"Benim oğlum dört kez gömüldü; sokaktan yasak kalksın gideceğim, belki yerde hâlâ kan izi vardır"

"Benim oğlum dört kez gömüldü; sokaktan yasak kalksın gideceğim, belki yerde hâlâ kan izi vardır"

Celal Başlangıç*

Sur'dan Şırnak'a doğru başlıyor yolculuğumuz. İlk durağımız Diyarbakır'ın kalbi Sur. Ölümlerden, yıkımlardan ağır yara almış bu kadim kent. 'Hendekleri kapatalım' derken insanların yüreklerinde daha derin hendekler açılmış.

Ortaokul son sınıf öğrencisiydi Cihat Morgül, Sur’un Fethipaşa Mahallesi’nin Üçok Sokağı’nda oturuyordu; annesi, babası ve küçük kız kardeşiyle birlikte.

İlk sokağa çıkma yasağı 2015’in 6 Eylül’ünde ilan edilmişti. Sonra üç ez daha ilan edildi. Hepsi birkaç gün sürmüştü. Beşinci kez 2 Aralık 2015’te ilan edileni en uzunu olmuştu sokağa çıkma yasaklarının. Tam dokuz gün.

Kısa bir ara vermişti Diyarbakır Valiliği yasaklara. Amaç Sur’u sivillerin boşaltmasıydı. Daha bir gün dolmadan çok uzun bir yasak başlayacaktı binlerce yıllık tarihten, onca uygarlıktan süzülüp gelen Sur için. İşte bu son yasak; hem en uzun sureni, hem de Sur’un yıkımı olacaktı.

İlk dört yasakta evlerinde kalmıştı Morgül ailesi. Yine de kalacaklardı. Ancak mahallelerini basmıştı Özel Harekatçılar. “Hadi boşaltın” dediler. Çıkmak istemeyenlere verilecek yanıt hazırdı:

“Zorla da olsa çıkacaksınız!”

Zaten top atışları başlamıştı. Durmalarının imkanı yoktu. Büyük bir abluka başlıyordu Sur’un çevresinde yeniden. Taşıyabilecekleri eşyalarını aldılar yanlarına. Sonu belirsiz bir yolculuğa çıkıyorlardı. Oğulları Cihat da onlarla birlikte taşıyordu eşyalarını.

Gerisini Cihat’ın annesi Kadriye Morgül anlatıyor:

“Tam biz çıkarken aramızdan kayboldu Cihat. Geriye dönüp aramaya çalıştık. Ancak sokağa çıkma yasağı başlamıştı. İçeri giremedik. Günlerce haber bekledik Cihat’tan. Her kapı çaldığında onun geldiğini sanıyorduk. Ancak gelmedi. 6 Şubat’ta televizyondan öldürüldüğünü öğrendik.”

Oğlunun cenazesini alabilmek için günlerce Sümerpark’ta nöbet bekliyor Morgül ailesi.

“Daha o yaşarken bir fırsat bulsaydım gider alırdım oğlumu. Öldürüldü, yine gidip alamadım. Bir aydan fazla bekledik cenazemizi. Gidiyorum mahalleye, beş dakika ötemde ama yine gidip alamadım oğlumu.”

Oğlu Cihat su içtiği için “Ah” ediyor anne Kadriye:

“Sol tarafından, bir şarapnelle vurulmuş. Yarası öldürücü değilmiş. Ama susatıyormuş şarapnel parçası. Su içmiş oğlum. İçmeseydi bugün yaşıyordu mutlaka. Liseye gidecekti bu sene eğer yaşasaydı .”

"Belki hâlâ oğlumun kan izi vardır"

Anne Kadriye 14 yaşında yitirdiği oğlu Cihat Morgül’ü anlatırken gözyaşlarını tutamıyor.

Arkadaşları günlerce açıkta kalan cenazesini Sur’da gömmüşler Cihat’ın. Cenazesinin başucuna da her toprağa verdikleri arkadaşları gibi, kavanoz içinde özel eşyalarını bırakmışlar.

Cihat’ın cenazesi devletin güvenlik güçleri tarafından Sur’da gömüldüğü yerden çıkarıldıktan sonra Gaziantep’teki Adli Tıp morguna götürülüyor. Orada bir süre bekletildikten sonra, daha DNA eşleşme sonuçları beklenmeden Gaziantep Belediye Mezarlığı’nda toprağa verilmiş. Sonunda tamamlanmış DNA eşleşmesi. Morgül ailesi ikinci kez çıkartmış topraktan oğulları Cihat’i. Diyarbakır’a götürmüşler. Yaşamını yitirdikten tam 103 gün sonra, Yeniköy Mezarlığı’nda üçüncü kez toprağa vermişler.

Ama annesi Kadriye’nin iki itirazı var bu yaşananlara.

Birincisi, “Cihat 14 yaşındaydı” denmesine karşı. “Daha 13 yaşındaydı, 14’üne yeni girmişti” diyor.

İkincisi de gömülme sayısının üç olmasına itiraz ediyor.

“Benim oğlum dört kez gömüldü. Birincisi Sur’da, ikincisi Adli Tıp morgunda, üçüncüsü Gaziantep’te kimsesizler mezarlığında, dördüncüsü de Diyarbakır’da.”

Sur’daki çatışmalı bölgede bulunan evlerinden çıkmak zorunda kalan Morgül ailesi yine aynı ilçede başka eve taşınmışlar kiracı olarak. Hala yasakların sürdüğü mahallede olan evleri resmen “dümdüz” olmuş; evlerindeki tüm eşyaları da…

“Evden doğru dürüst hiçbir şey alamadık” diyor anne Kadriye “Üstümüzde ne varsa öyle çıktık. Bu evi kiraladığımızda tek bir eşyamız yoktu.” Salondaki üçlü koltuğu, bir televizyonu, yerdeki birkaç minderi gösteriyor sonra:

“Akrabalar yardım etti. Bu eşyaları aldık. Ama eşyanın ne önemi var. Eşya gelir, ama giden çocuk gelmiyor.”

Sur’dan ayrılmamaya kararlı anne Kadriye.

“Nereye gideyim, her yerinde anılarımız var. Bekliyorum ki Cihat’ın öldürüldüğü sokaktan yasak kalksın. Hemen oraya gideceğim. Belki hala kan izi bile vardır. Onu görürüm.Allah hakkımızı bırakmasın!”

* Bu yazı Gazeteduvar'da yayınlanmıştır. Yazının tamamını okumak için tıklayın