Batı Çalışma Grubu'nu kurdu Cumhurbaşkanı adayı oldu

Batı Çalışma Grubu'nu kurdu Cumhurbaşkanı adayı oldu

Postmodern darbe olarak bilinen 28 Şubat'ın mimarlarından dönemin Genelkurmay 2. Başkanı emekli Orgeneral Çevik Bir için savcılık gözaltı kararı verdi. Batı Çalışma Grubu'nun fikir babası olan Çevik Bir, 1999 yılında da Cumhurbaşkanlığı'na aday olacağı açıklamaları ile gündeme gelmişti.

ANKA'da yer alan habere göre, Emekli Orgeneral Çevik Bir, 1954 yılında Kuleli Askerî Lisesi'nden, 1958 yılında da Kara Harp Okulu'ndan mezun oldu. 1970 yılında Kara Harp Akademisi'ni bitirdi. 1973-1976 yılları arasında Shape Karargahı'nda proje subayı, daha sonra Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nda NATO plan subayı olarak görev yaptı. 1983 yılında tümgeneralliğe terfi ederek, bu rütbede NATO Avrupa Karargahı'nda 2 yıl süreyle Daire Başkanlığı görevini yürüttü. 1991 yılında korgeneral, 1995 yılında da orgeneral oldu. Somali'de Birleşmiş Milletler Barış Gücü Komutanlığı görevinde bulundu. 28 Şubat Süreci'nde Genelkurmay Başkanlığında 2. Başkanlık görevini yapmaktaydı. Bu süreçte anayasal açıdan bağımsız olması gereken yargı organlarına ve savcılara Genelkurmay Başkanı adına talimatlar göndermişti. Ayrıca, ordu içinde faaliyet gösteren "Batı Çalışma Grubu" ile medyanın gündemine geldi. 
 
Çevik Bir, Batı Çalışma Grubu’nun (BÇG) da fikir babasıydı. BÇG, Postmodern darbe olarak bilinen 28 Şubat 1997 tarihli Milli Güvenlik Kurulu kararlarının uygulanıp uygulanmadığının denetimi amacıyla kurulmuş ve Güven Erkaya'nın komutanı olduğu Deniz Kuvvetleri bünyesinde faaliyet gösteriyordu. İrticai faaliyet içerisinde olduğu iddia edilen kişilere karşı tedbir almak amacıyla kurulan BÇG'nin 28 Şubat sürecinde 6 milyona yakın insanı fişlediği iddia edildi. Bir, 28 Şubat günlerini, “Demokrasiye balans ayarı yaptık” sözleriyle anlatmıştı. 
 
 

Andıç skandalı 

 
 
28 Şubat süreciyle ilgili bugün başlatılan arama ve alınan gözaltı kararlarında ismi geçen dönemin Genelkurmay 2. Başkanı emekli Orgeneral Çevik Bir ve emekli Tümgeneral Erol Özkasnak, gönderdikleri sahte belgeyle Sakık’ın ifadesinde bazı gazetecilerin ve sivil toplum kuruluşlarının "para karşılığı PKK’ya destek verdiklerini" iddia etmişti. Bunun üzerine Sabah gazetesi sahibi Dinç Bilgin başta olmak üzere bazı medya patronları adı geçen gazetecilerin işine son verdi. Bu gazeteciler arasında Kürt sorununda devletin resmi politikasına uyum göstermeyen Cengiz Çandar, Ahmet Altan, Mehmet Altan, Mehmet Barlas, Mehmet Ali Birand gibi gazeteciler bulunuyordu. Belgede adı geçen Akın Birdal da suikasta uğramış, suikasttan ağır yaralı olarak kurtulmuştu. Daha sonra bu belgenin Çevik Bir ve Özkasnak tarafından "Andıç " adı verilen bir yazıyla hazırlandığı anlaşıldı. Belgenin Genelkurmay'ın bir andıçı olduğunun anlaşılmasıyla beraber olay hakkında hiçbir komutandan açıklama gelmezken, olaydan 11 yıl sonra belgenin sahte olduğunun anlaşıldığı dönemde 2. Başkan olan emekli Orgeneral Yaşar Büyükanıt “Evet hata idi..” açıklaması yapmıştı. 
 
Eski Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir, 2009 yılında Ergenekon soruşturması kapsamında zamanın savcısı Zekeriya Öz'e ifade vermişti. Savcı Öz, emekli Orgeneralin ifadesini 28 Şubat'la ilgili şüpheli sıfatıyla aldığını açıklamıştı. Çevik Bir'in, 1 yıl sonra da "Devrimci Karargah Örgütü" soruşturmasında mağdur sıfatıyla ifadesi alınmıştı. Bir, 28 Şubat sonrası emekliliğe ayrılınca cumhurbaşkanlığına da aday oldu fakat TBMM ciddiye almadı. 
 
 

Adım adım 28 Şubat süreci 

 
 
*1995 Genel seçimlerinde tek parti iktidarı bulunamayınca, Çiller’in DYP’si ile Erbakan Refah Partisi koalisyon kurdu. Başbakan Erbakan olacaktı. İmam Hatip Liseleri’nin bu dönemde güçlenmesinden korkuldu. Meslek liselerinin ortaokul kısımları kapandı. Bazı öğrencilerin üniversitelere girişi, katsayı uygulaması ile engellendi. 
 
