"Ben MİT müsteşarlığı yapmadım, CIA'in şube müdürlüğünü yaptım"

"Ben MİT müsteşarlığı yapmadım, CIA'in şube müdürlüğünü yaptım"

Türk Silahlı Kuvvetleri'ndeki (TSK) cunta yapılanması tarafından düzenlenen darbe girişimini tüm yönleriyle araştırmak ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırma Komisyonu'nun başkanvekili Selçuk Özdağ, Eski Mit Müsteşarı Fuat Doğu'nun "Ben MİT müsteşarlığı yapmadım, CIA'nın şube müdürlüğünü yaptım. Bir CIA yetkilisi gelse, beni Sinop'a götür dese onu oraya götürmekle memurum" dediğini iddia etti.

Özdağ'ın ileri sürdüğü iddiayı aktaran Sabah yazarı Fahrettin Altun'un "Bu nasıl milli istihbarat?" başlığıyla yayımlanan (29 Aralık 2016) yazısı şöyle:

"Ben MİT müsteşarlığı yapmadım, CIA'nın şube müdürlüğünü yaptım. Bir CIA yetkilisi gelse, beni Sinop'a götür dese onu oraya götürmekle memurum." Bu sözler, MİT eski müsteşarı M. Fuat Doğu'ya ait. Bu sözleri bizzat Fuat Doğu'nun ağzından duyan kişi ise TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu Başkanvekili Selçuk Özdağ. 30 yıl sonra, AHaber'de benim de katıldığım bir televizyon programında Fuat Doğu'nun bu dehşetengiz itirafını kamuoyuyla ilk defa paylaştı Özdağ. 1962-1964 ve 1966- 1971 arasında iki kez MİT müsteşarlığı yapan Fuat Doğu, Mehmet Eymür, Sadi Sağdam, Şenkal Atasagun, Emre Taner ve Hiram Abas gibi MİT yöneticilerini yetiştirmiş, MİT'e bir dönem damga vurmuş bir isim. Bir rivayete göre de Fuat Doğu ölmeden önce anılarını el yazısıyla yazıp MİT'e teslim etmiş. Fuat Doğu'nun 12 Eylül'den 5-6 yıl sonra, henüz genç bir siyasetçiyken Selçuk Özdağ'a yaptığı bu itiraf eski Türkiye'de MİT ve CIA ilişkisinin nasıl organik ve hatta hiyerarşik bir ilişki olduğunu gözler önüne seriyor. FETÖ, PKK ve diğer irili ufaklı terör örgütlerinin Türkiye'de kendilerine nasıl mümbit bir zemin bulabildiklerini merak edenler önce bu kirli ilişkiye bakmalılar. Askerin dışarıdan emir geldiğinde nasıl tereddüt etmeden hızlı ve organize biçimde siyaset oyununa müdahale edebildiğinin cevabı da bu ilişkide saklı. Türkiye siyasi tarihindeki karanlık noktalar, sokak kalkışmaları, faili meçhuller, kitlesel katliamlar, evet bütün bunlar öncelikle Türkiye'yi kendi istediği noktaya çekmek için çaba sarf eden dış aktörlerin mahareti! Ne var ki bu yabancı aktörlerin içerideki işbirlikçileri olmadan bunca cürmü işleyemeyeceklerini de hepimiz biliyoruz. Düşünün, bu ülkenin "milli istihbarat teşkilatı" yıllarca ABD'nin istihbarat teşkilatının güdümünde hareket etmiş. Sadece zihniyet düzleminde bir Amerikancılıktan bahsetmiyoruz. Neredeyse bir emir komuta zinciri kurulmuş. Bu zincirin kırıldığına kanaat getirildiği noktada FETÖ devreye girdi ve MİT'i parsellemek için çabaladı, başına kendi adamını geçirmek için uğraştı. Bu kendi aklı değildi herhalde! Trump ne dedi? "ABD artık hiçbir ülkenin iç işlerine karışmayacak!" Bu, hem geçmiş Amerikan yönetimlerine bir ithamdır, hem de bir itiraftır. Türkiye, yeni dönemde, R. TayyipErdoğan'ın liderliğiyle bu çarpık ilişkiyi reddetmiş, kendi istiklalini savunmuştur. Sondönemde başına gelenlerin kahir ekseriyeti de bununla ilgilidir. Ancak yolun sonuna gelindiğini de bütün muhataplarımızın görmesi gerekir. Türkiye dayandı, direndi ve kazandı. Şimdi esas olan bütün kurumlarımızın bu yeni hale uygun şekilde düzenlenmesi, çok hızlı biçimde, yerli ve milli ilkeler doğrultusunda yeniden inşa edilmesidir. Hâlâ kendisini bu yeni sürece adapte edemeyen kurumlarımız olsa da, ideolojik dönüşüm aşamasından kurumsal dönüşüm aşamasına geçtiğimiz gerçeği gün gibi ortada. Görmek isteyenler görür, görmek istemeyenler tarihin dışında kalır...