T24 - Marmara’daki 7.6’lık bir depremde deniz tabanıyla birlikte Bursa, Balıkesir ve Çanakkale’nin 5 metre batıya kayacağını belirten Prof. Dr. Celal Şengör, beklenen hasarın da 50 milyar dolar olarak hesaplandığını söyledi.11 yıl sonra Marmara Depremi ve olması muhtemel depremlerMilliyet gazetesinde "Ayasofya sağlam kalır, Topkapı yağmalanır" başlığıyla yayımlanan (17 Ağustos 2010) T24 yazarı Önay Yılmaz'ın yazısı şöyle:İstanbul Teknik Üniversitesi Maden Fakültesi Jeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Celal Şengör, Marmara Denizi’nde beklenen deprem ve olası etkileri üzerine yaptığımız ve bugün ikinci bölümünü yayımladığımız söyleşide çarpıcı sayılarla önümüzdeki tehlikeyi ortaya koydu. Prof. Şengör depremde nerelerin ne kadar etkileneceğini ve depreme hazırlıklı tek kurumun Türk Silahlı Kuvvetleri olduğunu da da anlattı.
İstanbul depremi nasıl hissedecek?
- Parçalı kırılırsa, yani Tekirdağ tarafındaki fay kırılırsa İstanbul’un Anadolu yakasının güney sahili, doğudaki kısım yani Adalar’ın arkasındaki fay kırılırsa İstanbul’un batısındaki güney sahilleri, eğer tek parçalı kırılırsa Boğaziçi köprüsünün güneyindeki Avrupa ve Anadolu yakasındaki güney sahilleri tehlike altında olacak. Yani deprem buralarda 9-10 şiddetinde hissedilecek. 7.6 büyüklüğündeki depremde Marmara Denizi’nin tabanı özellikle güney Marmara’daki şehirler (Bursa, Balıkesir, Çanakkale), 5 metre batıya doğru kayacak. Bu büyüklükteki deprem, Hiroşima’ya atılan atom bombasının 175 katının çıkardığı enerji miktarına eşit olarak hesaplanıyor. Aynı zamanda bu 2 milyon 640 bin ton TNT’ye denk geliyor. Yani 400 trilyon tonluk bir kütle bir dakika içinde 5 metrelik bir atım sağlıyor.
Kente vereceği hasar?
- Yine yapılan hesaplara göre bu depremin zararı, Japon JICA adlı kuruluşun hesabına göre, 50 milyar dolar. Şili depremindeki hasardan daha fazla. Yine en kötü deprem senaryosuna göre 52 bin ila 87 bin arasında can kaybı yaşanacak. 135 bin kişi ağır yaralanacak. Yaklaşık 60 bin bina ağır hasar, 128 bin orta hasar görecek. Kısaca binaların yüzde 60’ı hasar görecek.
Yeşilköy-Silivri kilit
Fay sanki Marmara’da bir yerlerde takılmış, kilitlenmiş gibi değil mi?
- Yeşilköy ile Silivri arasında fayın takıldığını, kilitlendiğini düşünüyoruz. Fay burayı aşarsa, yani kırılma gerçekleşirse büyük deprem bizi bekliyor, demektir.
Tarihi eserler etkilenecek mi?
- Tarihi eserler arasında Topkapı Sarayı çok büyük tehlike altında. Bir konuşmamızda ben sormuştum, Prof. Dr. İlber Ortaylı, Topkapı Sarayı’nda ciddi hiçbir çalışma yapılmadığını sadece makyaj yapıldığını bana bizzat söylemişti. Topkapı Sarayı’na 1999 depremi sonrası o zamanın yöneticisi bakmamı istemişti. Baktık ve müthiş zarar gördüğünü belirledik. Özellikle Hazine dairesinin ön duvarı sahil yoluna bakan duvar ayrılmak üzereydi. Daha önce 1509’da o duvar çökmüş. 1999 depreminde duvar tekrar ayrılmak üzereydi. Kubbelerde koca koca çatlaklar oluşmuştu. Eğer Topkapı Sarayı yıkılırsa meydana gelecek yağmayı kimse engelleyemez. Dünyanın en büyük tek kristal zümrütü Topkapı’da. Adamın biri bunu alsa götürse nereden bulacaksın, mümkün değil. Kaşıkçı elmasını at cebine git, kim bulacak? Topkapı Sarayı’nı bilen birisi oradan çok şey götürür.
Ayasofya’nın durumu nedir?
