Akdeniz Üniversitesi'nde, “Barışın İnşasında Kadınların Rolü” başlıklı tez önerisinin, Başbakanlığın 'terör' genelgesine tezat olduğu gerekçesiyle değiştirilmesi istendi. Tez Danışmanı Prof. Dr. Gülser Öztunalı Kayır’a Kamu Yönetimi Ana Bilim Dalı Başkanı imzasıyla iletilen yazıda “Yüksek lisans tezi ile ilgili olarak ekte gönderilen Başbakanlık genelgesi kapsamında sözü edilen tez başlığının varsa gerekli değişikliklerin açıklaması ile birlikte Anabilim Dili Başkanlığı’na iletilmesi” istendi. Kayır'a gönderilen ekte, 2016/4 sayılı “Milli Güvenliği Tehdit Eden Örgüt ve Yapılarla İrtibatlı Kamu Çalışanları Hakkında” başlıklı Başbakanlık genelgesi yer aldı.
Evrensel'in 'Barışa tez yasak' başlığıyla yayımladığı habede ayrıca, tez danışmanı Prof. Dr. Kayır’a Enstitü Müdürü Zekeriya Karadavut 'un imzasıyla iletilen yazıya da yer verildi. Yazıda, "Barış kelimesi, farklı bir niyet ifade etmiyorsa, sokak ağzı ve rasgele kullanılan bir terim görünümündedir. Ayrıca kamuoyunda Barış İçin Kadınlar, Barış Anneleri İnisiyatifi, Barış İçin Kadınlar Girişimi gibi legal görünüm altında illegal faaliyet yürüttüğü algısı oluşan bir takım yapılar tezin paydaşı durumunda” ifadeleri yer alıyor.
Cem Gurbetoğlu'nun imzasıyla yayımlanan haber şöyle:
"Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve AKP’nin Barış için Akademisyenlere savaş açan tutumu üniversitelerde “barış” kelimesinin tez konularından silinmesine kadar vardı. Akdeniz Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, bir öğrencinin “Barış İnşasında Kadınların Rolü: Dört Farklı Kentteki Kadınların Barış Deneyimleri” başlıklı tez konusunu “Başbakanlığın terör genelgesi ile tezat oluşturduğu” gerekçesiyle geri çevirdi. Enstitü yönetimi tez konusunda yer alan “Barış” ifadesinin “maksadını aştığını” iddia ederken “Barış için Kadınlar”, “Barış Anneleri” gibi örgütlenmelerin “Legal görünüm altında illegal faaliyetler yürütüldüğü algısı yarattıklarını” savundu.
Tez Danışmanı Prof. Dr. Gülser Öztunalı Kayır, “Barış üstüne çalışmak bilimsel sorumluluktur” değerlendirmesinde bulundu. Prof. Dr. Gülser Öztunalı Kayır’ın danışmanlığında hazırlanan tezin amacı İstanbul, Ankara, Diyarbakır ve Van’da barış için örgütlenen kadınların deneyimleri üzerinden liberal, sosyalist ve feminist barış kuramlarının irdelenmesi olarak belirtildi. 2 Mart günü Enstitü Müdürlüğüne iletilen tez konusu formuna iki gün sonra yanıt geldi.
Tez Danışmanı Prof. Dr. Kayır’a Kamu Yönetimi Ana Bilim Dalı Başkanı imzasıyla iletilen yazıda “Yüksek lisans tezi ile ilgili olarak ekte gönderilen Başbakanlık genelgesi kapsamında sözü edilen tez başlığının varsa gerekli değişikliklerin açıklaması ile birlikte Anabilim Dili Başkanlığı’na iletilmesi” istendi. Ekte gönderilen Başbakanlık genelgesi ise, Başbakanlığın büyük tepki toplayan 2016/4 sayılı “Milli Güvenliği Tehdit Eden Örgüt ve Yapılarla İrtibatlı Kamu Çalışanları Hakkında” başlıklı genelgeydi.
Prof. Kayır, tez konusunun genelgeyle ilişkilendirilmesine itiraz etti. Bunun üzerine Enstitü Müdürü Zekeriya Karadavut imzasıyla Kamu Yönetimi Ana Bilim Dalı Başkanlığına skandal bir yanıt geldi. Söz konusu yazıda, yüksek lisans tezi teklifinde yer alan “Türkiye’deki kentlerde barışın inşa edilme süreci”, “liberal, sosyalist, feminist barış kuramları”, “Kadınların barış mücadelesi içindeyken”, “İstanbul, Ankara, Diyarbakır, Van kentlerindeki kadınların barış tanımları” ifadeleri hakkında “Tam anlaşılamayan ve maksadını aşan ifadeler” tanımı yapıldı.
