"Başörtülü olup olmamak özgürlük değil, istediğin şeyi yapıp yapmamak özgürlük..."

"Başörtülü olup olmamak özgürlük değil, istediğin şeyi yapıp yapmamak özgürlük..."

GONCA TOKYOL

“Herkes hayatlara müdahil olmaya o kadar bayılıyor ki. Kendi kalıplarını uydurmaya çalışıyorlar; Müslüman dediğin şöyle olur, böyle olmaz... Bir şeye inanıyorlar ama aslında Allah kendileriymiş, yargılama hakkına sahiplermiş gibi davranıyorlar."

Türkiye’de başörtü sorunu uzun yıllar başta eğitim olmak üzere kamusal alandaki yasaklar üzerinden tartışıldı. Yasakların büyük bir kısmı, kendisini başörtüsü mücadelesinin ‘temsilcisi’ olarak gören AKP’nin iktidara gelmesiyle birlikte ortadan kalkarken, bu süreç beraberinde yeni bir tartışmayı da gündeme getirdi. Bazı kadınlar başörtünün tektipleştirilmesini, bazıları da temelden başını örtmeyi sorgulamaya başladı. 

Geçirdikleri sorgulama süreci sonunda başörtüsünü çıkarmaya karar veren kadınlar, geçen hafta başlayan ve dünyaya yayılan  #10yearchallenge kapsamında hikâyelerini anlatmaya başladı. 

Başörtülü fotoğraflarıyla şimdiki hallerini yan yana koyarak sosyal medyada paylaşan kadınlara, politik yelpazenin zıt uçlarında konumlanan çok sayıda kişiden yorum gelirken; kadınlar hikâyelerini neden paylaşmaya karar verdiklerini T24’e anlattı. 

 

TIKLAYIN - Başörtüsünü çıkaran Büşra Cebeci: Oturduğu yerden FETÖ'cü mü, Adnancı mı, proje elemanı mı diye konuşacağına...

 

Pazartesi gününden bu yana devam eden seride T24’e konuşan kadınların ortak vurgusu, toplumda birilerinin ‘temsilcisi, piyonu’ değil de 'birey' olarak var olabilmelerine yönelik saygı talepleri oldu. Gazeteci Büşra Cebeci, zıt siyasi kanatların yorumlarına dair “Benim birey olduğum asla tartışılmıyor, sürekli birilerini temsil ediyorum; maskot oluyorum, köçek gibi oynatıyorlar beni" derken, üniversite öğrencisi Rabia Okur gelen tepkileri ne kadar ‘anlamsız’ bulduğunu "Biz sadece yaşamak istediğimiz hayatı seçtik ve bu seçimi insanlarla paylaşmak istedik" sözleriyle özetledi. Girişteki sözler de, bir başka üniversite öğrencisine, Zeynep Başak’a ait. 

 

TIKLAYIN - "Başörtülüyken de kötü şeyler yaşadım ama hiçbiri başörtüsünü çıkarmak kadar zor olmadı"

 

Başak’la, Beşiktaş’ta sözleştiğimiz kafede buluştuğumuzda biraz mahcubum; bir önceki gece yayına giren haberle ilgili son dakika sıkıntıları çıkmış, onları halletmeye çalışırken biraz gecikmişim. Hiç takılmıyor. İnsanların sokak röportajları için mikrofon uzatıldığında bile konuşmaktan çekindiği, “Alırlar bizi de içeriye” deyip de arkasını dönüp gittiği bir dönemde, başörtüsünü çıkarmaya karar veren kadınların hikâyelerini hem sosyal medyada, hem de haberleştirilmesi için anlatmaları şaşırtıcı. Zeynep Başak’a göre bunun sebebi "tepki görmeye doymaları ve kendilerini duyurmak istemeleri…"

Evden kapalı çıkıp yolda açılmak, beni yıpratan en büyük şeydi…

16 yaşında ‘kendi isteğiyle’ kapandığını söyleyen Başak’ın başörtüsünü sorgulaması, daha önce konuştuğum kadınlara göre daha kısa sürmüş, 2-3 ay… Başını tamamen açması, ailesinin bunu kabul etmesi ise daha uzun zaman almış. Üniversiteye başladığı, evden kapalı çıkıp da AVM tuvaletlerinde, mescitlerinde başını açtığı, akşamüstü eve dönerken ise sokak aralarında örtündüğü zamanları ‘psikolojinin en çok bozulduğu, en çok yıprandığı, iki farklı kişiye dönüştüğü’ bir dönem olarak nitelendiriyor. Etrafta değilken zaman zaman gizlice ‘yobaz’ diye takıldıklarını söylediği, din öğretmeni annesi ‘tesadüfen’ öğrendiği açılma kararına asıl karşı çıkan taraf olmuş: 

“Üniversitenin ilk günü, kapalı çıktım evden ama açık gittim okula. Başlangıçtı benim için, öyle gitmek istedim. Eve geldim akşam, annem şalıma baktı; ‘Katlanmış bu, kırışmış, nasıl olur’ dedi. Anlayacağını hiç düşünememiştim, aklıma gelmemişti.”

