BDDK Başkanı Bilgin: “Avrupa ve Amerika’ya bakarsak bankalarına para enjekte etmeyen tek ülke Türkiye. Param olsa hemen bir banka alırdım. Burada banka almak kâr marjı çok yüksek, sağlam bir yatırım.” Türkiye’nin çok iyi işleyen, sağlam bir bankacılık sektörüne sahip olduğunu vurgulayan Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) Başkanı Tevfik Bilgin Türkiye'deki yabancı bankaların ana ortaklarının, yurtdışındaki büyük krize rağmen buradaki iştiraklerine para koyduklarının altını çizdi. İstihdam yaratan ve potansiyeli olan firmaların yaşatılması gerektiğinden hareket ederek karşılıkları yeniden düzenlediklerini de hatırlatan Bilgin, Türkiye’deki bankacılık sistemine duyulan güvenin haklı temelleri olduğunu belirten Bilgin, özel sektörün borcunun büyük bölümünün de teminatlı olduğuna işaret etti. Bilgin’in Referans gazetesine yaptığı değerlendirmede şu bilgilere yer verildi: Bankacılıkta en büyük risk kredi riski Kredilerde takip oranını dikkatle izliyoruz. 2002 Temmuz'unda kredi takip oranı yüzde 25'e çıkmış. 2009 sonunda takipteki kredi oranı en kötü senaryo ile en çok yüzde 10'u bulur. Bu oranı bulsa bile bizim sermaye yeterlilik rasyomuz ortalamada 2.5 puan düşüyor. Ve hiç bir banka yüzde 8'in altına inmiyor. Takibe düşürme otur yeniden anlaş Sorunlu kredilerle ilgili iki aydır çalışma yürütüyoruz. İlgili tüm tarafların görüşlerini aldık. Reel sektör, Bankalar Birliği. Yapılan kredi ölmeden, yarı canlı iken eğer banka o firmanın çalışacak potansiyeli olduğuna inanıyorsa, firmayı yaşatmaya yönelik formülasyonlardır. Eskiden 90 gün içinde kredi taksitini ödemezse takibe aktarırdınız. Şimdi biz diyoruz ki 90 gün bekleme, taksiti bir gün geçti ya da 15 gün önemli değil. Eğer sorun varsa hemen oturun çünkü takibe intikal ettirdiği zaman tüm bankalar üzerinize gelir ve kara sicile girer. Oturun, anlaşın hemen yeniden ödeme planı yapın ve bunu bir basınç odasında bekletin. Ödemeye devam ediyorsa canlı kredilere alın. 10 ay sonra yine sorun olursa bunu 2 kere daha yapabilirsin. Takipte 3 hak verdik. En önemli amaç istihdam yaratan, potansiyeli olan ve bankaların inandığı firmaların yaşatılması. Son kararı banka verecek. Ama genelde firmalar bir banka ile çalışmaz. 3 bankayla çalışır. Bu yönetmelik bir bankayla sorunu çözdü. Ama mesela borcun yüzde 70'i bir bankaya, yüzde 5'i diğerine, yüzde 25'i de başkasına. Yüzde 5'lik banka hemen alıyım diye hemen üzerine çullanırsa diğer banka ile yaptığı şeyin de anlamı kalmaz. Belki ileride böyle geniş kapsamlı bankaların genelini alan şeyler de düşünülmeli. Kredi takibe dönüşüm oranı yüzde 3,7 Eylülde yüzde 3,4 olan kredilerin takibe dönüşüm oranı yüzde 3,7'ye çıktı. Oran sorunlu değil ama göstergeler önemli. Eylülden 16 Ocak'a kadar tüketici kredilerinden takibe intikal oranınında yüzde 27'lik artış var. Kredi kartlarında ise artış oranı yüzde 21 düzeyinde. 16 Ocak 2009'da tüketici kredilerinin takibe dönüşüm oranı yüzde 2,37, kredi kartlarının ise yüzde 6,9. Eylülde ise bu oran tüketici kredileri için yüzde 1,82, kredi kartları için de yüzde 5,9 düzeyindeydi. Yani bir trend var. Kredi kartındaki durum bankaların yaptığı pazarlama hatalarından da kaynaklanıyor. Ama alarm verici birşey yok. Ticari bireysel hepsinin ortalaması ise yüzde 3,7'ye gelmiş. KOBİ'lerde de bir miktar hareketlenme var. 2002 Temmuz'unda takip oranı yüzde 25'e çıkmış. Ben şuna eminim inşallah yanılmayacağım, 2009 sonunda takipteki kredi oranı en kötü senaryo ile en çok yüzde 10'u