*2 Ekim-7 Ekim 1996 tarihleri arasında ilk dış gezilerini düzenleyen Erbakan, önce İran’a ardından Libya’ya gitti. Libya Devlet Başkanı Muammer Kaddafi bu görüşme sırasında Türkiye’nin Kürtler’e karşı tutumunu sert bir dille eleştirdi. 
 
*3 Kasım 1996'da Susurluk kazası sonrasında mafya, siyasetçi, polis ilişkileri açığa çıktı. 1 Şubat 1997 itibariyle ülke genelinde “Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık” eylemleri başladı. Başbakan Erbakan bu eylemleri 'fasa fiso' olarak, Adalet Bakanı Şevket Kazan ise "Mum söndü oynuyorlar" dedi. 
 
*11 Ocak 1997 tarihinde Başbakan Erbakan, Başbakanlık Konutu’nda tarikat liderleri ve şeyhlere iftar yemeği verdi.  
 
*30 Ocak 1997'de Ankara’daki Sincan Belediyesi sahneye “Cihat” oyunun konduğu Kudüs gecesi düzenledi.  
 
*4 Şubat'ta Sincan'da TSK, 20 tank ve 15 zırhlı araçla geçiş yaptı. İlerleyen günlerde belediye başkanı tutuklandı, İran Büyükelçisi de persona non grata (istenmeyen adam) ilan edildi. 
 
*11 Şubat'ta Ankara'da “Şeriata Karşı Kadın Yürüyüşü” yapıldı.
 
*28 Şubat 1997’de Milli Güvenlik Kurulu bir toplantı yaparak bildirge yayınladı. “28 Şubat Kararları” olarak tarihe geçen bildirgede, Türk Silahlı Kuvvetleri hükümete, “irtica”ya karşı alınmasını istediği önlemleri içeren 18 maddelik bir liste sundu. Erbakan bu talepleri kabul etmek ve MGK bildirisini imzalamak zorunda kaldı.
 
 

BÇG, 6 milyon kişiyi fişledi

 
 
Batı Çalışma Grubu (BÇG), 28 Şubat 1997 tarihli Millî Güvenlik Kurulu kararlarından yani 'post modern darbe'nden sonra kuruldu.
 
Dönemin önde gelen generallerinden Erol Özkasnak'a göre çalışma grubunun kurulması fikri Çevik Bir'den geldi.
 
BÇG, Oramiral Güven Erkaya'nın komutanı olduğu Deniz Kuvvetleri bünyesinde faaliyet gösterdi.
 
İddialara göre irticai faaliyetleri izlemek için kurulan BÇG, 6 milyona yakın insanı fişledi. Bu fişlemeler sırasında sadece askeri personel değil, ailelerinin de kullanıldığı da iddialar arasında.
 
Yasadışı olarak kurulan BÇG 55. Hükümet yani Mesut Yılmaz'ın Başbakanlığı döneminde Başbakanlık Takip Kurulu'na dönüştürüldü.
 
BÇG, Emniyet İstihbarat Dairesi'nin 1997 yılında ulaştığı belgelerle ortaya çıktı. 16 Nisan 1997 tarihli bütün askeri birimlere gönderilen belgede, laiklik aleyhtarı faaliyetlerin arttığı vurgulanarak camilerin gözetim altına alınması emrediliyordu. Plana göre görevli askeri personel camilere gidecek ve laiklik karşıtı fiil ve sözleri ivedilikle garnizon komutanlıklarına bildirecekti.
 
Diğer belgede öğrenci yurtları, özel okullar, dernekler, vakıflar, Kur'an kursları, imam hatip okulları ve bu kurumlara giden gelenlerin sayısının ve kimliklerinın tespit edilmesi isteniyordu.
 
Emniyet askeri darbe hazırlığı olarak algıladığı belgelerle ilgili bir rapor hazırlayıp dönemin İçişleri Bakanı Meral Akşener, Başbakan Necmettin Erbakan ile Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller'e iletti. Erbakan, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'i BÇG belgelerinden haberdar etti. Demirel de belgelerin birer nüshasını dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı'ya iletti.
 
Genelkurmay TSK'ye ait belgelerin Deniz Kuvvetleri'nden nasıl dışarı çıkarıldığı konusunda soruşturma başlattı. Ve sonuçta Emniyet İstihbarat Dairesi'nde görevli vatani görevini yapan polis kökenli deniz onbaşı Kadir Sarmusak'a ulaşıldı.
 
Bir süre sonra ortaya çıkan başka bir belge ise Sarmusak'ın amiri olan o dönemin Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Bülent Orakoğlu'nun askeri savcılık tarafından sorgulanmasına ve hakkında dava açılmasına neden oldu.
 
Bu belgeye göre BÇG'den vali, kaymakan da dahil olmak üzere tüm kamu idareci ve görevlilerinin fişlenmesi isteniyordu.
 
1997'de Orakoğlu ve Sarmusak yargılanmaya başlandı. Ancak Genelkurmay BÇG belgelerini mahkemeye göndermediği için Orakoğlu ve Sarmusak beraat eti.
 
Davanın hakimi Albay Kurşun 2009 yılında verdiği bir röportajda, kendisine dönemin Genelkurmay Adli Müşaviri Tuğgeneral Erdal Şenel tarafından baskı yapıldığını iddia etti.