Parti genel merkezinde basın toplantısı düzenleyen CHP lideri Deniz Baykal, Almanya'daki Deniz Feneri Davası'na ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Sanıkların suçlarını kabul ettiklerini belirten Baykal, "Dünya çapında önemli bir bağış yolsuzluğu davasıyla karşı karşıyayız. Yürüyen dava, derneğin uluslararası bir suç örgütü niteliğinde çalışmakta olduğunu oraya koymuştur. Mahkeme, olayın Türkiye ayağının da olduğunu söylüyor" dedi. Bunun bireysel bir olay olmadığını kaydeden Baykal, şunları söyledi: ''Bu olay toplu bir olaydır. Bu olayın içinde Almanya'da o dernekte yönetimde bulunan insanlar bir aradadır. Türkiye'de bu derneği yönlendiren insanlar bir aradadır. Belki de bu dernek aslında bağış yapmak için değil, böyle bir yolsuzluğu kamufle etmek için kurulmuştur. Bu kuruluşun temel amacının bu olduğu kaygısı, kuşkusu ortaya çıkmıştır. 'Deniz Feneri olayı nedir?' dediğiniz zaman, Deniz Feneri, Müslüman, Türk insanlardan iyilik olsun diye toplanan bağışların önemli bir kısmının kendi amaçları için harcanmasını sağlayacak bir düzen kurmak olduğu da anlaşılmıştır. Çünkü, söz konusu olan yolsuzluklar derneğin doğal faaliyetinin bir parçasıdır, resmi yetkilileri eliyle yapılmaktadır. Yani başkanları işin içindedir, arkasındaki başkanları işin içindedir. Örgütlü bir biçimde bu faaliyet götürülmektedir. Kuryeler vardır, çift muhasebe tutulmuştur. Çift muhasebe niye tutulur? Çift muhasebe bireysel bir zimmete geçirme olayını kamufle etmek için mi tutulur? Çift muhasebe tutulduğundan Ankara'nın haberi vardır, Almanya'nın haberi vardır. Birlikte yapmışlardır. Olay bunun için kurgulanmıştır... Elbette bir miktar bağış, yardıma muhtaç olanlara destek çerçevesinde olmuştur bu, işin kamuflajı. Almanya'daki resmi otoritelere karşı tedbir alınarak yürütülen bir faaliyet vardır. O faaliyet, oradaki paranın bir kısmının Türkiye'de siyasi amaçlarla kullanılmasını sağlamaktır. Bu görülmüştür.'' Siyaset dışında izahı mümkün değil Baykal, bu yolsuzluğu siyasetin dışında izah etmenin mümkün olmadığını savunarak, ''Bu olayın başında da sonunda da her aşamasında siyaset vardır. Siyasetle yakın ilişkili bir olaydır. Bireysel, toplumsal para toplama olayı değildir bu. Siyasi amaçla para kullanma arayışının yol açtığı bir düzenlemedir'' dedi. Olayın Almanya ayağına Alman hükümetinin girdiğini belirten Baykal, bağışı yapanların, toplayanların, kuryelerin Türk olduğunu, bağışın getirildiği ve kullanıldığı yerin de Türkiye olduğunu belirtti. CHP lideri, ''Almanya olaya olağanüstü bir dikkatle giriyor, bütün boyutlarıyla konuyu aydınlatıyor. Ama Türkiye ile ilgili olarak kimsenin harekete geçtiği yok. Hala somut bir hareketi görebilmiş değiliz. Bir hukuk devletinde, demokratik bir düzende bu kadar Türk'ün karıştığı ve Türkiye bağlantısı olan Almanya'daki mahkemenin uluslararası diye nitelendirdiği yolsuzluk konusunda Türkiye'nin harekete geçmemiş olmasını