Yönetmen Biket İlhan, ilk filmi ve bugüne kadar hayata geçirdiği projelere ilişkin oalarak, "Sanatsal kaygınız olmadan bir eser üretemezsiniz" dedi.
Yönetmenliğini yaptığı filmleri, sinemada usta- çırak ilişkisini ve bağımsız sinemayı, Gazete Duvar'dan Soner Sert'e anlatan İlhan, sinema- vicdan ilişkisine ilişkin olarak “Bir yönetmenin hayata bakışı ve vicdanı filmin bütünündedir. Yaşamı nasıl benimsemişsen filmini de öyle anlatırsın” dedi.
Gazete Duvar'da yayınlanan söyleşi şöyle:
Çocukken çok film izler miydiniz?
Bizim çocukluğumuzda televizyon, kaset, DVD, internet gibi imkânlar yoktu. Film izlemenin tek yolu sinema salonlarıydı. Daha çok yerli filmler gösterilirdi. Yabancı filmler Türkiye’de çok geç vizyona girerdi.
İzlediğiniz ilk filmi hatırlıyor musunuz?
İlk izlediğim filmi pek hatırlamıyorum. O dönemde etkilendiğim filmlerden söz edebilirim. James Dean ve Natalie Wood’un oynadığı ‘Asi Gençlik’, Charlton Heston’ın başrolünü oynadığı ‘Ben Hur’, William Wyler filmi. ‘Kwai Köprüsü’ William Holden… ‘Some Like it Hot’ Marilyn Monroe, Tony Curtis, Jack Lemmon… ‘Singin’ in the Rain’ Gene Kelly… Bir de halkın bayıldığı Hint filmleri vardı. Raj Kapoor’un müzikal ‘Avare’ filmi, özellikle de ‘Awara Hoon’ şarkısı dillerden düşmedi.. Dönemin Yeşilçam filmleri de çok izlenirdi. Muzaffer Tema, Leyla Sayar… Yarı renkli Zeki Müren filmi… Biraz nostalji yaptık…
Çocukluğunuzun geçtiği bölgede çok sinema var mıydı?
Ben İzmirliyim gençliğimi yaşadığım. Bu güzel belde de özellikle yazlık sinemalar revaçtaydı. Yaz mevsimi boyunca minderlerimizi alır tahta sandalyelerde film izlerdik
Uzun yıllar asistanlık yaptınız. Sinemada usta- çırak ilişkisini nasıl yorumluyorsunuz?
Usta çırak ilişkisini çok önemsiyorum. Ben de böyle yetiştim. Zaten benim başladığım yıllarda sinema okulları yoktu. Eğitim her alanda olduğu gibi sinema alanında da gerekli ancak yeterli değil. Teorik bilgilerinizi değerlendirmek, uygulamak için pratik yapmak zorundasınız. Setlerde bulunmak, gözlemlemek film çekmenin olmazsa olmazıdır.
‘Bir Kadın Yüzü’ filmi, aklınızda ilk belirdiği zaman senaryosunu yazarken sanatsal, siyasal, kültürel ve ekonomik kaygılarınız ne oldu? Keza aynı kaygılar ‘Sokaktaki Adam’, ‘Kayıkçı’, Mavi Gözlü Dev’ gibi filmlerinizde de devam etti mi?
Sanatsal kaygınız olmadan bir eser üretemezsiniz. Ekonomik kaygı ise her zaman vardır. Birçok film hayli zor ekonomik şartlarda gerçekleşebiliyor. Bu nedenle yapmak istediklerinizden ödün vermek zorunda kalıyorsunuz. Beni en çok üzen de bu…
Yaptığınız filmleri kategorize eder misiniz? Türk Sineması, Türkiye Sineması, Anadolu Sineması v.s. Ulusal veya bölgesel bir sinema yaptığınızı, bu uluslara ya da bölgelere ait görsel kodlar kullandığınızı düşündüğünüz olur mu? Türkiye Sineması tanımlamasının kavramsal olarak sizde nasıl bir karşılığı var?
Filmlerimi hangi kategoride yapmalıyım diye hiç düşünmedim. Kendi hikâyelerimden, kendi tarihimizden yola çıkarak hem kendi insanımızı hem de diğer ülke izleyicisini dertlerimizle, hayallerimizle buluşturmaya çalışıyoruz. Yeşilçam adı ile başlayan sinema serüveni Türk Sineması, şimdilerde de Türkiye Sineması olarak anılıyor, çünkü sektörde Türk vatandaşı olduğu halde farklı ırktan farklı kökenden sinemacılar da yetişti.
Politik sinema yaptığınızı söyleyebilir miyiz?
Politik sinema yaptığım söylenemez. Ben insanı, hikâyeyi anlatıyorum. Olayın yaşandığı dönem ve bazı karakterlerin siyasi söylemleri o filmi politik yapmaz.
Güçlü bir dağıtım ağından uzakta kalarak sinema yapan bir yönetmen olarak, bir sonraki filminizi finanse etmenin ne gibi zorluklarıyla karşılaşıyorsunuz?
Dostlarımızın ayni yardımları, ekibin katkıları ve Kültür Bakanlığının destek fonu olmaksızın bir film yapmak neredeyse olanaksız…
Bir hikâye aklınıza geldiğinde, o hikâyenin senaryolaştırması aşamasına nasıl karar veriyorsunuz? Senaryolarınız, ne tür çalışmalarla ortaya çıkıyor?