- Ayasofya’ya bir şey olmaz. Olsa olsa kubbe çöker. Çünkü kubbe daha Ayasofya yapılırken çökmeye başlamış. Ama sonra onun da önlemini almışlar. İki büyük depremde kubbe çökmüş. 16. Yüzyıl’a gelene kadar Ayasofya epeyce zarar görmüş depremlerden. Ancak Kanuni Sultan Süleyman, Mimar Sinan’a buranın onarımını yaptırmış. Mimar Sinan da Ayasofya’yı piramit haline getirmiş. Çok büyük ayaklar dikmiş. İstediğin kadar salla bir şey olmaz. Büyüklüğü 8’in üzerinde depremlere bile dayanıklı bir yapı Ayasofya.
Ecevit randevu vermedi
Size göre askerler depreme sivillerden daha duyarlı, neden böyle?
- Bunu şimdi örnekler vererek anlatmak istiyorum. 1999 depreminden sonra depremin önemini ve neler yapılması gerektiğini anlatmak üzere Ankara’ya gittik ve çeşitli kişilerden randevular istedik. Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Cumhur Asparuk bizi hemen kabul etti. O zaman Başbakan olan Ecevit, Başbakan Yardımcısı olan Devlet Bahçeli ve Devlet Bakanı üstelik de bir jeolog ve beni iyi tanıyan Şuayip Üşenmez randevu vermedi. Asparuk Paşa, bizi üç saat boyunca dikkatle dinledi. Zamanın Hava Harp Okulu Komutanı Bilgin Balanlı ve sonraki komutan Şevket Dingiloğlu bizim çalışmalarımızla yakından ilgilendi ve hep destek verdi. Askeriyede o adam gitti, bu adam gitti diye bir sorun yok. Ciddi bir ilgi var. Komutanlar sizinle laf olsun diye değil, entelektüel olarak da ilgileniyorlar.
Şimdiki hükümetle, belediyeyle ilişkiler nasıl?
- AKP iktidarı zamanında ise yardım bir tarafa, 2004-2005 yıllarında ciddi baltalamalarla karşılaştık. Bunların detaylarını Prof. Dr. Naci Görür biliyor. Ben bu hükümetteki arkadaşlarla teke tek konuşmayacağımı bir TV programında söylemiştim. Çünkü iftira atmalarından korkuyorum. Halkıma yardım etmek için, deprem konusu o kadar hassas ki, şeytanla bile konuşurum bu konuda. Ama AKP’yle konuşmam için Türk Silahlı Kuvvetleri’nin tayin edeceği iki muvazzaf asker olacak. Bu orgeneral de olabilir er de... Bu iki kişi odada olacak, ne dediğimi duyacaklar. Ancak o şartla konuşurum. TÜBİTAK’la iş yapmam. Çünkü Başbakan’ın bir tasarrufuyla kanun dışına itilmiştir. Bu nedenle TÜBİTAK’la iş yapmakla mafyayla iş yapmak arasında bir fark yoktur bana göre.
Peki belediye?
- Prof. Dr. Naci Görür, denizaltı sürekli gözlem istasyonlarına Türkiye’nin de bir katkısı olsun diye iki kez başvurdu belediyeye, 350 bin lira istedi. Çünkü Naci, “Artık utanıyorum, bu bizim denizimiz, zaten parayı yabancılar veriyor, bir 350 bin lirayı da biz verelim. Bu işin bir parçasını da biz yapalım, çünkü hiçbir maddi katkımız yok” diyordu. Belediye de vereceği konusunda söz verdi. Yabancı heyetler geldi, tam sözleşmeler yapılacak belediyeden son gün “hayır” dediler. Son gün “hayır” dedin mi, adama başka kaynak bulma imkanı da vermiyorsun. Bu aktif bir baltalamaya giriyor. Zamanında veremeyeceğini söylersin, “Sen başka kapıya git” dersin o başka. Ama son gün söylüyor. Yabancılar hayretler içersinde kalmıştı. Düşünün bunu yapan İstanbul Büyükşehir Belediyesi. Ordunun dışında kimsenin parmağını kımıldattığı yok.
Askerden anında çözüm
Nasıl?
- Örneklerle anlatayım. Son çalışmada Marmara’nın tabanındaki gazlardan örnekler alındı. ABD’ye giderken gümrüğe takıldı. Eğer gidemezse gazın kimyasında meydana gelecek değişiklikler, milyonlarca dolarlık çalışmayı beş para edebilirdi. Gümrükte takılmasının nedeni de bu aletlerin (küçük bakır tüpler) deklare edilmemiş olmasıydı. İstanbul Teknik Üniversitesi araya girdi; ancak gümrük görevlileri nuh diyor peygamber demiyorlardı. Sonra bize yardım etmesi için Oramiral Metin Ataç’ı aradık. Sonunda sorun çözüldü ve bu örnekler yurt dışına çıkarılabildi. Aksi takdirde bütün çalışmalar bir gümrükçünün kaprisi yüzünden heba olacaktı.
