'Başı örtülü, kıçları dar elbiseler içinde kıvrak Müslüman kızlar!..'

'Başı örtülü, kıçları dar elbiseler içinde kıvrak Müslüman kızlar!..'

Cumhuriyet gazetesi yazarı Cüneyt Arcayürek, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “Boğaz’a nazır villalarda oturup ahkâm keserler, lüks kafelerden âleme nizam verirler” sözleri için, “Oysa etrafına bir baksa...  Sayesinde birden aşırı lüks içinde yaşayan öyle çok gruplar ve pahalı marka satan dükkânlardan çıkmayan, başı örtülü kıçları dar elbiseleri içinde kıvrak öyle Müslüman kızlar görecek ki” dedi.

Cüneyt Arcayürek’in “Baş kışkırtıcı!” başlığıyla yayımlanan (25 Mayıs 2014) yazısı şöyle:

 

Baş Kışkırtıcı!..

Başbakan’ın Okmeydanı’nda başından kurşunlanarak ölen genç insanın ve bir gün sonra başına ve karnına isabet eden şarapnel parçalarıyla hayatını yitiren insanımızın arkasından yalan da olsa üzüntü ifade eden bir iki cümle söylemesi beklenirdi değil mi?

Neden bu iki cinayetten hiç söz etmiyor? Neredeyse sessizliğini taş yürekli diye anılacak biçimde koruyor. 

Şimdi sürekli bu ölümleri anma girişimlerini, yeni kimi önlemlerin öncü gerekçesi gibi kullanıyor. Bu türden sokak olaylarını adeta kışkırtarak rant peşinde koşanlar olduğunu, yakındır muhalefet partileridir de diyecek, bunu sokak terörü diye icat ettiği yeni bir suç olarak niteliyor...

...ne demek her ölenin arkasından tören yapmak, dediğine göre; insanlığını unutmayanların düzenlediği anma törenlerini de terör suçları içine alacak yasal önlemelere başvurmaya ve...

...toplumsal ifade özgürlüğüne yeni bir faşizan boyunduruk vurmaya hazırlanıyor. Kendi dışında herkesi suçluyor; oysa baş kışkırtıcı kendisi...

***

Diktatör değilim diyor ama diktatör ve diktatörlüğe hevesli kişilere özgü, en ilkel baskı metotlarına başvuran diktatörlere benzemesine yardımcı olacak son konuşmasında öyle değerlendirmeler yapıyor ki, bu sözleri örneğin Almanya Başbakanı Merkel’den, İngiltere Başbakanı Cameron’dan, hatta Putin’den bile asla duyamazsınız.

Okmeydanı’nı adeta savaş alanına çeviren polislerin otobüsüne molotofkokteyli atılmış, içeriye düşen bomba nedeniyle polislerin -tabii Başbakan’ın anlatımına göre- kimileri yanmaya başlamış. 

Can havliyle otobüsten fırlayan polislere sesleniyor: “Hey benim ikinci ordum, polis evlatlarım. Kollarınız, vücudunuz yandı. Buna nasıl sabrediyor, katlanıyorsunuz” diyor.

 

***

Oysa sorulması gereken soru şu: 

Ey demokrasiye inanmış halkımız; her alana her türlü baskıyı yapan, sözde demokrat ve devletin polisini bile halkının üzerine gitmeye kışkırtan bu Başbakan’a nasıl katlanıyor, sabrediyorsunuz?

 

***

 

Zaten Başbakan’ın zorba türünden anlayışta olduğunu bilen polis evlatlarından bazıları da otobüsten fırlıyor.

Çekiyor devletin verdiği silahı, başlıyor sıkmaya...

O sırada cemevinin bahçesindeki törene katılan Uğur Kurt’un, 20 polisin havaya sıktığı iddia edilen kurşunlardan biriyle mi vurulduğu araştırılıyor şimdi. TV’lerdeki polis dizilerini izleyenler bile bilirler ki Uğur Kurt’un kafasından çıkarılan merminin 20 polisten birinin tabancasından çıkıp çıkmadığını bir saat içinde şıp diye saptamak olanaklı. 

Hangi polisin tabancasından çıkan kurşun Uğur’u öldürdü? Sorun bu! 

Yoksa sorun, Başbakan’ın teşvik ettiği polisin, atılan molotof kokteyllerine dayanamayıp; “Haytt!.. Bize karşı çıkacak, hükümetime direnip eleştirecek var mı lan” diye tabancasını çekip sağa sola ateş etmesi sonucu Uğur Kurt’un ölmediğini kanıtlamak mı?

Göreceğiz.

***

Okmeydanı’ndaki olaylarda şu veya bu nedenle ölen insanımız Başbakan’ın umurunda bile değil. 

Okyanusun ötesinden Okmeydanı’ndaki olayları yakından izlediklerini içeren ve iki hayat kaybına üzüldüklerini ifade eden açıklama geliyor da; başlarda dedik ya, bizim Başbakan’ın iki ölüme kılı bile kıpırdamıyor. 

Aksine, bu ölümlerin bir numaralı şüphelisi polisi halkın üzerine gitmeye kışkırtan açıklamalarını TV’den canlı yayında izliyor, dinliyoruz. 1970’lerin sağcı iktidarlarının modası geçmiş söylemlerini, 2014 yılında gelişmekte gecikmiş Başbakan söylüyor.

Polisi eleştirenleri de, Okmeydanı olaylarının da birinci sorumlusu olarak hükümeti gösterenleri de, Boğaz’a nazır villalarda (söyleminde ellerinde viski kadehleri demesi eksik) oturup ahkâm keserler, lüks kafelerden âleme nizam verirler, diye suçluyor.

***

Oysa etrafına bir baksa... Sayesinde birden aşırı lüks içinde yaşayan öyle çok gruplar ve pahalı marka satan dükkânlardan çıkmayan, başı örtülü kıçları dar elbiseleri içinde kıvrak öyle Müslüman kızlar görecek ki... 

Ama bunlara hayret etmez, eleştirmez Başbakan: Onun, din sömürüsü ile zengin olanları, yıllarca gelip geçen iktidarların zulmünde yaşadılar, haklarıdır, diye savunacağından kuşkunuz olmasın!..