"'Başörtülü kadın yazar'ın 12 yaşında baş örtme üzerine söyledikleri ve dahi söyleyemedikleridir!"

"'Başörtülü kadın yazar'ın 12 yaşında baş örtme üzerine söyledikleri ve dahi söyleyemedikleridir!"

Fatma Barbarosoğlu/Yeni Şafak

 

Bizim kuşağın yazarları sadece başörtüsü üzerine yazılar yazan yazar olarak anılmaktan daima endişe duydu. Yazdığımız pek çok şey, daima başımızdaki örtünün ya da başörtüsü üzerine yazdıklarımızın gölgesinde kaldı.

Edebiyat eleştirmenleri, sosyologlar ortaya çıkardığımız hiçbir eseri sadece 'kendisi' olarak analiz etmeyi göze alamadı. 'Biz' daima edebi kamunun içinde kerhen açılmış başörtülü yazarlar alt kümesinde tutmak için azami gayret sarf ettiler. Yazarlar, alt küme kadın yazarlar, onun da alt kümesi başörtülü kadın yazarlar.

Ne yazık ki ünlü İspanyol düşünür Ortega'nın 'Ben kendimin ve muhitimin toplamından ibaretim" sözü benim kuşağım için ziyadesiyle başörtüsü toplamından ibaret kaldı.

İnşallah 2015 yılından itibaren başörtüsü hakkında tek yazı yazmak zorunda kalmayacağımız ,dündeki kendimizi geçmek üzere enerji biriktirdiğimiz, tefekkür ettiğimiz, analiz ve eleştiride bulunduğumuz yılların içine gireriz.

Başörtüsü özgür oldu diye sevinenler var. Sevinçleri daim olsun.

Onca erteleme ve engelden sonra, şimdi sevincimin yolunu kesen şey, başörtüsünün temsil ettiği değerlerin baĞzı başörtülüler için kapitalizm ile uyumsuzluğunun artık söz konusu olmadığı/olamayacağı.

Bu satırların okuyucusu olup da bunu çok olumlu bulunlar var mı? Bunu olumlu bulanlarla anlaşabilmemiz mümkün değil. O vakit mesafemizi kavi tutalım .

Yazdıklarıma serin duranlardan da haberdarım. Her vesile ile, sizi okumuyorum diye mesaj gönderiyorlar.(Belli ki birileri ıslarla tavsiye ediyor onlar da çareyi bana sosyal medyadan sizi okumuyorum asla okumayacağım diye mesaj yazmada buluyor.) Bendenizi okumamalarında bir sorun yok. Sorun şu ki 'ŞIK 'olmayan hiçbir şeyi okumuyorlar.(Okudukları bol resimli kadın dergileri...İnstegram sayfaları.)

Bu profili görüş alanımızdan çıkaralım. Mümkün değil ama sanki mümkünmüş gibi çıkaralım.

Görüş alanımızda 12 yaşındaki kız çocuğu başını örtünce onun dini bütün bir mümine olacağını hayal eden ebeveynler kalsın.

Ne demek istediğimi anlatmak için bir kaç yıl geriye gideceğim. Çocuklarımızın altıncı sınıf öğrencisi olduğu yıl, bir kaç veli kızlarının kapandığından heyecanla bahsederek, benim kızımın ne zaman kapanacağını satır arası cümlelerle sorguladı.

Öyle ya benim kızımın herkesten önce başını örterek örnek olması gerekiyordu. Hayır !!! Çocuklar sadece çocuk, gençler sadece gençtir. Kendi çocukluğumuzu, kendi gençliğimizi unutarak didaktik cümlelerle örülü terbiye anlayışı ile çocuklarımıza hitap ettiğimizde, onlara verdiğimiz hasarı başka kimsenin vermesine imkan olmadığını hep aklımızda tutalım.

Kızıma başını örtmesini asla söylemedim. Fakat o arkadaşlarından ve onların annelerinden etkilenerek nasıl bir kızım olmasını istediğime dair sorular sordu. Efendimiz'in adı anılınca gözünden yaş gelen dedim de başka da bir şey demedim.

