Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı, Türkiye’nin çok kritik ve tarihî bir dönemeçten geçtiğini söyledi. Türkiye’de başta medya olmak üzere birçok kesime yapılan baskılara temas eden Dumanlı, “Baskı sistemi bu şekilde devam ederse, korkarım önümüzdeki (7 Haziran’daki) seçim, Türkiye için son seçim olabilir” dedi.
Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı (GYV) Medialog Platformu’nun düzenlediği ‘Muhalif Medyaya Cadı Avı’ konulu toplantının konuğu Dumanlı oldu. Taksim Elite World Hotel’deki toplantıya yerli ve yabancı medya mensupları ile vakıf temsilcileri katıldı. Gülen cemaati yayınlarını da kapsayan 14 Aralık operasyonunda yaşadıklarını anlatan Dumanlı, Türkiye’de medya üzerinde ağır baskılar olduğunu ve muhalif gazeteci ve medya gruplarının bu baskıdan etkilendiğini söyledi. Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca’nın tutuklanması, gazeteci Sedef Kabaş’ın tweet attığı için gözaltına alınması ve ‘Alo Fatih’ olayını medyaya baskı örnekleri olarak vererek, “Ben hem medyanın, hem muhalefetin çok ağır baskı altında olduğunu görüyorum.” dedi. Dumanlı, özetle şöyle devam etti:
Korkum şu: Böyle giderse, baskı sistemi böyle devam ederse medya susturulur, hatta belki siyaset sahası için iddialı bir şey söyleyeceğim ama endişemi söylüyorum; elimde somut bir şey yok, belki de bu son seçim olur. Aşağı yukarı 8-10 ay önce Sayın Erdoğan’ın 30 yıllık arkadaşına rastladım. ‘Böyle devam ederse Türkiye bir Özbekistan olur.’ dedi. ‘Neden Özbekistan?’ diye sordum. ‘Orada da bir lider var, onun kızı, oğlu, damadı, damadının arkadaşı, kızının arkadaşları bir aile, memleketi yönetiyor.’ dedi. ‘Neden böyle söylüyorsun?’ dediğimde şöyle izah etti: ‘2002’de iktidara geldiğimizde büyük toplumsal uzlaşma elde ettik. İçinde liberaller, sağcılar, solcular vardı. Sonra en uzaktaki insanlardan başlayarak herkesi kaybettik. Şimdi ne danışmanların, ne bakanların, ne milletvekillerinin Sayın Erdoğan üzerinde istişare edebilecek, konuşabilecek etkisi kalmadı. Hatta bu iş sadece bu Cemaat’le mücadele ile kalmaz, başka İslamî cemaatler, AK Parti’nin içindeki bir kısım unsurlar, Erdoğan gibi düşünmeyen önemli kişiler ve onların etrafındaki insanlarla devam eder. Gelir gelir bu iş akrabalık bağları üzerinden bir sisteme döner.’
Bir yandan endişe duyduğum gelişmeler oldu ancak bir yandan da umutlu olduğum konular var. Türkiye’de demokrasi tecrübesi uzun yıllara dayanıyor. Tanzimat Fermanı, Kanun-i Esasi gibi yerlerden başlarsak 1830’lardan başlayan, her vatandaşı eşit gören devlet anlayışı öteden beri var. Padişah Abdülhamit döneminde bile iki kere parlamenter sistem sahibi olmuşuz. 1950’de çok partili hayata geçmişiz. Defalarca askerî darbe olmasına rağmen demokrasiden geri dönüş olmamış. Bu saatten sonra halkın ve vatandaşın üçüncü sınıf bir diktatörlüğe razı olacağına ihtimal vermiyorum.
Hangi görüşten olursa olsun, gazetecilere, yazarlara, entelektüellere karşı yapılan baskılara karşı Avrupa’nın bir duruşu var. Bize bakışı, bir ilkeli tavrın devamı olarak görüyorum. Avrupa’dan gelen demokratik tepkileri haklı ve yerinde görüyorum. Benim üzüldüğüm nokta Türkiye kendi iç dinamikleri ile daha demokratik, daha katılımcı bir ülke olamıyor. ‘Kopenhag kriterleri olmazsa Ankara kriterleri olur.’ denilerek bir sürü nutuk çekildi bu ülkede. Ankara kriterlerinin ne olduğunu da görüyoruz. Her aykırı konuşanın kapısına polis koymak, yıldırmak, sindirmek. Keşke Türkiye en azından 1950’den beri gelen çok partili hayatın getirdiği bir kültür ile yaşayan, bütün insanların hak ve özgürlüklerini garanti altına alan bir anayasa yapabilseydi ve insan hakları ihlalleri artık bu ülkenin kendi iç dinamikleri ile bitirilebilseydi.
Öyle inanıyorum ki bugünler mutlaka geçecek ve Türkiye normalize olacak. Bugün yaşanan sıkıntılar daha demokratik Türkiye için örnek olacak. Tabii bir de halkın demokrasi bilinci ve özdeşleşmesinin Türkiye için bir umut olduğunu ve medyayı da onun ayakta tutacağını düşünüyorum. Mesela Hidayet Karaca’nın ve benim gözaltına alınmamdan sonra en pozitif mesajları ben AK Parti tabanından aldım. ‘Bu kadarı çok fazla, bu kadarı zulüm.’ diyen AK Parti tabanından insanlara rastladım. Bunun önemli bir sermaye olduğuna ve bunun üzerine medyanın daha özgür bir platforma dönüşeceğine kalben inanıyorum.