Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, "Merdiven altı din eğitim ve öğretimi yapılması fevkalade büyük bir yanlışlıktır, buna bizim göz yummamız, izin vermemiz mümkün değildir" dedi.
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, 2018 yılı bütçesinin görüşüldüğü Plan ve Bütçe Komisyonunda açıklamalarda bulundu.
Bozdağ, “OHAL ilan edildiğinde üç ay dedik, ben konuştum o zaman da İnşallah üç aydan sonra buna ihtiyaç kalmaz, hatta daha erken de bitirebiliriz dedik. Ancak, Türkiye’nin 15 Temmuzda karşı karşıya olduğu tehdit ve OHAL ilan edildikten sonra yapılan çalışmalar gösterdi ki bizim gördüğümüz, buz dağının bir kısmı. Örgütün yapısı, çalışma yöntemi, takıyyeyi esas alması ve bunların tespiti konusundaki zorluklar ve bu örgüte terör örgütü nazarıyla bakışın sonradan olması ve geçmişte böyle bir bakış, kriminal bir yaklaşım olmaması; eldeki bilgi, belge, delil durumu nedeniyle mücadelenin zaman alacağı görülmüş ve bu nedenle, bu tehdidi bertaraf etmek maksadıyla bu zamanı da dikkate alarak OHAL’in uzatılma ihtiyacı doğmuştur. Ayrıca OHAL sadece FETÖ için değil PKK ve diğer terör örgütleriyle mücadele için de kullanılmaktadır. Şu anda vatandaşımızın OHAL’den dolayı rutin hayatında bir değişiklik yoktur. Terör örgütlerinin bir rahatsızlığı vardır, çünkü OHAL onlara etkin bir şekilde uygulanıyor ve onlar bundan fevkalade rahatsızlar. Ama vatandaşın rutin hayatında, gündelik hayatında 20 Temmuzdan öncesi ve sonrası arasında bir fark olmadığını, her türlü hakkını, hukukunu kullandığını özellikle ifade etmekte fayda görüyorum" ifadelerini kullandı.
OHAL'in ne zaman kalkacağına ilişkin ise Bozdağ, "Bu, ihtiyaç kalktığı zaman elbette kalkacaktır, zaruret kalktığı zaman kalkacaktır. Fransa’da OHAL kalktı ama Fransa Hükümeti, çıkardığı yasayla OHAL’de ihtiyaç duyduğu bütün maddeleri normal yasaya taşıdı, dolayısıyla o ihtiyaç duyduğu kuralları yasaya taşıdığı için OHAL’e ihtiyacı kalmadı. Yani onların koyduğu kuralları biz Türkiye’ye getirsek herkes ayağa kalkar ama Fransa’da olunca demokratik oluyor, hukuk devletine uygun oluyor, yerine göre bir değişim şeyi var" açıklamasında bulundu.
cdiyen Bozdağ, şunları kaydetti: "Türkiye’de din eğitimi ve öğretimi ihtiyacı, yasalarımız çerçevesinde Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde imam hatip liseleri ve üniversitelerimizde ilahiyat fakülteleri, İslami ilimler fakülteleri ve ayrıca liselerimizde seçmeli Kur’an-ı Kerim ile Peygamberimiz’in hayatı ve dini bilgilerle ilgili dersler yoluyla giderilmektedir. Öte yandan, Anayasal kuruluş olan Diyanet İşleri Başkanlığı da açtığı Kur’an kursları ve cami içi ve dışında verdiği hizmetler vasıtasıyla vatandaşımızı bilgilendirme konusunda çalışmalarını yürütmektedir. Tabii, bunun dışında bazı sivil toplum örgütlerinin yürüttüğü çalışmalar var. Onlarla ilgili de Milli Eğitim Bakanlığı bir denetim yapıyor. Onlar eğer bir dernekse İçişleri Bakanlığı denetimi var, vakıfsa Vakıflar Genel Müdürlüğü denetimi var. Eğer herhangi bir eğitimle ilgilenen yönü varsa İçişleri Bakanlığının bir denetimi var. Tabii, Diyanet İşleri Başkanlığı bu olaydan sonra Türkiye’de başka dini kitap, dergi, yayın veyahut da sohbet, başka şeyler yapan bütün gruplarla ilgili de -buradan çok net söylüyorum- bundan sonra raporlar yayınlayacaktır, onların kitaplarında varsa sapkınlıklar, yanlışlıklar, bunları rapor edecektir. Halk bu raporlara itibar eder, etmez; o, vatandaşımızın takdiridir ama Diyanet İşleri Başkanlığının bundan sonra bu alandaki bütün yayınların, bütün çalışmaların üzerinde bir değerlendirme yapıp vatandaşımızı uyarma görevini yapacağını buradan ifade etmek isterim ve bu konudaki çalışmalara da başlamıştır. Bundan sonraki bu çalışmaları siz de yakından göreceksiniz."
Diyanetin FETÖ raporuyla ilgili Bozdağ, "Diyanet İşleri Başkanlığı hem Cumhurbaşkanımızın hem de önceki başkanımızın görevden ayrılırken ki ifadesi çok açık, net, burada bir geç kalmışlık vardır. Çünkü FETÖ terör örgütü ve dini konularda sapkınlık içerisinde olan gruplarla ilgili elbette Diyanet İşleri Başkanlığının toplumu bilinçlendirme, aydınlatma ve onlara karşı uyarma görevi vardır. Bunu tam yapması lazım. FETÖ raporunun, 15 Temmuzdan sonra değil de daha önce yayınlanmış olması gerekirdi" değerlendirmesinde bulundu.
