Avukat Hatice Demir, kendisine asitli saldırıda bulunan Casim Ozan Çeltik hakkındaki şikayetinden vazgeçen Berfin Özek'e gösterilen tepkileri eleştirerek, “makbul mağdur” arayışından ve beklentisinden vazgeçilmesi gerektiğini söyledi. Dayanışmaya ve mücadeleye ihtiyaç duyan kadınlar nerdeyse, "orada olmaya hazırız, demeliyiz" ifadelerini kullanan Demir, "Bu gerçekliğin farkında olan kadınlar, kadın hakları savunucuları, feministler; şiddete maruz kalan, maruz kaldığı şiddeti şikâyet eden ya da etmeyen, hukuki mücadelesini sonuna kadar sürdüren ya da sürdürmeyen bütün kadınların yanında koşulsuz bir şekilde yer alacaktır" dedi.
Eski erkek arkadaşı Casim Ozan Çeltik tarafından asitli saldırıya uğrayan Berfin Özek şikâyetinden vazgeçti. Özek'in şikâyetindenden vazgeçmesinin ardından davayı takip etmeyeceklerini duyuran İskenderun Kadın Platformu, tepkiler üzerine açıklama yaparak davayı tekrar takip edeceklerini duyurdu. Süreçte Berfin Özek'i destekleyen ve eleştiren açıklamalar yapıldı. Hatay Barosu Başkanı davanın kamu davası olarak devam edeceğini açıkladı.
Öte yandan Meclis'te görüşülen ve yaklaşık 100 bin kişinin serbest bırakılmasını öngören infaz paketiyle Casim Ozan Çeltik de tahliye olacak.
Avukat Hatice Demir'in, Berfin Özek'in şikâyetinden vazgeçmesi ve aldığı tepkiler üzerine Gazete Duvar'a yazığı yazının bir kısmı şu şekilde:
Berfin’in böyle bir dilekçe yazmasına yol açan maddi koşulları ve ruhsal dinamikleri bilmiyoruz. Ancak kadınların deneyimlerinin ortaklığına bakınca biliyoruz ki, şiddete maruz kalan kişiler şiddetle tam anlamıyla baş edene kadar “travmatik yaşantının tekrarı” denilen davranışı tekrarlayabilir. Şiddetin etkisi şiddet anı bitince bir anda buharlaşıp uçuvermez; bu etkinin ortadan kalkması ya da azalması yılları alabilir. Beklenmeyen bir karar alınması durumunda şiddet mağdurunu yargılayıp yalnızlaştırmak ise yeniden şiddet üretir. Şiddet mağduruna başkasının davasının sürdürücüsü olma borcu yüklenemez! Verilen kararın doğru olmadığını düşünebiliriz ancak her koşulda Berfin’in yanında olup kararına saygı göstermek durumundayız.
Mağdura (beklentilerden oluşan) tek bir sesten ibaret klişelerle yaklaştığımızda, ona şiddet uygulayan ile ne farkımız kalır? Kadın haklarına sahte bir duyarlılık, beklentiler karşılanmayınca acımasız bir saldırıya dönüşür. Kendini kurtarıcı, saldırıya maruz kalanı da “kurtarılması gereken bir kurban” olarak görme pervasızlığına düşürür. Bu alanda çalışan kadınlar “kurtarılmış kadınlar” olmadıklarını ve “kimsenin kurtarıcısı” olmadıklarını bilirler. Kadınları yargılayan bakışların, bazılarımızı “makbul kadın” kabul edilip diğerlerimizi kıyas unsuru görmesine de tahammülümüz yok.
Berfin’e sosyal medyada eleştiri yöneltenler yaptıklarının linç kampanyası çerçevesinde değerlendirelemeyeceğini ileri sürebilirler. Kimi zaman linç kültürünün parçası haline gelme hali niyetten bağımsız gelişebilmektedir. Farkından olmadan güruhun parçası haline gelmek istemiyorsak kurduğumuz “dil”e özen göstermeliyiz. Özellikle Berfin’e destek olduğunu iddia eden kişi ve kurumların yargılayan ve yalnızlaştıran bir dil ile olanlara tepki vermesi oldukça vahim. Feminizmin en temel saptamalarından biri de kadınların erkekler tarafından yapılmış bir dil içinde yaşamak zorunda olduklarıdır. Tarihsel olarak kadınların yaşamlarının sınırı erkekler tarafından belirlenmiştir. Bu sınırlar içine doğan kadınlar, erkekler tarafından kurgulanan hayatla birlikte bu kurgunun diline de hapsolmuşlardır. “Dil kurulan bir şey” olduğundan neyi içerip içermediğini de dili kuranlar belirler. Bu nedenle “dil politiktir.” Andrienne Rich’in ifade ettiği gibi; “kadınlar delirtilmişlerdir; yüzyıllar boyunca yalnızca erkek deneyimine değer veren bir kültürde, deneyimlerimizi ve içgüdülerimizi yalanlayarak “yanlış aydınlatılmışlardır”. Bedenlerimizin ve akıllarımızın hakikati bize gizemleştirildi. Bundan dolayı, birbirimize karşı temel bir sorumluluğumuz var; makullük uğruna birbirimizin gerçeklik duygusuna zarar vermemeliyiz, birbirimizi yanlış aydınlatmamalıyız.”