Başka bir ülkede hayat kurmak için neden gidiyorlar?

Başka bir ülkede hayat kurmak için neden gidiyorlar?

Rengin Arslan

"Geçen Mart ayında İstiklal Caddesi'ndeki bombalı saldırının sembol fotoğrafı haline gelen boş bebek arabasını gördüğümüzde karar verdik. O an, o saat buradan gitmemiz lazım dedik."

Dilek Dervişoğlu Champs, zor verilen bir kararın dönüm noktasını böyle anlatıyor.

Türkiye'de büyümüş, Fransa'da yüksek lisans yapmış. 4 yıl orada yaşamış ve 2009 yılında modern dans eğitimi almış biri olarak Türkiye'ye dönmüş.

Dönmüş, çünkü Türkiye'deki gençlerin modern dansla tanışıklığına katkı sunmak istemiş.

Bir de "Anavatanımda çocuk doğurmak istedim" diyor.

Yıllar sonra ayrılma kararında belirleyici olan da yine o.

Türkiye'den ayrılmadan önce, 5 yaşındaki kızı Taksim'de bir okula gidiyor. "Okulun önünde hem asker hem polis kontrolüyle girip çıkıyordu çocuklar. Daha bebek onlar. Patlamaların hemen yanı başında olması..." diyor ve sözleri yarım kalıyor.

Dilek Dervişoğlu Champs, Türkiye'den gitmeyi isteyip, bunu gerçekleştirenler arasında.

Dışişleri Bakanlığı'nın verilerine göre, Türkiye dışında yaklaşık 5 buçuk milyon Türkiye vatandaşı yaşıyor. Bunların 4 milyon 600 bini ise Batı Avrupa ülkelerinde.

Psikolog Cemal Dindar: 15 Temmuz'da

Son bir yılda Türkiye'den ayrılanların sayılarıyla ilgili bir veri yok.

Ancak Ağustos ayında Deutsche Welle haber sitesinin Almanya Göç ve Mülteciler Dairesi'ne dayanarak aktardığı rakamlara göre, Türkiye'den Almanya'ya yapılan iltica başvurularının sayısı bu yılın ilk yarısında, geçen yılın tamamının düzeyine ulaşmış durumda.

Bu veri, Haziran 2016'ya kadar olan dönemi kapsıyor, dolayısıyla 15 Temmuz darbe girişimi ve takip eden siyasi gelişmelerin olası etkilerini içermiyor.

Ancak darbe girişimi ve sonrasında yaşananların bir kesimde Türkiye'den gitme fikrini güçlenmiş olabileceğini söylemek pek yanlış olmayacak.

Bu başlık, 3 yıl önce açılmış ve 15 Temmuz'a kadar üç yıl boyunca yapılan yorumlar 33 sayfa olmuş. Bir başka deyişle yıllık ortalama 11 sayfa.

15 Temmuz'dan bu yana geçen üç ay içinde ise tam 23 sayfa yorum gelmiş.

Bu başlık altına yazanlar arasında sadece Türkiye'den gitmek isteyenler değil, gitme eğilimini eleştirenler de var elbette. Tıpkı diğer mecralarda olduğu gibi.

Fotoğrafçı olarak Nora Jartan ismiyle tanınan bir kişi, binlerce kişinin kendi sayfasında paylaştığı, binlerce kişinin "beğen" tuşuna bastığı, onlarca kişinin yorum yazdığı bir gönderi paylaştı ve önce sosyal medyanın sonra da ulusal gazete ve internet sitelerinin ilgi odağı oldu.

Jartan 13 Temmuz'da, Kanada'ya gideceklerini şöyle duyuruyordu:

"Biz gidiyoruz. Artık tanınmaz halde olan, doğduğumuz bu topraklardan, doyacağımız topraklara göç ediyoruz."

Arkadaşları ve ailesine hitaben yazdığı yazı şu cümlelerle devam ediyordu:

"Her gün ayrı bir katliamın yaşandığı, insan hayatının beş para etmediği, üstüne bir de ülkenin yarısının inancınıza, doğduğunuz yere, ideolojinize, düşüncenize göre 'Oh olsun, iyi ki geberdi' dediği bir yerde daha fazla yaşayamıyoruz. Belki tesadüfen o gün denk gelmeyip, patlayan bir bomba ile ölmüyoruz ama bu da pek yaşamaya benzemiyor doğrusu."

"Biz Eski Türkiye'nin insanları, Yeni Türkiye'yi terk ediyoruz" diyerek bitirdiği gönderisi, belki kendisinin de beklediğinden fazla bir ilgiyle karşılaştı. Yazdıkları o kadar çok yayıldı ki internet siteleri haberini yaptı, köşe yazarları onu yeren yazılar yazdı. Özetle yazdıkları çok okundu ve tartışıldı.

'nin sorularını yanıtlayan fotoğrafçı Jartan, bu gönderiyi yazdıktan sonra iki kademeli bir tepki aldığını söylüyor. İlk tepki aslında bir akıl danışma.

"Nasıl gidiyorsunuz, biz nasıl gidebiliriz" diye soran yüzlerce mesaj aldığını belirtiyor ve o anki duygularını "Bu kadar çok insanın bizimle aynı hisleri paylaşıyor olmasını inanılmaz üzücü buldum elbette" diyerek ifade ediyor.

