Taha Akyol
(Hürriye, 10 Mayıs)
Adalet ve Kalkınma Partisi’nin 2007 Seçim Bildirgesi’nde “Parlamenter sistem esas alınmalıdır” denilerek cumhurbaşkanının yetkilerinin buna göre düzenlenmesi yani azaltılması isteniyordu. Şimdi ise tam tersine, başkanlık sistemi isteniyor!
Gerekçe olarak bugünkü sistemimizde etkin “denetim” yapılamadığı söyleniyor. Yani, yasama organı yürütme organını yeterince denetleyemiyor. Bu doğru bir tespittir. Ama sebebi muhalefetin zayıf ve bütün partilerde parti içi demokrasinin cılız olmasıdır. Adayların ön seçimle değil, parti merkezlerinin tercihiyle belirlenmesi milletvekillerinin partilerde de parlamentoda “denetim” yapma konusunda aktif olmalarını zorlaştırıyor. Bunlar maalesef gerçek... Fakat zayıf muhalefet ve “uyumlu” parti yapılarının üstüne güçlü bir başkan oturtmak nasıl bir sonuç verir?!
Başkanlık sistemi kâğıt üzerinde çok iyidir; kuvvetler ayrılığı nettir, hükümet krizleri olmaz, yönetim istikrarlıdır... Fakat Amerika’da başarılı olan bu sistemin dayandığı siyasi gelenekler ve kültürel temeller çok farklıdır: ‘Başkan’lar parti lideri değildir, partilerde liderlik geleneği yoktur... Partiler disiplinli değildir. Eyalet sistemi hem başkanın merkezi otoritesini frenler, hem yasama organında katı parti disiplini oluşmasını engeller. Siyasi kültür liberal ve yumuşaktır, kavgacı değildir.
Bu kültürün ve geleneğin olmadığı yerlerde başkanlık sistemi o kadar başarılı olamıyor.
Evet, parlamenter sistemlerde yelpazenin parçalanması ve istikrarlı hükümetler kurulamaması gibi sorunlar görülebilmektedir. Bizdeki koalisyonlu dönemlerin istikrarsız “kayıp yıllar”ı bunun bir örneğidir. Fakat bizim gibi parlamenter geleneğe sahip ülkelerde böyle derin istikrarsızlıklara çare olarak başkanlık sistemine geçilmemiş, geçilememiştir. Mesela Fransa’da yüz yıllık istikrarsızlık sorunu General De Gaulle’ün inisiyatifiyle yarı başkanlık sistemine geçilerek aşılmıştır.
Türkiye’de başkanlık sistemini tartışmanın faydası siyasi kültürümüzü zenginleştirmek olabilir. Fakat parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçmek pek çok sorun yaratır. Yargı yönetiminden tutun, bakanlıklar teşkilatına ve il idaresine kadar binden fazla kanunu değiştirmek gerekecektir! Bunun kavgalarını ve doğuracağı sürtüşmeleri düşünün!
Bu yüzdendir ki, parlamenter sistemden başkanlık sistemine normal usullerle geçen ülke yoktur. Ülkeler ya Amerika gibi ilk kurulurken, ya da eski komünist ülkeler gibi, sistem bütünüyle çöktükten sonra yeni baştan kurulurken başkanlık sistemini inşa ediyorlar. Konuya ilgi duyanlara Cose Antonio Cheibub’un Presidentialism, Parliamentarism and Democracy adlı eserini tavsiye ederim.
Türkiye’de 12 Eylül Anayasası ve parça bölük anayasa değişiklikleri parlamenter sistemdeki yetki-sorumluluk dengesini bozmuştur... Bugün tek parti iktidarı ve siyasi istikrar vardır ama ileride yeniden koalisyonlar kargaşası da karşımıza çıkabilir... Evet ama çözüm, yüz yıllık parlamenter geleneğimizin ve kurumlarımızın üstüne başkanlık sistemini ‘aktarmak’ değildir. Parlamenter sistemin etkin ve dengeli işlemesini sağlayacak düzeltmelerin neler olacağı konusunda kafa yormamız gerekmektedir.
Günlük kavgalarımızdan parlamenter bir anayasa yapabiliyor muyuz ki, bir de sistem kavgası yapalım?!