Yazıda şunlar ifade edildi: “Örneğin ‘barış kelimesi bunlardan biridir. Barış kelimesi ‘savaşın bittiğinin bir antlaşmayla belirtilmesinden sonraki durum’ olarak tarif edilirken tez planında resmi ve bilimsel terminolojiden uzak, eğer farklı bir niyet ifade etmiyorsa, sokak ağzı ve rasgele kullanılan bir terim görünümündedir. Ayrıca kamuoyunda Barış İçin Kadınlar, Barış Anneleri İnisiyatifi, Barış İçin Kadınlar Girişimi gibi legal görünüm altında illegal faaliyet yürüttüğü algısı oluşan bir takım yapıların tezin paydaşı olması ilgi (a) sayılı yazımız ekinde gönderilen 2016/4 sayılı Başbakanlık genelgesi ile tezat oluşturmaktadır.”
Prof. Dr. Gülser Öztunalı Kayır, duruma yazılı olarak itiraz etti. “Maksadını aşan ifade”, “Sokak ağzı” diye tabir edilen “Barışın inşası” kavramının Birleşmiş Milletlerin (BM) resmi belgelerinde ve bilimsel terminolojide yer alan bir kavram olduğuna dikkat çeken Kayır, “Sokak ağzı diye nitelendirilen konuda toplam 1.5 milyon dolar tutarında katkısıyla Türkiye Cumhuriyeti devletinin BM bünyesindeki Barışı İnşa Fonu’na en çok katkı yapan 22. ülke konumunda olduğu İçişleri Bakanlığı web sayfasında yayımlanmıştır” dedi. Kayır, barış sürecinin İzlenmesi amacıyla “BM Uygulayıcılar için Değerlendirme Kılavuzu”nun da bilimsel çalışmalara referans bir kaynak olarak bizzat BM tarafından yayımlandığına dikkat çekti.
Kayır, ayrıca söz konusu yazının Uluslararası Lima Bildirgesi ve YÖK Akademik Özgürlük Bildirgesi’yle de çeliştiğinin altını çizdi. Kayır, “Üniversitelerin görevlerinden biri de toplumsal sorunlara çözümler üretmektir. Müdürlüğün ilgili yazısı barış kelimesinin ‘Savaşın bittiğinin bir anlaşma ile belirtilmesinden sonraki durum’ olarak ifade edilmesi, üstü örtük olarak ülkemizde savaş halinin sürmekte olduğunu ima etmektedir. Tam da bu nedenle barış konusunda bilimsel çalışma zorunluluğu bulunmaktadır. Barışın inşası ülkemizin birincil sıradaki sorunudur ve konuyu incelemenin de üniversitelere düşen temel bir görev olduğu açıktır” ifadelerine yer verdi.
‘BARIŞ TALEBİNİ NEFESSİZ BIRAKMAK İSTİYORLAR’
“Barış” konusunda tez yazımının yasaklanmasını gazetemize değerlendiren Eğitim Sen Genel Örgütlenme ve Yükseköğretim Sekreteri İsmail Sağdıç: “Bu olayla, üniversiteyi üniversite yapan en temel ilkelerin, bizzat üniversite yönetimi tarafından nasıl yok sayıldığını da görmüş olduk. Adeta devletin tüm kurumları, el birliği etmişçesine, barış talebini nefessiz bırakmak istiyor. Bir enstitü müdürü, barış kelimesinin varlığından dahi rahatsız oluyor ve kendince buna akademik gerekçe üretme çabasına girişiyor. Barış talebini ısrarla savunan sivil toplum örgütlerini illegal ilan edebiliyor! Asıl sorun tam da burada yatıyor. Kendi varoluş amacını yok sayan bu kişilerin akademinin içerisinde bulunmaları ve ellerine verilen iktidar, güç ve yetkiyi akademik özgürlükleri yok saymak için kullanmaları. Devletin en tepesinden başlayarak, her gün akademisyenlerin ve akademik özgürlüklerin tehdit edildiği bir dönemde, eleştirel ve bilimsel düşünceden bahsetmek artık imkansız hale gelmiştir. Çünkü AKP üniversitelerden ve akademisyenlerden, kendisine itaat etmesini ve sadece kendilerinin çıkarlarına hizmet edecek bilgiyi üretmesini istemektedir. Örgütlü gücümüzle üyelerimizin yanında duracağımızdan kimsenin şüphesi olmamalıdır” değerlendirmesinde bulundu.