anlamak mümkün mü?'' diye sordu. Baykal, şöyle devam etti: "Deniz Feneri, AKP ile ortaya çıkmış bir olay. Deniz Fenerini kamuya yararlı dernek haline getiren kim? AKP hükümeti... Ona vergi kolaylığı sağlayan kim? AKP hükümeti... Mehmetçik Derneğinden bağışlarda esirgenen vergi kolaylığı, Deniz Fenerinden esirgenmemiştir. Onun bir alternatif, halktan bağış toplama yetkisiyle donatılmış, üstelik olağanüstü diğer kamuya yararlı derneklere verilmeyen bir imtiyazı da ona vererek, güçlü bir şekilde devreye girmesi AKP iktidarı tarafından sağlanmıştır. Deniz Feneri Derneği AKP'nin gözde derneği olarak kendisini göstermiştir. Atatürk ödülü verilmiştir, Meclis'in malzemeleri kendisine bağışlanmıştır. Baktığımız zaman bu organizasyonun içinde yer alan kişilerin AKP kadrolarıyla, yönetimiyle içli dışlı olduğu görülmektedir. Bunları tesadüf diye algılamak mümkün değildir. Bu olayda kuryelik yaptığı resmen mahkemede ifade edilen kişi, bugün Türkiye'de RTÜK başkanıdır. Kuruluşun başına Başbakan Tayyip Erdoğan, nereden arayıp bularak bu kişiyi getirmiştir? Onun arkasında hangi ilişkiler, dayanışmalar yatıyor?'' ''Başbakan'ın şaşırtıcı telaşının, tepkisinin, heyecanının altında Deniz Feneri ile ilgili bu bağlantıların resmi ve hukuki olarak ortaya çıkması ihtimal yatmaktadır, bu çok açık biçimde görülmüştür'' diyen Baykal, şunları kaydetti: ''Başbakan'ın yakın çalışma arkadaşları, Türkiye'deki Kanal 7'nin başında fiilen bulunan, Türkiye'deki Deniz Fenerinin arkasındaki temel kişi olarak görülen ve Almanya'da bu olayın Türkiye sorumlusu olarak mahkemede değerlendirilen kişi Başbakan'ın çok yakını. AKP'nin milletvekili adayı. Başbakan'ın çocuğunun akrabası. Yani böyle içli dışlı bir ilişki var. Bunlar tesadüf mü? Asrın en büyük yolsuzluğunu gerçekleştiren insanlar AKP yönetiminin eşi, dostu, yakınları, çalışma arkadaşları, iç kadrosu. Harim-i ismetinde bulunan insanlar. Bu siyasi bir olayEğer AKP iktidarda olmasaydı Deniz Feneri olur muydu? Olabilir miydi? AKP iktidarı, Deniz Feneri olayının gelişmesine, serpilmesine destek vermiştir ve bu niteliğinin ortaya çıkmasından rahatsız olmuşlardır. (Biz buna iyi niyetle destek oluyorduk, anlaşıldı bu adamların niyeti başkaymış, görsünler cezalarını) diyen bir kişi yoktur, üzülmüşlerdir, örtbas etmeye çalışmışlardır. AKP iktidarda olmasaydı, bu olay ortaya çıkmış olsaydı bugün Türkiye ayağı bu kadar başı boş olur muydu? Türkiye ayağı da incelenmiş Almanya'daki gibi sorgulama yapılmış olmaz mıydı? Ben, hukuk değil siyaset konuşuyorum. AKP yöneticilerinin bu olayla ilgisinin hukuki bir değer taşıyıp taşmadığı yarın AKP iktidardan uzaklaştığında yapılacak soruşturmayla ortaya çıkar. Hukuki bir bağlantı vardır, yoktur onu bilmem ama siyasi bir bağlantı olduğundan kimsenin kuşku duymaya hakkı yoktur. Siyaseten AKP Deniz Fenerinin birinci derecede sorumlusudur. Kadrolar, ilişkiler, himaye belli, hükümetin içine girdiği