Kredi ve Yurtlar Kurumunun kapasitesinin 680 bine çıktığını bildiren Bozdağ, "Yani biz bunu artırmak için de büyük bir kampanya başlattık. Ortaöğretimde, orada da pansiyonları artırmamız lazım. Oradaki yurtların sayısını da öğrencilerimizin başka yere gitme ihtiyacı duymayacak şekilde artırmamız gerektiğine ben de inanıyorum" dedi.
İhtisas merkezlerinin kamuoyunda yeterince bilinmediğini söyleyen Bozdağ, şöyle konuştu: "İhtisas merkezleri ayrı bir şey değil yani üniversite gibi akademik eğitim veren bir yer değil, ortaöğretim gibi bir eğitim veren yer değil. Esasında, kurumların eğitim merkezleri var adalet eğitim merkezi veya başka kurumların meslek içi eğitim veren bir yer. Bir kişi imam-hatip olduğu zaman işte diyanet eğitim merkezleri var, oraya gidiyor. Ama vaizlik veya müftülük görevi yapacaklar buraya, ihtisas merkezlerine gidiyor. Önce vaizlik için bu ihtisas merkezine gidiyor, belli bir süre eğitim alıyor. Daha sonra sınavı kazandığı zaman bu kişi bu sefer müftülük için bu merkezlere gidiyor, oradan sertifika alıyor ve müftü görevi yapıyor. Bunlara doktora veyahut da yüksek lisans payesi verilmiyor, böyle bir titr falan da. Şu anda ilahiyat fakültelerinde Arapça tam öğretilemiyor maalesef. Dil konusunda bizim Türkiye'de ciddi sıkıntımız var. İslam’ın orijinal kaynaklarının dili Arapça, Kur’an-ı Kerim ve hadisler. Şimdi, bir müftü düşünün, Kur’an-ı Kerim’i açıyor fakat onun mealini bilmiyor veya bir hadisi bilmiyor, onun mealini bilmiyor. Şimdi, ilahiyatlarda yetişenlerin büyük bir kısmı -ben çok net söyleyeyim- Kur’an-ı Kerim’i baştan sona açıp bir mealini verme, bilme kabiliyeti Türkçesine bakmadan. Burası Arapçayı öğretiyor müftüye yani onu tam öğretiyor. Kur’an-ı Kerim’i ve hadisleri en azından orijinal dilinden öğrenmek ve pratikte müftü olarak karşılaşacağı sorular, konular ya ni bir nevi uzman yetiştiriyor. Doktorların uzmanlığını yapmak, herkes tıp fakültesini bitiriyor ama ne yapıyor? Uzman doktor yetiştirmek için de ayrıca bir eğitim, bu tıpkı onun gibi. Bir uzmanlık eğitimi veriyor ve kaliteli din adamı yetiştirmek için yapılıyor. Bu yaşadığımız sıkıntılar yaşanmasın diye yapılıyor. Onun için bu son derece önemli bir eğitim ihtisas merkezi, bu paralel bir eğitim merkezi kesinlikle değil. Diyanetin içinde, Diyanetin bünyesinde hizmet içi eğitim veren bir yerdir. Müftü, vaiz yetiştiriyor sadece burası. Tabii, Diyanetle ilgili bir Diyanet akademisi kurulması çalışması var. Önümüzdeki günlerde bununla ilgili yasayı Meclise inşallah getireceğiz çünkü burada çok ciddi bir sıkıntımız var bizim."
Geçici cami görevlileri
Şu anda 10 bin civarında imam-hatip açığı olduğunu belirten Bozdağ, "Camilerde geçici cami görevlisi istihdamı oldu. Bu Toplum Yararına Çalışma Projesi kapsamında bazıları alındı. Şimdi, oradakilerin ismi geçici cami görevlisi istihdamı. İmam -hatip var, sözleşmeli imam-hatip var, vekil imam-hatip var, kadrolu imam-hatip var ama bunların ismi başka, geçici cami görevlisi istihdamı çünkü kadro alamayınca burada bu yolla geçici cami görevlisi alımı. Onlara “Sizi imam yapacağız, kadrolu imam yapacağız, vekil imam veya ücretli imam, sözleşmeli imam yapacağız” demiyor. İmamlık nitelikli bir görev olduğu için bunlardan kim ehil, kim ehil değildir bunu tespit etmek için bir sınav yapıyorlar yani bu TYÇP kapsamında imam-hatip olarak çalışacak kişilerin buna ehil olup olmadığını tespit için yapılıyor. Bunların aldatılması, kandırılması kesinlikle söz konusu değildir çünkü Diyanet İşleri Başkanlığı bunu -ilanları var, hepsi var- çok açık, çok şeffaf bir şekilde yapmıştır" ifadelerini kullandı
Diyanetin Fatih’teki misafirhanesinde DEAŞ’lı teröristlerin kaldığına ilişkin iddiaların kesinlikle doğru olmadığını söyleyen Bozdağ, "Diyanet İşleri Başkanlığı DEAŞ terör örgütüne karşı da bir rapor hazırladı. Bugün o raporu da dağıtacaktık ama arkadaşlar getirmeyi unutmuşlar. DEAŞ İslam düşmanıdır, Müslüman düşmanıdır, FETÖ gibi şeytanla beraber Müslümanlara ve İslam’a zarar vermek için büyük çaba sarf ediyor ve bunun karşısında bütün Müslümanların uyanık olması lazım. Hep beraber DEAŞ’la da en etkili mücadeleyi yapmamız lazım. Böyle bir şeyin olması asla söz konusu değil. Eğer siz böyle bir şeye buna rağmen 'var' diyorsanız lütfen onları savcılığa verin, biz de ilgili kişiler hakkında işlem yapalım hiç tereddütsüz. Ama böyle bir şey yok" açıklamasında bulundu.