Orhan Pamuk, yeni kitabı “Masumiyet Müzesi”nde bekaretin bir tabu olmasını ele alırken din faktörüne yer vermiyor ve bunu “Bekaret dinin gerektirdiği önemli bir konu değil” diyerek açıklıyor. Pamuk, verdiği röportajında ayrıca “Romanım mahalle baskısında aşkın da romanı. Ama sadece mahalle suçlu değil” diyor.Pamuk, romanıyla ilgili sorulara bir hayli tartışma yaratacak cevaplar veriyor:
*Kitabınızda ilk kez şehvete yer veren bir cinsellik var...Ama bunu şehvet olarak görmüyorum. Kitabımda cinselliğin önemi var ama tahrik edici bir cinsellik değil. Hakarete uğramış muhafazakar bir yazar gibi cevap verdiğimin farkındayım, ama öyle hissediyorum. Yine bir muhafazakar gibi “Kahramanlarımın insanlığını anlamak için bir cinsellik var, yoksa kışkırtmak için değil” diyeceğim.
* Romanınızda kapalı toplumlar ve aşk arasında ilişki kurduğunuz bölümler, çok konuşuldu. “Ne kadar düşünce özgürlüğü o kadar aşk” dendi. Ama...
Tam onu demiyorum. Şunu açıkça söyleyelim Sovyetler Birliği bugünkü Türkiye’ye göre daha kapalı bir toplumdu ama aşk diplomasisi için bir alan olduğu gibi kadınlar Türkiye’ye göre daha özgürdü ve bana kalırsa aşk da kendini daha çok ifade edebiliyordu. İnsanlar kendi vücutlarına ve cinselliklerine sahiptiler. “Yani demokrasi olmayan yerde cinsellik olmaz” demiyorum. “Kadınlara baskı olan bir ülkede kadınların özgürleşmesi bir yere kadar olur” diyorum. Kadınların özgürleşmesi için bizimki gibi bir toplumda toplumun özgürleşmesi gerek. Bütün Atatürk “reformlarına” rağmen Türkiye’de kadınlar, adam başı gelirde benzer ülkelere göre daha çok eziliyor. Bunun dinle ilgisi olduğu gibi açık toplum olmayışımızla da ilgisi var.
* Romanda “bekaret” tartışması önemli yer tutuyor. Ancak bunu yaparken az önce Türk kadının özgürleşmesine engel olduğunu söylediğiniz din faktörüne yer vermemişsiniz. Neden?
Bekaret dinin gerektirdiği öyle önemli bir konu değil. Gelenek konusu.
* Dindarlar için bekaret önemlidir.
Evet, ama muhafazakar oldukları için. Dindar oldukları için değil. Bu kadar. Bu konuyu kesmek isterim.
* Neden?
Anlattığım konuların tarihsel uzmanı gibi konuşmak istemem. Kitabın bekaret konusunu konuşması da zor. Bunun gelenek ve dinle ilgisi olmayan bir erkek kıskançlığı da var “Benden önce başkasıyla oldun” denmesi gibi. Bu sadece İslam’la da ilgili değil, tüm toplumlarda vardır. Haçlıların bekaret kemeri vardı.
* Din derken “Neden İslam yok” demiyorum. Hıristiyanlık yaygınsa Hıristiyanlık, Şamanizm yaygınsa Şamanizm olur. Sadece neden din yok?
O konularda bilgi sahibi değilim, diyeyim.
* Romanda Füsun’u hep Kemal’in gözünden okuyoruz.
Bir erkek tarafından birinci tekil şahısla yazılmış ve kadınlardan ciddiyetle söz etmeye çalışan tüm romanların derdi budur. Bunu aşmaya çalıştım. Ezilen kısım kadın olduğu için de, romanlarım her zamanki gibi feminist eleştiriye açıktır, bekliyoruz.
İkiyüzlülüğü teşhir
* Sorayım. Romanda “Avrupai” kadınların “nasılsa evlenecekleri erkekle olmalarını” ikiyüzlülük olarak yorumluyorsunuz. Ama biraz haksızlık...
Ama bu kitabı onların ikiyüzlülüğünü teşhir etmek için değil geleneğin gücünü göstermek ve insanın kendini modern hissetmesine rağmen geleneğin onu ezeceğini anlatmak için yazdım. Güçlü kadınlarımız var kendi parasını kazanan, kendi gövdesine sahip. Ama onlar sanıldığından az. Onların geldiği noktada da toplumun geldiği nokta değil. Onların kişisel başarıları. Türkiye kadın özgürlüğü konusunda dünyaya göstermek istediğinden çok geride. AB’ye girmek isteyen ülkeler içinde kadınlarına en kötü davranan ülkelerdeniz. Tabii bu göreceli bir durum... Mısır’dan ve İran’dan da iyiyiz.
Kahramanlar suçsuz değil
* O zaman bu, “Mahalle Baskısında Aşk”ın romanı mı?
Bu, şu sıralar çok siyasileştirilmiş bir kavram. Eğer bu kavramla anlatılan gelenek modernleşmeyi çatur çutur yer, bu ülkede hiç modernleşme olmaz derseniz bunda gerçek payı var. Kitabıma “Mahalle Baskısında Aşk” derim ama modern kahramanımız da suçsuz değil diye eklerim...
* Mesela bu nedenle kahramanınız Kemal’e kızgınım, tavır kymuyor.
Mahalleyi suçlayacaksak modernleri de suçlamalıyız. Bu, ne modern kesimi Batı taklitçisi, ne de muhafazakar kesimi baskıcı gösteren bir kitap. “Modern dünyanın imkanlarına biraz özenti olarak izin veriliyor ama muhafazakarlık kendini dayatıyor” diyorum. Bir de insanlar olaylara siyasi bakmazlar, mutluluklarını ararlar. Onlar bunu ararken ben de eleştirel olabilirim. Ama ana tema mutluluk. “Kar”da da böyleydi ama orada siyaset önde olduğu için siyasi fikirler söyleniyordu. Burada onu yapsaydım roman, yanlış yerlere sürüklenirdi.
Sosyeteye ölçülü eleştiri
* Romanınızda Türkiye burjuvazisine de eleştiri getiriyorsunuz...
Kitabımda sosyete denilen bir çevreyi eleştiriyorum ama ölçülü bir şekilde. Onları da olduklarından önemli göstermek istemem. Çünkü 70’lerde Türk burjuvazisi çok korkak, kırılgan bir sınıftı. Şimdi bile çok cesur olduğu söylenemez. Mesela TÜSİAD bazen kurulu düzene karşı çıkabiliyor ama bazen de korkuya kapılıp uzlaşıveriyor. Pek de özgürlükçü olamıyor. Sözünü ettiğim 1975’lerdeki Türk burjuvazisi ise çok korkak, kırılgan, ufku olmayan bir zümre. Bir cümlem var, aşağı yukarı şöyleydi, “Bu insanların büyük servetleri olmadığı gibi büyük, derin idealleri de yok.” Benim fikrim de buna yakın.