‘Bazı okullar öğrencileri hayata hazırlamaz, onların içinden zaten hayat geçer’

‘Bazı okullar öğrencileri hayata hazırlamaz, onların içinden zaten hayat geçer’

Karin Karakaşlı*

Sonbahar kendini okulların açılışı ile hissettirir. Sanki yazılı olmayan bir kural uyarınca havanın serinlemesi ile okulların başlaması arasında doğru orantı vardır. Bu yıl kimi şehirlerde buz gibi rüzgârlar esti. Çünkü açılamayan okullar vardı.

Diyarbakır’da Eğitim Sen Diyarbakır Şubesi, Kürdi-Der ve Eğitim Destek Evleri tarafından Kürtçe eğitime açılan ve 60 öğrencinin kayıt yaptırdığı Ferzad Kemanger Eğitim Destek Evi, açıldığı günün akşamında Anayasa’nın 42. maddesi gerekçe gösterilerek mühürlendi. Okulun mührü iki kez söküldü, aralarında Büyükşehir Belediye Başkanı Gültan Kışanak’ın da bulunduğu yaklaşık 10 bin kişi, yürüyüş yaptı. Okulda nöbet tutuldu. Şehrin kalbi o okulda attı.

Kürtçenin bu topraklardaki serüveni, yakın tarihin de gayrı resmi kaydı sayılır. Uzun süre karda yürürken çıkan Kart-Kurt seslerine indirgenen ve varlığı inkâr edilen dil son olarak seçmeli ders kisvesi altında “Türkiye’de yaşayan dil ve lehçeler” adını aldı. Mevzuattaki adıyla “Türkiye’de yaşayan dil ve lehçe öğretmenliği” ise sadece ortaokul öğrencilerine, velilerin talebiyle açılacak dersler için geçerli olacak. Yıllar yılı yok sayılan, sonrasında yasaklanan ana dilini “yabancı dil” statüsünde almak artık neyin seçilmesi anlamına geliyorsa, o kadarı geçerli… 40 bin öğretmenin atanacağı listede, bu sene ilk defa “Türkiye’de Yaşayan Diller ve Lehçeler” dersi için 18 kişilik kontenjan ayrıldı. Bu durumda tezsiz yüksek lisans yapan öğretmen adaylarının aldıkları eğitim ‘formasyon’ olarak kabul edilmezken  binlerce öğretmenin fiilen çalışması mümkün değil.

An, bir göz kırpımlık sonsuzluktur. Aynı dönemde bu coğrafyanın ters istikametinde İmroz’da da bir okul için mücadele veriliyordu. Ve o okul da sadece bir eğitim kurumu olmanın ötesinde anlamlar taşıyordu.  İmroz’da bu yıl eğitim hayatına başlaması için çalışmaları devam eden Rum Ortaokulu ve Lisesi’nin Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 1 Eylül’e kadar binanın hazır olmaması gerekçe gösterilerek bu yıl eğitime başlamasına izin verilmedi. Beklentinin aksine 10 Eylül’de Meclis’ten geçen ilgili torba yasada da bu konuda bir düzenleme yer almadı. Adada bulunan altı ilkokul ve bir ortaokulun 1964’te ani bir kararla kapatılmasının ardından geçen yıl ilkokulun yeniden açılmasıyla, İmroz’da 49 yıl sonra ilk kez Rumca eğitim başlamıştı. Bu gelişme üzerine ortaokul ve lisenin de açılması için uzun süredir çalışmalar sürüyordu. Açılması durumunda 7 öğrencisi bulunacak olan ortaokul ve liseye öğrencilerin altısı Yunanistan’dan gelecekti. Bu son gelişme elbette, çocukları ile birlikte İmroz’da yeni bir yaşam kurmaya hazırlanan ailelerde büyük hüsran yarattı. Vakıflar Genel Meclisi Azınlık Vakıfları Temsilcisi Laki Vingas’ın sözleri meselenin özünü ortaya koyuyor: “Devletin kapattığı eğitimin devletin tekrar teşvikiyle açılması gerekiyor. 50 yıllık acıları sileceksin ve güvence vereceksin ki geri dönebilsin. Biz burada daha eğitim veremezken nasıl bir gelecek vereceğiz?”

Nitekim o güvence ve gelecek görülmediği içindir ki, adada geçen yıl açılan Özel Gökçeada Rum İlkokulu’nda eğitime devam eden öğrenci sayısı da ikiye düştü. Yani geçmiş acıların, büyük yıkım ve hayal kırıklıklarının azıcık da olsa telafisine imkân verilmedi.

Bu güncel tabloya geçmişten bir sahne de ekleyelim. 1860 Ermeni Nizamnamesi Sivil Meclisi’nin ana komisyonlarından birini oluşturan ve Osmanlı Vilayetlerindeki Ermeni okullarının önemli bir kısmını da sevk ve idaresi altında bulunduran Tedrisat Komisyonu’nun 1903’te yayınladığı rapora göre İstanbul, Kars ve Van gibi birkaç önderlik hariç, taşradaki ruhani önderliklere bağlı olarak faaliyet gösteren 863 okulda 84.923 Ermeni öğrenci eğitim görmekteydi. Bunun dışında bu komisyona doğrudan bağlı olmayan “özel” Ermeni okullarının yanı sıra çeşitli yardım, eğitim, kadın ve gençlik derneklerinin, Sanasaryan gibi pek çok hayırseverin de açtığı yüzlerce “sivil” Ermeni okul da vardı. 1915 sonrasına bir dönemin gerçeklerini ancak masal gibi dinlemesi kaldı. Geçmişine, geleceğine, tekmil varlığına kastedilen bir halkın okullarından sual olur muydu?

Yani bazı okullar öğrencileri hayata hazırlamaz. Onların içinden zaten hayat geçer. Okulların başlarına gelenler, varlıkları, yoklukları hep bir şeyler anlatır. Okul çocuk demektir. Çocuksa gelecek… Geleceğini ülkende görebilmek güven gerektirir. Anlattığım tabloda güven duymayı gerektirecek tek bir şey yok. O zaman ne yapar insan, güven elinden alınmışsa umuduna sığınır. Sığınır ki kendimim, biziz yaşıyorum, yaşıyoruz diyebilsin… 

 

*Bu yazı kaosgl.com adresinden alınmıştır.