Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici, üyesi olduğu RTÜK’ün işleyişini anlattı. Bildirici, “Ben Üst Kurul toplantılarında söylemediğim hiçbir şeyi dışarıda söylemiyorum. Ya da toplantılarda bir karar alınıyor ona ilişkin karşı oylarımı yazıyorum. Ama bildiğiniz gibi RTÜK'te bir çoğunluk var ve o çoğunluk istediği kararları alıyor” dedi. Bildirici, 3 dizi için ALO RTÜK'e on binden fazla şikâyet gelmesine karşın hiçbir işlem yapılmadığını belirtti. Bildirici, RTÜK’ün şeffaf ve kamuya açık bir kuruluş olmasını hedeflediğini söyledi.
Bianet’ten Tansu Pişkin’in haberine göre, Bildirici bugüne kadar 22 kamu spotundan yedi ya da sekizine itiraz ettiğini belirtti. Bildirici, “Bu kararlarla, kamu spotu ve zorunlu yayınlarla iktidarın propagandasının yapıldığını ve bakanlık faaliyetlerinin duyurulduğunu düşünüyorum. Oysa bu spotlarla kamunun bilgilendirilmesi, eğitilmesi, uyarılması gerekiyor. Onun dışında başka kararlar geldiğinde de itirazım oldu” diye konuştu.
RTÜK yeni internet düzenlemesinin bugün yürürlüğe gireceğini hatırlatan Bildirici, “İnternet ortamındaki radyo televizyon yayınlarıyla ilgili yönetmelik yürürlüğü girdi. O yönetmelik benim göreve başlamamdan önce hazırlanmıştı. Ben o yönetmeliği inceledim ve oradaki gri noktaları, basın özgürlüğüne engel oluşturabilecek maddeleri çıkardım, onları derleyip toparladım, kamuoyuna duyurdum. İnternet ortamında özellikle bağımsız habercilik yapan bütün Türkiye'deki bu demokratik medya ortamını zehirleyen bir yayıncılık yapılıyor ve onlara zarar gelmemesini istiyorum. Ama o yönetmelikteki bazı maddeler var, biliyorsunuz bugünden itibaren yürürlüğe girdi, onları anlattım. Aslında 40 yıllık ombudsmanlık deneyimi de bulunan bir gazeteci olarak uyarılarımı, zaman zaman itirazlarımı dile getiriyorum” ifadesini kullandı.
Bildirici açıklamasını şöyle sürdürdü:
“Birçok itirazın karşılığı olmuyor ama benim bu durumda asıl muhatabım RTÜK'teki çoğunluk değil, kamuoyu. Yani kamuoyu burada anlatmaya çalıştığım şeyin gerçekten hakkaniyete uygun ve tüm kamunun haklarını koruma çabası olduğunu anlarsa bu bana yeter zaten. Benim temel hedefim bu.
Burada onlar adına bulunuyorum, onların haklarını savunuyorum, onların bilgi edinme haklarını ve Türkiye'de evrensel yayıncılık ilkelerine uygun bir televizyon radyo yayıncılığı yapılmasını sağlamaya çalışıyorum.
Erkek şiddeti ve RTÜK
RTÜK bir defa son sekiz aydır yaygın televizyon kanallarıyla ilgili uzmanların hazırladığı ihlal raporlarının hiçbirini gündeme getirmiyor. Emine Bulut cinayetinden sonra Türkiye'de kadın cinayetleri konusunda toplumsal bir tepki dalgası yükseldi. Bu dalgadan sonra yayınlanan raporda 5 ay önce hazırlanan rapordu.
Yayın Fox TV'de 1 Nisan'da yapılmış, uzmanlar 19 Nisan'da raporu hazırlamışlar, 21 Ağustos'ta gündeme getiriliyor. Yani beş ay neden bekletildiğinin cevabı yok burada. Ama ben şöyle düşünüyorum; kamuoyunda böyle bir tepki oluşunca ona cevap vermek, 'RTÜK kadına şiddet konusunda bir şeyler yapıyor' demek için yapılıyor.
Ayrıca son üç yıldır RTÜK'ün hazırladığı strateji planlarında kadına şiddet konusu hep aynı cümlelerle yer alıyor. 2016, 2017 ve 2018 raporlarındaki cümleler bire bir aynı. Özgecan Aslan cinayeti sonrasında yine kadına şiddetle ilgili 'televizyon yayınlarında şiddetin ölçülmesi ve önlenmesi' proje başlatılmıştı. Örneğin o da devam etmemiş, bırakılmış.
"Üç dizi için 10 bin şikâyet yapıldı, hiçbiri işleme alınmadı"
Her şeyi geçtim, geçen hafta başında Aşk Ağlatır (Show TV), Hercai (ATV), Sen Anlat Karadeniz (ATV) dizileriyle ilgili ALO RTÜK'ten ve diğer kanallardan 10 binden fazla şikâyet geldi. Bunlarla ilgili hiçbir işlem yapılmadığı gibi kamuoyu dairesinden vatandaş şikayetlerine ilişkin gelen raporların gönderilmesi de durduruldu.
Bence bu kadına şiddetle ilgili yayıncılığa karşı mücadele etmek anlamına gelmez. Benim yapmam gereken de bu konuda insanlara düşüncelerimi söylemek.
İnternet ortamındaki radyo televizyon yayınları ve isteğe bağlı yayıncılık programıyla ilgili RTÜK'ün alacağı tavır çok önemli. Burada da yine medya özgürlüğü, insanların haber alma hakkı ve evrensel yayıncılık ilkeleri doğrultusunda çalışmak gerekiyor.
Burada sadece bize değil bütün medyaya görev düşüyor. Türkiye'deki sansür ortamının, baskıcı ortamın bu tarafa da yayılmaması için hep beraber mücadele etmemiz gerekiyor.”