Gülsen Solaker/ Ankara
Türkiye'de bir yandan pandemi ve yangınlarla mücadele sürerken, diğer yandan 2023 yılında yapılması planlanan cumhurbaşkanlığı seçimine dair ittifak dengeleri ve adaylık tartışmaları gündemdeki yerini koruyor.
Son olarak CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun geçen Cuma günü bir televizyon kanalında CHP’li belediye başkanlarının adaylık olasılığına ilişkin sözleri, gözleri yeniden Millet İttifakı adayının kim olacağı sorusuna çevirdi.
Bu arada Millet İttifakı’nın seçime tek bir adayla mı gideceği, yoksa her partinin kendi adayını çıkartıp olası ikinci turda en yüksek oy alan adaya mı destek vereceği henüz kesinlik kazanmadı.
Kılıçdaroğlu, “Cumhurbaşkanlığı onurlu bir görevdir. Elbette teklif gelirse kabul edilir” diyerek adaylığa bir adım daha yaklaşırken "Büyükşehir belediye başkanlarımızın başarılı olmasını isteriz. Bence ikinci dönem de devam etmelidirler” sözleri dikkat çekti.
Bu sözler bazı kesimlerde Kılıçdaroğlu’nun İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın Cumhurbaşkanı adayı olmasının “önünü kestiği” şeklinde yorumlandı.
Ancak DW Türkçe’nin edindiği bilgiye göre, belediye başkanlarının görevlerini sürdürmesi gerektiğini düşünen sadece Kılıçdaroğlu değil. Gerek CHP gerekse İYİ Parti'ye göre çok uzun yıllar sonra kazanılan Ankara ve İstanbul gibi belediyeler, Millet İttifakı’nın "kendini ispat etmesi için” kritik öneme sahip.
Büyükşehir belediyelerinin önemini uzun dönem parti sözcülüğü de yapan, CHP Parti Meclisi Üyesi Bülent Tezcan DW Türkçe’ye şöyle anlatıyor:
"Siyasette propaganda ve vatandaşa gelecekte yapacaklarınızı anlatmanız önemlidir. Ama en az bunlar kadar, belki daha önemli olan bir başka şey ne yaptığınızı gösterebilmektir. Millet İttifakı'nın şu anda kullanabildiği iktidar alanı sadece yerel yönetimler ve özellikle de büyükşehir belediyeleri. Belediyelerde CHP'nin şu anda yaptıkları, iktidar olduğunda da yapacağının teminatıdır.”
İstanbul veya Ankara’da büyükşehir belediye başkanlarının adaylık için görevlerinden ayrılmaları durumunda belediye meclislerindeki çoğunluk AKP’de olduğu için yerlerine iktidardan bir ismin seçilmesine kesin gözüyle bakılıyor. Bu da Millet İttifakı’nın bu aşamada göze almak istemeyeceği bir risk olarak görülüyor.
Bu arada, her ne kadar anketlerde ve kamuoyunda çok konuşulsa da Ankara ve İstanbul belediye başkanları şu ana kadar cumhurbaşkanlığı adaylığı için açık bir niyet beyanında bulunmadı.
Tezcan, daha sonra şu değerlendirmeyi yapıyor:
“Belediye başkanlarımız cumhurbaşkanlığı tartışmaları içine girerse veya bir erken cumhurbaşkanlığı adaylığı gibi bir hevese kapılırlarsa, ki böyle bir hevesleri yok onun altını çiziyorum, CHP’nin iktidar alanında vatandaşa gösterebileceği başarılı örnekleri, bu imkanı elimizden kaçırma riskimiz var. Onlar da bunun çok iyi farkında ve işlerine odaklanıyorlar.”
Siyasi kariyerini İstanbul’dan başlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan için belediyelerin ne kadar büyük önem taşıdığı çok bilinen bir husus. Bu nedenle iktidarın 2023’te yenilgi alması durumunda belediyelere verdiği önemin daha da artacağına işaret ediliyor.
Siyaset bilimci Nezih Onur Kuru, DW Türkçe'ye, "Ola ki Mansur Bey ya da Ekrem Bey cumhurbaşkanı seçildi. Fakat bu durumda AKP bu kez küllerinden doğmak isteyecek. Bence Kemal Bey bu ‘küllerinden doğma senaryosunu' istemiyor. Dolayısıyla belediye başkanlarının bir dönem daha devam etmelerini istiyor” saptamasında bulunuyor.
Kuru, İstanbul'da İBB'de 85 bin kişi istihdam edildiğini ve merkezi kurumlar sayılmazsa Türkiye’deki en büyük kurumlardan biri olduğunu hatırlatarak, “Bu propaganda gücünü siz iktidarın eline yeniden vermiş oluyorsunuz” diyor.
CHP’nin İBB’yi kazanmasının ardından iktidara yakın basın kuruluşlarına aktarılan mali kaynakları kestiğini hatırlatan Kuru, belediyenin yeniden AKP’nin eline geçmesinin bu gücün tekrar onlara verilmesi anlamına geleceğini belirtiyor.
Bülent Tezcan, “Millet İttifakı Cumhurbaşkanlığı seçimine birilerinin ikbal ve istiklal problemi olarak bakmıyor. Bizim için bu seçim Türkiye'nin ikbal ve istiklal problemidir” derken sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Ankara ve İstanbul’u 25 yıllık AKP saltanatından aldık. Dolayısıyla bir dönem daha buralardaki tahribatı gidererek, doğru hizmet anlayışıyla yaraların sarılmasına ihtiyaç var.”
Öte yandan CHP, belediye başkanlarını da içine alacak şekilde isimler üzerinden yapılan adaylık tartışmalarının Cumhur İttifakı’nın bir siyasi taktiği olduğunu da düşünüyor.
Tezcan, Millet İttifakı içinde “ilkeler üzerinden” sağlanan ve yerel seçimlerde de başarılı olan siyaset tarzından Cumhur İttifakı’nın rahatsız olduğunu ve bu nedenle isimleri tartıştırmak istediğini söylüyor.
Adaylık üzerinden tartışılacak bir sürecin önümüzdeki dönem siyaset tartışmasını daha kalitesiz bir noktaya sürükleyeceği uyarısında bulunan Tezcan, “Yani, ‘Ahmet mi, Mehmet mi? Sen mi, ben mi?’ tartışması tam da onların istediği bir şey olur” diyor.
Siyaset bilimci Kuru da erkene alınmaması durumunda seçimlere daha 2 yıl olduğunu anımsatarak, şimdiden isimlerin tartışılmasının Millet İttifakı adayı olacak kişiye zarar vereceğine çünkü iktidar medyasının yüzde 90 oranında olduğuna dikkat çekiyor. Kuru, bu nedenle iktidarın uygulayacağı bir “yıpratma stratejisinin” seçime kadar geçecek sürede halkın gözünde işleyebileceğini belirtiyor.
Kuru, bu taktikler savaşında Kılıçdaroğlu’nun "kendi ismini öne koyarak hem Millet İttifakı’nı korumaya çalıştığını hem de hizmetleriyle anılabilmeleri ve yıpranmamaları için belediye başkanlarına alan açtığı” yorumu yapıyor.
TBMM'nin Ekim ayında açılması ile birlikte AKP’nin yapmayı planladığı seçim kanunu değişikliğine paralel olarak adaylık tartışmalarının da daha hız kazanması bekleniyor.