bulur. Bu oranı bulsa bile bizim sermaye yeterlilik rasyomuz ortalamada 2.5 puan düşüyor. Yani yüzde 3,7'den yüzde 10'a çıkarsa sermaye yeterlilik rasyosu 2.5 puan aşağı iniyor. Şu anda ortalama rasyo 17. Buna karşın hiç bir banka yüzde 8'in altına düşmüyor. Gerekirse temettü dağıtımını engellerim Bir bankada sermaye yeterlilik rasyosu yüzde 18-20 ya da 30 ise ona da kâr dağıtma demem yanlış olur. Çünkü artık adamın parası var. Ama diğerinin yüzde 12'lere geldiyse burada ihtiyat payı bırakmakta fayda var. Eğer bankacılar bunu göremiyorsa ben görürüm, onu engellerim, gerekirse temettü dağıtımını da engellerim. Obama da, "Bankacıların dağıttıkları temettülerden hayrete düştüm" diyor. Ben bunu 1.5 sene önce söylediğimde çok kızmışlardı. Temettüden kastım şu: Herkes farklı bir ücret alabilir. Ama siz ücretli bir yöneticiye şu hedefe ulaşırsan bunu vereceğim dersen ve o hedef çok agresifse, o bankaya en büyük kötülüğü yaparsınız. Adam ona ulaşmak için her türlü şeyi yapar. Dolambaçlı yola da girebilir, marjinal firmalara da gidebilir. Onun iyi dizayn edilmesi lazım." Dünyada ardı ardına yaşanan iflaslar Türkiye'deki bankaları da tedirgin etti. Bankacılar için ekim-kasım ayları kısmen de aralık çok tedirgin geçti. Bu yüzden bankalar likitte kalmak istediler. Ama o tedirginlik dönemi yavaş yavaş aşıldı. Ocakta ortalık biraz daha yumuşadı. Yabancı banka parayı getirdi yatırdı Bankaların tedirgin olduğu aylarda yurtdışı kredilerin yaklaşık yüzde 50- 60'ı yenilendi. Bir banka var, ana markası başka bir yerde. Bu dönemde onların da desteğini gördük. Bu da bizim için gurur verici bir şey. Yani ana banka ne kadar zorluk içinde olsa da, getirdi parayı yatırdı. Yabancı bankalar Türk bankacılık sektörüne ihtiyaç oldukça para getirdiler. Otoriteler kötü günlerde kurumları gevşetmeli O kadar çok risk var ki. Eskiden riskleri likidite, kur, faiz, kredi, ülke riski diye hepsini sayardık. Mevduat riski de vardı. Şimdi bu dönemde yeni yeni riskler görmeye başladık. Ama önümüzdeki dönemde en önemli risk kredi riski. Özellikle batık kredilerdeki artış. Bu nedenle bazı şeyleri bugünden düşünmek gerekebilir. Bu nedenle bankalarımız likit kalmak istiyorlar. Çünkü pasifte anında mevduatını almak isteyen bir grup var. Ki ortalama mevduat vadesi 25 güne düştü. Ekim, kasım, aralıktaki olay, likidite olayıydı. Bundan sonra krediler ne olacak, yavaşlatılmış bir film izleyeceğiz. Kredilerle ilgili mevzuat çıkarma ve yönlendirme yetkisi olan otoriteler, iyi günlerde sıkmalı, rezerv bıraktırmalıdır. Sıkmalıdan kastım, yavaş gidin, şunu artırın, sermaye yeterlilik rasyosu şu olsun. Bu kötü günlerde ise bunu gevşetmeniz gerekli. Biz gerekiyorsa sonuna kadar yaparız. Ama yapacaklarımızın sınırı var. Ama gerekiyorsa bazı şeyleri de ileride yaparız. Özel sektörün borcunun büyük kısmı teminatlı Özel sektörün 2009'da kaynak açısından sıkışmasının bankalar üzerinde yaratacağı etki üzerinde durulması gereken en önemli noktalardan biri. 2 senedir zaten bunları söylüyoruz. Özel sektörün dış borcuna dikkat diye. Türkiye'de ekonomi ile ilgili aktörler tam bir net bir resim yok ortada. Özel sektörün borcu biliniyor. Bunun bir kısmı bankalar. Geriye bir tutar kalıyor. Merkez Bankası bazı şeyler yapıyor ama bana göre çok detay değil. Buradaki en bilinmez şey, özel sektör bu parayı alırken yurtdışına ne bıraktı. Örneğin Almanya'dan, Londra'dan ya da New York'tan, Antep'teki bir makarnacıya ya da Çanakkale'deki bilmem ne firmasına direkt para geliyor. Bir