CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, yemeniye, yazmaya düşman olmadıklarını, bunu, kimin, niçin kullandığının önemli olduğunu ifade ederek, "Tehdit; ailesinin geleneği olarak çarşaf kullanan insanın kafasının içinde değil, kravatlı insanların, pek çok aydın gözüken insanın kafasında" dedi. Baykal, CHP TBMM Grup toplantısında konuşmasına başlamadan önce, partiye yeni katılımlar oldu. Grup toplantısının, toplumun değişik kesimlerin kişilerin katılımıyla gerçekleştirilmesinden mutluluk duyduğunu dile getiren Baykal, ''Artık grup toplantılarımız nitelik ve anlam değiştirmeye başladı'' dedi. İnsanlar, ''Biz, buradayız. Biz, CHP'ye sahip çıkıyoruz. Biz, Türkiye'ye sahip çıkıyoruz'' demek için toplantıya geldiklerini ve Türkiye'ye mesaj verdiklerini anlatan Baykal, bu kişileri kürsüye davet ederek, salondakilere takdim etti. Ercan Karakaş ve Arif Sağ Taşdelen Belediye Başkanı Hüseyin Sipahi Anavatan Partisi'nden, Güzelburç Belediye Başkanı Behçet Şahutoğlu, Marmara Ereğlisi Belediye Başkanı İbrahim Uyan, Akçalı Belediye Başkanı Ali Sabahoğlu ise DP'den, Temelli Belediye Başkanı Alattin Türkoğlu AKP'den, Eşme Belediye Başkanı Ahmet Yıldırım da DSP'den istifa ederek CHP'ye katıldı. Eski Kültür Bakanı Ercan Karakaş ile eski milletvekili ve sanatçı Arif Sağ da CHP'ye katılanlar arasındaydı. Ülkenin ana konusu olan ekonomik krizi, hükümetin çok kötü yönettiğini ileri süren Baykal, hükümetin, ''olayları dışardan seyretmekle yetindiği'' iddia etti. Bütün ülkeler bir araya gelerek harekete geçtiğini, çeşitli önlem paketleri açıkladıklarını anlatan Baykal, ''Biz, hala derlitoplu bir tedbir paketini ortaya koymayı başaramamışız'' dedi. Baykal, ekonominin daralmaya başladığını, işsizliğin arttığını, inşaat, turizm ve otomotiv sektörünün krizi ağır biçimde yaşadığını ifade ederek, bütün ülkeler tedbir alırken, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın ekonominin aktörlerine ağır suçlamalar yöneltmeyi tercih ettiğini söyledi. Baykal, ''Herkes önlem alırken, biz kavga ve suçlamayı sürdürüyoruz'' diye konuştu. Özellere karşı kamu bankaları Başbakan Erdoğan'ın, Hindistan dönüşü, ekonomik krize karşı kamu bankalarının devreye sokulacağını söylediğini ifade eden Baykal, şöyle konuştu: ''Kime karşı? Özel bankalara karşı... Kim söylüyor? Kamu bankalarını satmayı marifet diye ilan etmiş, elde avuçta kamu bankası bırakmamış, en son satmaya karar verdiği Halk Bankası ile Ziraat Bankasını, kriz geldiği için satamaz duruma sürüklenmiş olan Başbakan, şimdi satmaya niyetlendiği kamu bankalarının arkasından özel bankaları tehdit etmeye kalkıyor. Sen ülkenin böyle bir noktaya geleceğini düşündüysen, özel bankalardan böyle şikayetçi olacaksan, niye sattın devletin bankalarını zamanında? Böyle özelleştirmeci bir Başbakan, kamu bankası, özel banka ayrımını nasıl yapar? Bankaların belli türlü, bir kısmının başka türlü davranabileceğini nasıl düşünür? Bunu nasıl bir politika olarak düşünür? Kamu bankalarına talimat verir, onları devreye sokarız diyor. Sayın Başbakan, kamu bankalarını damadının başında bulunduğu şirkete Sabah ve ATV'yi aldırmak için talimat verip devreye soktun. Şimdi krizi önlemek için devreye sokacağım diyorsun. Sok da görelim. O kamu bankalarının elinde ne kaldı ki neye güvenerek devreye sokacaksın. O kamu bankaları senin sayende, daha önce devreye soktuğun için böyle bir kriz döneminde görevlerini bile yapamaz hale geldiler.'' Baykal, Başbakan Erdoğan'ın ''Yaraya merhem olacak bir çözüm düşündüğüne tanık olmadıklarını'' ileri sürdü. KDV'yi indir önerisi Türkiye'de ekonomik krizin iki boyutu olduğunu, üretmek isteyene de tüketmek isteyene de yardımcı olmak gerektiğini anlatan Baykal, KDV'nin yüzde 18'den