Berlin'in 'ada'ya dönüştüğü yıllar

Berlin'in 'ada'ya dönüştüğü yıllar

"Kimsenin bir duvar çekmek gibi bir niyeti yok''. Bu sözler eski Demokratik Almanya Cumhuriyeti Devlet Konseyi Başkanı Walter Ulbricht'e ait. Ulbricht, başlarda Berlin Duvarı’nın inşa edilmesine karşıydı. Ancak yine de bundan tam 50 yıl önce 13 Ağustos’ta eski Demokratik Almanya Cumhuriyeti bir gece içerisinde Duvar'ın inşaatına başladı. Berlin Duvarı sadece Almanya'yı değil, Berlin'i de ikiye böldü. Ancak Berlin öyle bir bölündü ki, Batı Berlin, Doğu Almanya'nın ortasındaki bir adaya dönüşmüştü. Yaklaşık 150 sokağın yolunu kesen duvarların, tel örgülerin, bariyerlerin arasında 2 milyon kadar insan neredeyse hapsoldu. Sosyalizmin ortasındaki adaya giriş çıkışlar 80 sınır kapısından yapılabiliyordu. Günümüzde bu sınır kapılarından dördü, tarihi hatırlatmak amacıyla muhafaza ediliyor.

'Berlinliler için zor bir dönemdi'

Batı Berlin ve Doğu Berlin kavramları dile olduğu gibi, sosyal hayata da yerleşti. Berlin Duvarı'nın yıkılmasına kadar süren 28 yıllık dönemde, Batı Berlin bir yandan dünya politikasının ilgi merkezi olmayı sürdürürken, diğer yandan da sadece mekân olarak değil, siyasi olarak da diğer yarısından ayrılmaktaydı. Berlinli gazeteci Wilfrid Rott, o günleri çok iyi hatırlıyor. Rott o günlere dair şunları kaydediyor: "Batı Berlin için çok zor bir dönemdi. Ama o dönem, şehrin kimliğine de uzun süre yön vermiştir. Çünkü o zaman halk 'Batı Berlinli' olmayı öğrendi."

Wilfried Rott "Die Insel" yani "Ada" adlı bir kitap yazdı. Yazar Rott, kitabında o dönem Batı Berlin’de yaşayanların hikâyelerine ayna tutuyor. Rott, "İnsanlar Batı Almanya Cumhuriyeti’nin politikalarıyla ilgilenmiyorlardı. Çünkü seçimlere katılamıyordu. O zamanların başkenti Bonn'a, oy kullanma hakkı olmayan milletvekilleri gönderiliyordu'' diye anlatıyor.

Batı Berlin'e göç

Berlin, Batı Almanya'dan kopuk politik bir adaya dönüşmüştü. Doğu Almanya’nın içine sıkışıp kalan bu adada zaman içinde ilginç bir kültürel atmosfer oluşmaya başladı: Müzisyenler, sanatçılar ve tüm dünyadan maceraseverler, belki de şehrin ruhundan ilham almak için Batı Berlin’e göç etmeye başladı. Türklerin yoğun olarak yaşadığı Kreuzberg semti alternatif bir dünyaya dönüştü. Birçok kişi, tıpkı yazar Silvia Friedrich gibi, başlarda Batı Berlin'in büyüklüğü dolayısıyla, kente hapsedildiklerinin farkına varmadıklarını söylüyor. Ancak Friedrich, şehrin etrafını saran duvarların kısa bir sürede kendisine bu gerçeği hatırlattığını belirtiyor: "Çiftlikleri sadece Berlin’den karayolu ile Batı Almanya’ya geçerken görebiliyordunuz. O esnada biraz tarla, biraz kır görebilmek mümkündü. Ama Batı Berlin’de bunlar yoktu, her yer asfalt ve betondu."

Kavuşmak yaklaşık 30 yıl sürdü

Arkadaşları, akrabaları, sevgilileri birbirinden ayıran bu adada yıllar içinde insanlar değişti, yaşlandı. Duvarı aşmaya çalışan birçok insan vurularak öldürüldü. Berlinlilerin eksik yarısına yeniden kavuşması yaklaşık 30 yıl aldı. Bugün bir dünya kenti olan Berlin, tarihinden büyük izler taşısa da, artık Doğu-Batı ayrımından uzakta, bütünleşmiş bir kent. Şimdi Berlin'e gidenler neresi Doğu, neresi Batı diye düşünmek durumunda kalıyor. Yine de yılların geride bıraktığı tüm anıları ve tarihi şehrin her köşesinde hissetmek mümkün.