Berkin ve Alexis…

Berkin ve Alexis…

2008’in Aralık ayında 15 yaşındaki Alexis (Alexandros) Grigoropoulos, Atina’nın Exarcheia semtinde yapılan gösteride bir polisin tabancasından çıkan kurşunla öldürüldüğünde ben de o sırada Yunanistan’ın Yanya şehrinde öğrenimimi sürdürüyordum. O dönemde Twitter gibi hızlı bir bilgi kaynağı olmadığı için olaylardan haberim, yurdunda kaldığım Loannina Üniversitesi'nden çıkışların kapatılmasıyla oldu. Şehir merkezine inemediğim ve televizyonum olmadığı için okulun kafeteryasına gidip olan bitenden haberdar olmak niyetindeydim. Kafeteryadaki tek televizyonun sesi sonuna kadar açılmış ve haftasonu olmasına karşın okulda mahsur kalmış birçok kişi dikkatlice neler olduğunu takip ediyordu.

Alexis'in vuruluşunun ertesi günü (Pazar) herkes sokaklara inmiş ve kanallar adeta ülkenin neresine bağlanacağını şaşırmış vaziyetteydi. Yunanistan’da üniversitelere giriş-çıkış çok rahat olmasına (özel güvenlik, vs. yoktur) ve okul içerisinde ciddi ayaklanmalar, tahribatlar olmasına karşın hukuk çiğnenmemiş, polis hiçbir şekilde üniversitelere (okulun içerisinde banka ve postane gibi devlete ait kurumlar mevcuttu) müdahale etmemişti. Hatta bizdeki olayların aksine Yunan İçişleri Bakanı polisleri ciddi anlamda pasifize edip sokaklardan çekmişti.  Alexis’in ölümüne kızgın olan göstericiler başta kamu binaları olmak üzere birçok yeri tahrip etmiş ve yeni haftaya uyanıldığında tabir yerindeyse ülkede taş taş üstünde kalmamıştı. Cuntalar, 2. Dünya Savaşı, diktatörlükler ve iç savaş gibi ciddi badireler atlatmış Yunanistan, bizim gibi geçmişinde çok fazla acı ve ayrışma barındıran bir ülke. Bu yüzden ideolojik olarak ciddi bir bölünmüşlük hakim. Bu yüzden çok farklı kesimlerden insanlar tanıyordum ve bu kişilerin Alexis’in ölümü karşısında ne hissettiğini anlamaya çalıştım. Türkiye’dekinden farklı olarak ölüm birileri tarafından siyaset malzemesi yapılmamış, belli bir grubun tekeline alınmamış ve her kesim tarafından bu acı hissedilmişti. İnsanların ayrıştığı tek nokta Alexis’in ölümünden sonra gerçekleşen eylemlerdeki öfkenin ve şiddetin sokağa yansımasındaki dozajdı.

Berkin’in Gezi olayları esnasında polisin pervasızca kullandığı şiddet yüzünden ucuz bir ölüme maruz kalması, aslında Türkiye’de çocuklarımıza ve gençlerimize ne gözle baktığımızın bir kanıtıdır. Avrupa’daki en genç ve dinamik nüfusa sahip olmakla övünen bir ülkenin, milli bütçesindeki en düşük bütçeyi eğitime ayırmış olması aslında bu yaşananların tesadüf olamayacağının bir göstergesidir. Parasız eğitim alma talebini dile getiren pankart asan öğrencileri terörist ilan eden, poşu takan öğrenciyi terörist ilan eden bir devlet için 14 yaşındaki bir çocuğu da başı sıkıştığı anda terörist ilan etmesi bir tesadüf olamaz. Roboski’de bombaladığı çocuklara terörist diyemediği için “kaçakçıydı" diyerek yaptığının arkasında duran bir devletin kendisine karşı isyan bayrağı çeken çocuklarını öldürmesi de şaşırtıcı değildir. Ama tabii ki de insanların en çok yüreğini burkan da ölümlerin ardından devletin takındığı tutumdur. Alexis öldürüldükten sonra Yunanistan İç İşleri Bakanı’nın istifa etmesi, Başbakan Karamanlis’in Grigoropoulos ailesinden özür dilemesi ve sorumluları hemen bulup yargıya teslim etmesi bir nebze olsun insanlarda adaletin yerini bulabileceğine dair umut ışığına sebep olmuştu. Alexis’in ölümüne sebebiyet veren polis memurunun da müebbet hapis cezasına çarptırılması ailenin az da olsa yüreğine su serpen bir karar olmuştu. Biraz da bizdeki manzaraya bakarsak Gezi olayları başladığından bu yana ölümlere sebep olan bazı kimselerin tespit edilmesine rağmen gerekli cezaları bir türlü almadıklarını görüyoruz. Daha da öteye gidersek, 14 yaşındaki Berkin’i vuran polis memurunun kim olduğunun tespit edilememesi için devletin ekstra bir çaba sarfettiğine şahit oluyoruz. Aileden özür dilemek bir yana çocuklarını terörist, kendilerini de provokatör olarak niteleyen bir Başbakan var. Hükümet veya emniyet cephesinden de herhangi bir istifa olmayışı, hatta ölümlerin karşısına başka ölümleri koyarak siyasi rant devşirme çabası insanların öfkesini daha da artırıyor. Ölen her insanın hepimizin kaybı olduğunu idrak edecek siyasetçilere ihtiyacımız var.

6 yıl evvel benzer bir acıyla sarsılmış olan Alexis’in annesinin Berkin’in ailesine gönderdiği mektup aslında Türkiye ve Yunanistan’ın ortak bir tarihi paylaşmanın ötesinde birçok zaman kader ortağı da olduğunun bir göstergesidir. Maalesef iki ülke de devlet eliyle ufacık çocuklarını tarihin sonsuzluğuna göndermeyi başardı...