yüzde 13'e düşürülmesini önerdi. Baykal, ''KDV'yi indir, KDV tahsilatı konusunda işadamlarını 1 ay değil, 3 aylık bir ödeme süresi imkanına kavuştur'' dedi. Baykal, üretimi teşvik etmek için çalışanlar üzerindeki prim ve stopaj yükünü,taşınabilir bir düzeye çekmek gerektiğini belirterek, ''Dünyadaki en yüksek, işçi çalıştırma vergisini Türkiye'de ödüyoruz. Bu şartlar altında ekonomi nasıl döner. İndirmek lazım'' diye konuştu. İmralı tartışmaları Terör örgütünün ele başı Abdullah öcalan'ın statüsünün değiştirileceğinin anlaşıldığını, bu konuda bir kararın alındığı ve uygulamaya geçildiğinin görüldüğünü ifade eden Baykal, ''Bu konuya yönelik hükümetin tavrı, hepimizde hayal kırıklığı yaratmıştır'' dedi. Baykal, şunları kaydetti: ''Bir hükümet, infaz yasasında ya da infaz statüsünde bir değişiklik yapma ihtiyacını hissetmişse, hiç utanmadan, çekinmeden, dürüstlükle, neyi, niçin yapacağını açıkça söylebilmelidir. Adalet Bakanı, (Oradaki kamu görevlilerin bir kısmı barakalarda kalıyor, bu uygun düşmüyor. Oradaki güvenlik görevlilerin barınmaları için inşaat ihalesi yapıyoruz. Madem ki bir inşaat ihalesine çıktık, o arada, orada 1 tek hükümlü kalıyor, buda çok fazla oluyor. 5 ya da 6 hükümlü içinde yeri bu vesileyle yapıverelim) dedik diyor. Devletin, bakanların ciddi olması lazım. Bu laflarla kimi aldatacaksınız siz? 9 yıldır o tablo orada devam ediyor. Şimdi siz, (Güvenlik güçlerine inşaat yapacağız) diye ihale yapıyoruz, o ihaleyi yapmışken 5-6 kişi daha koyalım. 5-6 değil, 600 kişi daha koyuver... Niye yapıyorsun bunu? (Tecrite son) deniliyor ya, tecrite son vermenin alt yapısını hazırlıyor. (Önce bazı hükümlüleri oraya getirebilmeliyim, sonra tecrite son vermenin şartlarını böylece yaratmış olurum, onu da yerine getiririz) diye düşünüyor. Eğer öyle düşünüyorsan çık, bir devlet olarak (Ben, bu kararı aldım. Bunu, bu statünün içine koyuyorum. Gereğini yapacağım) de dürüstçe. Ne korkuyorsun? Ne kaçınıyorsun, ne ezik ezik konuşuyorsun?'' 'Tavır değişikliğinin altında eylemler yatıyor' Baykal, bu noktaya, hükümetin kendi takdiriyle gelinmediğini iddia etti. Baykal, şöyle konuştu: ''Hükümetin uygun görmesiyle mi geldik yoksa bir süreden beri Türkiye'de yaşanan olaylar, hükümeti, böyle bir karar almak zorunda mı bıraktı? Bu konudaki tavır değişikliğinin altında ne yatıyor? Tavır değişikliğinin altında Hükümetin kararı mı yatıyor? Hayır... Tavır değişikliğinin altında, geride bıraktığımız aylarda Anadolu'nun dört bir köşesinde sergilenen eylemler yatıyor. Hükümet, bu konuda PKK'nın yönlendirdiği kitlesel eylemleri görerek, anlayışını değiştirme konumuna gelmiştir. PKK, Hükümeti, Öcalan'ın konumuyla ilgili olarak bir tavır değişikliği noktasına sürüklemeyi başarmıştır.'' Baykal, son dönemde türbanlı ve çarşaflı kadınların CHP'ye katılımına ilişkin değerlendirmelerde de bulundu. Türkiye'de 2 haftadır büyük çalkantı yaşandığını, önemli tezler ortaya atıldığını ifade eden Baykal, CHP'ye katılanların bir kısmının yemenili, yazmalı, türbanlı, 4 kişinin ise çarşaflı olduğunu anlattı. Baykal, bu kişilere rozetlerini taktığını dile getirerek, "Sıra türbanlı ve çarşaflı kadına geldiğinde 'Hanımefendi size ben rozet takamam, kıyafetinizi değiştirin öyle gelin' deseydim o zaman ben demokrasiye inanmayan, sosyal demokrasiyi içine sindirmemiş, insani duygulardan kopmuş biri haline dönüştüğümü hissederdim. Katılımın olduğu salona 'Laik Türkiye Cumhuriyeti' diye yazmışlar. O insanlar, CHP'yi bilerek, kabul ederek geldikleri halde, 'sizin bu partide yeriniz yok' dediğimde, görevimi mi yapmış olacaktım? Bu sıradan, insani, ahlaki bir olay. Tartışmayı tetikledik, iyi ki tetikledik" ifadesini kullandı. 