İstanbul’da 26 Eylül’de gerçekleşen 5.8 büyüklüğündeki deprem sonrasında, toplanma alanları ve deprem çantaları en çok konuşulan konular oldu. Olası bir büyük deprem öncesinde İstanbul’daki binaların durumunu ise hiç kimse konuşmak istemiyor gibi. İstanbul Büyükşehir Belediyesinin kriz masasına bağlı olarak sahada çalışan bir inşaat mühendisi, "Hasar her zaman gözle görülmez aslında ama biz gözle inceliyoruz. Elimizde çekiç var. Dökülen, kırılan yerlerin derinliğine bakıyoruz. Çok detaylı bir çalışma değil, yüzeysel bir çalışma yapıyoruz" dedi. Mühendis, mevcut yapı stokunun yüzde 70-80’inin eski yönetmeliğe göre yapılmış riskli binalar olduğunu söyledi.
Evrensel'de Nazife Yaşar'ın haberine göre deprem sonrasında hasar tespiti yapan ekipte yer alan mühendis, nasıl çalıştıklarını Evrensel’e anlattı. İsmini yazmadığımız mühendise, İstanbul’da yaşayanların depreme dayanıklı binalarda oturabilmeleri için ne yapmaları gerektiğini de sorduk. Binaların depreme dayanıklılık tespitinin kamu kurumları tarafından yapılması gerektiğini söyleyen mühendis, aksine bu işin de yeni bir rant alanı yarattığına dikkat çekti.
Şikayet ya da başvuru üzerine binaları incelediklerini anlatan mühendis, “Hasar her zaman gözle görülmez aslında ama biz gözle inceliyoruz. Elimizde çekiç var. Dökülen, kırılan yerlerin derinliğine bakıyoruz. Çok detaylı bir çalışma değil, yüzeysel bir çalışma yapıyoruz. Çok ciddi çatlaklar, kırılmalar varsa tespit edip tahliye kararı veriyoruz. Ama binanın depreme dayanıklılığı ile ilgili risk analizi, karot alınarak, binadaki donatı durumuna bakılarak tespit edilir. Biz öyle bir tespit yapamıyoruz. Bir hasar yoksa binalarına baktırmalarını tavsiye ediyoruz. Yani risk analizi yaptırmalarını söylüyoruz. Binada mevcut durumda bir şey yoksa ‘Hasar yok denilip’ çıkılıyor. Sonraki depremde ne olacağını söylemiyoruz. Depremden sonra her gün 250-300 binayı inceledik, 18-20 ekip çalışıyor toplamda” dedi.
Binasında hasar ya da risk tespit edilenlerin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından belirlenen lisanslı kuruluşlara ya da özel mühendislik bürolarına başvurmaları gerektiğini ancak bu işlemin ücretinin ortalama 4 bin lira olduğunu söyleyen mühendis, ekonomik nedenlerden dolayı bina sahiplerinin hasar tespiti yaptırmaktan kaçındığını belirtti.
Hasar tespitinin özel şirketler tarafından yapılmasının belli kesimlere yeni bir rant kapısı açtığını vurgulayan mühendis şöyle konuştu: “Yapı denetimini yapan şirketin parasını müteahhitler ödüyor. Dolayısıyla, güvenilir değil. Çünkü bağımsız değil. Oysa yapı denetimcilere verilecek para bir fondan sağlanmalı. Yapı denetçileri ile müteahhitler arasında para ilişkisi olmamalı. Ya da yapı denetçilerinin ücretini kamu karşılamalı, tamamen bağımsız olmaları gerekiyor. Rant ilişkisi olduğu için bazı hatalar yapılıyor. Tamamı hata yapıyor diyemem ama ciddi hatalar yapılıyor. Şimdi ilan edilen lisanslı firmaların durumu da aynı.”
Hasarlı raporu almak istemeyenlerin binanın riskli olmadığına dair rapor çıkarabildiğini, riskli binaların resmiyete dökülmeyip gizlenebildiğini söyleyen mühendis bunun nedenini şöyle açıkladı: “İnsanların alternatifi yok. Binayı tahliye etsen oturacağı yer yok. Tüm binalar öyle. Yüzde 70’i riskli binalardan oluşan bir şehirden bahsediyorum. Evini boşaltsa gideceği bina da aynı durumda. Nereye gidecek? Mevcut konutların en az yüzde 50’si yenilensin ki insanlar bir yerden başka bir yere gidebilsin. Eldeki yapılar sıkıntılı olduğu için, binası riskli de olsa çıkmak istemiyor.”
Hasarlı olduğu tespit edilerek mühürlenen binalarda oturanların bir hafta-on gün otelde konuk edildiğini ifade eden mühendis, “Onsan sonra, ‘Bir yer bulun gidin’ deniyor. Onları barındıracak bir alternatif sunulamıyor. O da belediye başkanının iyi niyetine bağlı. Bakanlık düzeyinde bu bile yok. Bakanlık, sadece 3-4 bin lira ödeyip lisanslı şirketlerden risk raporu alanlara 18 ay kira yardımı yapıyor. Kira yardımı almazsa daire başına 135 bin lira kredinin üçte biri faiz oranını devlet karşılıyor. Bu da yaklaşık 20 bin liraya tekabül ediyor. Kentsel dönüşüme girse de durum aynı. Belediyeler de yapı ruhsatı verirken onları harçlardan muaf tutuyor.” dedi.
