'Başbakan'ın itibarı mı, basın özgürlüğü mü?'

 'Başbakan'ın itibarı mı, basın özgürlüğü mü?'

 

 
Hasan Cemal 
(Milliyet, 23 Mart 2012)
 
Başbakan Erdoğan’la ilgili olarak AİHM’nin oybirliğiyle aldığı karardan: Sayın Erdoğan’ın kişisel haklarının korunması için açtığı davalardaki hükümler, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin garanti ettiği ifade özgürlüğü hakkına müdahaledir.
 
Başbakan’ın itibarı mı, basın özgürlüğü mü? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önce özgürlük, sonra saygınlık diyor.
Anlatayım. 
 
Erbil Tuşalp, gazeteci ve yazar.
 
Cumhuriyet gazetesinde yıllar yılı birlikte çalışmış, haber kovalamış, meslek adına heyecanlı dönemler yaşamıştık.
 
Erbil Tuşalp, Birgün gazetesindeki yazılarında Başbakan Erdoğan’ı eleştirmiş, Erdoğan da tazminat davası açıp Erbil’i mahkum ettirmiş. Mahkumiyet Yargıtay tarafından onanınca, Erbil Tuşalp bu kez Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurmuş ve bu kararın bozulmasını istemiş.
 
AİHM’de Başbakan Erdoğan’ın savunması daha çok ‘sınırlar’a işaret edilerek özetle şu noktalara dayandırılmış:
 
1- Basın, belli imtiyazlara sahiptir ama bunlar sınırsız değildir.
 
2- Siyasetçi ya da yüksek makamlar kışkırtıcı eleştiriye hoşgörüyle bakmalı ama  bunun da sınırları olmalı.
 
3- Söz konusu makaleler, kabul edilebilir eleştiri sınırını aşıyor, Başbakan’ın onuruna, itibarına, haysiyetine saldırı teşkil ediyor.
 
4- Başbakan’ın başvurduğu hukuk yolu, itibarına saldırılmış herhangi bir bireyin başvurabileceği bir yol...
AİHM, bu savunmaya katılmamış. 21 Şubat 2012’de aldığı karara göre, öncelik Başbakan’ın saygınlığı değil özgürlük demiş ve oybirliğiyle Başbakan Erdoğan’ın savunmasına itibar etmemiş. Türkiye’yi Erbil Tuşalp’e 5 bin Euro manevi tazminat ödemeye mahkum ederken, saygınlık-özgürlük meselesini şöyle açıklığa kavuşturmuş:
 
1- Sayın Erdoğan’ın kişisel haklarının korunması için açtığı davalardaki hükümler, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin garanti ettiği ifade özgürlüğü hakkına müdahaledir.
 
2- Makalelerdeki konular, demokratik toplumda siyasi tartışma kapsamına girer; bunlardan haberdar olmak halkın meşru çıkarınadır.
 
3- Basının demokratik toplumda vazgeçilmez işlevi; başkalarının itibarı ve hakkı olmak üzere belli sınırları aşmaması gerektiği halde, halkı ilgilendiren tüm konularla ilgili bilgi ve görüşleri açıklamaktır.
 
4- Basın özgürlüğü bazı durumlarda aşırıya kaçabilir, hatta provokasyona rücu edebilir.
 
5- Davacı, Başbakan’dır. Kabul edilebilir eleştiri sınırları sıradan şahsa göre daha geniştir; daha büyük hoşgörü göstermesi gerekir.
 
6- Yerel mahkemeler, Başbakan’ın itibarını koruma yönündeki kişisel çıkarının, gazetecinin ifade özgürlüğü hakkından ağır bastığına kanaat getirmiştir.
 
7-Ancak, bazı ifadelerin provokatif ve kaba, bazılarının meşru şekilde saldırgan diye sınıflandırılabileceği varsayılsa dahi, bazı gerçekler, olaylar ve gelişmelerle ilgili değer yargılarıdır.
 
8- Sadece olumlu, zararsız, tarafsız bilgi ve fikirler değil; demokratik toplumun gereklilikleri olan çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin parçası olan ve rencide eden, şoke eden, rahatsız eden bilgi ve fikirler de koruma altındadır. Bazı kaba ifadeler üsluptur; ifadenin içeriğiyle birlikte koruma altındadır.
 
9- Böyle ceza ve tazminat miktarları, başkalarını kamu görevlilerini eleştirmekten caydırabilir; bilgi ve fikirlerin serbest dolaşımını kısıtlayabilir.
 
10- İfade özgürlüğü hakkını kullanmaya müdahale; demokratik toplumda, başkalarının itibar ve haklarını korumak için gerekli görülmez. (*)
Kısacası:
Başbakan Erdoğan’la hukukçu kurmayları eğer bu 10 noktayı bundan böyle gözardı etmezlerse, Türkiye’nin demokrasi karnesi düzelir.
——————————-
* Umur Talu’nun 20 Mart 2012 tarihli HaberTürk gazetesindeki “Özgürlük, başbakan itibarından önce gelir!” başlıklı yazısından özetlendi.