CHP Antalya Milletvekili Deniz Baykal, Genel Kurul’da süren anayasa mesaisine damgasını vuran MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin milletvekillerine yönelik baskısı olarak nitelendirilen erken seçim söylemiyle ilgili değerlendirmelerde bulundu. İktidarın yanlış Suriye politikası yüzünden 19-20 yalındaki gençlerin El Bab’ta gözünü kırpmadan şehit olduğunu belirten Baykal, "Bu ortamda, erken seçim tehdidiyle siyasi sonuç almaya kalkanları kınıyorum" dedi. Baykal, milletvekillerine de dokundurarak "Eğer böyle bir milletvekili varsa, o milletvekiline de yazıklar olsun, o Meclise de, yazıklar olsun" diye konuştu. Baykal "Değerli arkadaşlarım, erken seçim konusuyla ilgili olarak söylemek istediğim şudur: Eğer bu bir tehdit ise yakışıksızdır, eğer bu bir tespit ise zamansızdır" dedi.
Partili cumhurbaşkanlığının tehlikeliği olduğunu görüşünü savunan Baykal "Şimdi, bir siyasi parti genel başkanı devletin bütün temel kurumlarına siyasi parti başkanı olarak gelecektir. 700 trilyonluk, katrilyonluk bir bütçeyi bir parti genel başkanı doğrudan harcayacaktır, o bütçeyi o şekillendirecektir. Cumhurbaşkanı bir siyasi parti genel başkanı olursa bu anayasada var olan, var olduğunu artık aklı başında herkesin teslim ettiği yanlışlıkların tümü katlanarak artacaktır ve anayasadaki şikâyetçi olunması gereken yanlışlıklar bu anayasayı çığırından çıkaracaktır”
Baykal’ın tutanaklara yansıyan konuşması şöyle:
CHP GRUBU ADINA DENİZ BAYKAL (Antalya) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Anayasa'mızın 101'inci maddesindeki düzenlemeyi değerlendiren bu Anayasa teklifi paketinin 7'nci maddesini konuşuyoruz. Bu 7'nci madde, seçilecek olan cumhurbaşkanının aynı zamanda partiyle ilişkisini sürdürmeye devam etmesini ve partisinin genel başkanı olarak görev yapmasını mümkün kılan bir anlayışı düzenlemiştir. Yani bu paket eğer yürürlüğe girecek olursa seçilecek olan kişi Anayasa'da anlatılan olağanüstü geniş yetkileri kullanıyor olmasının yanı sıra aynı zamanda da bir siyasi parti genel başkanı olarak o genel başkanın kullanabileceği tüm yetkileri de kullanmaya devam edecektir. Yani Cumhurbaşkanlığı parti genel başkanlığıyla birleşmektedir. Bu aslında, canım, herkesin bir siyasi anlayışı var; o siyasi anlayışını içinde taşıyor olmasının ne sakıncası var? Geçmiş cumhurbaşkanlarının da bir siyasi görüşü vardı; o bakımdan, bir sakınca oluşturmaz gibi bir anlayışla değerlendiriliyor. Durum pek öyle değil değerli arkadaşlarım. Elbette herkesin bir siyasi tercihi vardır. Hâkimin de bir siyasi tercihi vardır, cumhurbaşkanının da bir siyasi tercihi vardır; daima vardır, her zaman vardır, her yerde vardır. Buradaki mesele, bir makamda bulunan kişinin subjektif siyasi tercihe sahip olup olmaması meselesi değil, bir makamda bulunan kimsenin kurumsal bir düzenlemeyle bir siyasi partiyi resmen temsil etme kimliğine sahip olarak aynı anda cumhurbaşkanı olarak görev yapıyor olmasıdır. Bu, subjektif bir olay değil, objektif, kurumsal bir tablodur; bu, kuvvetler ayrımını, cumhurbaşkanının konumunu, siyasi partiler arası ilişkileri temelden çok ciddi şekilde etkiler.
Değerli arkadaşlarım, bu şu demektir: Aslında bir siyasi parti başkanı Millî Güvenlik Kuruluna girecek demektir ama bir tek siyasi parti başkanı girecektir, diğer siyasi parti genel başkanları Millî Güvenlik Kuruluna girmeyecektir, giremeyecektir. Bir siyasi parti genel başkanı…
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) - Şimdi Başbakan giriyor.
DENİZ BAYKAL (Devamla) - Başbakan giriyor, Başbakan olarak giriyor. Bir; başbakanlığı kaldırıyoruz.
Şimdi, bir siyasi parti genel başkanı devletin bütün temel kurumlarına siyasi parti başkanı olarak gelecektir. 700 trilyonluk, katrilyonluk bir bütçeyi bir parti genel başkanı doğrudan harcayacaktır, o bütçeyi o şekillendirecektir. Cumhurbaşkanı bir siyasi parti genel başkanı olursa bu Anayasa'da var olan, var olduğunu artık aklı başında herkesin teslim ettiği yanlışlıkların tümü katlanarak artacaktır ve Anayasa'daki şikâyetçi olunması gereken yanlışlıklar bu Anayasa'yı çığırından çıkaracaktır.