telaş belli.'' Başbakan Erdoğan'ın, başka bir konuyu görüşmek üzere gelen Alman Büyükelçisi'ne ''derhal bu konuyu açtığını ve bu konuyla ilgili anlayışını, tedirginliğini, rahatsızlığını'' ifade etiğini savunan Baykal, ''Arkasından Adalet Bakanı Alman Büyükelçisi'ni ziyaret ediyor ve bu konuda ayrıntılı, kapsamlı müzakereler yapıyorlar. Deniz Feneriyle ilgili olarak destek verelim bir an önce aydınlığa kavuşsun diye mi? Hayır. Alman Büyükelçisi 'beklediğimiz normal yardım düzeyinde desteği de alamadık' diyor. Durum çok açıktır, nettir. Bu tablo bugünkü iktidarın siyasi finansmanının niteliğini de ciddi ölçüde ortaya koymuştur'' diye konuştu. Ortada bir televizyon olduğunu bu televizyonun ''AK Parti'ye destek olmak üzere kurulduğunu'' ileri süren Baykal, ''Bu değirmenin suyu buradan geliyor. Bunu yapsın diye destek görüyor, himaye ediliyor. Bunun bir anlamı, bir siyasi sorumluluğu yok mu?'' diye sordu. Ben tatmin olmadım''Bu olayla ilgili olarak ortaya çıkmıştır ki Başbakan yanlış işlerin içindedir'' diyen Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Yanlış işler içinde olduğu ortaya çıktığı zaman da çok tepki göstermektedir. Bunun ortaya atılmasını cezalandırmaya yönelmektedir, engellemeye çalışmaktadır. Hatta gerçek dışı beyanlarda bulunmaktadır. Bir Türk başbakanının, kendi ifadesiyle koca bir Başbakanın köşeye sıkışınca 'tanımıyorum, bilmiyorum' diye kaytarmaya çalışması çok hüzün verici bir manzaradır. Anlaşılmıştır ki bu yolsuzluğun kahramanlarıyla çok yakın ilişkisi vardır, dayanışma içindedir, beraberdir, birlikte çalışmışlardır, nikah tanığıdır. Zekeriya Karaman'ın nikah tanıklarına bakın: Başbakan, İçişleri Bakanı... Şimdi bunlar Zekeriya Karaman'ı soruşturacaklar. Böyle şey olur mu? Bazı çevreler Başbakan'ın ağzından 'suç varsa cezalarını çeksinler' lafını bir hafta sonra güçlükle almışlardır ve bundan tatmin olmuşlardır. Ben tatmin olmadım. Bu olay nasıl gelişti sayın Başbakan? Bu Deniz Feneri nasıl kuruldu? Kimlerin elinde bu yolsuzlukları yaptı? Bunlar yapılırken senin en yakınındaki insanlar kuryelik yaparken, o kuryelik yapanları sen RTÜK'ün başına getirirken bunları bilmiyor muydun? Bütün bunların bir sorumluluğu yok mudur? Farkında değil miydin orada bu kadar büyük yolsuzluk yapıldığının. 80 trilyonluk bir yolsuzluk. Başbakan 'çeksinler cezasını' diyerek sıyrılamaz. Başbakan, bu olayın oluşundaki sorumluluğunun hesabını vermelidir. Siyasi olarak vermelidir, eğer yarın ciddi bir hukuki inceleme çıkarsa belki hukuki olarak da vermek durumunda kalır, onu bilemiyorum.'' Somut açıklama bekliyoruz Doğan Holding Yönetim Kurulu Başkanı Aydın Doğan'ın Başbakan ile görüşmesini ''kendisine gittim ve bize de ruhsat vermesini istedim ama bana 'hayır ruhsatı bizim Çalık grubuna vereceğiz. Bu işin içinde Putin ve Berlusconi var'' diye aktardığını belirten Baykal, şunları kaydetti: ''Başbakan bu noktaya bilinçli olarak