AKP’nin tek başına iktidar olması için muhtemel senaryolar ne?
Bu sorunun yanıtını almak için KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır’ın kapısını çaldık. 1 Kasım genel seçiminde siyasi mühendislik becerisini de sınayacak olan AKP’nin kamuoyuna yansıyan girişim ve planlarını sorduğumuz Ağırdır, Saadet Partisi’yle ittifakın olası oy getirisini, Fatih Erbakan veya Tuğrul Türkeş gibi diğer partilerin tabanlarına sesleneceği umulan olası adayların etkisini, 7 Haziran'da kıl payı kaybedilen ve bıçak sırtı kazanılan bölgeler listesi eşliğinde aktardı.
Ağırdır, PKK’nın 6 Eylül Pazar günü gerçekleşen Dağlıca saldırısından önce yaptıkları araştırmadan yola çıkarak “Dağlıca’dan önce seçim sonuçları farklı değildi” diyor. Ancak Dağlıca ve sonrasında yaşanan olayların sandıktaki karşılığını şu anda bilinmez görüyor ve güvenlik kaygısının yarattığı bu durumu çakmak metaforuyla açıklıyor:
“Gözüne çakmak tutsam o anda geri mi kaçarsın, panikle bana mı vurursun, bunu kestiremem.”
T24 yazarı Ağırdır, 7 Haziran’daki seçmeninin PKK’nın saldırılarından HDP’yi sorumlu tutmayacağını ve büyük çoğunluğunun 1 Kasım’da da HDP’ye oy vereceğini savunuyor. “HDP’nin baraj altında kalma ihtimali yok” diyen Bekir Ağırdır’a göre, “HDP’nin, yanlış bir şekilde emanet oy başlığı altında görülen, beyaz Türk seçmeninin artma ihtimali var.”
Ağırdır, 1 Kasım seçimlerine siyasi açılım değil, mühendislik gözlüğüyle baktığı için eleştirdiği AKP için özetle “Tek başına iktidar fırsatını yakalaması kolay değil, ancak mümkün” derken şu öngörüsünü paylaşıyor:
“AKP 276’ya ulaşsa bile ben 2017’de yeniden genel seçim olacak diyorum. Çünkü 327 ile yönetemedi. Oyu yüzde 41’de kalsa ve siyasi mühendislikle 276 olursa hiç yönetemeyecek. 2019’da 3 seçim aynı yıla sıkışıyor. 2019 seçimleri başlamadan Tayyip Bey, 2017’de gücünü son bir kere daha sınamak ister.”
KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır’ın T24’ün seçim süreci çerçevesinde yönelttiği sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
- Sizce bugün seçim olsa partilerin alacağı oy oranı kaç bandında seyreder?
Seçim olursa ne olurdu meselesini pazar sabahı itibarıyla konuşuyoruz. Çünkü Dağlıca’dan itibaren bir şeyler değişti. Ancak o ana kadar çok özel bir şey değişiklik yoktu, yine 4 parti olacak, AKP tek başına iktidara gidecek oyu yakalayamayacak gibi görünüyordu. 7 Haziran’la birlikte son 5 yılın şu seçmen tercihlerinin şu karakteristikleri teyit edildi: 1) 4 parti artık konsolide oldu, küçükler oylarını değiştirecek büyüklüğe gelemiyorlar. 2) 4 partiyi var eden tarihsel, sosyolojik, kültürel birtakım kümeler. Dolayısıyla bu partiler kimlik partilerine ve siyaset de kimlik üzerinden yapılır’a dönüştü. Bu nedenle de 5. bir parti aralarına katılamıyor. 3) Kutuplaşma. AKP’ye yakın entelektüellerin çeşitlilik dediği şeyin kutuplaşma olduğunu onlar dahil herkes kabul etti. 4) Siyasi rekabet eksikliği. AKP iktidarı yerine yeni bir aday var dediğimiz kimse yok.
Güncelin değil, yapısal durumun tarifi olduğu için bu dört madde seçimde kolay kolay bir şey değişmeyecek diyoruz. Son iki ayda bile yaşananlar, normal bir ülkede yaşanırsa sistem çatırdar ama biz diyoruz ki “Bunlara rağmen oy değişmez.” Üzerine kafa yormamız gereken bu sürrealizm. Çünkü insanlar normal muhakemeler yerine sıkıştığı kimlikleriyle davranıyor. Bunun sonu gettolaşma.
7 Haziran’da bir bakıma başkanlık oylandı ve yüzde 60 hayır dedi. 1 Kasım artık AKP’nin tek başına iktidarının referandumuna dönecek. Bu seçimde de AKP tek başına iktidar çoğunluğunu yakalayamazsa bir daha kolay kolay bunu yakalayamayacak demektir. Çünkü bu AKP’nin giden seçmeninin kalıcı olarak gittiği anlamına gelecek.