'Beyaz yaşmak götürdüm' CHP Genel Başkanı Baykal, Türkiye'de kadınların yüzde 70'inin örtülü olduğuna işaret ederek, bunların önemli bir kısmının yemeni, yaşmak, yazma türünden örtü kullandığını, bir kısmının türban taktığını, yüzde 2-3'ünün çarşaf giydiğini söyledi. "Kadının kullandığı örtü bizim hasmımız mı onunla mı kavga ediyoruz?" diye soran Baykal, 1993'te Bosna'da Müslüman kadınlara, etnik temizleme kampanyasında tecavüz edildiğini öğrendiğinde, yapılan çirkinliklerin kadınları kirletemeyeceğini söylemek üzere, oyalı, beyaz yaşmakla buraya gittiğini anlattı. Baykal, yemeniye, yazmaya düşman olmadıklarını, bunu, kimin, niçin kullandığının önemli olduğunu bildirdi. 'Ayıp devleti yönetenlere ait' Yemeni, yazma, türban kullananların tamamına yakınının, bunu, gelenek, örf, doğdukları yerin meşru davranış biçimi şeklinde kabul ettiklerini vurgulayan Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bunların ezici bir çoğunluğunun Cumhuriyet, Atatürk, laiklikle ilgili problemi yok. Ama her vatandaşın siyasi hakkı gereği nasıl tercihleri olabiliyorsa, onlar için de bazıları, devletin düzenine, anayasasına, laikliğe karşı olabilir. Hiç şüphe yok öyleleri de var. Türbanlı olanların için de gene devlet, Cumhuriyet, laiklikle ilgili sorunları olmayanlar da var. Onların tümünü, devlete karşı meydan okumak için türbanı siyasi simge olarak kullandığını kabul etmek, haklı olmayabilir. Kimi, 'ağabeyim, nişanlım, kocam böyle istiyor, bizim sokakta hayat böyle' diyebilir. Bazıları, mahallelerinden ayrılırken türbanı çıkarır, dönerken tekrar takarlar. Öyle yapanlar, Başbakan'ın söylediği 'velev ki siyasi simge olsun' tarifi içinde mi kullanıyor; mecbur olduğundan kullanıyor. Mecburiyetten kullanıyorsa, o mecburiyetin ayıbı ona değil, devleti yönetenlere aittir. Birisi gelip, 'Benim devlet, laiklik, Cumhuriyet, Atatürk ile ilgili sorunum yok ama böyle giyiniyorum' derse, 'Kıyafeti değiştir öyle gel' mi diyeceğiz? Ayıp değil mi?" 'Bizi laiklikle ilgili sorgulayacak varsa çıksın hesap verelim' Baykal, kara çarşafı, siyasi simge olarak az kişinin kullandığını, kara çarşafın, Anadolu kırsal yaşamının bir parçası olduğunu belirterek, siyasi simge olarak, türbanın kullanıldığını söyledi. "Derdimiz davamız örtüyle mi yoksa zihniyetle mi?" sorusunu yönelten Baykal, herkesin, kendileri üzerinden kafalarındaki prensipleri, "bu yanlış mı doğru mu oldu" yu sorguladığını savundu. CHP'nin yaptığının, "insani, ahlaki olduğunu, sosyal demokrasi ilkelerine bağdaştığını, laikliğe ters düşmediğini" ifade eden Baykal, laiklik konusunda sağlam tezlerinin bulunduğunu belirtti. Baykal, Türkiye'ye yönelik bu konuda bir tehdidin olduğunu çok iyi bildiklerini dile getirerek, "tehdit yok" anlayışının söz konusu olmadığını bildirdi. Baykal, "Ama o tehdit, masum, gelenek dolayısıyla Erzurum'da Horasan'da doğup, İstanbul'a yerleştiği için ailesinin geleneği olarak çarşaf kullanan insanın kafasının içinde değil, o tehdit kravatlı insanların kafasında, beyninde. O tehdit, Türkiye'de pek çok aydın gözüken insanın kafasında, Türkiye dışındaki ultra, süper aydın bir takım ülkelerin kafasında" diye konuştu. Baykal, Türkiye'yi, anlamsız, biçimsel örtü tartışmasının ötesine geçirdiklerini savunarak, Türkiye'de laik kültürün, bu gerçekler karşısında kendini sınadığını, yeniden tanımladığını, durumu doğru değerlendirdiğini söyledi. Yaptıklarının siyasi amaçlarla öngörülen, planlanmış bir davranış, senaryo ve kurgu olmadığını ifade eden Baykal, "Bizi laiklikle ilgili sorgulayacak kim varsa, çıksın karşımıza hesabımızı ona verelim" dedi. Deniz Baykal, Hükümetin, Alevi açılımına de değinerek, CHP milletvekillerinin geçen dönem verdikleri kanun teklifinin yasalaşması halinde, bunun önemli bir açılım olacağını kaydetti.