Araya, Başak’ın “Onun tavrı bütün geçiş sürecini yumuşattı” diyen babası girmiş. Babasının “Anneni üzmeden istediğin her şeyi yapabilirsin” demesine Başak’ın cevabı “Tamam” olmuş, ama yine de kendi kararlarının peşinden gitmeye devam etmiş, evden çıkarken kapanıp okul yolunda açılarak. Ancak birkaç ay sonra, normalde dersinin olmadığı bir cuma günü gittiği üniversitede annesinden gelen bir görüntülü arama, hikâyenin gidişatını değiştirmiş: 

“Annem, ‘Neden okula gittin’ diye görüntülü aramak istedi ama açmadım. Açığım çünkü, nasıl açayım. Sonra babam arayıp, neden açmadığımı sordu; ‘Yalan mı söylüyorsun okuldaysan’ dedi. ‘Hayır’ dedim ama ısrar etti, ben de sonunda pes ettim, dedim ki: Çünkü başım açık. Meğer telefon hoparlördeymiş; bir çığlık koptu, annem. Babamsa, ‘E niye söylemiyorsun, bilmiyor musun benim bu konudaki tutumumu, sen derslerinle ilgilen’ dedi, kapattık.”

“Önden gidiyorum, ağlıyorum birazcık, çünkü annem benimle yürümek istemiyor…”

Her ne kadar, en başından bu yana kararına saygı göstereceğini düşündüğü babası Başak’ı şaşırtmasa da, annesinin verdiği tepkilerden bahsederken konuşmamızın başından bu yana ikinci kez sesi titriyor: 

“Bir insan evladına yapmamalı. Kapıdan çıkınca bazen bela okuyordu. Çok kötü, çok kırıcı. Benimle bir yere gitmek istemiyordu. Bir gün bir yere giderken babamla karşılaştım yolda; ben önden gidiyorum, ağlıyorum birazcık çünkü annem benimle yürümek istemiyor…” 

"Annem o dönem benim ne istediğimi önemsemeyecek kadar çok ağlıyordu"

İlk zamanlarda evde annesiyle sert tartışmalar yaşamışlar, araya giren yine baba olmuş. O dönem çok kırılmış annesine, belki hâlâ kırgın. Ama gülerek bahsediyor onlar tartışırken babasının “İkinizden biri şu an evden gitmek zorunda” deyip de kendisine kıyamayıp annesini teyzesine yollamasından…

“Annem teyzemlere gidip ağlıyormuş. O dönem çok ağlıyordu zaten; çok önemli bir şey gibi ağlıyordu, benim ne istediğimi önemsemeyecek kadar çok ağlıyordu. Benim ne hissettiğimi umursamıyordu aslında, insanların ne diyeceğini umursuyordu. Ve bu çok acı bir şey. Beni en çok kıran şeylerden biri bu büyük ihtimalle.”

Ailesini muhafazakâr olarak tanımlıyor, ancak babasıyla annesinin dindarlığı arasında bir çizgi çekiyor. Babasının namaz kılmayı başörtüsü takmaktan daha önemli bulduğunu şöyle anlatıyor: “Babam, ‘Başını örtüyorsun, bu daha zor bir şey namaz kılmaktan, namaz kılmak daha basit, daha az zorlanacağın, daha kendini değiştirebileceğin, Allah'la yakın olabileceğin bir şeyken niye bunu yapmıyorsun da onu yapıyorsun’ diyordu. Ama annem için, ‘elalem ne der’ gibiydi.”

“Onun da ailesi belli, ilkokulu bitirir bitirmez kapanmış, istiyor mu, istemiyor mu diye sorulmamış” sözleriyle kendi kafasında anlamaya çalıştığı annesi ‘elaleminin ne diyeceği’ konusunda kaygılansa da, aslında ondan başka çok da tepki gösteren olmamış Başak’ın başörtüsünü çıkarmasına. O da zaten birkaç ay sonra ‘alışmış’, şimdi ara ara şakasını bile yapıyorlarmış, “Sen gayrimüslimsin, senin yanında da açık gezmemek lazım aslında” diye. Alışmak, önemli bir kavram Zeynep Başak için, “Aileler nasıl aşıyorlar bu durumu” diye sorduğumda ısrarla vurguluyor: “Alışıyor, aşmıyor. Aşmıyorlar asla.”

“Müslümanlara değil İslam’a bak' diyorlar ama muhatabın Müslümanlar”

Aşamayan sadece aileler de olmuyor. Aileler nasıl çocuklarının onların beklediğinden farklı yollar izlemesini aşamıyorsa, çocuklar da o süreçte karşılaştıkları tepkileri aşamıyor. Başak, “Şu anda kendini Müslüman olarak tanımlıyor musun” sorusuna cevap verirken son kez annesine değiniyor: 

“Hayır, kalbimde hissetmiyorum. Şey diyorlar ya; ‘Müslümanlara değil İslam’a bak’. Ama muhatabın Müslümanlar olduğu için pek de İslam’a bakmıyorsun, bir süre sonra da soğuyorsun. Soğumamın en büyük sebebi annemdir büyük ihtimalle.”

