Türkiye'de son aylarda yaşanan gelişmeler, Batılı ülkelerin başkentlerinde ve düşünce kuruluşlarında, "Erdoğan iktidarı artık sona mı yaklaşıyor?" sorusunu gündeme taşıdı.
Erken seçim beklentileri, ekonomide giderek artan sorunlar, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın sağlık durumu ile ilgili medyada çıkan haberler, uzmanların farklı yorumlarını ve öngörülerini beraberinde getiriyor.
Türkiye'yi yakından takip eden Amerikalı uzmanlardan Nicholas Danforth, Türkiye siyasetinde büyük bir belirsizlik sürecine girildiğini söyledi.
Atina merkezli Avrupa ve Dış Politika Vakfı'nın (ELIAMEP) Türkiye analistlerinden olan Danforth, gidişat konusunda çok iyimser olmamakla birlikte gelişmelerin dikkatle izlenmesi gerektiğini kaydett
Danforth, "İçinden geçtiğimiz süreci doğru anlamak zor. Pek çok gözlemci Erdoğan'ın önümüzdeki seçimde demokratik olarak mağlup olacağına daha fazla ikna olmuş gözüküyor. Ama aynı zamanda çok sayıda gözlemci de, Erdoğan'ın iktidarını otokratik bir şekilde muhafaza edebilmek adına elinden geleni ardına koymayacağından emin konuşuyor" ifadelerini kullandı.
Parlamenter demokrasiye dönüş çağrısıyla AKP iktidarı üzerindeki erken seçim baskısını yoğunlaştıran siyasi muhalefet, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 19 yıllık iktidarında sona yaklaşıldığından emin görünüyor.
Anketler de Erdoğan'a desteğin giderek azaldığını, mevcut konjonktürde yapılacak seçimlerden galip çıkmasının mümkün görünmediğine işaret ediyor.
ABD'li Türkiye uzmanı Lisel Hintz'e göre Erdoğan'ın inşa ettiği "rekabetçi otoriter rejim" kurumsal bakımdan hiç olmadığı kadar güçlenmiş olsa da kendisinin siyasi konumu hiç olmadığı kadar zayıflamış durumda.
Johns Hopkins Üniversitesi Öğretim Üyesi olan Hintz, DW Türkçe'ye yaptığı değerlendirmede, "Türkiye'de Erdoğan'ın otoriter rejiminin kendisini konsolide etmesine tanıklık ediyoruz ancak bu rejim aynı zamanda felç durumda. Bu nedenle son derece kritik bir sürece girildi" şeklinde konuştu.
Hintz'e göre Türkiye'de önümüzdeki süreçte yaşanacak gelişmelerin seyri Erdoğan'ın, muhalefet üzerindeki baskıyı artırıp artırmayacağına ve seçimleri erteleme, ya da hile yoluyla seçimleri kazanmaya çalışmak gibi yöntemlere başvurup başvurmayacağına bağlı.
"Usulsüzlüklere ve manipülasyonlara sahne olan 2017 anayasa değişikliği referandumu, 2018 cumhurbaşkanlığı seçimleri ve son olarak da net bir şekilde 2019 yılındaki İstanbul yerel seçimlerinde yaşananlar, AKP'nin ne kadar ileriye gidebileceği konusunda biz siyasi analistler ve akademisyenler için önemli işaretler veriyor" diyen Hintz, şu değerlendirmeyi yaptı:
"Yüksek Seçim Kurulu üzerinde etkilerini kullanarak İstanbul seçimlerini iptal ettirdiler. İmamoğlu'ndan seçim galibiyetini çalmaya çalıştılar, evet sonunda başaramadılar ama buna giriştiler. Bu nedenle şimdi Erdoğan'ın 2019 seçimlerinden kendi lehine kullanmak üzere ne tür dersler çıkardığı ve bunları iktidarını koruyabilmek adına nasıl hayata geçireceğine dikkatlice bakmak lazım. 2018 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de benzer usulsüzlük ve manipülasyonlara tanıklık ettik. Muhalefetin adayı Muharrem İnce seçim gecesi ortadan kayboldu, Erdoğan'ın seçimleri kazandığının ilanı, TV'den okunan mesajıyla yapıldı… Bunlar çok normal değil. Rekabetçi otoriter rejimler işte bu tür yollara başvurarak sonuçları kendi lehine çevirebiliyor."
Anketler Türkiye'de genç nüfusun siyasi gerilimlerden, baskılardan, ekonomik sorunlar ve işsizlikten büyük rahatsızlık duyduğunu, gençlerin büyük bir bölümünün değişim istediğini ortaya koyuyor.
18-35 yaş arasında yaklaşık 20 milyon seçmen bulunuyor ve ilk seçimlerde milyonlarca gencin ilk kez oy kullanacak olması, siyaseti şekillendirebilecek önemli bir faktör olarak görülüyor.
Lisel Hintz, özellikle genç seçmenlerde AKP'ye yönelik ciddi bir hoşnutsuzluk olduğuna dikkat çekerken, "Türkiye'de gençler korkmuyor, son derece bilinçli, beklentilerini ve isteklerini çok net dile getiriyorlar, ekonominin içinde bulunduğu durumun bilincindeler ve gelecekle ilgili çok büyük endişeleri, umutsuzlukları var. Erdoğan ise gençlerin endişelerini ciddiye almak zorunda olduğunun farkında ya da bilincinde bile değil. AKP, TikTok, YouTube videoları yaparak onlara ulaşmaya çalışıyor" görüşünü aktardı.