7 Haziran’dan beri yaşadıklarımız, dünyanın ekonomik seyri ve Suriye-IŞİD meselesini üst üste koyduğumuzda 1 Kasım’da ana dürtü güvenlik olacak. Güvenlik söz konusu olunca da neticeyi kestirebilmek mümkün değil. Çünkü konuştuğumuz şey korku.
- Güvenlikten kast ettiğiniz ne?
Kullandığım bir model var; seçmen 3-5-2 oynuyor. Kaledeki 3 dediğim geçim; savunma hattı da eğitim, sağlık, güvenlik ihtiyacı. “Türkler istikrar sever” lafını yaratan da buradaki güvenlik. Seçmen bir ekonomik kriz riski veya yaşıyorsa sorumlusu olarak gördüğünü cezalandırıyor. Veya asayiş, can güvenliği, terör ve çatışmalardan dolayı bir risk görürse veya bir siyasi kaos ihtimali görürse... Ama burada şöyle bir mesele var; AKP 2011 yerel seçimlerine gelene kadar eğitim, sağlık ve geçim alanlarındaki başarısıyla konuşuldu. Artı güvenlikte de “Problemlere sahip ancak yönetmeye çalışan istikrarlı çoğunluk hükümeti var” düşüncesi hakimdi. Bu nedenle savunma hattı AKP’nin en sağlam alanıydı. Ama bugün savunma hattı çökmüş durumda. Ekonomik kriz riski, kurlardaki oynama, işsizlik rakamları, büyümede durağanlık nedeniyle geçimde soru işaretleri var. Okul, sınıf açığı kapanan, velilere yardım edilen, okullaşmada erkeklerde yüzde 100, kızlarda yüzde 98’e ulaşılan eğitimde, AKP niteliğe geçmesi gerekirken 4+4+4 sisteminden başlayarak bir ütopyaya sarıldı.
Sağlık eğitim kadar sarsıntı nedeni değil ancak güvenliğe gelince; bu hafta sonu itibarıyla her beş insandan dördü son 2 aya bakarak “Bu çok ciddi bir siyasi kriz” diyor. Ve önümüzdeki üç ayda ekonomik kriz beklentisi dörtte üçe geldi. Bu 60 aylık araştırma dizisi içinde en yüksek oran. Kendisinin ve ülkenin ekonomik istikametinin kötüye gideceğini düşünenler yüzde 75’lere çıktı.
Eskiden umut vaat eden, toplumun önüne bir vizyon koyan AKP, bugün insanlara göre vizyonları savunabilir halde değil. Çünkü güncel dertleriyle meşguller. Vatandaş tüm bu hikâyeyi görüyor, ancak kimliğinden ve kutuplaşmadan dolayı 7 Haziran’da 18,5 milyon insan AKP dedi. Ama AKP 18,5 milyona ilave seçmen getiremiyor.
- 7 Haziran ertesinde 18,5 milyonun 18’inin çekirdek oy olduğunu söylemiştiniz. Bugün AKP’nin çekirdeği ne durumda?
Ekleme yapamadığı gibi eldekileri koruyup koruyamayacağı meselesi var. AKP pazardan önce çekirdeğini kimlik gibi sebeplerle koruyor gibi görünüyordu. Ama Dağlıca’dan sonra Türkiye’deki vites, duygu hali arttı.
- “Ama”nıza rağmen yazılarınızda infial halinin AKP lehine mi, aleyhine mi sonuçlanacağının belirsiz olduğunu söylüyorsunuz.
Hafta sonu olanları görünce, haberlerde şehit sayılarını duyunca sadece ekonomik kriz olmasın, siyasi istikrar olsun çabasından daha çok, iş daha etinde damarında hissettiği bir tehlikeye dönüştü. Bu korku halinde insanlar rasyonel davranmayabilir. Gözüne çakmak tutsam o anda geri mi kaçarsın, panikle bana mı vurursun bunu kestiremem. “Lanet olsun” diyerek, oyunu verebileceği bir potansiyel görmüyorsa, “İstikrarlı bir hükümet acaba bu dertleri yoluna koyar mı” umuduyla oraya doğru da kayacak insan da olabilir. Ama burada mesele 18,5 milyondan 500 bin adam “Bunlar neden oldu buna” diyerek küsüp gidebilir, 500 bin adam da gelebilir. Aynı Ahmet’ten bahsetmiyoruz ama Ahmetgillerden konuşuyoruz. Bazıları gidecek, bazıları gelecek.
‘Balinanın kuyruğu titriyor, ne tarafa vuracak bilmiyoruz’
Burada eğer iddiası olan bir parti seçeneği olsaydı AKP 1 Kasım’da kesin kaybediyor, derdik. AKP “Tek başına iktidar vermezsen bana böyle oluyor” diyor, ötekiler “Tek başına iktidar verirsen diktatör olacak” diyor. Hepsi korkudan konuştuğu için etki-tepki birbirini nötralize ettiği için çok radikal bir değişiklik olmayabilir mi sorusu akılda duruyor. İkircikli konuşma sebebimiz bu. Balinanın kuyruğu titriyor, ne tarafa vuracak bilmiyoruz.