değinmedi. Anlaşılıyor ki bu ifade doğrudur. Eğer doğruysa bu çok vahimdir. Başbakan'ın rafineriyi kime vereceğini şahsen kararlaştırdığını, 'bizim Çalık Grubu' diyerek kendi müktesebatı içine aldığı bir gruba bunu verme kararını fütursuzca rakip firmaya ifade ettiği, 'sen vazgeç bu işten, bu bizim, vermeyiz sana kardeşim, bizim damat o işin içinde, bizim Çalık Grubu söz konusu' dediği ve Putin'i ve Berlusconi'yi de bu işin içine kattığı anlaşılmıştır. Gerçekten 'sana vermeyeceğiz bizim gruba vereceğiz' mi demiştir? Bunların bir an önce aydınlığa kavuşması lazım. Sükut, ikrardan gelir. Başbakan susarak geçiştiremez, somut açıklamasını bekliyoruz. Türkiye bu yolsuzluğa seyirci kalamaz. Derhal Türkiye'deki ilgililer konusunda ciddi, güven veren bir soruşturma ve inceleme başlatılmalıdır. Alman Mahkemesi'nin Türkiye ile tespitleri ortada. Bütün bunların üzerine yatmak kesinlike kabul edilemez. RTÜK Başkanı Zahit Akman o görevden ayrılmalıdır, ayrılması sağlanmalıdır. Neredeyse Almanya'da bulunsa sanıklardan birisi haline dönüşebilecek bir kişiyi Türkiye RTÜK'ün başında tutamaz.'' 4. tutuklu kim?Baykal, Başbakan Erdoğan'ın, Alman Büyükelçisi'ne 4 tutukludan bahsettiğini ifade ederek, Erdoğan'ın 4. tutuklunun kim olduğunu açıklamasını istedi. Hükümetin, ''Deniz Feneri konusunda kamuoyundan özür dilemesi gerektiği'' görüşünü öne süren Baykal, ''Hükümet, destek, himaye konusunda toplumda özür dilemelidir. Türkiye'de siyasetin finansman kaynakları derhal şeffaflaştırılmalıdır'' dedi. Olcay Baykal'ın mal beyanıBaykal, 'Başbakan Erdoğan'ın konuyu çarpıtmaya çalıştığını'' savunarak, ''Başbakan 'arsa konusunu yazmadınız' diyerek sanki orada bir karışık iş varmış gibi izlenim vermeye çalıştı. Ben eksik, noksan mal bildirimi yapmışım gibi açıklama yaptı'' diye konuştu. Mal varlığıyla igili yetkili makamlara yaptığı açıklamaların Meclis Başkanı'nın elinin altında olduğunu belirten Baykal, şunları kaydetti: ''Hiç birisinde eksiklik, noksanlık yoktur. Kendimle ilgili mal beyanım yazıldı ama eşimin mal beyanı ile kamuoyunun bilgilendirilmediği doğrudur. Bu, benim eksik beyan yaptığım anlamına gelmez. Eksik beyan suçtur. Eşimin mal beyanı yetkili merciye yapılmıştır ama zorunluluğu olmadığı için kamuoyuna yansıtılmamıştır. Eşimin mal beyanını kamuoyuna açıklamak zorunda değilim ama bu tartışmalardan sonra açıklamalıyım: Eşimin 2007 yılı 20 Eylül tarihinde verilmiş mal beyanı olarak; miras yoluyla intikal edenlerin dışında eşimin 1,5 dairesi vardır. Bir kıdem tazminatı ile aldığı bir de 1996 yılında kendi birikimiyle aldığı daire vardır. Bir tanesi kızımızla ortaktır. 1983 yılında alınmış olan 1412 metrekarelik bir arsası vardır. İki kooperatif hissesi vardır. Birisi tamamlanmadı, birisi tamamlandı ama işlemleri sürüyor. Hisselerden birisi Elitler Yapı Kooperatifi'ndedir diğeri de Muğla'da Maviköy Yapı Kooperatifi'ndeki hissedir. Bunların dışında 1997 model Marea marka arabamız vardır. 