Erdoğan'ın popülaritesinin son dönemde çok ciddi şekilde gerilediğine işaret eden ABD'li uzman, gelinen noktada seçmenlerin yüzde 50'sinin desteğini almasının mümkün görünmediğini, kendisini çok daha zor günler beklediğini söyledi.
Ekonomik sorunlar, TL'nin değer kaybı, yüksek enflasyon, yüksek işsizlik gibi çok geniş kitleleri etkileyen çalkantıların yaşandığına işaret eden Hintz, AKP'nin geçmişteki siyasi popülaritesinin büyük ölçüde ekonomik refah düzeyini yükseltmesinden kaynaklandığını, bugün ise bu tablodan eser kalmadığını kaydetti.
Amerikalı uzman, "Artık domates ve soğan almakta dahi zorlanan toplum, AKP'deki yolsuzlukların, haksız kazançların belirli kesimleri nasıl zenginleştirdiğini, servetine servet kattığını görüyor, halkın Erdoğan'a tepkisi ve öfkesi artıyor" görüşünü dile getirdi.
Londra merkezli Dış Politika Merkezi (FPC) araştırmacılarından Emre Çalışkan da ekonomideki kötüye gidişatın Türkiye'de bir siyasi dönüşümü tetikleyebilecek nitelikte olduğu görüşünde.
Türkiye'de yaşanan ekonomik istikrarsızlık dönemlerinde, günümüzde olduğu gibi yolsuzluk, mafya ve derin devlet tartışmalarının su yüzüne çıktığına işaret eden Çalışkan, "Türkiye'de genelde ya siyasi darbeler ya da ekonomik krizler sonrasında siyasi dönüşümler yaşanıyor. Şu andaki gelişmeler ise AKP'nin iktidara geldiği 2001'den önceki süreci hatırlatıyor ve ekonomik kriz kaynaklı bir siyasi dönüşüm yaşanması muhtemel görünüyor" diye konuştu.
TL'nin hızla değer kaybı, yüksek enflasyon ve özellikle gıda fiyatlarındaki büyük artışa dikkat çeken Çalışkan, "Ekonomik krizin bir iktidar değişikliğine yol açması, tek adam sisteminin ortadan kaldırılması ve devlet kurumlarının yeniden rehabilite edilerek bağımsızlıklarının güçlendirilmesine yönelinmesini beraberinde getirebilir" dedi.
2001 krizi sonrasında Kemal Derviş programıyla olduğu gibi Sermaye Piyasası Kurulu, Enerji Piyasası Kurumu ve Merkez Bankası gibi kilit öneme sahip kurumların daha çok bağımsızlaşmasının sağlanabildiğine, AB süreciyle de birlikte Türkiye ekonomisinin daha liberal bir dünyaya açılım yaptığını anımsatan Çalışkan, "İşte en iyi ihtimal Türkiye'de, ekonomik kaynaklı bir değişim, demokratik seçimler yoluyla yaşanması muhtemel bir siyasi dönüşüm" dedi.
Siyasi gözlemciler seçimlerin gerçekleşmesi halinde Türkiye'de bir iktidar değişikliğinin artık çok olası olduğu konusunda hem fikir. Ancak Türkiye siyasetinde Erdoğan destekçileri ile Erdoğan karşıtları arasındaki kutuplaşmanın daha da sertleşebileceği, AKP'nin olası siyasi hamlelerinin de şimdiden öngörülemeyen gelişmelere, siyasi istikrarsızlığa kaynaklık edebileceği endişesini beraberinde getiriyor.
Siyasi analist Emre Çalışkan ise AKP'nin geçmiş seçimlerde olduğu gibi kaybetmemek için farklı yöntemlere başvurmasının mümkün olduğunu ancak Türk halkının seçimlere atfettiği önemin yok sayılamayacağını vurguladı.
"Türkiye, Ortadoğu'daki diğer ülkeler gibi otoriter bir eğilim gösterse de Türkiye halkının sandığa olan tutkusu öyle göz ardı edilebilecek bir konu değil" diyen Çalışkan şu değerlendirmeyi aktardı:
"Seçimlerde gözlemci olan, engelli insanların o tek bir oyunu kullanabilmek için okullarda nasıl üç kat çıktığını gayet iyi bilir. Ayrıca şu dikkatlerden kaçmamalı. İstanbul seçiminin tekrarlanmasına yol açacak ortam da yok artık Türkiye'de. Erdoğan gücünü kaybettiği için onun için direnebilecek hakim ve bürokrat sayısı giderek azalıyor. AKP'nin farklı kanatları arasında kapışma yaşanıyor ve artık arkasında yekûn bir güç olmayan Erdoğan'ın manevra alanı da daralıyor."
Peki, ya daha sonra "fantazi" olduğu söylense de ana muhalefet partisi CHP'nin kapatılabileceği iddiasının gündeme getirilmesi?
Bu tür çıkışların Türkiye'de olabilecek en kötü senaryoları gündeme getireceğine işaret eden Çalışkan, "CHP ya da başka bir partinin kapatılma hamlesi, Türkiye'de siyasi istikrarsızlığı temellendirecek, kimsenin düşünmek dahi istemediği daha kapsamlı bir sistem değişikliği, darbe yoluyla iktidar değişikliğine zemin hazırlayabilecek senaryoları akıllara getirir ki parti kapatma gibi konuların AKP'ye destek veren çevreler tarafından gündeme getirilmesi ciddiyetle bağdaşır bir durum değil" dedi.
Değer Akal
© Deutsche Welle Türkçe