"Kesinlikle güvende hissetmiyorum kendimi. 17 Aralık ve MİT tırları haberinden bu yana geçen iki yıl içerisinde şüpheci bir yaşam sürmek zorunda kaldım. Tutuklanma endişesi her zaman var. Bekletilen dosyalarım var. Bir sabah kapınızın kırılma, tutuklanma riskiniz var."
Gazeteci Fatih Yağmur, Radikal gazetesinin adliye muhabiriyken işi için adliyeye gidiyordu. Artık ifade vermek için gidiyor.
Ağustos 2014'te, çalıştığı Radikal gazetesinden atıldı Fatih Yağmur. İşten çıkarıldıktan sonra dahi, öncesinde yaptığı haberlerle ilgili soruşturmalar açıldı.
Hakkında 20 civarında soruşturma, iki de dava var. Düzenli denebilecek bir sıklıkla ifade vermeye gidiyor.
İşten çıkarılma sürecini ise şöyle anlatıyor:
"17 Aralık ve MİT tırlarıyla ilgili haberler yapmıştım. Bu haberler rahatsızlık uyandırmıştı. Gazete yönetimi bana işten çıkarılacağımı söylediğinde nedenini sordum. Siyasi baskı olduğunu söylediler."
'Şükredeceğim tek şey, içerde olmamam'
Yağmur’a işsiz, hakkında soruşturmalar açılan ve yaptığı haberlerle ilgili davaları olan bir gazeteci olmanın nasıl hissettirdiğini soruyorum:
"İş bulamıyorsunuz, bir de ambargolusunuz. Kendinizi kötü hissediyorsunuz. Meslekten uzak kalmış olmanın verdiği bir psikoloji var. Çalışamamanın verdiği bir huzursuzluk var. Telefonların dinlenebileceğini düşünerek bir süre sonra sizi kimse aramıyor. Kimi sizden kaçıyor, bazen de siz başkalarından kaçıyorsunuz zarar gelmesin, soruşturmalara dahil edilmesinler diye" yanıtını veriyor.
Nihayetinde genel durumu "Halime şükredeceğim tek şey içerde olmamam" şeklinde özetliyor.
MİT tırları haberleri nedeniyle hem ödül kazanan hem de gözaltına alınıp daha sonra serbest bırakılan Fatih Yağmur bütün bu olanlarla aslında Türkiye’deki gazeteciliğin bir kısmının da halini özetleyen bir hikâyeye sahip.
Türkiye uzun bir zamandır basın özgürlüğü konusunda hem ülke içindeki sendika ve örgütlerin hem de dünyanın gündeminde yer alıyor.
Kısa adı RSF olan Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütünün 2016 raporuna göre, Türkiye basın özgürlüğü sıralamasında 180 ülke arasında 151. sırada yer aldı.
Yani RSF'ye göre dünyada, basının Türkiye'den daha az özgür olduğu sadece 29 ülke var.
ABD merkezli Freedom House da ay başında yayımladığı raporda, Türkiye’de basının durumunu " özgür değil" şeklinde nitelendirmişti.
Türkiye Freedom House'a göre aynı zamanda; Bangladeş, Burindi, Fransa, Yemen ve Mısır ile birlikte basın özgürlüğü notu bir önceki yıla göre en fazla gerileyen ülkeler arasındaydı.
Raporlar çoğunlukla Türkiye’nin “terör yasalarını” gazetecilere karşı kullandığına dikkat çekiyor.
Hükümet ise Türkiye’de bir basın özgürlüğü sorunu olmadığını söylüyor.
Başbakan Ahmet Davutoğlu Şubat ayında yaptığı bir konuşmada, “Türkiye basın özgürlüğünün sonuna kadar yaşandığı demokratik bir ülkedir ve böyle kalacaktır”dedi.
Davutoğlu aynı açıklamada "Ama" diyerek eklemişti:
“Aynı şekilde bütün medyadan, basın çalışanlarından da beklentimiz Türkiye’nin ortak meselelerinde aynı geminin içinde olduğumuz gerçeğinde hareket etmeleridir.