- 54 milyon seçmenin bir kısmı siyasal mühendislik konusu da olan katılımda bulunmamayı tercih edecek. Ancak geri kalanlardan kaçı sizce sabit, ne kadarı güvenlik sebebiyle kayma yaşayabilir?
Katılımı dikkate almadan, 54 milyonu 100 kabul edince AKP’nin - ciddi soru işaretlerine sahip - çekirdek oyu 35. Bunun farkında oldukları için örneğin AKP seçmene yeni bir umut vaat etmek yerine ince mühendislik yapıyor.
- Bu mühendislikleri teker teker incelesek; örneğin Saadet Partisi’yle ittifakın AKP’ye getirisi ne olur?
Bizim siyasiler şöyle sanıyor: “SP’yle AKP anlaşırsa 18,5 milyona SP’nin BBP’yle ittifakla aldığı 1 milyon eklenecek, 19,5 milyon olacak.” SP’nin tüm seçmeninin AKP’ye oy vereceğini sanmıyorum. Öyle olsaydı bu insanlar barajı geçip geçmeyeceğinden emin olmadığı halde partisine oy vermezdi. Bu insanların daha önceki zihinlerine, gönüllerine haksızlık!
Ama diyelim ki SP’nin bir milyon oyu AKP’ye gitti, diğer bütün partilerin oylarını il bazında sabit kabul edersek tam bir matematiksel öpüşme sonucu bunun AKP’ye maksimum katkısı 4’ü MHP’den, 4’ü HDP’den, 3’ü CHP'den gelecek 11 milletvekili. Ama benim tezime göre, SP seçmeninin minimum yarısı AKP’ye oy vermeyeceği için maksimum getirisi 5-6 milletvekili olur.
- İsim insanların sandıkta kararını değiştirir mi sorusuyla birlikte; AKP ikinci bir adım daha atsa ve Fatih Erbakan’ı aday gösterse?
Üç – beş bin oyu etkiler ama ana matematiği etkilemez, ittifakla birlikte tek başına AKP’ye iktidar getirmez.
- 7 Haziran ertesi “kıl payı kaçan” ve “kıl payı kazanılan” bölge listeleri dolaşıma girdi. Bu adımları, merdivenin bir basamağı olarak görsek ve detaylara girsek?
7 Haziran’dan önce de HDP ile MHP’nin aldığı oylar belirleyecek sonucu demiştim. Çünkü onların marjinal faydası fazla, oranlarından fazla milletvekili sayısı sonucu üretecekti. Nitekim öyle de oldu.
D’Hondt sistemini anımsatalım; her partinin aldığı oy toplamı, sırasıyla 1’e, 2’ye, 3’e, 4’e bölüyor ve o bölgenin çıkaracağı milletvekili sayısına ulaşıncaya kadar bu işlemi yapıyorsun. Her bölünmede en yüksek oyu alan bir milletvekili çıkarıyor. 81 ilin sonuncu milletvekilini hangi parti kazandıysa o partinin kendisine en yakın partiyle arasındaki farka bakmak lazım. Eğer bu fark 100, 1000 gibiyse o ilde örneğin Fatih Erbakan’ın aday olması bir şey değiştirebilir. Dolayısıyla bütün aritmetik ihtimaller gerçekleşse bile, maksimum 81 milletvekilinin yeri değişecek. Yani geri kalan yaklaşık 470 milletvekilinin nasıl dağılacağı aşağı yukarı belli.
Peki 81 milletvekilinin hangilerinin değişmesi daha kolay ihtimal? Bazılarındaki fark büyük; örneğin İstanbul’da 18. sıradaki milletvekilliği için son aşamada bölünme yüzünden bin fark gözükse de aslında o diğer partinin ek olarak alması gereken 18 bin oy. Farkın yüzde birin altında olduğu, 3-5 bin oyla yer değiştirme ihtimali olan milletvekilliği sayısı 15.
- Bunlar hangileri?
İstanbul 3. bölgede binde 12 oy yer değiştirirse MHP’nin milletvekilliği AKP’ye, Kocaeli’nde binde 12 oy değişirse HDP’den MHP lehine, Samsun’da MHP’den AKP’ye geçiş olabilir. Diğerleri: Ankara 2. Bölge, Amasya, Aydın, Malatya, Çorum, İzmir 1. Bölge, Hatay, İstanbul 1. Bölge, Diyarbakır, Ankara 1. Bölge, Balıkesir ve Van.
Bunların toplamında Erbakan gibi ufak ittifaklarla AKP 7 milletvekilliğini kolayca kazanabilir, ama 4 tane de kaybetme riski var çünkü ötekiler de boş oturmayacak. CHP’nin 3 kayıp riski, 1 kazanma ihtimali; MHP’nin 4 kayıp, 7 kazanma ihtimali; HDP’nin 4 tane milletvekilliği risk altında.
- Bu tablo AKP için risk barındırsa da matematiksel olarak AKP’nin tek başına iktidarı mümkün...
