Benim annem...

Benim annem...
Sinem UzunBir kelime telaffuz edin, içinde bin bir çeşit kavram bulundursun. Böyle bir kelime yoktur değil mi? Oysa ki var.Telaffuzu tek, çağrışımları çok olan bir sözcük var; Anne! Ne kadar fazla anlamlar yüklü bu kelimede. Doğurmak demek, emzirmek demek, eş demek, şefkat demek, fedakârlık demek, sabır demek, affeden demek, sırdaş demek, arkadaş demek, nasırlaşmış eller, varisli bacaklar demek, ön yargısız, hesapsız, beklentisiz sevmek demek, hayat demek, dünyayı göğüsleyen demek...İşte benim annem de böyle bir kadındır. Üç çoçuk annesi,12 Eylül mağdurlarından, üç ay aralıksız işkence görmüş bir adamın eşidir. Eşinin dokuz aylık hapis cezasını, çoçukları yetişkin oluncaya kadar sır olarak saklamasını başarmış, babalarının onlar için yurtdışında çalıştığı hikâyesi ile vahim durumu sevecenlikle örtbas edebilmiş bir kadındır.Annemin sol kolunun üst kısmı, yok denilecek kadar ince ve derisi kat kattır. Karadeniz’in bir köyünde çoçukken kolunda üreyen bir iltihap, tıbbi tedavi görememesi sebebiyle koluna zarar vermiş, cılız ve güçsüz bırakmıştır. Görenlerde merak uyandırmamak, onları rahatsız etmemek için sol kolunun üzerini yıllarca hep saklamıştır. Annem, kız çocuklarının geleceği için sadece “evlilik” planı yapılan dönemlerde yetişmiş bir neslin kadınıdır. Evlenip, çoçuklarını büyütürken, kendi becerilerini de  arttırmıştır.  Araştırmacı kişiliği, hayata olan bağlılığı ve pekiştirdiği ileri görüşlülüğü ile dünyayı algılayabilen, modern bir kadına evrilmiştir. Eşinin psikolojik rahatsızlığını (manik-depresif), yıllar sonra doktor kapılarını arşınlayarak ortaya çıkarmış ve tedavi olmasını sağlamış bir kadındır.Evlatlarının her türlü kararında onların yanında olabilen, doğru veya yanlış seçimlerinde müdahale etmek yerine “bu sizin hayatınız, her türlüsü makbulümdür” diyebilecek kadar olgun ve hoşgörülü bir kadındır. Evlatlarının yanında asla ağlamaz. O'nu sadece iki kere ağlarken görmüşümdür. Biri rahmetli babaannemin vefatı, diğeri ortaokul sıralarında iken, babamın alkolü fazla kaçırdığı bir gece (erkek kardeşimiz hariç) bizi evden dışarı attığı zamandır. Başka hiçbir gün ağladığını hatırlamıyorum.Sanmayın ki kederi azdı; geçmiş yılları anımsadığımda hâlâ gözlerimi dolduran bir sürü acı hatıraları bulunan bir aile olduğumuz halde o dimdik, yüreği geniş, evlatlarını sarmalayan bir anne olmuştur her zaman.Hayat ne zaman çevresindeki insanları hüzünlendirse, o herkesi teselli edecek kadar enerjisi olan bir kadındır. O her zaman, “hayatın insanlara hediye edildiğini, en önemli şeyin ruh ve beden sağlığı olduğunu, insanları ve yaşamı olduğu gibi kabul etmenin dışında hiçbir gerçek olmadığını, kişinin ruhuna ve bedenine itina göstermesi gerektiğini, rızkın azlığından şikâyet etmemek gerektiğini, sadece isyanın hayatı değiştirmeye yetmeyeceğini, olmayan şeyler için üzülmememiz gerektiğini, her fırsatta bilgimizi artıracak fırsatların peşin olmamız gerektiğini" söyler.Anneme, yaşadığı için ne kadar bahtiyar olduğumu söylediğimde, "günü gelince kendisinin de öleceğini, o yaşarken onun ölümüne de kendimi hazırlamam gerektiğini, ölümün de hayatın bir parçası olduğunu” 65 yaşında, gözlerimin içine bakarak, gülümseyerek söyleyen bir kadındır.Tüm anneler, en değerli varlıklarımızdır. Ne benzersiz varlıkları hiç kimseyle ikame edilebilir, ne yokluklarını telafi edecek bir çare var!Hatalarıma, seçimlerime gücenmeyecek kadar olgun, hoşgörülü ve sevgi dolu bir anneye sahibim. Seni çok seviyorum, Anneciğim, Anneler Günün kutlu olsun.Babalarına, abilerine, eşlerine hizmet etmek için yetiştirilen, maalesef onlardan şiddet gören, ahlaklı bir toplum için ”cinselliği yok sayıp bastırma” ilkelliğinden kurtulamayan, sapkın ilişkiler ve tecavüzün sıkça yaşandığı, toplumun her kesiminde aşağılanmaya ve tacize uğrayan 21. Yüzyıl Türkiyesi’nin tüm kadınlarının anneler günü kutlu olsun...