Hürriyet yazarı Deniz Zeyrek, Türkiye ile Avrupa Birliği ve ABD arasında yaşanan en ciddi tartışmaların gazeteciler ve insan hakları eylemcilerinin tutukluluğu üzerinden yapıldığını hatırlatarak Bekir Bozdağ'ın 19 Temmuz günü Adalet Bakanlığı görevini Abdulhamit Gül'e bırakmasından beri bu tür davalarda olumlu gelişmeler gerçekleştiğini vurguladı. Zeyrek, tutukluluk konusunda tartışma yaratan mahkemelerle ilgili de "Devamı gelir mi? Mahkemeler tutuklu HDP milletvekilleri, Enis Berberoğlu, Cumhuriyet gazetesinden Murat Sabuncu, Ahmet Şık, Akın Atalay ve Sözcü gazetesinden Gökmen Ulu gibi isimler için nasıl kararlar verir bilmiyorum" dedi.
Deniz Zeyrek'in "Abdulhamit Gül geldikten sonra..." başlığıyla yayımlanan (27 Ekim 2017) yazısı şöyle:
Türkiye ile Avrupa Birliği ve ABD arasındaki en ciddi tartışmalar, gazetecilerin ve insan hakları eylemcilerinin tutukluluğu üzerinden yapılıyordu.
En son 20 Ekim günü Avrupa Birliği ülkelerinin devlet ve hükümet başkanları Türkiye’ye taahhüt edilen “katılım öncesi mali yardımlar”da kesintiye gitme kararı aldı. Kararın mimarı Almanya Başbakanı Angela Merkel, AB’nin bu adımla Türkiye’deki “insan hakları durumuna” tepki gösterdiğini iddia etti.
Almanların tepkisi bununla da sınırlı kalmadı, hem AB’nin Türkiye ile müzakereleri askıya alması fikrini tartışmaya açtılar, hem de Türkiye ekonomisini ve bankacılık sistemini hedef alacak bazı kararları gündeme getirdiler.
Biliyorsunuz, Almanya ile Türkiye arasındaki bu sorunlar, aralarında gazeteci Deniz Yücel’in de bulunduğu Türkiye’de tutuklu Almanya vatandaşları yüzünden başlamış, 5 Temmuz 2017 günü Alman “insan hakları aktivisti” Peter Steudtner’in Büyükada’da tutuklanmasıyla zirveye çıkmıştı.
25 Ekim 2017 günü “Büyükada Toplantısı” diye bilinen davanın duruşmasında tutuklu sanıklar için tahliye kararı çıktı. İkisi yabancı sekiz tutuklu sanık akşam saatlerinde serbest kaldı.
Bu kararın ardından Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel, mahkeme kararını memnuniyetle karşıladığını belirterek, “Bu cesaret verici bir sinyal, bir ilk adım”dedi.
Gabriel, diğer tutuklu Almanların serbest kalması için de çalışmaya devam edeceklerini vurgularken, Alman hükümet sözcüsü Steffen Seibert ise Twitter’a şu mesajı yazdı:
“Nihayet! Peter Steudtner ve diğer insan hakları savunucuları serbest bırakılıyor. Onlar için mutluyuz ve düşüncelerimiz hâlâ hapiste olanlarla.”
Sadece bir tahliye kararı bile Almanlar tarafından “cesaret verici” bulundu.
Oysa, Bekir Bozdağ’ın 19 Temmuz 2017 günü Adalet Bakanlığı’ndan alınıp yerine Abdulhamit Gül’ün getirilmesinden beri insan hakları ve basın özgürlüğü açısından tartışılan davalarla ilgili önemli, olumlu gelişmeler yaşanmakta.
8 gün sonra, 27 Temmuz 2017 günü, İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi Cumhuriyet davası sanıklarından 7’sini tahliye etti.
10 gün sonra, 8 Ağustos 2017 günü, Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç Silivri’de haklarında “tutukluluğa devam” kararı çıkan Cumhuriyet çalışanlarını ziyaret etti. Bozdağ döneminde cezaevlerindeki meslektaşlarıyla görüşmek isteyen gazetecilerin başvurularının tamamı reddedilmişti.
22 Eylül 2017 günü, Sözcü Gazetesi İnternet Editörü Mediha Olgun tahliye edildi.
26 Eylül 2017 günü, Kadri Gürsel’in tutuksuz yargılanması yönünde karar çıktı.
29 Eylül 2017 günü, Pınar Türençbu kez Enis Berberoğlu’nu Maltepe Cezaevi’nde ziyaret etti
9 Ekim 2017 günü gelen haber, İstinaf Mahkemesi’nin Enis Berberoğlu hakkındaki yerel mahkeme kararının bozulduğu yönündeydi.
24 Ekim 2017 günü, şarkıcı Atilla Taş ile gazeteci Murat Aksoy serbest bırakıldı.
Bu saydığım gelişmeleri Avrupalı diplomatlar bizden daha yakın takip ediyorlar ve görüşmelerimizde en çok “Devamı gelir mi” sorusunu yöneltiyorlar.
Devamı gelir mi? Mahkemeler tutuklu HDP milletvekilleri, Enis Berberoğlu, Cumhuriyet gazetesinden Murat Sabuncu, Ahmet Şık, Akın Atalay ve Sözcü gazetesinden Gökmen Ulu gibi isimler için nasıl kararlar verir bilmiyorum.
Ancak, Gül’ün, Türkiye’nin bugünkü ombudsmanı olan kayınpederi Şeref Malkoçile HAS Parti’de siyaset yaptığı yıllardan beri hukukçu ve demokrat kimliğini korumaya özen gösterdiğini biliyorum.
Adalet Bakanlığı Müsteşarlığı görevine getirdiği Selahattin Menteş’in de insan hakları hassasiyetiyle bilinen bir hâkim olduğunu hatırlatmalıyım.
İkisinin söz konusu davalarla ilgili tavrı ve küçük dokunuşlarının Batı’daki olumsuz Türkiye algısını büyüten, Türkiye ile Avrupa arasındaki mesafeyi büyüten mevcut manzarayı değiştirebileceğini gözlemliyorum.