Senaryolarımı genelde kendim yazmıyorum. Ama yazım aşamasına mutlaka katılıyorum. Zaten inandığım kişilerle çalışıyorum. En büyük şansım da Attila İlhan senaryolarıyla başlamış olmamdır.
Festival filmi ya da gişe filmi ayrımı yapmak ne kadar doğru? Filmlerinizin, senaryolarını kaleme alırken bu ayrım sizin için bir anlam ifade ediyor mu?
Festival filmi ya da gişe filmi ayrımı yapmak doğru değil desek de böyle bir anlayışın yerleştiğini inkâr edemeyiz. Kendi adıma bu kaygılarla yola çıkmıyorum. Beni heyecanlandıran, etkileyen bir projenin içeriği, nasıl anlatacağım önemli.
Bir yönetmen için siyasi koşullanma ve vicdan, bir sinema filminin tam olarak neresinde yer alır? Sinema toplumsal duyarlılıkları gündeme getirme açısından işlevsellik taşır mı?
Bir yönetmenin hayata bakışı ve vicdanı filmin bütünündedir. Yaşamı nasıl benimsemişsen filmini de öyle anlatırsın. Toplumsal duyarlılık sinema yapmanın en önemli nedeni hatta amacıdır.
Şu an bağımsız sinemanın durumunu gerek ekonomik gerek sosyal olarak nasıl tarif edersiniz? Bağımsız sinema yapmak isteyen genç sinemacılar nasıl bir yol izlemeli?
Sinema yapmak gerçekten zor bir iş… Hayallerinizi beyazperdeye yansıtmak finans kaynağı yaratamazsanız neredeyse imkânsız… Daha önce de belirttiğim gibi bazı katkıların yanı sıra devlet desteği olmadan pek mümkün değil. Bu arada genç sinemacılar birçok ülkenin proje geliştirme ve yapım desteklerine başvurulabilir ve ortak yapım fırsatlarını değerlendirebilirler. Teknik olanakların çoğalması da genç sinemacılar için bir avantaj. Küçük bütçelerle çok iyi işler yapabildiklerine tanık oluyoruz.
Etkilendiğiniz yönetmenler var mıdır, varsa kimlerdir? En beğendiğiniz yönetmen kimdir?
Takipçisi olduğum bir yönetmen yok. Aynı yönetmenin tüm filmlerinden etkilenmek olası değil. Bazı yönetmenlerin çok sevdiğim filmleri var.
Sinema- edebiyat ilişkisinin güçlü bir bağa sahip olduğunu düşünüyor musunuz? Sizce yönetmen ya da senarist olmak isteyen biri kimleri okumalı?
Edebiyat sinemadan önce var olan bir sanat… Sinemanın başlangıcından günümüze kadar da edebiyat ile güçlü ve yakın ilişkisi olmuştur. Özellikle roman sinemanın yararlandığı önemli bir kaynaktır. Dünya klasiklerinin neredeyse tümü sinemaya uyarlanmıştır. Sinema ve edebiyat yöntemleri farklı, amaçları ortaktır. Sinema yapan herkesin çağdaş ve özellikle de klasikleri mutlaka okumaları gerekir.
Bir yönetmenin gözünden yapımcı kime nedir? Yapımcı, set öncesinde, sette, set sonrasında ne iş yapar? Yönetmene karşı sorumluluğu nedir? İyi bir yönetmen- yapımcı ilişkisi nasıl olmalı?
Filmlerimin yapımcılığını da kendi şirketim üzerinden gerçekleştirdiğimden yapımcı sorunum olmadı. Aslında iyi bir yapımcı ile çalışmak yönetmeni daha özgür kılar. Bir filmin yapılması için tüm şartları gerçekleştiren, finans kaynağını oluşturan ve bunu doğru kullanabilen, fikir aşamasından izleyiciye ulaşmasına kadar tüm serüveni üstlenen, yurt içi ve yurt dışında gösterilmesini, festivallerde yer almasını sağlayan kişidir yapımcı. Yönetmene ve projeye inanması iyi bir film yapmanın temelidir.
Son yıllarda özellikle festivallerde baş gösteren sansür meselesine dair, sinemacıların alması gereken tavır sizce nedir? Yanı başımızda yıllardır sansüre karşı mücadele eden ve başarı gösteren İran Sineması örneği varken, sizce Türkiye Sineması sansüre karşı bir başarı sağlayabilecek mi?
Klasik bir söylem ama sanatta sansür olmaz, olursa sanat olmaz. Zaman zaman sansür kelimesi telaffuz edilmese de tatsız olaylarla kısıtlamalarla karşılaşıyoruz. Tepki de gösteriliyor. Sanata, sinemaya müdahale etmenin hiçbir haklılığı olamaz.
Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema - TV bölümünden mezun oldu. Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Film Tasarımı bölümünde yüksek lisans yapıyor. "Köprü", "Baba" ve "Ses" gibi ödüllü kısa filmlerin yazarlığını ve yönetmenliğini yaptı. İnsan hakları, ezilenlerin sinemadaki yeri, işçi sınıfının sinemadaki temsili konuları üzerine makaleler kaleme alıyor. Sinemacılığın ve gazeteciliğin ortak noktasının "hakikate ulaşmak" olduğunu düşünüyor ve yanılmamak için elinden geleni yapıyor.