teminat olması lazım. Eğer bu eurobond'sa, ya da bir mevduatsa o zaman hiç korkmamıza gerek yok. Ama bu teminat o fabrikanın hissesiyse, ya da bir tarla ise değerli bir yerde bir bakmışsınız bazı mülkler yabancıların eline geçebilir. Bana özel sektör borcunun önemli bir kısmının teminatlı olma ihtimali yüksek gibi gözüküyor. Kredilerin yüzde 50-60’ı offshore şubelerden Bankaların yurtdışı temsilcilikleri ile ilgili bir düzenleme yaptık, tepki aldık, bir noktaya getirdik, onu yayınladık. Ama bunun bundan sonraki dönemde çok daha yakın izlenmesi lazım. Bizim, 2009 ocak ortasında toplam kredilerimiz, 373 milyar TL. Türk bankacılık sistemindeki krediler. Bunun 262 milyar TL'si TL olarak verilmiş. 68 milyar dolar karşılığı olan TL'si yabancı para olarak verilmiş. Yani Türk bankacılık sektörünün yabancı para kredileri 70 milyar dolar diyelim. Bunun 40 küsur milyar doları, yaklaşık yüzde 50-60'ı bankalarımızın off shore şubelerinden geliyor. Biz neden zorluyoruz. Mevzuat diyor ki, "Bir kişi ihracat yapıyorsa, ihracat taahhüdünü Türkiye'ye getiriyorsa ona yabancı para kredi verebilirsin." Bizim bankalarda bu nasıl dolanıyor? Hiç bir ihracatı yok adamın, götürüyor Kuveyt'e, Bahreyn'e, Bahreyn'den getirmiş gibi yapıyor, işte o adama yabancı para kredi veriliyor. İşte bu 40 küsur milyar dolar, dolandırılan paranın asıl nedeni bu. Çok basit. Levent'te Marlboro satmak yasak, Mecidiyeköy'e geliyorsunuz, Marlboro alıp gidiyorsunuz, içmek serbest. Böyle bir düzenleme olmaz. Yani bu 32 sayılı kararın kesinlikle ele alınması lazım. Yabancı para kredi kullandırmak Türkiye içinde serbest olmalı. Benim bankacım buradan parayı dolandırıyor off shora'a. Yarın Maliye'nin neler yazacağı belli değil. Gri alandır bunlar. Sürprizler her an gelebilir. 2009'un ikinci yarısından sonra hareketlenme başlar Benim tahminim, 2009'un ikinci yarısından itibaren yavaş yavaş bir hareketlenme görürüz. O eski top noktaları kastetmiyorum. Bizim şöyle bir avantajımız da var. Turizm dönemi çok önemli, bayramlar çok önemli vs. Bankacılık olarak gerçek resmi görmemiz için 2009'un 6'ıncı ay bilançoları çok önemli. Ama 2009'u biraz düşünceli bir şekilde atlatma ihtimalimiz yüksek. Netleşme biraz 2010'u alabilir. 2009 haziranda bankacılık bilançosuna baktığınızda her şeyi çok net görebilirsiniz. Merkez ve Hazine görünmez kahramanlar Likidite yönetmeliği Merkez Bankası açısından önemli bir adım. Bankacı görecek. Merkez'in neye göre nasıl davranacağını bilecek ona göre adımını atacak. Burada körün önünde gitmek denir ya... Bence Merkez ve Hazine görünmez kahramandır. Aslında bir şeyler parça parça yapılıyor. Belki batının keşfettiği şeyleri bizler önceden keşfettik. 2001 krizinde uyguladık. Deneyimimizde var bazı şeyleri çok açık söyleyeyim çok önceden görebiliyoruz. Batı ise bunları deneye deneye buluyor. Bankalara para naklettiler ama gördüler ki bu para bankaların cebinde duruyor. Bana göre hala yapılması gereken şeyler olabilir. Kamu, özel tüm bankalara aynı uzaklıktayız 1 Aralık'ta göreve başlayınca bir konuşma yapmıştım: Büyük, küçük, özel, kamu, yerli yabancı bir ayırımı yoktur. Hepsi aynı demiştim. Hepinize aynı uzaklıkta ve aynı yakınlıktayız. Bizim için rasyoanalizde, alacağımız tedbirlerde ya da uyarılarımızda hiç birinin farkı yok. Kamu bankaları da dahil tüm bankaların kredilerini arkadaşlar analiz eder, raporlar, mevzuat açısından bakar. Ama 90'lı yılları unutmamalı. 