Doğru. Bu nedenle matematikle uğraşan insanlar şunu söylüyor: Yüzde 43’ü yakalasa bile AKP tek başına iktidar olamayabilir, ama 43 oyla 280’i milletvekilini de bulabilir.
- AKP’nin 1 Kasım’da maksimum ve minimum alacağı oy oranı ne?
Yüzde 39 ile yüzde 43.
- Gezici araştırma şirketi ağustos ortasında yüzde 35’in altına düşme ihtimalinden bahsetmişti. Sizce bu ihtimal gerçekçi değil mi?
Benim 39-43 dediğim Dağlıca’dan öncesi. 45 gün var ve bugün sokaklarda olan hal devam ederse bu ne üretir bunu kestiremem.
- Sizin Türkiye’nin yakın geçmişinde benzerlik kurarak “Seçmen, güvenlik sebebiyle şu tercihi yapabilir” demenize yol açan bir dönem var mı?
28 Şubat, Marmara depremi ve 2000-2001 ekonomik krizleri. Bu dört yılı birlikte saymak lazım, ardından seçmen partileri darmaduman etti. Ama o zamanki tabloda bir “5. parti” vardı; AKP. Bir başarı hikâyesi olarak çıkan AKP 2007’den sonra seçmenini konsolide etmeye yöneldi. Ergenekon girişimleri, 27 Nisan, Cumhuriyet mitingleri nedeniyle kendini tehdit altında hissetti. O algı güçlendikçe “Başarılarıma rağmen tehdit var” diyerek kutuplaşmadan medet ummaya başladı ve seçmenini “AKP’lileştirme”ye çalıştı. Ama 2010’dan sonra 3. döneme girildi ve AKP ile seçmenini “Erdoğancılaştırma” başladı. 2011 seçimlerine giderken, parlamento kapatıldıktan sonra iki ayda hükümet 40-50’ye yakın kanun hükmünde kararname çıkardı. 8 sene boyunca yapılan reformlar geri alındı ve dehşet merkeziyetçi yeni bir devlet nizamı tanımladı Tayyip Bey. O zamandan belliydi ki Tayyip Bey, 2010 referandumundaki yüzde 58’i kendi oyu olarak görüyor. Ama çekirdek çözülmeye başladı ve oyları yüzde 35’e geriledi. Bu süreç böyle devam ederse AKP burnunu düzeltemez demektir. 17 Aralık’ı gördüğü halde vefa duygusuyla bu toplum, 21 milyon kişi Erdoğan’a Cumhurbaşkanlığı için oy verdi. Ama Tayyip Bey’in başkanlık, tek adamlık zorlaması devam ettikçe seçmeniyle arası bozuldu, AKP ile arasındaki senkronizasyon bozuldu. Benzin fiyatları düşmüşken, yorulmuş kadroları değiştirme fırsatını kullanabilselerdi 2023’e gidebilirlerdi.
- Size göre AKP’nin önündeki en büyük engel Erdoğan mı?
Tek başına Erdoğan değil, aradaki engel senkronizasyon bozukluğu. Kadrolarını yenileyemiyor, “7 Haziran’dan ders aldım, söylemimi değiştiriyorum” diyemiyor AKP. Aksine her şehit konuşması muhalefeti şeytanlaştırma üzerinden yürüyor. PKK, FETÖ, DHKP-C, CHP, ABD diyerek listeyi uzatıyorlar giderek ve bunun aleyhlerine olduğunu anlamış değiller.
7 Haziran sonucuyla ilgili AKP, özellikle de Erdoğan şu algıya sahip “Seçmen bize ders vermek istedi, ama dozunu ayarlayamadı” veya “Seçmen HDP’ye sempati göstermek istedi, pişman oldu.” Bence bu ikisi de yanlış. O yüzden böyle bir zorlamayla uğraşıyorlar. Nerede hata yapıyoruz, diye baksalar çözüm üretebilirlerdi.
- Sizden aldığımız his şu: “Siyasi mühendislik yetmez, AKP tek başına iktidar olmak istiyorsa siyasi açılım yapmalı.” Doğru mu?
Aynen öyle. Kürt meselesine, sokak olaylarına daha girmeden önce böyleydi. Şimdi bunlar da eklenince AKP’nin tek başına iktidar fırsatını yakalaması kolay değil.
- HDP baraj altında kalırsa?
HDP’nin baraj altında kalma ihtimali yok. Kürtlerin Türkiye’den değil ama AKP’den duygusal çözülme yaşadıklarını AKP hâlâ göremedi.
- Toplam kaç Kürt seçmen var?
Hesaplarımıza göre 8 milyon civarında. Bu seçimde 6 milyon HDP oyunun kabaca 5 milyonu Kürtlerdendi. 2 milyonu AKP’de, bir milyon da parçalıydı.
- AKP veya HDP’ye oy veren Kürtlerin tercihlerini değiştirme ihtimali sıfır mı?
