Libya'daki krize çözüm bulmak için düzenlenen uluslararası toplantıların dördüncüsü, Pazar günü Berlin'de yapıldı.
Libya'daki savaşın taraflarına destek veren ülkelerin liderlerinin katıldığı yaklaşık 5 saat süren bu zirveden, 55 maddelik bir bildiri çıktı.
Bu uzun sonuç bildirisinde daha sonraki toplantılar için yapılması gerekenler sıralanıyor ve çatışmaların sona ermesi için "çağrıda bulunuluyor".
Toplantıya ev sahipliği yapan Almanya Başbakanı Angela Merkel "kapsamlı bir plan üzerinde uzlaştık" dese de, bu bildiride çözüm için atılacak doğrudan bir somut adım yer almıyor.
Zirveden beklenen en kritik sonuç, 12 Ocak'ta sözlü taahhütle başlayan -ancak defalarca ihlâl edilen- geçici ateşkesin mutabakat metnine dönüştürülmesi ve kalıcı hale gelmesiydi.
Ancak bu sağlanmadı.
13 Ocak'ta Moskova'da Rus ve Türk bakanların arabuluculuğunda bir araya gelen taraflar, kalıcı ateşkes için ilk aşamada uzlaşmış, ancak General Halife Hafter, karar vermek için istediği iki günlük sürenin sonunda imza atmayacağını açıklamıştı.
Hafter'in Berlin'de tutumunu değiştirmesi beklentisi sonuçsuz kaldı.
Libya'nın doğusundaki Tobruk hükümetine bağlı ordunun başında olan General Halife Hafter, ülkenin yüzde 75'ini kontrol ediyor. Nisan 2019'dan bu yana Trablus'taki Birleşmiş Milletler'in meşru kabul ettiği Fayez el Sarraj başkanlığındaki hükümete yönelik askeri operasyon yürütüyor.
Libya'daki savaşın tarafları, Hafter ve Sarraj, krize çözüm için düzenlenen toplantıda bir araya dahi gelmedi. Liderlerle ayrı ayrı görüşen iki isim, zirve sırasında Berlin'de aynı odada hiç bulunmadı.
Zirvenin ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, ülkesinin Berlin Konferansı'nı "Moskova'dan sonra küçük bir ilerleme" olarak değerlendirdiğini ve iki taraf arasındaki güvensizliğin sürdüğünü söyledi:
"Libya'daki çatışmada taraflar arasında ciddi bir diyalog kurulmasını sağlamak hâlâ imkansız. Konferans faydalı oldu ancak iki taraf arasında ciddi bir diyalog başlatma çabaları henüz başarılı olamadı, yaklaşım farkları çok büyük."
Hafter'in kontrol ettiği alanların içinde günlük 1,2 milyon varil petrol üreten ülkenin petrol sahaları da var.
Berlin'deki konferansın yapıldığı gün petrol ihracatının yapıldığı limanlar ve bir boru hattı, Hafter'e bağlı savaşçılar tarafından kapatıldı.
Petrol rafinerilerinde çalışan, Trablus'taki hükümete bağlı çalışan Libya Ulusal Petrol Şirketi, iki büyük petrol tesisinde üretim kısıtlamasına gideceğini ve bunun günlük 800 bin varillik petrol üretimini etkileyeceğini açıkladı.
Süresiz ateşkes için sunduğu taleplerin karşılanmasını bekleyen Hafter, savaşçılarının bu adımıyla uluslararası pazara petrol akışına engel olabileceğini göstermiş oldu.
Birkaç saat sonra da siyasi çözüm için birçok "çağrı"nın yer aldığı 55 maddelik bildiriyle toplantı sonuçlandı.
Konferansın yapıldığı gün petrol boru hatlarının kapatılması da bildiriye girdi:
"Libya Ulusal Petrol Şirketi'nin Libya'nın tek bağımsız ve meşru petrol şirketi olduğunu vurguluyoruz. Güvenliğinin sağlanması ve herhangi bir saldırıdan kaçınılması için tüm tarafları uyarıyoruz."
Bu maddede çağrıdan daha sert bir dil kullanılsa da, uyarının dikkate alınmaması durumuyla ilgili bir ifade yer almıyor.
"Bunun çok zor bir yol olmayacağı hayaline kapılmıyorum."
Merkel, toplantıda alınan kararları açıklarken bu ifadeyi kullandı.
Zira alınan kararların bir kısmı, daha önce yine Birleşmiş Milletler öncülüğünde alınmış kararlara atıf niteliğinde.
Bir kısmının da kim tarafından nasıl uygulanacağı, uygulanmaması durumunda nasıl bir yaptırımın öngörüldüğü belirtilmiyor.
Berlin zirvesi kararlarında, siyasi sürecin ne zaman nasıl başlayacağına dair de somut bir madde bulunmuyor.
Ancak BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, zirvenin ardından düzenlediği basın toplantısında UMH Başbakanı Sarraj ve General Hafter'in belirleyeceği beşer kişilik delegasyonların gelecek birkaç gün içerisinde İsviçre'nin Cenevre kentinde görüşeceğini ifade etti.