Mühendis, hasar tespit edilen bir binanın yıkılıp yeniden yapılmasının koşullarını ise şöyle anlattı:
“Bir binada üçte iki çoğunluk sağlanırsa, üçüncü kişinin mülkiyeti satın alınarak yeni bina yapılabiliyor ya da bina güçlendirilebiliyor.
Binaların depreme dayanıklılığını belirleyen yönetmeliğin 1975’ten bu yana birçok kez değiştiğini vurgulayan mühendis, eski yönetmeliklere uygun olarak inşa edilen ancak güncel yönetmeliğe uygun olmayan binaların devlet tarafından karşılıksız olarak yenilenmesi gerektiğini, mevcut yapı stokunun yüzde 70-80’inin eski yönetmeliğe göre yapılmış riskli binalar olduğunu söyledi.
1999 depreminden sonra yapılan yönetmeliğin bile 4 kez değiştiğini ifade eden mühendis, “Devlet kendi sorumluluğunun üstünü kapatıyor. 18 aylık kirayla üzerini kapatıyor. Bu ciddi bir eksiklik. Devlet ciddi bir şekilde işin içerisine girmezse, aldığı vergileri bu iş için kullanmazsa vatandaş hiçbir şey yapamaz. Çaresiz kalır” dedi.
“Komşulardan gelen ihbarlar üzerine pek çok yere gidiyoruz ama bina sahipleri endişeyle bizim yanımızda toplanıyorlar. ‘Ev deprem geçirdi ama bir şey yok’ diyerek bizi teskin ediyorlar. Belediye binayı boşaltır diye korkuyorlar. İnsanlara göstereceğin yer yok. Bulacağı ev bundan daha farklı değil. Kiralayacağı ev de aynı. Çünkü mevcut yapı stokunun önemli bir bölümü riskli durumda.
Bu çaresizlik de insanları riskli binalarda yaşamaya zorluyor. Zaten ömrü hayatı boyunca bir daire almış, o da riskli çıkarsa yeni bir daire yapması ya da alması mümkün değil. Riskli binaya mecbur kalıyor. Vatandaş, evi hasarlı çıkarsa boşaltmak zorunda kalacağı için hasar tespiti konusunda yetkili kurumlara başvurmuyor.”
“Tahmini olarak şunu söyleyebilirim. 1999’da 10 milyar dolarlık bir miktarla İstanbul’da dönüşüm yapılabilirdi. O dönem odaların söylediği buydu. Ciddi bir dönüşüme neden olabilirdi. Bu sıkıntıları yaşamazdık en azından.
CHP Ankara Milletvekili Levent Gök, depreme dayanıklılık testlerinin maliyeti ile ilgili Çevre ve Şehircilik Bakanı Sayın Murat Kurum’un yanıtlaması talebiyle TBMM’ye yazılı soru önergesi verdi. Binaların depreme dayanıklılık testlerinin 750 TL ila 4 bin 500 TL arasında değişen maliyetlerde olduğunu belirten Gök, bir deprem ülkesi olan Türkiye’de binaların depreme dayanıklılık testinin lüks bir hizmet olarak sunulmaması gerektiğini belirtti.
Test ücretlerinin illere ve ilçelere göre değiştiğini, hızlı, orta ve kapsamlı olarak üç farklı kategoride gerçekleştirildiğini belirten Gök, “Hızlı dayanıklılık testinde binadan numune alınmayarak eğer varsa çatlakların ve kolonların durumuna bakılmakta, orta düzey test için binanın zemininden numuneler alınarak laboratuvara yollanmakta, kapsamlı testte ise binanın her katından numune alınarak laboratuvar ortamında incelenmektedir” dedi. Sözü geçen testlerin standardize edilerek deprem yönünden riskli bölgeler öncelikli olmak üzere bütün yurttaşların yararlanacağı bir kamu hizmeti olarak verilmesi gerektiğini belirten Gök, binaların güvenli hale getirilmesi, yüksek risk altındaki yapıların yıkılması gerektiğini söyledi. Levent Gök, Çevre ve Şehircilik Bakanı Sayın Murat Kurum’un yanıtlamasını istediği soruları şöyle sıraladı:
2002-2019 döneminde binaların depreme dayanıklılık testlerinin maliyetleri yıllık temelde ortalama kaç Türk lirası olarak gerçekleşmiştir?
2002-2019 döneminde depreme dayanıklılık testleri için yurttaşlarımız toplamda ne kadar harcama yapmışlardır?
Deprem riski yüksek bölgelerde son 10 yıl içerisinde bina dayanıklılık testi yaptırmamış kaç konut bulunmamaktadır?
Deprem riski yüksek bölgelerde maddi durumu yeterli olmayan yurttaşlarımızın ikamet ettikleri binaların dayanıklılık testleri nasıl gerçekleştirilecektir?