Can güvenliği, yüzlerce yılın asimilasyonundan etkilenmiş, ekonomik çıkarları nedeniyle AKP’nin Kürt oylarının sıfır olması beklenmez. Bölgede oyu dibe kadar iner ama Batı’ya göç etmiş ailelerde sıfıra ineceğini sanmıyorum. O nedenle 10 Kürdün ikisi yine AKP’de devam edebilir. Artık HDP yükselecekse de AKP’li Kürtlerden dolayı yükselmeyecek.
‘Oy kaymaları AKP ile MHP, CHP ile de HDP arasında olacak’
Giderek 4 kimliğin ikili bir üst konsolidasyona dönüştüğünü seziyorum; AKP-MHP ve CHP-HDP bloku. Türkçülük, Kürtçülük, laikçilik, İslamcılık kimlikleri kutuplaşma üzerinden bakınca AKP bir taraf, üçü bir taraf diye görmek mümkün; sosyolojik olarak dindarlar ve sekülerler diye görülebilir. Ama bugünkü suni kutuplaşma bu sosyoloji üzerinden gelişmiyor. Bugün olan üretilen korkudan dolayı bir yan yana gelme durumu var; katılıp katılmamaktan bağımsız bir taraf vatanı ve inancı üzerinden bir tehdit görüyor, diğer tarafta hayat tarzı ve özgürlükleri üzerinden tehdit altında hissedenler var. Bir tarafta askeri, polisi, Osmanlı Ocakları, Ülkü Ocakları, diğer tarafta PKK gibi başka insanlar var. Bu lümpenleşmeyle birleşiyor. Seçim üzerinden söylersek, oy kaymaları AKP ile MHP, CHP ile de HDP arasında olacak. Diğerleri arasındaki geçişkenlik çok küçüldü.
- Yine de örneğin AKP’den HDP’ye geçecek az da olsa Kürt oyları öngörüyorsunuz?
Evet ama az. Kast ettiğim bir puan üretecek minimum 400 bin seçmenlik bir hareket.
- Dolayısıyla sizce seçimi MHP’nin oyları mı belirleyecek?
AKP ile MHP’nin ilişkisi.
‘Seçmen PKK’nın faturasını HDP’ye kesmeyecek’
- Selahattin Demirtaş’ın amasız ateşkes çağrısı karşısında PKK’nın Dağlıca, Iğdır saldırıları ile HDP’ye “Seçimde başarı elde edemediniz” eleştirileri sizce HDP’yi nasıl etkileyecek?
PKK baştan aşağıya hatalı; 1) yeniden silah ve teröre sığınmasıyla, 2) banka kuyruğunda karısının yanında ensesinden vurarak subay, uykuda polis öldürmesiyle... Bunun hak mücadelesiyle ilgisi yok, suikastçilik bu! HDP’nin yüzde 13 alması belli ki sadece AKP’yi değil, PKK’yı da rahatsız etmiş.
- Buna rağmen HDP’nin oyları düşmeyecek diyerek şunu mu söylemiş oluyorsunuz: “Seçmen PKK’nın yaptıklarının faturasını HDP’ye kesmeyecek.”
Evet, aynen öyle. O yüzden biraz önce Kürtler Türkiye’den değil, AKP’den umutlarını kesiyor, dedim. Kürtler Türkiye’de bir ortak hayata inandıkları için HDP’ye oy verecek, PKK’yı onayladıkları için değil. Çünkü kendi taleplerini savunacak siyasi alanda meşru, barajı yararak gelmiş bir HDP var. Kürtler HDP’den vazgeçmeyecek.
- Kürtler vazgeçmese de, KONDA’nın temelsiz gördüğü tabirle “emanet oy” kategorisi altında HDP’ye oy veren Türkler vazgeçecek mi?
O oylar CHP’de emanetti. Burada HDP’nin söylemine bakmadan, barajı geçsin diye oy veren birdir. Bunlar oyunu çekse bile HDP’nin oyu yüzde 12 olacak. Ayrıca, her ne kadar CHP pozitif siyaset yapsa da AKP’nin iktidarı kaybetmesine yol açan CHP değil, HDP oldu. HDP’nin muhalefetinin AKP’de daha büyük hasar açtığını görürse CHP seçmeni, CHP’den bir miktar daha HDP’ye kayış olabilir. Geçen seçimde az bir kayış oldu ama bu seçimde gerçek bir kayma olabilir.
- “Mevzu güvenlikse seçmen öngörülemez” dediniz, ancak bir parantez açarak PKK saldırılarına rağmen, azalacak gözüyle bakılan HDP’nin beyaz Türk oyunun artabileceğini söylüyorsunuz, doğru mu?
Evet doğru, iki nedenle; birincisi bahsettiğimiz “hasar” meselesi, ikincisi de HDP’nin “Yeni Hayat” söylemini tutarlılıkla devam edebilmesine bağlı. Bu konularda HDP, CHP’den çözülme üretebilir; yüzde 17, yüzde 15 de olabilir.