Ardından gelen tepkileri, hakaretleri ise "Hakkımda öyle çirkin şeyler yazıldı ki, sayelerinde buraya neden geldiğimizi asla unutmayacağım" diye özetliyor.

Peki gitmek kolay mıydı? Fevri bir karar mıydı? Orada yaşamak nasıl?

Gitme motivasyonunun temel unsurunun çocuğu olduğunu söyleyen Jartan, "Herkes gitmenin kolay olduğunu sanıyor. Ailenizi, arkadaşlarınızı her şeyi bir anda bırakıp, tüm birikiminizi riske atıp, kilometrelerce uzağa taşınmak, yepyeni bir kültüre alışmak, her gün anadiliniz dışında bir dilde konuşmak göründüğü kadar kolay değil. Ancak son dönemde ülkemizde yaşanan olaylar, bu karardan dönmemize fırsat vermedi diyebilirim. Oğlumuza daha iyi bir gelecek verme motivasyonu ağır bastı" diyor.

Gidenlerin gitme isteğini tek belirleyen, Türkiye'nin son bir yılına damga vuran bombalı saldırılar ve darbe girişimi ile alt üst olan dengeler değil ve her giden de Avrupa'nın en gelişmiş ülkelerine gitmiyor.

İstanbul'a yığılan nüfus, kalabalık, trafik gibi gündelik hayatın en can alıcı sorunları da son yıllarda Türkiye'den dışarı göçte etkili faktörler arasında.

Eşiyle birlikte Balkanlarda Karadağ'a yerleşen İpek Kutbay Göde "Dünyayı gezdikçe, gördükçe İstanbul'da aslında yaşamadığımızı, resmen işkence çektiğimizi fark ettik. Trafiği, pahalılığı, kalabalığı, güvensiz ortamıyla, aşık olduğumuz şehrin, bizi evimize hapsettiğini anladık" diyor.

Şimdi bu Karadağ'a gidenlere butik turlar hazırlayan, onları kendi kendilerine keşfetmeleri zor yerlere götüren Göde ve eşi, "Özlem oluyor elbette ama pişman değiliz" diye özetliyorlar duygularını.

Bunların da ötesinde ekonomik kaygılar her zaman geçerli bir terk sebebi olmayı sürdürüyor.

BBC Türkçe'ye konuşan İngiltere doğumlu bir Türkiyeli iş insanı, Türkiye'de yıllarca emek harcayıp kurduğu şirketi taşımak zorunda hissettiğini anlatıyor.

İsmini vermek istemeyen bu şirket sahibi hem çalışanlarının motivasyonunu korumak için hem de Türkiye'nin ekonomik görünümünün gün geçtikçe daha karamsar hale geldiğini düşündüğü için şirketini Türkiye'den taşıdığını belirtiyor.

Şirket sahibi, yenilikçi bir sektörde, yaratıcılık gerektiren bir alanda rekabet eden şirketinin bütün çalışanlarını "Avrupa istihdamına" kaptırmak üzere olduğunu anladığında, şirketini Avrupa'ya taşımaya karar verdiğini söylüyor.

Yurtdışına gidiş hikayelerinin iyi bir tanığı da 20 yıldır ABD'de, bu ülkeye giden Türkiye vatandaşlarına hukuki destek veren avukat ve Amerikan Muhtarlığı isimli internet sitesinin kurucusu Nurhayat Kınay.

Kınay, 2001 yılında New York'ta İkiz Kuleler'e yönelik 11 Eylül saldırısından sonra ani bir şekilde kesilen ve ancak yavaş yavaş canlanan göçün son bir yılda ciddi şekilde canlandığını söylüyor.

Sosyal medyada bu haberi hazırlamak için "Çevrenizde yurt dışına gidenler veya gitmeye niyetlenenler var mı" diye sorduğumda aldığım ardı arkası kesilmeyen mesajlar da Nurhayat Kınay'ın saptamasını destekler gibi.

Peki insanlar ne zaman doğdukları toprakları bırakır, ne zaman göçerler?

Konuyla yakından ilgili psikolog ve yazar Cemal Dindar'a bu soruları sorduğumda, `hak ettiğimiz hayatın, koşulların, bu ülkede değil, başka bir yerde olduğuna dair kabulün" sadece bugün değil dün de geçerli olduğunu hatırlatarak, eski ve yeni faktörleri birbirinden ayırıyor:

"Burada yeni olan sınıfsal bir kaymanın da oluşu. Yoksullar, köylüler şehre gelirken, bir de Almanya ihtimali vardı. Şimdi okumuş yazmış ve seküler bir zihinle büyümüş, o zihinle hayatı kurmaya çalışanlar, bu coğrafyada daha sıkışık hissediyorlar. Bu ülkede yaşanmaz diyerek gitme düşlerine kapılmak, tekinsizliğin ortaya çıktığı dönemlerde artıyor. 7 Haziran 2015 seçimleri sonrasında toplum olarak maruz kalınan katliamlar, şehirlerin meydanlarını, caddelerini tekinsiz mekanlar haline getirdi"

Sayıları, oranları kestirmek için henüz erken olabilir ama kesin olan şu ki, giden, gidemeyen, Türkiye'ye dönmek isteyip vazgeçen, gitmenin yollarını arayan veya aklı hep gitmekte olup cesaret edemeyenler, her geçen gün daha görünür oluyor.