Değerli arkadaşlarım, genel başkan Parlamentoya girecek olan milletvekillerinin kendi partisiyle ilgili olanlarını belirleyecektir. Yüksek Seçim Kuruluna listeyi genel başkan verecektir ve o genel başkan Parlamentoyu elinde tutacaktır ve yasama organı ile yürütme organı arasındaki ilişkiler herhangi bir başkanlık rejiminde kabul edilemeyecek ölçüde iç içe geçmiş olacaktır.
Cumhurbaşkanının Anayasa Mahkemesi üyelerini ataması yanlıştır. Niye yanlıştır? Cumhurbaşkanı bir kişi olarak hukukun kendi iç dinamiklerine bırakması gereken bir konuyu kendi siyasi kimliği içinde belirleyecektir. Bu, yanlıştır ama eğer o bir siyasi parti genel başkanı ise aynı zamanda onun Anayasa Mahkemesi üyelerini belirlemesi çok daha büyük bir yanlıştır. O Anayasa Mahkemesi ki Cumhurbaşkanını yargılayabilecektir. Cumhurbaşkanını ve diğer yetkilileri yargılayabilecek olan bir mahkemeyi biz bir siyasi parti genel başkanına belirletiyor olacağız.
HSYK'yı bir genel başkanın belirlemesi kabul edilemez, düşünülemez ama şimdi Cumhurbaşkanlığı kimliğinin arkasında bir siyasi parti genel başkanı olarak da, onun ayrılmaz bir parçası olarak HSYK'yı belirleyecektir.
Cumhurbaşkanının Meclisi feshetmesi doğru değildir. Başkanlık rejimlerinde böyle bir uygulama yoktur, yanlıştır ama bir siyasi parti genel başkanının Meclisi belirlemesi hepten yanlıştır. O Meclis ki millî iradenin yegâne ve gerçek temsilcisidir, bütün milletin temsilcisidir; o Cumhurbaşkanı ki seçime katılan çoğunluğun, sadece seçime katılan çoğunluğun bir fazlasının oyuyla seçilmiş olan insandır. Yani en fazla katılanların çoğunluğunu temsil eden, yüzde 50'nin altında olan bir siyasi ağırlığı, millî iradenin tamamını, milletin yüzde 100'ünü temsil edenin yetkisini elinden alır şekilde bir düzenleme getiriyoruz. Ve bunu şimdi bir siyasi parti kimliği içinde de kullanacaktır.
Değerli arkadaşlarım, olağanüstü hâl ilan edecektir Cumhurbaşkanı, bu da yanlıştır, böyle bir yetki yok, dünyada yok, diğer başkanlık rejimlerinde yok. Olağanüstü hâlde kararnameyi çıkaracak, olağanüstü hâl kararnamesi yapacak. Daha önce de ifade ettik, olağanüstü hâl kararnamesiyle Anayasa'yı değiştirse ona "dur" diyecek bir merci yok.
Değerli arkadaşlarım, bu çelişkiler ve Cumhurbaşkanına tanınan imtiyazların, dokunulmazlıkların, sorumsuzlukların, fiilen yargılanamazlıkların, fiilen sorgulanamazlıkların bir siyasi parti genel başkanına da teşmil edilmesi hem demokratik siyasi rekabeti çok ciddi şekilde zaafa uğratacaktır ve bu yönüyle hiçbir şekilde kabul edilemezdir. Böylece, siz, devleti sadece bir partiye indirgemiş olmuyorsunuz, bir siyasi partiyi de devletin partisi hâline dönüştürmüş oluyorsunuz; devlet ile millet ilişkisini devlet ile bir siyasi parti arasındaki ilişkiye indirgemiş oluyorsunuz. Bu, çok tehlikelidir, bu, egemenliğin çatlatılması anlamına gelmektedir, parçalanması anlamına gelmektedir ve millî iradenin sadece bir rüknü, bir cüzü olan bir siyasi partinin tüm devlet aygıtının, tüm olağanüstü yetkilerini, normal bir başkanlık rejiminde de olmayan yetkilerini, yargıdaki yetkilerini, yasama üzerindeki yetkilerini de kullanmayı ona emanet etmiş olmaktasınız.
Değerli arkadaşlarım, bu, devleti bir siyasi partiye indirgemek demektir. "Tek parti iktidarı" diyordunuz, anlaşılıyor ki artık tek parti iktidarı yetmiyor; şimdi, bir tek parti devleti istiyorsunuz.
Dğerli arkadaşlarım; devlet, millet ve egemenlik, parti düzeyine geçtiğiniz zaman aynen sürdürülemez. Parti, millet değildir. Parti, egemenlik değildir. Parti, milletin bir parçasıdır, bir rüknüdür, cüzüdür. Devlet, milletin kendisidir. Devletin kullandığı egemenliktir. Devletin egemenlik hakkı vardır. Devlet, milletin egemenlik hakkını devlet eliyle kullanır. Millet, o egemenliğin sahibidir; parti, o egemenliğin sahibi değildir. Partininki egemenlik değil, hegemonyadır. Bir parti hegemonyası söz konusu olur. Millî egemenliğin yerine bir siyasi parti hegemonyasını böylece ikame etme tehlikesiyle, tehdidiyle karşı karşıya oluyoruz.