"Ne 90’lı yıllarda olduğu gibi hükümet indiren hükümet çıkaran bir basın söz konusu olacak, ne de baskı altında olan bir basın söz konusu olacak. Herkes işinin gereği dolayısıyla halk önünde, gerekirse hukuk önünde hesap vermeye hazır olacak.”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da özellikle Can Dündar ve Erdem Gül’ün MİT tırları haberleri nedeniyle tutuklu yargılanırken, Anayasa Mahkemesi kararı ile tahliye edilmelerini eleştirmiş ve iki gazetecinin "casusluk" yaptığını belirterek bunun basın özgürlüğüyle ilgili olmadığını söylemişti.
Can Dündar ve Erdem Gül Kasım ayında tutuklandıktan üç ay son tahliye edilmiş, Nisan ayındaki ilk duruşmada ise, bundan sonraki duruşmaların gizli görülmesine karar verilmişti.
Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın verilerine göre Türkiye’de 33 gazeteci demir parmaklıklar arkasında. Bunların 15’i tutuklu, 18’i de hükümlü.
Söz konusu kişiler arasında son aylarda sık sık güvenlik güçleri tarafından uygulamaya konulan sokağa çıkma yasaklarının olduğu bölgelerde çalışan gazeteciler de yer alıyor.
Tutuklu 15 gazetecinin 9’u Dicle Haber Ajansı (DİHA) çalışanı ve bu gazetecilerin hepsi son 5 ay içinde farklı tarihlerde tutuklanarak cezaevlerine gönderildi.
Tutuklu gazetecilerin yanı sıra Zaman gibi el konulan gazeteler, yabancı gazetecilerin sınır dışı edilmesi, gazetecilere yönelik karalama kampanyaları ve açılan soruşturmalar, Türkiye’nin basın özgürlüğü notunun gerilemesinde rol oynayan faktörler arasında.
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın verdiği rakamlara göre "Cumhurbaşkanı’na hakaret" suçundan soruşturma açılması izni verilen 1843 kişi bulunuyor. Bu kişiler arasında gazeteciler ve yazarlar da var.
Bunun yanı sıra İMC TV’nin Türksat uydusu üzerinden yaptığı yayın kesilirken, haber müdürü Hamza Aktan da geçen hafta sonu attığı tweetler nedeniyle evinde gözaltına alındı.
Hamdi Aktan tutuksuz yargılanmak üzere adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.
Cumhuriyet Gazetesi köşe yazarları Ceyda Karan ve Hikmet Çetinkaya, Fransa’daki Charlie Hebdo dergisine yönelik silahlı saldırının ardından çıkarılan ilk sayının kapağını yayınladıkları için 2 yıl hapis cezasına çarptırıldılar.
Charlie Hebdo bu sayısında Muhammed Peygamberi ağlarken gösteren bir çizim yayımlamıştı.
Türkiye’de gazeteciliğin en yaygın sorunlarından biri olan işten çıkarmaların ise son yıllarda da hız kesmeden devam ettiği belirtiliyor.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin açıklamasına göre basın sektöründe işsizlik oranı ülke ortalamasının üç katına ulaştı. Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) verilerine göre işsiz gazeteci sayısı 7 bini buldu.
Avrupa’da yüzde 25 olan gazeteciler arasındaki sendikalaşma oranı Türkiye’de yüzde 3,5 ile sınırlı kaldı.
Türkiye'de gazeteciler bugün saat 12.00'de İstanbul'da Galatasaray Lisesi önünde bir araya gelecek. Türkiye Gazeteciler Sendikası çağrısında şunları vurguluyor:
"Gazeteciliği suç haline getirmek isteyenlere inat, 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü'nde, 140 ülkeden 600 bin gazetecinin meslek örgütüyle birlikte sokağa çıkıyoruz."