150 bin YTL civarında ceşitli bankalarda hesabı vardır.'' Gizli kasamız yokMal beyanı açıklanırken bazı noktalara dikkat edilmesi gerektiğini belirten Baykal, ''Bu mal beyanı doğru mudur, değil midir? Eksik midir, noksan mıdır? Mal beyanı yapan kişinin gizli kasası var mıdır, yok mudur? Onun mal varlığını üzerinde taşıyan birileri var mıdır, yok mudur? Miktarı nedir, kaynağı nedir, hangi parayla almıştır? Hangi parayla, ne kadar miktarda almıştır ve doğru mudur? Yoksa birilerinin üzerinde gizli kasa olarak bulunan bazı yakınlarının üzerinde mal varlığı var mıdır? Bizim mal varlığı beyanlarımızın tümü doğrudur. Bizim gizli kasamız yoktur. Bizim mal varlığımızın kaynaklarının her birisi ayrıntılı bir şekilde incelenip dosyaya konulacak şekildedir'' diye konuştu. ''Mütevazı, pek çok çevrede hayal kırıklığı yaratacak mal varlığımızın arkasında, eşimin 28 yıllık bir çalışması, hizmeti, emeği vardır'' diyen Baykal, mal varlığının arkasında eşinin çevirileri, makaleleri ve kitapları ile kendisinin 1973'e kadar üniversitede, ondan sonra da parlamentoda, askeri dönem kesintileri hariç çalıştığı yılların yer aldığını anlattı. Baykal, ''Tüm bunların arkasında mütevazı bir yaşamımız vardır. Anadolu'nun orta sınıf insanının yaşamı. Bizim bu yaşamımız yıllar boyunca hiç değişmemiştir. Zevklerimiz değişmemiştir. 30 yıl aynı evde kaldım. Şimdi yeni bir yere geçtim, 30 yılın sonucunda bunlar olmuştur'' dedi. Şeffaf bir yaşamımız var Harcamalarının ve yaşam düzenlerinin toplumun gözlemi ve bilgisi içinde olduğunu anlatan Baykal, şöyle devam etti: ''Şeffaf bir yaşamımız vardır. Benim ve ailemin kursağından bir tek haram lokma geçmemiştir. Mübarek Ramazan günü söylüyorum; Allah'tan bundan sonra da bir tek lokmayı bize nasip etmemesini istiyorum. Biz bu işleri önemseriz. Dürüstlük bizim için temel bir yaşam ilkesidir. Haram para, yetim hakkı, kul hakkı bize nasip olmamıştır, inşallah hiç olmaz. Gün olmuştur sıkıntıyı çekmişizdir, gün olmuştur o sıkıntıyı aşmanın yollarını ailecek bulabilmişizdir. Bizim mal varlığımızın içinde düğün, dernek, altın toplaması yoktur. Çocuklarımın sünnet düğünleri bizim aile zenginleşmemizin bir yolu olmamıştır. Çocuklarım devlet okullarında, üniversitelerinde okumuştur. Bana hiçbir zaman yük olmamışlardır. Çocuklarımı okutmak için kimseden borç almak ya da eşin, dostun desteğine iltica etmek durumunda kalmamışımdır.'' Mal varlıklarıyla ilgili hiç kimsenin söz söylemeye hakkı bulunmadığını ifade eden Baykal, ''Arsa bakımından söylüyorum; 1983 yılında almıştır. Ben bütün gayrı menkullerimi son zamanlara kadar milletvekili olmadığım, hiçbir kamu görevi, sorumluluğu üstlenmediğim şartlar içinde edinmişimdir'' dedi. Bazı kooperatif üyelikleri olduğunu, bunların bir kısmının 20 yılı aştığını anlatan Baykal, kooperatiflerin bir kısmının aidatlarını ödemeye devam ettiklerini söyledi. Baykal, şunları kaydetti: ''12 