Taraf gazetesi yazarı Oya Baydar, bugünkü (18 Nisan 2009) köşe yazısında hem Ergenekon soruşturmasının 12. dalgasını hem de kendi gazetesini eleştirdi. “Siyasal ve ideolojik olarak çok uzağında durduğum ÇYDD'nin yanında, sindirme çabalarına ve haksızlığa karşı saf tutuyorum” diyen Baydar, Taraf’ın 12. dalga gözaltılarına ilişkin attığı "Postallı Hocalar Gözaltında" manşetini yersiz buldu. "Takkeli yobazlar gözaltında" tanımı ile karşılaştırdı. Ve kendini ‘vıraklayan’ kurbağaya benzetti. Taraf gazetesi birinci sayfasında Baydar’ın yazısını ‘Taraf’a manşet eleştirisi’ başlığı ile duyurdu. Ahmet Altan: Vicdanlar karıştıİşte Oya Baydar’ın o yazısı… …Kurbağa çıktım 1 Mayıs öncesinde emekten, işçiden, sömürüden söz edecektim; sahip çıkmaya, sesini duyurmaya çalıştığımız mağduriyetler arasında, son dönemlerde gerilere itilen emeğin mağduriyetine değinecektim. Ama burası Türkiye: Bir dalga gelir, konunuzu, yazınızı, geliştirdiğiniz fikirleri siler süpürür, sizi bambaşka bir sahile atar. Sana ne; dalgalara diren, bildiğini istediğini yaz, diyebilirsiniz. Ama yazarın çizerin, yazdığı kadar yazmadıklarından, sustuklarından da sorumlu olduğuna inanırım ben. Evet; Ergenekon davasının on ikinci dalgasından ve eş zamanlı DTP baskınlarından söz edeceğim. Baştan söyleyim; sembol adı Profesör Türkân Saylan olan Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğine yapılan baskının hukuka, adalete, vicdana aykırı olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden, siyasal ve ideolojik olarak çok uzağında durduğum ÇYDD'nin yanında, sindirme çabalarına ve haksızlığa karşı saf tutuyorum, öte yandan, kimler tarafından kışkırtıldığı, hangi çomakların ne yolla sokulduğu kuşkulu bu talihsiz adımla; baştan beri önemine inandığım, arkasında durduğum, bu ülkeye konmuş vesayet ve darbe ambargosuna karşı umut olarak gördüğüm Ergenekon davasının bulandırıldığını, sulandırıldığını, inandırıcılığının zedelendiğini hissediyorum. PKK'ya karşıymış kisvesi altında, kapatılma davası zaten Anayasa Mahkemesinde süren DTP'ye yönelik eş zamanlı yaygın operasyonun da Ergenekon'a müdahale etmeye çalışan aynı güçlerin eseri olduğuna inanıyorum. Bu türden olaylardan sonra, olağan şüphelilerle yetinmeyip bir de kime yaradı sorusunun gerekli olduğunu, altmış yıllık acı deneyimler pahasına öğrenmiş biriyim. Ergenekon'un on ikinci dalgasının ÇYDD’ye, Baba Beni Okula Gönder kampanyasına kadar uzatılmasını ve bu işin züccaciye dükkânına girmiş fil hoyratlığıyla yapılmasını kimler ister diye soruyorum önce: 1- Ergenekon davasının gitmesi gereken yerlere kadar gitmesini engellemekte çıkarı olanlar; Ergenekon davasının yıpratılması, sulandırılması için ellerinden geleni artlarına koymayan, toplumda bu dava konusunda zaten var olan kafa bulanıklığını daha da yaygınlaştırmak isteyenler; darbeci zihniyetin dayanaklarını güçlendirmeye çalışanlar... 2- Atatürkçü-laik-ulusalcı ideolojiyi eğitim alanında yaygınlaştırmayı amaçlayan ÇYDD ve benzeri kuruluşların bir süre için de olsa çalışamaz hale getirilmesinden, haklarında kuşku yaratılmasından fayda uman tarikatçı-cemaatçi "rakip ideoloji"; eğitim, yetiştirme, barındırma kurumları sadece Türkiye'ye değil uzak coğrafyalara da yayılan misyon sahibi cemaat-tarikat örgütlenmeleri... 3- DTP'nin bölgede seçim sonuçlarına da yansıyan etkinliğini sandıkta kıramayınca tıpkı darbeciler gibi güç kullanarak kırmaya çalışan, AKP içindeki etkin bir kanat başta olmak üzere çeşitli siyasal odaklar; onlarla aynı hedefte birleşen, Kürt hareketinin sivilleşip meşru siyasal zemine oturmasını engellemek isteyenler... Bu kadar farklı, hatta birbirine düşman bunca gücün, bunca odağın son operasyonda nasıl birbirlerine değdikleri, çıkarlarının nasıl birleştiği gerçekten ibret verici. DTP ve Kürt hareketini sindirmeye, dağıtmaya, meşru zeminden çıkarmaya ve dolayısıyla hareket içindeki şiddet yanlılarını teşvike yönelik operasyonlarda parmağı ve yararı olan çok farklı siyasal ideolojik çizgilerdeki mihrakların, "ortak düşman" DTP'yi yok etme amacında buluşmaları hiç de rastlantı değil. Bazılarının, ezberleri bozulduğu için kekelemeye başladıkları nokta tam da burası: Sivilleşmeyi ve özgürleşmeyi sadece askerden bağımsızlaşma; demokrasiyi sadece kendi ideolojinizi dayatmanın ve siyasal varlığınızı sürdürebilmenin garantisi sayarsanız; darbeciliğe, sizin takım ötekine darbe yaptığı sürece destek olur, darbe size karşı yapılırsa feryat ederseniz, kısaca hak, hukuk, özgürlükler ve demokrasi konusunda çifte standarda, hatta çifte vicdan terazisine sahip olursanız, şaşkınlığınızı ve kekelemeyi sürdürürsünüz. Taraf olmayı "herkes için demokrasi, herkes için hak ve adaletten yana taraf olmak" değil; ordudan, devletten, darbeden, bir siyasal partiden, hareketten, cemaatten, tarikattan yana taraf olmak diye anlayanlar kusuruma bakmasınlar: Hani o bilenen deyimdeki gibi, belki de sizden sanıp bağrınıza bastınız, ama kurbağa çıktım! Çifte standardı, kendine demokratlığı, hukuksuzluğu, adaletsizliği görünce, can sıkıcı şekilde vıraklamaktan kendini alamayan bir kurbağa… Örnek vermek gerekirse... Çuvaldızı başkalarına batırırken iğneyi kendimize batırmazsak olmaz. Haftada bir köşesini işgal ettiğim Taraf gazetesinin, Ergenekon'un on ikinci dalgasının hemen ardından şimşir harflerle attığı "Postallı Hocalar Gözaltında" manşetini uygun bulanların, örneğin Cumhuriyet veya benzeri bir yayında, farklı bir çevreyi hedef alan bir operasyonda "Takkeli Yobazlar Gözaltında" manşetini gördüklerinde ne düşüneceklerini, kendime sormadan edemiyorum. Vakit gazetesinin her türlü etiği çiğneyen haber başlıklarını çuvaldızlarken iğneyi kendimize de batıralım. Can sıkıcı kurbağa, Taraf çevresinde oluşmaya başlayan güveni ve okur ağını bir anda gerileten bu türden bakış ve tutumların, Ergenekoncularla darbecileri güçlendirmekten başka işe yaramadığını "vıraklamaktan" kendini alamadı işte.