Sen başını nasıl örttün dedi. Örtümü başımda ateş gibi değil gül gibi taşıyacağımdan emin olunca dedim de, başka bir şey demedim.

Bu soruların neden sorulduğunu, sonra neler olabileceğini az çok kestirebiliyordum.

Beklediğim gibi oldu. Velilerin benimle konuşmasından sadece bir kaç hafta sonra kızım başını örtmek istediğini söyledi. Bu habere sevineceğimi zannediyordu büyük ihtimal.

Başını örtmesine izin vermeyeceğimi söyleyince küçük çapta bir şok yaşadı.

Başını örtemeden önce vücut dilinin tesettüre bürünmesi gerektiğini anlattım. Başı açık olduğu halde vücut dili tesettürü içselleştirmiş kişileri değişik vesilelerle dikkatine sundum ve namaz konusunda titizlik kazanıncaya kadar başını örtmesine izin vermeyeceğimi söyledim.

Namazın farz olmadığı yaştaydı. Kıldığı namaz ailenin bütün fertleri için sevinç kaynağı idi. Sabah namazı için en erken kalkandı. Ev ahalisini namazınızı kıldınız mı diye sorgulayandı. Onun bu halleri hepimizin ortak heyecanı idi ne ki bunu ona hiç hissettirmedik.

Takdir bazen ağır bir yüktür ve kişiye büyük zararı dokunur.

Efendimizin kişiyi yüzüne karşı methetmeyin hadisi şerifini daima zihnimde tutmaya çalıştım.

İki yıl boyunca anne sence başımı örtmeyi hak ediyor muyum diye endişe içine sordu durdu. Evet cevabını vermedim. Bu sorunun cevabını kendi içinde bulacağını söyledim.

Buldu mu?

Bilmiyorum. Bildiğim 8.sınıfın sonunda Anne eğer başımı örtmeme izin vermezsen şeytanın beni avlayacağından, başımı üniversiteyi bitirince örtersin diye beni kandıracağından korkuyorum dedi.

Hiçbir şey söylemedim. Çarşıya gittim başıma ne örteceğim tedirginliğini yaşamasın diye ona renk renk başörtüler aldım.

Ertesi günü yolculuğa çıkacaktık. Kendi bavuluma onun için aldığım başörtüleri de koydum.

Seyahat esnasında başını örttü. Hiçbir törensel renk katmadık. Başını örtmesine haber değeri yüklemedik. O kadar ki, seyahat dönüşü bizi karşılamaya gelen eşim kızımızı otobüsten inerken tanıyamadı.

Fevkalade olan başını örtmek değil. Fevkalade olan her dem yeniden doğarız bizden kim usanası diyen Yunus Emre gibi imanımızı tazeleyerek ama her tazeleyişte kavileştirerek yaşayabilmek.

Kişisel tarihimin en önemli sahnelerinden birini sizlerle paylaşmayı neden göze alabildiğime gelince...

Kızımın 13 yaşında başını örten arkadaşlarının pek çoğu 14 yaşında makyaj yapmaya başladılar, tesettürlü olmayı sadece başını örtmek gibi algıladılar.

Aileler kızlarının başını örtmesiyle birlikte hem muhitlerinin baskısından kurtulduklarını düşündüler hem de 90 cm'lik kumaş parçasının her türlü ontolojik sorunu halledeceğine inandılar.

Lütfen unutmayalım; yasalar, yasakları belirler ya da yasakları ortadan kaldırır. Ama teşvik bahsi bireylere bağlıdır.

Her çocuğun mizacı, meşrebi farklıdır. Çocuğunuzun duruşunu yasa değil kendi iç zenginliği belirlesin. Başörtüsü bir kabuktur. Her öz, her daim kavi bir kabuğu kaldırmaz. Bazen kabuk, muhtevanın çürümesine bile neden olabilir.