Eylül'den sonraki ara dönemler, ondan önceki ara dönemler tümü bizim acaba mali bakımdan bir açığımız var mıdır, yok mudur araştırması ile değerlendirilmiştir benim açımdan. İktidarda değiliz, muhalefetteyiz, devletin tüm bilgileri herkesin elinde, herkes tüm bilgisiyle üzerimize gelmiştir, gerçek budur. Başbakan, 'noksan bilgi' diyor. Noksan bilgiyi bende arama. Sen kendine bak. Noksan bilgi bende yok. Noksan sende var mı yok mu sen iktidardan düştükten sonra görürüz. Bak, mal beyanını ben şimdi yapıyorum. Ben muhalefetteyim ve tüm o dönemlerde aynı çizgide yürümüşüm. Sen iktidardan bir düş bakalım, senin mal varlığınla ilgili gerçekler asıl o zaman ortaya çıkar. Biz de eksik, noksan beyan yok. 'Eşinin mal bildirimini söylemedin' diyorsan işte onu da söyledik. '1 milyar dolar serveti var' dediklerinde niye kıyameti koparmadın, niye çıkıp hesabını sormadın? '1 milyar dolar' lafı nereden çıktı. Arsa meselesiGazeteleri suçlarken söylediği bir söze de değinmek isterim; 'Arsa meselesine niye girmedi Baykal?' Neymiş? Baykal'ın arsa meselesi? Baykal arsa almış, arsa imar görmüş işte burada karışık işler varmış. Siyasi nüfuzla arsa imar görmüş gibi değerlendirme yapmaya çalışıyor. Resmi bilgileri dikkatinize sunuyorum. Arsa, 1987 yılında alınmıştır, ben yasaklıyken. Tüm devletin projektörleri bizim üzerimizdeyken. Bu arsa ile ilgili olarak benim hiçbir kişiyle, hiç bir zaman doğrudan, dolaylı en küçük bir temasım, görüşmem, iletişimim olmamıştır.'' Baykal, 1987 yılında satın aldığı bu arsanın, 1981 yılında belediye sınırları içine alındığını, 1998 yılında da imar revizyonu yapıldığını anlatarak, arsanın önünden geçen yolun ise AK Parti'li Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel döneminde yapıldığını kaydetti. Arsanın satın alındığı günden bu yana bir çok yasal süreç yaşandığını, ancak bunların hiçbirinde CHP'li belediyelerin görevde olmadığını kaydeden, ''Bu tartışma Sayın Başbakan'ın bize çamur atma ihtiyacından çıktı'' dedi. Baykal, arsaya ilişkin iddiaları nedeniyle bir gazeteye dava açtıklarını ve mahkemenin davayı 2006 yılında karara bağlayarak gazeteyi tazminata mahkum ettiğini bildirdi. Baykal, ''Mal beyanıyla ilgili bir mesele, bir eksik yok'' dedi. Baykal, Deniz Feneri olayının açıldıktan sonra da Meclis'i meşgul edeceğini söyledi. Genel seçimlerin ardından, ''seçimlerde kaynağı belli olmayan paraların kullanıldığı'' yönündeki açıklamalarına dikkat çekilerek, ''Deniz Feneri Derneği'ne ilişkin iddialarda düşünüldüğünde bu paranın kaynağıyla ilgili fikriniz netleşti mi?'' sorusu yöneltilen Baykal, ''AKP, siyaseti parayla bozmuştur'' karşılığını verdi. Baykal, tüm demokratik ülkelerde seçimlerde kullanılan maddi kaynaklara yönelik ciddi denetimlerin söz konusu olduğunu, ancak Türkiye'de bu konuda ''demokratik bir zafiyet yaşandığını'' savundu. Baykal, ''Paranın pulun siyaseti yönlendirdiği yerde demokrasiden söz edilemez'' dedi.