Burada mesele hem PKK, hem AKP HDP’yi çok fazla sıkıştırıyor. Ve HDP’ye bir soluklanma ve çoğulculuğu kurumsallaştırma imkânı verecek alanlar açılmıyor. Herkes birden HDP’yi yalnızlaştırmaya çalıştığı için HDP’ye bir yandan da da çok fazla misyon yükleniyor. Eğer çatışma ortamı olmasaydı ve HDP “Yeni Hayat”, radikal demokrasi iddiası gibi ütopyayı anlatma fırsatı olsaydı oyunda daha radikal bir değişiklik olabilirdi. Ama bugün HDP de kaçınılmaz olarak sadece savunmada, sadece Cizre’nin, Diyarbakır’ın peşinde... Bu hafta yaşananlardan sonra Fethiye’de, İzmir’de ev çalışması yapmalarında da riskler olduğu için, potansiyelinin sınırlarına varmayabilir.
- Cemil Bayık veya Duran Kalkan’ın HDP’ye yönelik söyleminin sizce sandıkta nasıl bir etkisi var?
HDP’yi bölgeye kilitliyor. Hükümetin yaptıkları da öyle. Halbuki Türkiye’nin selameti HDP’nin bölgenin dışında Türkiye’nin partisi olmasında. Bir kimlik partisi olsa da HDP’nin kimlik siyasetini aşan yeşil, ekonomi, kadın meselelerindeki duruşlarını anlatamıyor çünkü Kürt meselesine sıkıştırıldı. Bu Türkiye’nin menfaatine değil. Kapsama alanını genişletemezse, HDP barajın altına düşmese de bir Kürt partisi olarak kalır ve yüzde 11-12’lerde kalır.
- Güneydoğu’da sandık kurulmasına dair şüphelerin PKK’ya ilişkin ayağına dair Erdoğan “TSK ve İçişleri çalışacak, 7 Haziran tekrarlanmayacak” dedi. Sandık başında ve civarında seçmenin oyunu etkiler mi sizce?
Kürtlerin o noktayı aştığını zannediyorum. Zaten yüz yıldır bu sıkıntıların içinde, 40 yıldır da bu ortamda yaşıyorlar. Barajı aşma ihtimalleri olmadığında bile sandığa gitmiş bu insanlar. Çünkü hayatlarını savunuyorlar. Ve koşullar ne olursa olsun yine gidecekler.
- Katılım düşerse bunun hangi partilere artısı olur?
Öncelikle AKP’nin oyunu yükseltir.
- Neden, AKP daha mı organize?
Evet, çünkü 18 milyonluk çekirdeği oldukça organize ve kimliğine sahip çıkıyor. Hem partisi, hem Tayyip Erdoğan, hem kendisi üzerinde bir tehdit olduğu algısına sahip. Laikçi cenahta hayat tarzı olanların anlayamadığı bu. Kendi hayat alanlarını da korumaya çalışıyor bu insanlar. Laikler, dindarların bu korkusunu anlamalı. Onlar da hayat tarzı korkusunu anlamalılar. İki taraf da bu zihni dönüşümü başaramazsa Türkiye’nin çıkışı yok.
- Sandığa gitmeyenler olursa bunlar laikler, CHP seçmeni mi olacak?
Evet.
- O zaman “Hayat tarzımız tehlike altında” diyen ancak sandığa gitmeyebilecek kesimin korkusunun, 13 yıldır iktidar olmasına rağmen tehdit algısı nedeniyle sandığa gidecek dindarlardan çok daha zayıf olduğu çıkarımı yapmak ne kadar yanlış olur?
Laikler de korkuyor ancak onların CHP’yle ilişkisi, dindarların AKP’yle ilişkisi gibi değil. Daha eleştirel bakıyorlar, tam temsil edilmediklerini düşünüyorlar.
- Kılıçdaroğlu ve CHP’nin koalisyon sürecindeki olumlu tavrı bir değişikliğe neden oldu mu?
Kendi başına bir artı üretmedi henüz.
- 7 Haziran’da benzer bir geri dönüş olmamıştı, sizce CHP açısından bir değişim olmayacak mı?
Yüzde 25’e kilitlenmişti, bu seçimde 26 veya 27 olabilir ancak oyunu değiştirecek yüzde 35’e gelemiyor. Mesele orada.
- Devlet Bahçeli’nin her şeye hayır diyen tavrı MHP’yi sizce nasıl etkileyecek?
Bir miktar MHP’den AKP’ye gidiyordur. Ama AKP’den de çözüm süreci sebebiyle MHP’ye gelenler olacaktır. Bunlar birbirlerini nötralize ederler diye düşünüyorum. Ama AKP’nin mühendislik hesabının sadece SP ittifakıyla sınırlı değil, MHP oylarını parçalamak üzerine de olduğu açık. Tuğrul Türkeş ve Yalçın Topçu ilişkisinin başka bir izahı yok.
- Hangisi sizce daha etkili; MHP’nin dillendirdiği “Çözüm için masaya oturdunuz, şimdi savaşıyorsunuz” argümanı mı, AKP’nin “Akan kanı durdurabileceğimizi gösterdik” demesi mi?