Değerli arkadaşlarım, "Türkiye'de rejim değişmiyor, 1920'de 'cumhuriyet' dedik, devam ediyoruz." E, canım 1920'de "cumhuriyet" dedik de 1930'da da cumhuriyet, 1950'de de cumhuriyet, 1970'de de, 2010'da cumhuriyet. Bu, böyle mi? Böyle bir şey olabilir mi? Elbette, bizim devletimiz bir cumhuriyet olarak kuruldu. Dünyada pek çok cumhuriyet var. İran'daki de İslam Cumhuriyeti, Mısır'ınki de Mübarek'in zamanında da bir cumhuriyetti, şimdi de bir cumhuriyet, Libya'da Cemahiriye'ydi cumhuriyetlerdi, Irak'ta cumhuriyet, Suriye'de cumhuriyet. Yani cumhuriyetiz diye "Gerekeni hayata geçirdik, mesele yok." mu diyeceğiz? "Rejim meselesi kalmadı." mı diyeceğiz? Cumhuriyet olmak vasfı devam ediyorsa "Bir rejim sorunu yoktur." diyebilecek miyiz? Böyle bir şey söylenebilir mi? Tek parti cumhuriyet, çok parti cumhuriyet. Değerli arkadaşlarım, ciddi olalım. Anayasalar aslında bir medeniyet tercihidir. Bu Anayasa paketi Türkiye'nin asırlık medeniyet tercihini değiştirmeye yöneliktir. Bu paket, bildiğimiz örnekleriyle bir Orta Doğu dikta rejimini Türkiye'ye taşımanın bütün hukuki, anayasal altyapısına sahiptir. Bu getirilen paket, Türkiye'yi bildiğimiz bir Orta Doğu dikta rejimine döndürmenin bütün hukuki, anayasal altyapısını ortaya koymuştur. "Bizde dikta olmaz." sözünü güvence olarak kabul etmemizi istiyorsunuz. Bunları söyleyince "Bizde dikta olmaz." deniliyor. İyi, peki, olmazsa mesele yok diyeceğiz.
Değerli arkadaşlarım, Saddam'dan Muaviye'ye, Esad'dan Yezid'e kadar nice isimler bize hiç de yabancı olmayan bir kültürün ürünüdür. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, dünden beri Anayasa tartışmaları bir seçim olasılığıyla zenginleştirildi. Anayasa tartışmaları getirilen paketin faziletine birbirimizi ikna etmekten çıktı, tehdit ve şantaj anlayışının alenileştiği bir ortama geldik şimdi. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, erken seçim konusuyla ilgili olarak söylemek istediğim şudur: Eğer bu bir tehdit ise yakışıksızdır, eğer bu bir tespit ise zamansızdır; eğer bu bir tehdit ise böyle bir tehdidi Meclisimize de bu Meclisimizdeki hiçbir milletvekiline de yakıştıramam. (CHP sıralarından alkışlar)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Sizin tehditlerinizi de çok hatırlıyoruz çok.
DENİZ BAYKAL (Devamla) - Böyle bir tehdidi Meclisimize de buradaki teker teker her bir milletvekilimize de yöneltilmiş bir hakaret sayarım. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, 19-20 yaşındaki gençlerin bu iktidarın Suriye politikasındaki hataları sebebiyle…
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Bu ülke sizin tehditlerinizi çok gördü, kaos tehditleriniz oldu.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Saygılı ol!
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Siz Anayasa Mahkemesini bile tehdit ettiniz.
BAŞKAN - Müdahale etmeyelim sayın vekiller, lütfen.
DENİZ BAYKAL (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
REŞAT PETEK (Burdur) - Unutulmadı bunlar, unutulmadı Başkan.
DENİZ BAYKAL (Devamla) - Bu ülkenin 19-20 yaşındaki gençlerinin bu iktidarın yanlış Suriye politikası dolayısıyla Suriye'de, El Bab'ta gözünü kırpmadan şehit olmaya koştuğu bir ortamda, erken seçim tehdidiyle siyasi sonuç almaya kalkanları kınıyorum değerli arkadaşlarım. Böyle bir anlayışa… (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, ayakta alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
DENİZ BAYKAL (Devamla) - Sayın Başkan, iki dakika süre.
BAŞKAN - Tamamlayın lütfen, bir dakika veriyorum.
DENİZ BAYKAL (Devamla) - Bir zamanlar bu devletin himayesinde destek bulan PKK'lılara karşı Gabar Dağı'nda gözünü kırpmadan şehit olan gençlerimizin bu cesareti, metaneti, vatanseverliği karşısında doksan yıllık cumhuriyeti tehlikeye atacak bu projeye destek üretmek için seçim tehdidine boyun eğecek milletvekili varsa onu da kınıyorum. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, ayakta alkışlar) Eğer böyle bir milletvekili varsa, o milletvekiline de yazıklar olsun, o Meclise de veyl, yazıklar olsun o Meclise de!