Berlin Konferansı'na katılan ülkelerin ve uluslararası kuruluşların "Uluslararası Takip Komisyonu" (IFC) oluşturmak için temsilci göndermesi ve BM çatısı altında çalışacak olan bu komisyonun koordinasyon sağlayacağı belirtiliyor.
Komisyonun üst düzey üyelerinin ayda bir toplanması ve hem başkanının, hem toplandığı yerin düzenli aralıklarla değiştirilmesi planlanıyor.
Bildiride "Libya'nın içişlerine ya da ülkedeki silahlı çatışmaya karışmaktan kaçınacağımızın sözünü veriyoruz. Tüm uluslararası aktörlere bu çağrıyı yapıyoruz" ifadeleri yer alıyor.
12 Ocak'ta yürürlüğe giren ateşkese atıf yapılan bu maddenin devamında, hem savaşan taraflara hem de onlara doğrudan destek veren güçlere "askeri hareketliliğin durdurulması" çağrısı yapılıyor.
Ateşkes şartlarını ihlâl eden taraflara ve bunu teşvik eden BM üyesi tüm ülkelere de, BM Güvenlik Konseyi (BMGK) tarafından yaptırımlar uygulanması çağrısı yapıldı.
BMGK üyesi ülkelerin (Fransa, İtalya, Rusya, ABD ve İngiltere) tümü ateşkesten yana olduğunu söylese de farklı tarafları desteklemeye ve silah yardımı yapmaya devam ediyor.
Ateşkesin kalıcı hale gelmesi amacına ulaşılmayan konferansın sonuç bildirisinde, bunun için BM'ye görüşmelerin yürütülmesine öncülük etme çağrısı yapılıyor.
Bu çağrıya, ateşkesin uygulanması ve gözetimi için teknik komisyonlar oluşturulması da dahil.
Bildiride esir değişimi ve çatışmalarda hayatını kaybedenlerin cenazelerinin teslim edilmesi gibi güven artırıcı önlemlerin alınması için de çağrı yapılıyor.
Ancak bildirinin sonlarında yer alan bir ifade dikkat çekiyor:
"5+5 Komisyonu'ndaki ciddi ve önemli konuşmaların yapılabilmesi için Konferans'ın tüm katılımcıları, 'ateşkese saygı gösterildiği sürece' herhangi bir askeri intikal ya da operasyondan kaçınacağını bildirir."
2015'te kurulan ve Hafter'e bağlı Tobruk'taki Temsilciler Meclisi'nin tanımadığı Trablus'taki Ulusal Mutabakat Hükümeti için ise şu ifadeler yer alıyor:
"Temsilciler Meclisi'nin onaylayacağı tek, birleşik, kapsayıcı ve etkili bir Libya hükümetinin oluşturulması çağrısı yapıyoruz."
Bu madde uygulanırsa, BMGK ve AB tarafından kabul gören, ilk kurulduğunda Temsilciler Meclisi'nin de onay verdiği, ancak ardından kabul etmediğini açıkladığı Ulusal Mutabakat Hükümeti'nin yeniden oluşturulması anlamına geliyor.
Uluslararası toplumun resmi temsilci olarak kabul etmediği Temsilciler Meclisi'nin onayının aranması da, Hafter için olumlu bir gelişme olarak değerlendiriliyor.
Ancak hükümet kurulma sürecinin nasıl işleyeceğiyle ilgili somut bir bilgi yer almıyor. Detaylar BM öncülüğünde yapılacak daha sonraki toplantılara bırakılıyor.
Libya'daki tüm taraflar, bağımsız ve etkili bir Yüksek Ulusal Seçim Komisyonu tarafından yapılacak olan özgür, adil, kapsayıcı ve güvenilir bir parlamento ve başkanlık seçimine gitmeye çağrılıyor.
Tüm bu maddelerin ardından, Trablus ve Tobruk merkezli iki farklı ordusu olan ülkede "gücün meşru kullanımı için devlet tekelinin yeniden oluşturulması" çağrısı yapılıyor.
Şu an için "meşru güç" olarak Trablus hükümetine bağlı ordu kabul ediliyor. Ancak kurulması için çağrı yapılan yeni hükümette, Torbuk merkezli ordunun başındaki Hafter'in de onayı aranıyor.
2011'de karar verilen silah ambargosuna uyulması ve dış müdahaleye son verilmesi çağrısı
Birleşmiş Milletler iç savaş başladıktan sonra, 26 Şubat 2011'de Libya'ya yönelik silah ambargosu kararı almıştı.
Toplantıya katılan ülkeler arasında Rusya, Birleşik Arap Emirlikleri ve Fransa'nın Hafter'e, Türkiye'nin de Sarraj hükümetine destek amaçlı silah verdiği biliniyor.