Türkiye’de “Eğitim arttıkça Avrupa Birliği’ne bakış şöyle değişir gibi eğilimlerin hep bir yana doğru olduğuna dair bir fikir var. Ama Türkiye’de her değişim iki uca doğru sonuç üretiyor. Yani korku arttı diye sadece korkanların hepsi birden bir yere gitmiyor. Son iki ayda yaşananlardan sonra bile anadilde eğitim verilsin diyenlerin de, verilmesin diyenlerin de oranı artıyor. Önceden “Fikrim yok” diyenlerin artık bir fikri var ama o fikir de bir tarafa doğru yığılmıyor. O yüzden son hafta olanları “Birileri tehdit ediyor” diye görmemek lazım. Kümeler, gri alanlar kayboldukça, tehdit yakınlarına geldikçe şiddete meylediyorlar. Bu nedenle sorularına “3 puan şöyle olacak” diyemiyorum, çift taraflı olacak her şey. Bunu düşünmeliyiz.
- Milliyetçiliğin sabit bir kavram olmadığı şehit yakınlarının değişen tavrıyla da deneyimlendi. Bu çıkışlar sizin süzgecinizden nasıl geçiyor?
Bu sebeple de insanlar “MHP bu kadar olumsuz davrandı, seçmeninin AKP’ye gitmesi gerekir” demesine rağmen o seçmen AKP’ye gitmiyor. Herkes sıkıştığı yerde güvende hissettiği için toplum dört parçaya yığıldı. Ama tüm bu tespitlere rağmen şu önemli: O kadar gaza rağmen toplum hâlâ serinkanlı duruyor. Tüm olanlara rağmen sokağa çıkanlar kaçar kişiydi? Kürtlere saldıranlar büyük, kitlesel hallere dönmedi, lümpen grupların eylemleri olarak kaldı.
- “Henüz saldırılar kitleselleşmedi” denildiğinde akıldan geçen, kitlesel sayılması için daha ne kadar saldırı olması gerektiği.
Haklısın. Öyle de bakmak mümkün. Çünkü Cizre’de, Diyarbakır’da ne olduğunu bilmiyoruz. Buna gettolaşma, ekonomik sarsıntı ve geleceğe umutsuz gençlikle birlikte bakınca lümpenleşme kolay başvurulabilir, dolayısıyla manipüle edilir bir hale dönüşüyor.
‘Şehit yakınlarına tepki, AKP çekirdeğinde sorgulama yaratır’
- Ölümlere eleştirel bakan şehit yakınları için AKP’ye yakın kişiler tarafından sarf edilenlerin, MHP’den gelebilecek milliyetçi oyları engelleyici etkisi yok mu?
Engel oluyordur. Belki MHP’den 100 bin adamı ikna eder ama bu tarafta 18 milyon dindar insanda, 17 Aralık’ta başlayan hukuk sorgulaması, IŞİD, cemaatle kavga sırasında kullanılan dil, siyaset ve din ilişkisine dair olan soru işaretleri çoğalıyor. Gelenlerin yanı sıra buradan da 100 bin dindar kopup MHP’ye gidebilir.
- AKP’nin elinin kuvvetli olduğu Karadeniz’de yaşanan HES çatışmaları, Havva Ana simgesinin sizce sandıkta karşılığı ne olacak?
Biz pastaya üstten bakıyor ve kategorilere göre dilimleyerek anlamaya çalışıyoruz. Ben ise pastaya yandan bakmaya çalışıyor ve her bir katmanda hangi dinamikler ve kategoriler var anlamaya çalışıyorum. Her katmanda farklı kümelenmeler, dinamikler ve fay hatları var. Enerji birikmesi yaşayan fay hatları arasında şunlar var: Tüketici hakları, çevre ve kadın meselesi. Bu üç konuda ciddi bir gerilim birikti. Siyaseti değilse de önce ticari alandaki şirketlerden, markalardan birini fena vuracak. Yırca köyünde 6 bin zeytin ağacını kesen tek müşterisi Tayyip Erdoğan olan Cengiz İnşaat değil de hepimizin evine giren bir marka olsaydı ve “Fabrika yapmak için orayı kestim” deseydi bugün o marka hayatta olmayabilirdi. Gezi nasıl bir günde herkese “Ne oluyor” dedirtti ise öyle bir şey olacak ki “Ne oldu” diyeceğiz. Önce bir markanın başına patlayacak mesele, sonra Türkiye fark edecek nereye geldiğimizi.
- Siz siyasi alanda kalmayan kitlesel eylemler mi bekliyorsunuz?
Aynı gerekçelerle değil ama evet. Herkes Erdoğan yanında veya karşısında, terörü onayladın mı yoksa lanetledin mi gibi saçma bir noktaya kilitlendi. Ama hayat o kadar basit değil. Bu hatlardaki kırılmalar biz duygusunun bu kadar parçalandığı bir zaman diliminde ortaya çıkarsa o problemi yönetmemiz daha zorlaşır.
- Zaman öngörünüz var mı?
