Berlinale'de sona doğru

Berlinale'de sona doğru

Festival programı açıklandığında birçok sinemaseverde en fazla heyecan yaratan isim, kuşkusuz Amerikalı yönetmen Terrence Malick olmuştu. Kamuoyunda pek görünmeyen, 1970'lerin sonunda sinemaya yaklaşık 20 yıl ara veren, ardından “İnce Kırmızı Hat” ve “Hayat Ağacı” gibi ustalık döneminin meyveleriyle yeni kuşakların da gönlünü fetheden yönetmen, yeni filmi "Knight of cups“ yani “Kupalar Şövalyesi” ile Berlinale'nin yarışma bölümüne davet edilmişti. Bir arayışın hikayesi “Knight of cups”. Hollywood'da başarılı bir senarist olan Rick'in hayatın anlamını arayışı bu.

“Hayat Ağacı”nın yakın akrabası

Başrolleri Cate Blanchett ve Natalie Portman gibi isimlerle paylaşan Christian Bale, “Terrence Malick bize filmin konusunu söylemedi. Bana da sadece canlandıracağım karakteri tarif etti. Karakterin kim olduğunu, geçmişini konuştuk uzun uzun. Bu kariyerinde zirveye çıkmış, hayallarini gerçekleştirmiş birisi, ancak yine de büyük bir boşluk hissi var içinde. Hüzünlü. Ve ne amaçla olduğunu bilmeden bir arayış içinde yollara düşmüş“ şeklinde konuşuyor.

Malick, “Hayat Ağacı”nın yakın akrabası olarak da tanımlayabileceğimiz “Kupalar Şövalyesi”nde varlığımızın anlamı üzerine kafa yoran felsefi diliyle, alışılmış anlatım kurgusundan daha da uzaklaşmış. Festivaldeki eleştirmenler de Malick'in filmi konusunda ikiye bölünmüş durumda.

Çekimlerden sonra kendi de ilk kez yönetmen koltuğuna oturan diğer başrol oyuncusu Natalie Portman ise Malick'ten büyük ders aldığını söylüyor: “Bana film çekimi için kuralların gerekli olmadığını hatırlattı. Alıştığımız ritüellere gerek yok. Kendi yolunuzu bulabilirsiniz. Hataların olmasına izin vermek, onları sıcak karşılamak mümkün. Sizin sorun olarak tanımlayacağınız bir şeyi, Terry bir fırsat olarak görüyordu.”

“Tanrı yapmış zaten”

“Eisenstein in Guanajuato” filmiyle Berlinale'ye gelen İngiliz usta Peter Greenaway, sinemacılık hakkında tutkulu sözleriyle alkış aldı. “Sinema çok yapay bir iletişim aracı. O zaman kullanalım bu yapaylığı! Gerçekçilik de neymiş?!” diyen sanatçı, “Sinema tarihine baktığımızda, bazılarının ‘Ben gerçekçi çalışıyorum' dediğini görüyoruz. Yok öyle bir şey, yapamazsınız! Zaten neden çabalayasınız ki?! Tanrı yapmış zaten, neden taklit edesiniz?! Yapabileceğiniz en iyi şey, kainattaki en muhteşem şeyi, hayal gücünüzü kullanmak olacaktır” şeklinde konuşu ve tüm imkanlarla sinemanın tadını çıkarma çağrısı yaptı.

Greenaway bu düstura uyarak hem içerikte hem de biçimde yaratıcılığını gösterdiği ve Sovyet sinema efsanesi Sergei Eisenstein'in 1931'de film çekimleri için gittiği Meksika'da eşcinselliğini keşfetmesi üzerine çektiği son çalışmasıyla Altın Ayı yarışının iddialı isimlerinden biri şu anda.

“45 Years” önde

Ancak Berlinale kulislerinde şimdilik en önde giden film, gösterildiği günden bu yana favori konumunu koruyan İngiliz yönetmen Andrew Haigh imzalı “45 Years”. Bu drama, eşiyle 45'inci evlilik yıldönümlerini kutlamaya hazırlanan bir adamın, evliliğinden önce birlikte olduğu ve Alpler'deki bir kazada ölen eski kız arkadaşının cesedinin 50 yıl aradan sonra bulunmasının ardından, evliliğinin nasıl bir duygusal buhrandan geçtiğini anlatıyor. Hassas gözlemler ile samimi ve bir o kadar da iç burkan niteliğe sahip filmin kadrosu da göz kamaştırıcı. Kendini giderek anılarda kaybeden kocayı Tom Courtenay canlandırmış, ilişkilerini sorgulayan eşi rolünde ise Charlotte Rampling var. Rampling tam da böyle küçük ve özel filmler için sinema yaptığını vurguluyor:

“İnsanlar, davranışları, sosyal konular, dünyamızın nasıl işlediği, bu filmlerin içeriği. Bu konulara farklı yönetmenler farklı gözlerle bakıyorlar doğal olarak. Ben bu tür sinemaya öncelik vermeye çalışıyorum. Şahsen sinemanın eğlendirici yani beni o kadar cezbetmedi hiç.”

Ödüller yarın

Dün ünlü Alman yönetmen Wim Wenders'e Onursal Altın Ayı Ödülü'nün takdim edildiği festivalde, yarışma bölümünün Altın ve Gümüş Ayı Ödülleri ise yarın akşam yapılacak dev bir gala ile sahiplerini bulacak.