Türk-Amerikan ilişkilerinde 20 Ocak'ta başlayan yeni dönemle ilgili en önemli işaret, ABD Başkanı Joe Biden ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasında henüz telefon görüşmesinin gerçekleşmemiş olması.
Ankara, bu durumun olumsuz bir unsur olarak öne çıkarılmamasını istiyor. Washington D.C. ise Biden'ın telefon görüşmelerini sınırlı tuttuğunu, ancak özellikli bir gereksinim durumunda kullandığı bir araç olduğunu kaydediyor.
İlişkilerde son 2 ayda yaşanan gelişmeler, Ankara-Washington hattında geçmişe oranla daha farklı bir diplomasinin izleneceği değerlendirmelerine neden oluyor.
HDP'ye kapatma davasına ilk tepki veren ülkeler arasında yer alan ABD, böylece insan hakları ihlallerinin iki ülke ilişkilerine ayrı bir başlık olarak girdiğini somut bir şekilde gösterdi.
İlişkilerde diğer yeni bir unsur ise ABD'nin Türkiye-AB ilişkilerini de koordine edecek şekilde devreye girmesi.
S-400 füze sistemleri, ABD'nin YPG'ye desteği ve insan hakları ihlalleri gibi konularda görüş ayrılıkları devam eden ABD-Türkiye arasındaki ilk yüz yüze görüşmenin 23-24 Mart tarihlerinde Brüksel'de NATO toplantısı için bulunacak olan Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken arasında olması bekleniyor.
Joe Biden'ın yemin ederek göreve başladığı 20 Ocak'tan bu yana yaşananlar hem iletişim hem de içerik boyutuyla Türk-Amerikan ilişkilerinin seyri açısından önemli işaretler sundu.
Bunların başında iki ülke lideri arasında henüz bir temasın gerçekleşmemesi geliyor.
Erdoğan, 2008 ve 2012 seçimlerini kazanan Barack Obama ve 2016'da ABD Başkanı seçilen Donald Trump ile hem tebrik amaçlı hem de göreve başlama sonrasında doğrudan temas kurmuş liderler arasında idi.
Obama, göreve geldikten sadece birkaç ay sonra Türkiye'ye resmi ziyaret gerçekleştirmişti.
Ankara, ABD Başkanı Biden'ın Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı henüz aramamış olmasının bir sorun olarak görülmesini istemiyor.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü ve Dış Politika Başdanışmanı İbrahim Kalın, Türk basınına verdiği farklı demeçlerde, iki liderin eninde sonunda görüşeceklerini kaydetmiş, muhalefetin temas olmamasına ilişkin eleştirilerini "eski dönemlerin aşağılık komplekslerine" benzetmişti.
"Biz bunu bu kadar önemsemiyoruz" diyen Kalın, hem kendisinin hem de Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun muhataplarıyla temas kurduğunu anımsatmıştı.
Washington'da yapılan değerlendirmeler ise daha çok Joe Biden'ın "liderler diplomasisini" nasıl kullandığına ilişkin.
Bu değerlendirmelerde, ABD Başkanı Biden'ın bir önceki yönetimden farklı olarak muhatap devlet veya hükümet başkanlarıyla daha az telefon diplomasisi kurduğuna dikkat çekiliyor.
ABD Başkanı'nın özellikli durumlarda ve belli bir amaç doğrultusunda telefon görüşmelerine başvurduğu, burada da amacın somut bir süreci daha ilerletmek ya da varsa riskleri ortadan kaldırmak ile sınırlı olduğu kaydediliyor.
Biden'ın Erdoğan ile görüşmemesine karşın taraflar arasındaki diyaloğun kesintisiz devam etmesine Washington'un da önem verdiği belirtiliyor.
Bu kapsamda, 23-24 Mart günlerinde Brüksel'de gerçekleşecek NATO dışişleri bakanları toplantısı sırasında Çavuşoğlu ile Blinken arasında ilk yüz yüze görüşmenin gerçekleşmesi planlanıyor.
İki bakan 15 Şubat'ta, Irak'ın kuzeyindeki Gara'ya yönelik operasyonda 12'si Türkiye, biri Irak vatandaşı 13 kişinin cansız bedenine ulaşılmasından hemen sonra bir telefon görüşmesi yapmış, ikili ilişkilerin genel çerçevesini ve sorun oluşturan başlıkları ele almışlardı.
Türkiye açısından ABD'nin kuzey Suriye'de YPG'ye verdiği destek, ABD açısından da Türkiye'nin Rusya'dan aldığı S-400 hava savunma sistemi en önemli sorun olmaya devam ediyor.
Son iki ayda, her iki sorun başlığında da tarafların bilinen pozisyonlarını değiştirmedikleri gözleniyor.
S-400 konusunda Savunma Bakanı Hulusi Akar'ın, Rusya'dan alınan hava savunma sistemlerinin "tehdit ve tehlikeye karşı ihtiyaç duyulduğunda kullanılır" açıklaması, ABD'ye söz konusu sistemlerin aktive edilmeyeceği mesajı olarak görülüyor.
Buna paralel olarak Savunma Sanayi Başkanı İsmail Demir'in ikinci S-400 sisteminin alınması konusunda Rusya ile müzakerelerin uzayacağını kaydetmesi de dikkat çekici bir değerlendirme olarak öne çıkıyor.
Washington'dan gelen mesajlar, Türkiye'nin yeni bir sistem daha alması ya da mevcut sistemi aktive etmesi durumunda Aralık ayında alınan yaptırım kararlarına ek önlemlerin devreye gireceğine işaret ediyor.