Suyun 100 dereceye yaklaştığını zannediyorum. Su buhara döndükten sonra başka bir şeyden bahsediyor olacağız.
- Tarhan Erdem’in “Yüzde 82 kriz olduğunu düşünüyor” cümlesi, Dağlıca’dan önce yaptığınız araştırmaya dayanıyor notuyla birlikte; sizce yüzde 82 olanların faturasını kime kesiyor?
Önce hükümeti eleştiriyor. O yüzden CHP’nin oyu yüzde 19’a düşer mi ihtimalini konuşmuyoruz.
- Ciddi bir kesimin sorunlar için faturayı kestiği grupla, sorunları çözebileceğini düşündüğü grubun örtüşmesini siz nasıl yorumluyorsunuz?
Başarısız koalisyon deneyimlerinin birikiminden dolayı, toplumda şöyle bir mesele var: Ülke hayatına dair konularda toplum biraz daha düzenden, otoriteden, geleneklerden yana. Dolayısıyla farklılıklar ürkütüyor. Halbuki bireysel hayatında öyle değil. Böyle bir durumda da koalisyondan kaygılanarak, istikrarlı bir çoğunluk arayan bir tarafı var toplumun. Liderci toplum olma, toplumsal hayatında otoriteden, düzenden yana olma karakterinden dolayı seçmen yüzde yüz bu hükümeti suçlar diyemiyorum.
- Bu durum faturayı kestiği grubun huzur getirebileceğine dair bir inançla birleşiyor mu, yoksa konu aciliyet mi?
Buradaki duygu razı olmak. Çünkü önceki hayatının ürettiği risk o kadar büyük ki buradaki olası risklere gelmiyor iş. Sorun o andaki gerilimi çözmek haline dönüşüyor. Tıpkı 12 Eylül anayasasına yüzde 92 evet derken, ilk fırsatta ANAP’a oy vermesi gibi.
- Darbe ve öncesiyle, siyasi iktidarın yarattığı algıyı karşılaştırıyorsunuz. Toplumun güvenlik ihtiyacı sizce o kadar zedelendi mi?
Bireysel ile ortak hayatı ayırmak yüzlerce yılın birikimi. Bunu beyaz Türkler riyakârlık olarak görse de bence Türkiye’deki insanların en önemli hasletlerinden biri. Diğer taraftan baktığınızda adam ortak hayattaki bozulmayı evine taşımıyor. Taşımadığı için “Gelinin babası solcuymuş ya da Kürtmüş, ayrıl ondan” demiyor. Özel hayatında, ortak hayatındaki davransa hepimiz birbirimizi boğazlardık.
- Bekir Ağırdır’a göre 2 Kasım’da, sonuçlar AKP-MHP koalisyonu mu diyecek?
Belki daha kolay halledebilecekleri buydu ama 7 Haziran’daki süreçte kamuoyuna karşı bir taahhütte bulundular, bu nedenle 1 Kasım’dan sonra MHP’ye koalisyon teklif edeceklerini sanmıyorum. Ama dediğim gibi, 7 Haziran’dan beri yaşadıklarımız irrasyonel, bu irrasyonellik de senaryolaştırılamaz. Toplumun yanı sıra siyasetçilerin de nasıl davranacağını kestiremeyiz. Siyaset, entelektüeller, ilgililer bu problemleri çözemediği gibi nedeni haline dönüştüler. Ve mademki 1 Kasım’da seçim kararı var, bu işi 54 milyon seçmen çözecek demektir. Yapılacak şey seçimi ve sandıkları savunmaktır. Seçim yapılamayacak mı paranoyalara teslim olmak değil, “Hodri meydan, sandıkta hesaplaşacağız” denmelidir.
- 7 Haziran’dan sonra yaptığımız söyleşide “Erken seçimi zorlarsa AKP intihar eder” demiştiniz. Sizce AKP intihar mı ediyor?
Bir kumar oynuyor. AKP 40,7’nin altına düştüğü andan itibaren, siyaseten başkanlık veya siyaseten tek başımıza bu ülkeyi yönetiriz hayali kalmaz ortada. Bunun üreteceği siyasi sonuç çok büyük olur. İki kere seçime gitmişsin ve toplumdan tek başına iktidar onayı alamamışsın. Alamadığın gibi hayallerin de gitmiş. 327 milletvekiliyle yapamadığını artık yüzde 40’la yapamazsın.
- AKP tek başına iktidar olsa da sizce bu durum kalıcı olmayacak mı?
AKP 276’ya ulaşsa bile ben 2017’de yeniden genel seçim olacak diyorum. Çünkü 327 ile yönetemedi. Oyu yüzde 41’de kalsa ve siyasi mühendislikle 276 olursa hiç yönetemeyecek. 2019’da 3 seçim aynı yıla sıkışıyor. 2019 seçimleri başlamadan Tayyip Bey, 2017’de gücünü son bir kere daha sınamak ister. Hangi koalisyon kurulursa kurulsun, bu ruh haliyle nihai hesaplaşma gelecek seçimde olacak demektir.