Marion Dufresne adlı Fransız araştırma gemisi Marmara’ya geldi ama izin olmadığı için kaptan bir adım gitmiyordu. Oysa bizim Dışişleri Bakanlığı’nın izni çoktan vermiş olması gerekirdi. Dışişleri Bakanı da Abdullah Gül’dü. Çünkü tüm programlar hazırlıklar yapılmıştı. Ancak 6 aydır izin kağıdı verilmemişti. O zaman Deniz Kuvvetleri’ne bağlı Seyir Hidrografi ve Oşinografi Dairesi Başkanı Tuğamiral Nazım Çubukçu’yu aradık. Durumu anlattık. 25 dakika geçti geçmedi izin kağıdı gemiye fakslandı. Yine İmralı açıklarında araştırma yapmamıza izin vermiyorlardı. Zamanın Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Ergin Celasin paşaya telefon ettik, hemen izin çıktı. Böyle örnekler çok.
Siviller arasında koordinasyon yok
Askerler depreme nasıl hazırlanıyor?
- Orgeneral İlker Başbuğ’un 1. Ordu Komutanlığı’nın son yılında İstanbul’da bir toplantı yapıldı. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, İstanbul Valisi, İstanbul’da depremle ilgili kurumların temsilcileri katıldı. Burada ortaya çıktı ki, sivil kurumlar arasında hiçbir koordinasyon yok. Oysa askerler son derece düzenli, koordinasyonlarını kendi aralarında kurmuşlar. Arzuları sivillerle de bir koordinasyon yapmak. Asker İstanbul’u afet bölgelerine ayırmış. Afet bölgeleri içerisinde ikişer tane birlik seçilmiş, bir birlik depremzede olursa diğer birlik devreye girsin diye.
İstanbul Valiliği kendi çapında bir şeyler yapmıştı ama burada üzerine düşeni yapmayan belediyeydi. Belediyenin seçilmiş yöneticilerinin halkla bu konudaki ilişkileri sıfıra yakın. Kandilli Rasathanesi Başkanı Gülay hanım, bana, “Biz erken uyarı ikaz sistemimizi bitirdik. Prof. Dr. Mustafa Erdik başkanlığında bütün şalterleri kapatabilecek sistemi geliştirdik, ancak bizden bu sistemi alacak muhatap bulamıyoruz” dedi. Ne yazık ki, İstanbul depremi olduğu zaman biz en büyük depremi toplumun içinde yaşayacağız. Toplumun içindeki deprem korkunç olacak. Öyle olacağı için de başa çıkamayacağız.
Ne tedbirler var bilmiyorum
Bu 11 yılda ne gibi tedbirler alındı size göre?
- İstanbul’da ne gibi tedbirler alındığını halk bilmiyor. En azından ben bilmiyorum. Bir deprem olduğu zaman ben nereden ekmek alacağım, suyumu nereden temin edeceğim, telefon şebekesi çökecek deniyor, haberleşmeyi nasıl yapacağız? Sahra hastaneleri nerelerde kurulacak? Şimdi bu konuda ne yapacağını bilen tek kurum var; o da Türk Silahlı Kuvvetleri. Silahlı Kuvvetler, İstanbul’u bölgelere ayırmış, her bölge için iki birlik tayin edilmiş. Büyük bir ihtimalle ekmek üretimini, seyyar hastaneleri de düşünmüşlerdir. Halk nasıl yönlendirilecek, hastane nerede olacak, hangi yaralılar nereye gidecek, kentte gaz durumu nedir bilmiyoruz. Senin evin çökmüş ama aşağıdan alev geliyor. Yani hayatta kalmış olsan bile toz halinde çıkarsın dışarıya. Bütün bunlar koordine edildi mi, edilmedi mi?
Yarın:
- Şengör neden üniversiteden atılmak isteniyor?
- Boğaz’da tsunami olabilir mi?
- Türkiye’de deprem potansiyeli olan diğer yerler nereleri?
- Depremler erken tahmin edilebilir mi?
- Depremler neden gece yarısını bekliyor?
- Uçak düşmeleriyle depremler arasında bir bağ var mı?