Berlin'de ise ambargonun yeniden tam anlamıyla uygulanması çağrısı yapılıyor ve "Tüm aktörleri çatışmayı körükleyici eylemlerden kaçınmaya çağırıyoruz… Buna askeri kapasitenin güçlendirilmesi için sağlanan finansman ve paralı asker desteği de dahildir" deniyor.
Zirvede Fransız Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un yaptığı konuşma da, Fransız yetkililer tarafından farklı basın kuruluşlarına sızdırıldı.
Buna göre Macron, doğrudan Sarraj'a destek veren ülkeleri kastederek "Trablus'taki yabancı ve Suriyeli savaşçılarla ilgili çok kaygılıyım. Bu durum sona ermeli" dedi.
Türkiye'nin Suriyeli savaşçıları Trablus'a gönderdiği haberleri bir süredir uluslararası basında yer alıyor. Ankara ise, Suriyeli savaşçılarının kendi isteğiyle savaşmaya gidebileceğini, bu süreçte kendi yönlendirmesi olmadığını söylüyor.
Zirve sonrasın imzalanan metinde BM'nin silah ambargosunun delindiğine dair iddiaları araştırması çağrısı da yapılıyor. BM ambargosunun delindiğinin tespit edilmesi durumunda ise gerekli yaptırımların ilgili ülkeler için devreye sokulması gerektiği vurgusu var.
Ankara, 27 Kasım 2019'da Trablus hükümetiyle imzalanan anlaşma neticesinde silah yardımının ve Türk askerinin eğitim amaçlı Libya'ya gidişinin meşru olduğunu savunuyor.
Ancak Türkiye'nin yardımı, Trablus hükümetiyle Kasım ayı sonunda imzalanan güvenlik ve işbirliği anlaşmasının öncesine dayanıyor.
AFP'nin haberine göre Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, uluslararası toplumun tanıdığı Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükümeti'ne desteğini 20 Haziran 2019'da da dile getirmiş ve 'daha önce yapılan askeri iş birliği anlaşması' kapsamında hükümete 'silah temin edildiğini' söylemişti.
Gazetecilere açıklamasında Erdoğan, Türkiye'nin desteğinin Trablus hükümetinin, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır tarafından desteklenen Hafter'e karşı mücadelesinde sahada 'denge oluşturduğunu' ifade etmişti.
Kasım 2019'da yayımlanan bir BM raporunda da, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri ve Türkiye'nin, 2011 tarihli BM ambargosunu deldiği belirtiliyordu.
Bildiride özellikle "komşu ülkelerin Libya'daki istikrar süreci için kritik önemde olduğuna" vurgu yapılıyor.
Toplantıda, savaşın taraflarından Hafter'in en büyük destekçilerinden, ülkenin doğu komşusu Mısır da cumhurbaşkanı düzeyinde temsil ediliyordu. Cezayir'in de cumhurbaşkanı toplantıdaydı.
Sudan, Çad ve Nijer'in Libya'daki taraflar üzerinde bir etkisi yok.
Sarraj'a yakınlığıyla bilinen, Libya'nın batısında 450 kilometrelik bir sınırı paylaşan ve savaş boyunca göçmenlerden ve saldırılardan etkilenen Tunus ise toplantıya davet edilmedi.
Daha önce defalarca Libya'da siyasi çözüm amaçlı toplantılara ev sahipliği yapan Tunus'un Berlin Büyükelçisi Ahmed Şafra, Deutsche Welle'ye 15 Ocak'ta verdiği röportajda, davet edilmemiş olmalarının büyük bir hayal kırıklığını yarattığını söyledi.
Berlin Zirvesi'nde Hafter'i destekleyen Mısır'ın lideri Abdülfettah el Sisi, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayed El Nahyan, Rus lider Vladimir Putin, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron vardı.
Sarraj'a destek veren Türkiye'den Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İtalya'dan da Başbakan Giuseppe Conte Berlin'deydi.
Almanya gibi Libya'da net bir tutum sergilemeyen ABD'den ise Dışişleri Bakanı Mike Pompeo toplantıya katıldı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Berlin dönüşü uçakta "Bizim Sayın Putin ile birlikte çağrısını yaptığımız ateşkese uyulması halinde siyasi sürecin de önü açılacaktır." dedi ve Hafter'in kilit konumda olduğunu söyledi:
"Buradaki kilit nokta Hafter'in saldırgan tutumunu sonlandırmasıdır. Hafter'in şu ana kadar, ayrıldığımız zamana kadar metinlere imza atmaması manidardır. Hepsi sözdedir ve ben de kendilerine atalarımızın o sözü ile bir hatırlatmada bulundum; "söz uçar yazı kalır" dedim. Bunun imza ile teyit edilmesi gerekir dedik. Fakat tüm bunlara rağmen imza altına alınamadı."
Zirvenin ardından konuşan Merkel, Türkiye ve Rusya'nın ateşkes için gösterdiği çabaları hatırlatmış, ardından da "Toplantıya katılan tüm ülkeler, Libya içinde herhangi bir taraf için askeri destek göndermeyeceğini taahhüt etti" demişti.