“Olmak istedikleri ya da olmak istemedikleri kişi hakkında bir şey bilmiyorlar” 

Konuşmamız sırasında kendisinin ‘kendi isteğiyle, bilinçli olarak kapandığını’, o yüzden de çıkarma kararını ‘inanç’ boyutunda aldığını vurgulayan Zeynep Başak, çevresinde başörtüsünü çıkarmayı düşünen çok kişi bulunduğuna ve her birinin de farklı sebepleri olduğuna dikkat çekiyor. Birkaç yaş küçük kuzeni mesela, onun sorgulaması inançtan çok ‘kıyafetlere özenme’ noktasındaymış; “Daha çok küçükler ama böyle bir yola girmişler, bilinçsiz kapanmışlar. Olmak istedikleri ya da olmak istemedikleri kişi hakkında bir şey bilmiyorlar” diyor.

“Başını açmayı düşünenlerin, bir hakkı kazanalım derken birçok haklarından vazgeçmeleri gerekiyor”

Daha önce Büşra Cebeci’yle de konuştuğumuz “Kadınların başörtülüyken daha özgür olması” noktasına da değiniyor Başak: 

“Başını açmayı düşünen çok insan var ama o cesareti gösteremiyorlar. Çünkü bir haklarını kazanalım derken birçok haklarından vazgeçmeleri gerekiyor. Mesela diyelim açıldı, artık hiçbir yere gitmesine izin verilmiyor, her şeye sınırlama getiriyorlar. 

Başörtülüyken daha özgürdüm ben, evdekiler akşam kaça geleceğimi bilirlerdi. Kapalıyken daha rahat oluyorsun, çünkü bir bara gitmeyeceksin, toplumun dediği o günah şeyleri yapmayacaksın.” 

“Allah kendileriymiş gibi, yargılama hakkına sahipmiş gibi davranıyorlar”

Günahtan bahsedince, sosyal medyada yapılan “Cehennemde yanacaksın” yorumlarını soruyorum. Başak’a göre, o yorumları yazanların ‘vakti bol’, ‘hayatlarında uğraştıkları bir şey yokmuş gibi insanları yargılıyorlar’; hikâyesini paylaşan kadınları reklam yapmak, fenomen olmaya çalışmakla suçlayanlar ise, ona göre "işin içini bilmiyor": 

“Sadece bir fotoğraf atıyorsun ve birden biri gelip hakaret ediyor, hiç kimseye hiçbir şey dememişken… İnsanlar o yorumları yaparken sanki bir makineye yapıyormuş, karşılarında insan yokmuş gibi davranıyorlar. Nasıl bu kadar kalpsiz olabilirler. Nasıl bu kadar yargılayıcı olabilirler. Bir şeye inanıyorlar ama aslında Allah kendileriymiş gibi, yargılama hakkına sahipmiş gibi davranıyorlar. 

"O kadar zorluklarla geliyorsun ki, şu an aynı konumda olsaydım başarılı olamazdım, kaldıramazdım. O zaman cesaretliydim. Hâlâ cesaretliyim, hâlâ güçlüyüm ama o zaman daha güçlüydüm galiba. Yıprattı bu süreç beni, yoruldum.”

“Cesaretlensinler ve yollarına devam etsinler”

Yorulduğunu, yıprandığını, bir daha olsa yapamayacağını söylese de, sorgulama sürecinde olan genç kadınlara özellikle üzülüyor. Kendisine gelen mesajlardan bahsederken gözleri doluyor ve şu tavsiyede bulunuyor: "Cesaretlensinler, cesaretlensinler. Benim gibi evde farklı, sokakta farklı da olmasınlar, restlerini çeksinler ve yollarına devam etsinler. Çünkü bunu yaptıkça sırtına o kadar yük birikiyor ki, sürünerek devam ettiğin zaman patlıyorsun. Ne istediğin şeye odaklanabiliyorsun, ne başka şeye. O kadar zor ki devam etmek. O yüzden direkt yapsınlar. Bir süre sonra düzeliyor zaten her şey."

“Bırakın herkes istediği gibi olsun”

Kendi jenerasyonundan umutlu. Yaşça büyüklerin yaşanan fırtınaları anlamasını, konuşmasını pek beklemese de “Başörtülü kadınlar nasıl yaklaşıyor bu duruma” diye sorduğumda kendi yaş grubunun olumlu yaklaşımından bahsediyor ve ekliyor:

“Herkes hayatlara müdahil olmaya o kadar bayılıyor ki, kendi kalıplarını uydurmaya çalışıyorlar. Müslüman dediğin şöyle olur, böyle olur, böyle olmaz... Bırakın herkes istediği gibi olsun, kimse kimseye karışmıyor ki. Biz de bunu bekliyoruz zaten, kimsenin kimseye karışmamasını. Başörtülü olup olmamak özgürlük değil, istediğin şeyi yapıp yapmamak özgürlük.”