçenlerde Genel Sekreterimiz Muammer Bey'e onu söyledim; ben sizden artık danışmanlık hizmeti bekliyorum. Bu hizmetleri bize verin dedik. Onlar da buna göre bir yapılanmanın içine giriyorlar. Başbakanlığın, Cumhurbaşkanlığı'nın bir 'think-thank'i olarak bize bu hizmeti vermeniz gerekir dedim. Ona göre bir yapılanmayı gerçekleştirecekler.''

 

‘Köşk seçimleri gündemimize girmesi gerek’

 

Başbakan Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı seçimine 1,5-2 yıl olduğunu hatırlatarak, ''Bunun şu anda gündemimize girmemesi lazım. O günler geldiğinde zaten partimizin yetkili kurulları da Sayın Cumhurbaşkanımız da bizler, bunları oturur aramızda konuşuruz, hesabını yaparız, adımlarımızı da atarız'' dedi.

“Biz ve onlar noktasında siyaset yapmadan yürürseniz daha başarılı olacağınızı düşünmüyor musunuz? Size oy vermek isteyen ama veremeyen bir kesim var gibi geliyor?'' şeklindeki soruya karşılık Erdoğan, ayrım ve dışlama gibi bir anlayışın içinde asla olmak istemediğini vurguladı.    

Erdoğan, muhalefette olanlara oy veren vatandaşlarını, kardeşlerini asla kast etmediğinin altını çizerek, ''Bütün hitabım, onların yönetici kadrolarına, zihniyetlerinedir. Hiçbir zaman ben CHP'ye oy veren kardeşlerime farklı bir şeyle 'onlar' diyemem. Onları aykırı bir noktada asla göremem. Ama onların oy verdikleri zihniyetin yanlışlıklarını, tutarsızlıklarını ortaya koyarım. Aynı şey MHP için de geçerli. MHP'ye oy veren kardeşlerime asla böyle bir ithamda bulunamam. BDP'ye oy veren kardeşlerime asla böyle bir ithamda bulunamam. Ama oy verdikleri zihniyetin yanlışlıklarını ortaya koymamız lazım ki, bütünleşebilelim'' diye konuştu.    

Millete efendi olmaya değil, hizmetkâr olmaya geldiklerini ve hizmetkâr olduklarını belirten Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:    

''Bu hizmetimizi de milletimiz bizi bu makamda tuttuğu sürece, AK Parti iktidarı olarak söylüyorum, bu hizmetimizi gece gündüz demeden sürdüreceğiz. Hizmeti verirken de asla bir ayrımcılığın içerisinde olamayız. Burada Afyonkarahisar'dan yola çıkarken söylediğim şeyi tekrar söylemek zorundayım, biz etnik milliyetçiliğe 'hayır' dedik, ayağımızın altına aldık. Asla da yapmayacağız. Bunun yanında bölgesel milliyetçiliğe 'hayır' dedik. Yani biz Kürtçülüğe ne kadar karşıysak, Türkçülüğe o kadar karşıyız. Bunun bilinmesi lazım. Ama mesela MHP zihniyeti bunu kabul etmez. MHP'ye oy veren kardeşlerim, inanıyorum ki oturalım konuşalım, 'haklısın' derler. Doğu, güneydoğu, batının aldığını aynen almalıdır. Onları batının verdiğini de verir hale getirmemiz, oraya onları tırmandırmamız lazım. Oraya tırmandırdığımız zaman zaten oralar da aynen batı gibi olacak. 76 milyona tırmanıyoruz malum, eğer bir, beraber, iri, diriysek, bölgelerimiz beraber kalkınacak, halkımız da birbirini aynen görecek. Yani bu Kürt'tür, aman ha bu mahalleyi bir tarafa atalım, burası Türk mahallesidir bir tarafa atalım, burası Gürcü, burası Laz'dır asla... Hepimiz birbirimizle sarmaş dolaş olmaya mecburuz.''     

'Bu ülkede herkes inancını inandığı gibi yaşamalıdır'         

Başbakan Erdoğan, dinsel milliyetçilik konusuna da değinerek, şunları kaydetti:    

''Dinsel milliyetçilik noktasında son zamanlarda kaşınan bir şey var, bu çok tehlikeli. Türkiye'de tabii Müslümanlar kahir ekseriyette, yani yüzde 99 deniliyor. Ama Türkiye'de mezhep anlayışı kaşınıyor. Orta Doğu'da yoğun bir şekilde kaşınıyor. Bu tuzağa bizim düşmememiz lazım. Bu tuzağa düşersek, Suriye'nin düştüğü duruma düşeriz. Buna bizim düşmememiz lazım. Onun için de Hatay'da falan bu işi kaşımaya çalıştılar. Bu duruma taviz vermememiz lazım. Bu ülkede herkes inancını inandığı gibi yaşamalıdır. Zaten laikliğin farklı tarafı odur, ama buradan anlarsak. Onun için 1982 Anayasası'ndaki o gerekçeli metinde olan laikliği biz partimizin programına koyduk. Tüm inanç gruplarının inancını yaşama güvencesi biziz. Biz böyle anlıyoruz.''    

Cumhurbaşkanlığı'na aday olup olmayacağı sorulan Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı seçiminin gelecek yıl ağustos ayında yapılacağını hatırlatarak, ''Önümüzde 1,5-2 sene var. Bunun şu anda gündemimize girmemesi lazım. O günler geldiğinde zaten partimizin yetkili kurulları da Sayın Cumhurbaşkanımız da bizler, bunları oturur aramızda konuşuruz, hesabını yaparız, adımlarımızı da atarız'' diye konuştu.

     'Millete hizmet sevdası, bütün yorgunluğunuzu alıp götürüyor'         

Başbakan Erdoğan, yoğun programının üstesinden nasıl geldiğine yönelik soru üzerine, yediklerine dikkat ettiğini söyledi.    

Hiçbir kötü alışkanlığı olmadığını dile getiren Erdoğan, ''Bende ne sigara, ne alkol, ne şu, ne bu var. Mümkün olduğunca sağlıklı gıda almaya devam ediyoruz. Ama hepsinden öte, gerçekten millete hizmet sevdası var ya, o bütün yorgunluğunuzu alıp götürüyor. Gittiğiniz yerlerde bir de netice aldığınız zaman, o size ayrı bir güç katıyor. Mesela bugün, Beylikdüzü'nde 486 aracı hizmete aldık. O soğukta vatandaşlar orada... Ben de üşüdüm, onlar da üşüdü. Ama orada onların o duruşu sizi ısıtıyor. Size başka bir enerji veriyor'' diye konuştu.    

Erdoğan, kadınların kendisine büyük bir ilgisi olduğunun belirtilmesi üzerine, ''Aşk ruhun gıdası'' sözünü hatırlatarak, konuşmasını şöyle tamamladı:    

''Bu millet bize âşık, biz de millete aşığız. Her yerde ben ne diyorum, biz Ferhat ile Şirin gibiyiz. Biz Ferhat'ız, siz Şirin'siniz. Biz sizi seviyoruz, Allah için seviyoruz. Siz de bizi seviyorsunuz. Bize bir sorumluluk verdiniz, bu sorumluluğun gereğini de sonuna kadar yerine getireceğiz. Bu millette bu aşk oldukça, bizde de bu sevda oldukça, biz daha beraber çok işler yaparız.''