ABD'nin Ankara Büyükelçisi David Satterfield, Cuma günü gazetecilere yaptığı açıklamada, "Türkiye'nin elinde S-400 yok diyebilmeliyiz. Yeni S-400 alımının ciddi sonuçları olacaktır" dedi.
Satterfield, "Türkiye S-400'lerden vazgeçmeli. Amerikan Kongresi'nde savunabileceğimiz tek çözüm bu. S-400 krizinin çözümünün yolu, Türkiye'nin S-400'lere sahip olmamasından geçiyor. Bu yaklaşım kişisel değil. Tamamen yasal gereklilik" diye konuştu.
Biden yönetiminin göreve gelmesinden bu yana insan hakları dosyasının Türk-Amerikan ilişkilerine yeniden girdiği gözlendi.
ABD Dışişleri Bakanlığı, bu kısa süre içerisinde AİHM kararları ışığında Osman Kavala'nın serbest bırakılması, Boğaziçi Üniversitesi protestolarında uygulanan baskılar gibi konularda açıklamalar yaptı.
Blinken-Çavuşoğlu görüşmesi ardından yapılan yazılı açıklamada da ABD Dışişleri Bakanı'nın demokratik kurumlara önem ve insan haklarına saygı duyulması konusunu gündeme getirdiği vurgulandı.
En son ABD Dışişleri Bakanlığı, 17 Mart'ta önce HDP Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu'nun vekilliğinin düşürülmesi ardından da Yargıtay Başsavcısı'nın HDP'nin kapatılması için başlattığı yasal sürece ilk tepki veren ülkeler arasında yer aldı.
Ancak ABD'den yapılan açıklamalarda özenli bir dil kullanılması, insan hakları ile ilgili yaşanan rahatsızlığın ikili ilişkilerinin önünde bir engel oluşturmamasına önem verildiği Ankara'da yapılan değerlendirmeler arasında.
Türk-Amerikan ilişkilerinde son iki ayda gözlenen bir başka yeni unsur da Washington'un Ankara'nın başta Brüksel, Paris ve Berlin ile ilişkilerini de etkiliyor olması.
Türkiye ile yaşadığı temel bazı sorunların NATO ve Avrupa Birliği'nin (AB) de gündeminde olduğunu gören Washington, bundan sonraki süreçte daha bütüncül bir yaklaşım geliştirme arayışında.
Bunun en somut örneği AB'nin 10 Aralık zirvesinde aldığı karar çerçevesinde Türk Petrolleri Arama Ortaklığı yetkililerine dönük alacağı yaptırım kararını Washington'un tavsiyesi üzerinde askıya alması oldu.
AB, 10 Aralık'taki Liderler Zirvesi'nden sonra yaptığı açıklamada Türkiye ile ilişkilerin geleceğini ABD'de yeni seçilen Biden yönetimi ile eşgüdüm içerisinde oluşturacağını kayda geçirmişti.
Hem Washington'un tavsiyesi hem de Doğu Akdeniz geriliminin Aralık ayından beri düşmüş olması nedeniyle AB'nin 25-26 Mart yapılacak zirvesinde Türkiye'ye bir yaptırım kararı alması öngörülmüyor.
Bunun da Türkiye'nin hem ABD hem de AB ile reel politik meselelerde diyalog ve işbirliğinin sürmesi için uygun bir hava yarattığı kaydediliyor.
Son iki ayda görülen bir başka durum ise Türk-Amerikan diplomasisinin önde gelen bölgesel sorunlarda daha fazla temas ve işbirliği içinde olmaları.
En somut gelişme ise ABD Dışişleri Bakanı Blinken'ın Afganistan'da Taliban ile yürütülen barış görüşmeleri açısından en kritik önemde olacak uluslararası toplantının ev sahipliği için Türkiye'yi önermesi oldu.
Afganistan'da tüm taraflara ulaşabilen ender ülkelerden olan Türkiye, Nisan ayının ilk yarısında düzenlenmesi beklenen zirveye ev sahipliği yapacak.
Bu konudaki son değerlendirme Dışişleri Bakan Yardımcısı Sedat Önal ile ABD'nin Afganistan Özel Temsilcisi Zalmay Halilzad arasında Katar'da yapılan görüşme sırasında yapıldı.
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Türkiye'nin bu süreçte Afganistan için özel bir temsilci atayacağını ve böylece bu konudaki angajmanın süreceğini de kayda geçirdi.
Türkiye ve ABD'nin bu süreçte işbirliği yaptığı bir konu da Libya oldu. ABD ve Türkiye'nin, Libya'da Abdülhamid Dibeybe liderliğinde kurulan yeni hükümetin güvenoyu alması sürecinde temasta kaldıkları kaydediliyor.
Her ne kadar Doğu Suriye'de YPG varlığı ve IŞİD ile mücadeledeki rolü konusunda görüş ayrılığı sürse de ABD ve Türkiye, Suriye sorununun siyasi yollarla çözülmesi, İdlib'te yeni bir insani bir trajedinin ortaya çıkmaması ve insani yardımların devam ettirilmesi konusunda aynı çizgideler.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın iç savaşın 10. yılı nedeniyle Bloomberg'de yayımlanan makalesinde başta ABD olmak üzere Batı ile işbirliği çağrısında bulunması bu kapsamda dikkat çeken bir çağrı oldu.