2000'l yıllara gelindiğinde Halk Bankası'nın aktifinin yüzde 60'ı görev zararıdır. Şu andaki iç borcun önemli bir kalemi de zaten o günlerden geliyor. IMF'ye bankacılık öğretiyoruz IMF her geldiğinde bize uğrar. Bizle işi olmasa da uğrar. İlk dönemler çok işi vardı. Şimdi yavaş yavaş azaldı. Ama heyette bankacılıkla ilgili birileri olduğu için kesin bir iş çıkarırlar. O kesin yani. Hiç olmadık şeyler de çıkarabilirler. Ama IMF heyetlerinde, bankacılığın teorisi yapmış, pratikten hiç anlamayan kişilere bankacılık öğretmek de çok zor. Bizim çok zamanımızı alıyor. Ama bu da bir görev. Gerekirse bankacılığı da öğretiriz. Deneyimlerimizi de aktarırız eğer isterlerse. Gerçekten, 2001, 2002, 2003 yılında yapılanları ABD daha yeni keşfediyor. Bankalara para aktarmayan tek ülke Türkiye Batı'da Avrupa ve Amerika'da bankalarına para enjekte etmeyen tek ülke Türkiye. Bazı ülkelerde sınırsız güvence getirildi. İkinci paketler açıklandı Almanya'da. Bence böyle bir ülkede bankaların bazı talepleri varsa onların derhal yerine getirilmesi lazım. Onlar yerine getirildiğinde, hacimle yaratılacak katkı devlet bütçesine çok daha fazla olabilir. Aracılık maliyetleri, mevduatın vadesinin uzatılması, sürpriz vergiler olmasın. Siz 5 sene önce bir işlem yapmışsınız. 5 sene geçiyor. O günkü koşulların hepsini bir yana bırakıyorsunuz. Bir mükteza bir yorum yapıyorsunuz. Parası olan biri olsam Türkiye’den banka alırım Bizim ülkemizin diğer ülkelerden bir farkı var. Kriz döneminde değerlendirilecek en anahtar çözüm: 30 milyon genç nüfus var. Bunlar para varsa harcama eğilimi yüksek, yeniliklere açık, konut ihtiyacı olan, evlenecek, mobilya alacak vs... Bu bir harekete geçirirse, bu bizim en büyük avantajımız olacak. Avrupa'da yok bu. Parası olan biri olsam, gidip Almanya'da banka almam, İngiltere'de banka almam. Türkiye'de banka alırım. IT'si, personeli çok iyi bir bankacılık sistemi var. Al burada bankayı, kar marjın da yüksek olacaktır. İnanın en iyi pazar, bilen için, bence Türkiye. Kredi geri çağırmayı etik bulmuyorum Geçtiğimiz 4 ayda bazı bankacılarımızın, bazı şube müdürlerinin münferit, vadesi gelmemiş çeki işleme koyduğunu ya da kredinin taksitinin vadesi gelmeden "hemen getir şunu" dediğini gördük. Münferit olaylardır ve ocaktan itibaren de bu olaylar yavaş yavaş şiddetini azaltmıştır. Bunları da çok etik bulmuyorum. Siz 30-40 senedir bu firmalarla çalışıyorsunuz. Bugünlerde eğer bu firmalar iyi niyetli ise, banka tarafında da anlayışın olması gerektiğini düşünüyorum. Bankacılarımızın geçmiş dönem krizlerine göre duruşu çok sakindir. Dikkat edin, doğru düzgün açıklama yapmıyorlar, yeri geldiğinde konuşuyorlar. Birbirleri ile çok fazla rekabete girmediler, bu da çok hoş. Dolayısıyla her birine ayrı ayrı altın madalya vermek lazım. Bankacıların talepleri Aracılık maliyetlerinin (BSMV en önemlisi) indirilmesi. Mevduatın vadesinin uzatılması için gerekli tedbirlerin alınması. 25 günlük vadeli mevduatla bir iş yapamıyorsunuz. Çok basit: Uzun vadeli mevduat yatırıyorsan, 6 aydan uzun vadeli mevduat yatırdın ya da 1 yıldan uzun. Senin stopajın yüzde 2 olsun de, ya da yüzde 0. Bunu da Maliye Bakanlığı'nın yapması lazım. Bir banka uzun vadeli mevduatı bulduğu zaman onunla neler yapmaz. Bence Türkiye'de finans anlamına en önemli çözümü pasifin vadesini uzatmaktır. Buradaki en önemli şey de mevduatın vadesini uzatmaktır. Bakın o zaman reel sektör nasıl rahatlayacak. Bu parayı ne yapacaksınız? Zafer Bey diyor ya: Kuluçka... Vadeyi 6 ay üzerine bir çeksek inanın bankacılarımız çok büyük açılımlar yapar.