“Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinde Şeffaflık ve Kampanya Finansmanı” konusu Uluslararası Şeffaflık Derneği'nin (UŞD) düzenlediği panelde tartışıldı. Cumhuriyet gazetesi yazarı Çiğdem Toker, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Haliç Kongre Merkezi'nde düzenlediği ve sanatçıların da katıldığı iftar yemeği için "Haliç Kongre Merkezi kiralandı mı?", "Kiralandıysa kimin adına kiralandı", "Kiralandıysa makbuz kesildi mi?" sorularını yöneltti.
Toplantıda sunumları Cumhuriyet gazetesi yazarı Çiğdem Toker ile Posta gazetesi yazarı Nedim Şener yaptı.
İstanbul Taksim’de düzenlenen toplantıda Cumhurbaşkanı adayları Başbakan Tayyip Erdoğan, Ekmeleddin İhsanoğlu ve Selahattin Demirtaş’ın kampanya için sağladıkları kaynaklar ile kişisel servetleri ön plana çıkarken, Birleşmiş Milletler (AB), Avrupa Birliği (AB) ve ABD’deki seçim kampanyalarının işleyişi tartışıldı.
#ŞeffafOlanKazansın hashtagi’yle Twitter’da seçmenlerin görüşlerini aktarmasını bekleyen Uluslararası Şeffaflık Derneği, aynı zamanda www.change.org/temizsiyaset sayfasında seçmenlere seslendi.
Uluslararası Şeffaflık Derneği Türkiye Temsilcisi Oya Özarslan açılış konuşmasında, “Küresel Yolsuzluk Barometresi’nde ilk sırada yüzde 65'lik oranla siyasi partilerin, ikinci sırada da medyanın yolsuzluğa bulaştığı” yolundaki göstergelere dikkat çekti.
Özarslan, Birleşmiş Milletler ve AB İlerleme raporında yapılan uyarılara da atıfta bulundu.
Gazeteci Şener, Cumhurbaşkanlığı seçimleri için “Başından beri kazananın belli olduğu bir yarış” ifadesini kullandı. Köşk adaylarının kampanya için finansman kaynaklarını değerlendirirken "Türk toplumunda hesap sorma bilincinin gelişmediğine" dikkat çeken Şener, adayların mal varlıklarını açıklamasının önemli bir gelişme olduğunu ve bunun gelecek için bir örnek teşkil edebileceğini söyledi. Şener ayrıca Erdoğan, İhsanoğlu ve Demirtaş’ın sadece kişisel mal varlıklarını açıklamasının yeterli olmayacağını, birinci dereceden akrabalarının da mal varlıklarının açıklanması gerektiğini vurguladı.
Şener’den sonra sözlerine gazetecilerin Basın Bayramı’nı kutlayarak başlayan Çiğdem Toker, yapılan servet beyanlarında tutarsızlık ve yardımlarda usulsüzlük ortaya çıkması durumunda Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) yaptırım gücünün bulunmadığına dikkat çekti.
Köşk seçimleri için Anayasa Mahkemesi (AYM) ile YSK’nın yetki çatışması yaşadığını belirten Toker, bu durumun “çift başlılık” doğurduğunu söyledi.
Aday bütçeleri farklı olsa da Cumhurbaşkanı adaylarının ortalama 15-20 milyon lira harcama ile yarıştığına dikkat çeken Toker, “ulaşım, medya, reklam, kırtasiye ve televizyon reklamlarının” bu bütçeyi oluşturduğunu dile getirdi.
YSK’nın Cumhurbaşkanlığı adayları hakkındaki “mal bildirimi ile yapılacak yardım ve bağışlar” genelgesi uyarınca adayların aynî yardım kabul edemeyeceklerini hatırlatan Toker, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Haliç Kongre Merkezi’nde düzenlediği ve sanatçılardan STK’lara kadar birçok ismin buluştuğu iftar toplantısı için, “Haliç Kongre Merkezi kiralandı mı?”, “Kiralandıysa makbuz kesildi mi?” sorularını yöneltti.
Yardım sınırının en yüksek devlet memuru maaşının (9 bin 82 lira) geçmeyeceğini hatırlatan Toker bu sınırın büyük şirketlerce delinmesinin mümkün olduğunu da söyledi.
Toker, ABD’deki seçim süreciyle Türkiye’yi kıyaslarken 30 günlük kampanya döneminin yetersiz olduğunu belirtti.
Toker, eski ABD Dışişleri Bakanı Hilary Clinton’ın 2016’da düzenlenecek başkanlık seçimleri için şimdiden çalışmalara başladığını örnek göstererek, Türkiye’deki Cumhurbaşkanlığı seçimleri için 30 günlük süre tanınmasını “hem süre, hem de kamu kaynaklarına erişim açısından” sorunlu bulduğunu savundu.
Uluslararası Şeffaflık Derneği’nin de çağrıları doğrultusunda Cumhubaşkanı Seçimi Kanunu'na konan hüküm doğrultusunda açıklanan mal beyanlarında; Başbakan Erdoğan’ın 2 bin metrekare arsa ve yaklaşık 4 milyon 500 bin lira, İhsanoğlu’nun 9 daire ile yaklaşık 4 milyon dolar ve Demirtaş’ın bir daire ve iki araba varlık beyan ettiği belirlenmişti.
Adayların kişisel mal varlıklarının nasıl harcandığını soran Toker, bu konuda bir belirsizliğin hâkim olduğuna dikkat çekti.
Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde, YSK’ya aşırı yük bindiğini vurgulayan Toker, ABD’de YSK’nın görevini üstlenen Federal Seçim komisyonlarının bulunduğunu vurguladı.
YSK’da uzmanlardan oluşan bir komisyonun adayların maddi kaynakları ve harcamalarını denetlemesi gerektiği belirten Toker, YSK’nın bağımsız bir kurum olmadığına, gelirini Adalet Bakanlığı’ndan aldığına dikkat çekti.
Çiğdem Toker, ABD’de başkan adaylarının en büyük gelirlerinin “küçük bağışlar” denilen 100 dolarlık bağışlar olduğuna işaret etti. Yaklaşık 2 yıl süren kampanyalarda adayların gelirlerinin düzenli olarak 3 ayda bir halka açıklandığına dikkat çeken Toker, “Adaylar isterse hazineden de yardım alabiliyor. Ancak aldığı yardımı aşmama taahhüdü karşısında adaylar bu yardımdan uzak durmayı tercih ediyor” dedi.
ABD Başkanı Barack Obama’nın 2008 yılında yürüttüğü seçim kampanyasını örnek gösteren Toker, sosyal medyanın kullanımının kampanyada nasıl etkili olduğunu da belirtti. Toker, sosyal medya kullanımının Türkiye’de adaylar için bazı dezavantajları avantaja çevirebileceğini söyledi.
Uluslararası Şeffaflık Derneği’nin çağrı metnine buradan ulaşabilirsiniz.