Hürriyet yazarı Mehmet Yakup Yılmaz, başkanlık sistemi tartışmalarıyla ilgili olarak "Hiçbir iktidar sonsuza kadar sürmez, bunu aklınızda tutun. Recep Tayyip Erdoğan da sonsuza kadar başkan kalmayacak. Onun için bugün Recep Tayyip Erdoğan için biçtiğiniz bu gömleğin, bir başkasının elinde sizler için de deli gömleğine dönüşebileceğini aklınızdan çıkarmayın" dedi.
Mehmet Yakup Yılmaz'ın "AKP'ye sağduyu hâkim olur mu?" başlığıyla yayımlanan (17 Kasım 2016) yazısı şöyle:
AKP ile MHP'nin üzerinde anlaşmak üzere oldukları anayasa metni, adına Cumhurbaşkanlığı sistemi de deseler, benzerlerine otokratik ülkelerde rastladığımız başkanlık sistemi öneriyor.
İlk günden beri AKP cenahından en çok duyduğumuz şey, konunun Recep Tayyip Erdoğan’ın adının üzerinde tartışılmaması gerektiğiydi. Ancak önerileri de ortaya koyuyor ki amaç, Türkiye’nin daha iyi yönetilmesine olanak verecek bir sistem aramak değil, Recep Tayyip Erdoğan’ın hedeflerine uygun bir elbise biçmek. Bu öneri, bir Anayasa değişikliği haline geldiğinde, Recep Tayyip Erdoğan’ın “otomatikman” bu sistemin de başı olmasının başka bir izahı yok zaten. Partisinin de başına geri dönecek Cumhurbaşkanı’nın seçeceği milletvekili adaylarıyla aynı seçime girmesi, başkan kim olursa olsun yasama organını o kişinin vesayeti altına sokar. Bu ister Recep Tayyip Erdoğan olsun, ister Kemal Kılıçdaroğlu, ister Devlet Bahçeli. İsimlerden bağımsız olarak bu sistem, otoriter bir yönetim yaratır, Meclis vasfını kaybedip tek adamın sözünden çıkamayacak duruma gelir. Kuvvetler ayrılığı tamamen biter, bütün güç Anayasa Mahkemesi ve HSYK’nın da yarısını bizzat atayacak olan başkanın eline geçer. Kimse kusura bakmasın, isimlerden bağımsız olarak söylüyorum ki bu sistem tek adam rejimi yaratır. Ve bunu en çok düşünmesi gerekenler de bugün AKP’liler olmalı. Hiçbir iktidar sonsuza kadar sürmez, bunu aklınızda tutun. Recep Tayyip Erdoğan da sonsuza kadar başkan kalmayacak. Onun için bugün Recep Tayyip Erdoğan için biçtiğiniz bu gömleğin, bir başkasının elinde sizler için de deli gömleğine dönüşebileceğini aklınızdan çıkarmayın. Gerçi bu sözlerimin bir kulağınızdan girip diğerinden çıkacağını biliyorum. Daha önce Fetullahçılar için de böyle yazmıştım, “Bunlardan en çok çekinmesi gerekenler AKP’lilerdir” demiştim, o zaman dinlemediniz, bakın başınıza neler geldi. Bari bu sefer sağduyunuzla hareket etmeye gayret edin!
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, idam cezasını geri getirmek konusunda kararlı görünüyor. Dün de “İdam konusu milletin talebidir. Milletin talebini geri çevirmemiz mümkün değil. Demokrasi nedir? Milletin talebine saygı duymaktır” dedi. Dünyanın başka yerlerinde de idam cezası olduğuna dikkat çekti ve Belarus örneğini gösterdi. “Dünyada hâlâ idam vardır. Kimse birbirine ders vermeye çalışmasın. En son Belarus’a gittim, bir Avrupa ülkesi. Orası da başkanlıkla yönetilen bir ülkedir, halk bayağı memnunmuş. Bu sistem gayet iyi çalışıyor, suç oranları bizden gayet düşüktür” dedi. Belarus halkının mutlu olduğunu nereden anlamış, bilemedim. Çünkü o ülke, Avrupa’daki son diktatörlük. Basın özgür değil, muhalefet hapiste. Dolayısıyla halkın memnuniyetsizliği varsa da bunu ortaya koyabileceği ortam yok. Onun için söylemek zorundayım ki ortada bunca otoriterlik tartışması varken Belarus’u örnek göstermek hiç iyi olmadı!
Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli, AKP’nin başkanlık sistemi önerisi için şöyle konuştu: “Ülkemizin ihtiyaçları çerçevesinde gözden geçirilmiş, dizayn edilmiş bir sistem. Türk sistemi denilebilir. Tam başkanlık sisteminin parametrelerini taşıyor. Nasıl ABD’ninki Amerikan sistemi, Fransız’ınki Fransız sistemi.” Belli ki esasen otoriter bir tek adam yönetimi hedefleyen Türk usulü başkanlık sistemini böyle pazarlayacaklar: Herkesin sistemi kendine! Nurettin Bey’e unuttuğu bir şeyi hatırlatmak isterim: Sistemin adının ne olduğu değil, otoriter yönetimi ne kadar engellediği önemlidir. Güçler birbirinden bağımsız mı? Başkan, Meclis’e hesap verebiliyor mu? Meclis, yasama gücüne ve bütçe yapma hakkına titizlikle sahip mi? Yoksa memleket başkanın kararnameleriyle yönetilebiliyor mu? Yargı bağımsız ve tarafsız olarak yürütmeyi de denetleyebiliyor mu? Şeffaf ve hesap verebilir bir yönetim var mı? Bunlar önemlidir, sistemin adının ne olduğu değil. Ve bugün diktatörlükler ile demokrasileri ayıran şeyler de bunlardan başkası değildir. Bütün güç bir kişinin elinde toplanıyor, sistem buna yol açıyorsa orada demokrasiden söz edilemez.