Taraf gazetesi yazarı Mücahit Bilici, son dönemde başta Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan olmak üzere bütün AKP kadrolarının partiyi 'davamız' olarak nitelemesine ilişkin, "İslamcılar, Nazi düşüncesinden çok etkilendiler. Ben faşizm derken safi kötülük anlamında söylemiyorum. Yaşadığımız Alman modelidir. Alman ideolojisinin kendisini konumlandırması, insandaki asaleti üstte tutun bir şey olarak sunulmuştu. İsmet Özel’de mesela bu tutum çok nettir. Yani “davam” ile “Kavgam” arasında bir yapı oluştu" dedi.
"Dindar Türkler, Kemalizmin laikliğine ve anti Osmanlıcığılına karşı dindarlığı Osmanlıcılık şeklinde yüceltiyor" diyen Bilici, "Yeni Türkiye sloganı ile bir anlamda bir Hilafet yapısı hedefleniyor Türkiye’de" ifadesini kullandı.
Taraf'tan Ertan Altan'a konuşan Bilici'nin açıklamalarından satırbaşları şöyle:
AK Parti’nin kuruluşunda İslamcılık neydi, şimdi ne?
AK Parti kurulduğunda İslamcı bir parti değildi. Hâlâ da tam anlamıyla İslamcı diyemeyiz ama şimdi İslamcı reflekslere dönüş yapan bir profil arz ediyor.
AK Parti sadece İslamcı refleksler gösteren partiyse İslamcılık nedir?
İran İslam devleti gibi daha radikal düşünceler vardı eskiden. Seçimsel siyasete dahil olduğunuz zaman popülistleşiyorsunuz. Popülistleşme ile demokratikleşme arasında bir bağlantı var; radikalizmi aşındırıyor. Yüzeysel ama rahatsız edici, itici bir takım vurgular ön plana çıkıyor, alkol vesaire gibi konularda getirisi çok fazla olmayan ama sembolik değeri itibari ile kullanılan bazı vurgular... Yani şu anki risk, aslında iktidarın yasaya bağlı kalmaksızın hareket edebilirim duygusuna ulaşmış olmasıdır. Bu çok tehlikeli bir şeydir. Buradan tehlikeli rejimlere yelken açılabilinir.
Faşizme doğru mu? Şu anda içinden geçtiğimiz süreç için faşizm diyebilir miyiz?
“Plebisiter diktatörlük” kavramı var. Yani seçilmiş diktatörlük. Yani çoğunluk iradesini diktatörce kullanma durumu. Kişinin zevkine göre diktatörlük değil ama halk, millet böyle istiyor denilerek uygulanan yönetim.
Toplumların bir miktar faşizm arzusu vardır. Bürokrasi, resmiyet, kanun, yasa ve endistüriyel toplum, insanları yabancılaştırıyor. Bu yalnızlığı gidermek için şefkate, sevgiye, aşka ihtiyaç duyuyor. Dolayısıyla başka insanlara direkt temas arzusu vardır. Aşkta da, sınıf dayanışmasında da vardır bu. Dolayısıyla bürokratik lider seviyesinde olan biri, bu duyguyu yakalayıp istismar edebilir. Faşizm budur aslında. Faşizm var ama form olarak demokrasi içerisinde olduğunu düşünüyorum.
Peki, İslamcılık burada tam olarak nerede duruyor?
İslamcılık aslında çok da ne istediğini bilen bir şey değildi. Batı sömürgeciliğine karşı ortaya çıkmış bir Müslüman milliyetçiliği olarak tarif ediyorum İslamcılığı. AK Parti üzerinde savunduğum bir görüştür. Dolayısıyla İslamcılığın radikal yönleri zamanla aşındı. Yine de entelektüel olarak bağımsız kalan daha radikal bir tutumu sürdüren İslamcılar ise son dönemde AK Parti iktidarı ile açılan imkânları görünce teslim oldular. Mesela “reis”, “usta” lafları aslında ideolojik oryantasyonu olan insan grubu için utanılacak bir şeydir. Hükümet, her bir cemaate, her bir gruba, toplumun değişik kesimlerine bir şeyler verdi. Söylem olarak İslamcılığı kullanan ve İslamcıları da memur olarak entegre eden bir yapı...
Son günlerde ortaya çıkan imam-hatip dayatması İslamlaşma değil mi?
Aslında imam-hatip liseleri Kemalizmin köy enstitütelerinin karşılığıdır denebilir. Hayrettin Karaman da onun ilahiyat yargıcıdır. Aslında çok yüzeysel kalitesiz, içeriksiz bir din anlayışıdır bu ama toplumun duygularına hitap ediyor.
Son dönemde başta Erdoğan olmak üzere bütün AK Parti kadroları “davamız” diyor. Örneğin yasalarla belirlenen işi, ucuz enerji temin etmek olan Enerji Bakanı bile belirsiz bir davadan söz ediyor. Nedir bu dava?
“Davam” dedikleri şey aslında şu: “Ben Tayyip Erdoğan’ın takdirinin elinde esir durumdayım. Eğer beni seçerse memnun olurum ama seçmiyorsa sesimi çıkarmayacağım” demektir.
Peki, Erdoğan’ın davası nedir?
Dava kavramı bütün mukaddesatçı, milliyetçi kesimde vardır. Ülkü kavramı da böyle mesela. İçeriği çok tartışılmayan bir adanmışlık diyebiliriz. Davanız nedir, diye sorduğunuz zaman ne diyecek? Türkiye’nin, İslam âleminin kalkınması... Arkasından da İslamcılığın temel temalarından olan İslam birliği...
Bu davanın topluma yansıması ne olacak?
Totaliterce hareket eden bir rejim ortaya çıkabilir. Toplumun çoğunluğunun, azınlığın itirazlarını bir tür çoğunluğa isyan şeklinde sunması söz konusu. Şu andaki yönetim, kanunu sevmiyor. Reform ve değişim anında eski yapı çözülüyor. Eski bina büyük bir keyifle yıkılırken, yeni bina için bir şey yapılmıyor. Her şey müteahhidin keyfine kalıyor. Normalde sağlıklı bir rejim kurmak için yıkılan eski binanın yerine yenisinin hemen yapılması gerekir. Şu anda kasıtlı olarak ikisinin arasına boşluk kondu ki, keyfi bir yönetim kurulabilsin. Şu anda Türkiye’de herkes Erdoğan’ın ağzına bakıyor. Basında bütün köşe yazarları kendisini Erdoğan’a göstermek için zıplıyor. Yazılarının başlığında Erdoğan ismini geçiriyor ki, fark edilsin. Aynı yazı farklı edebi üsluplarla başka başka kişiler tarafından yazılıyor.
O zaman ortada bir devlet yok.
Eski devlet yıkıldı, yenisi de kurulmadı. Devlet şu anda likit halde var. Yani sıvı bir halde. Devlet dediğimiz şu anda Tayyip Erdoğan. ski devletin yıkılmasının hemen sonrasında, yeni devletin kurulmasının hemen öncesindeyiz.
AK Parti iktidarının ilk yıllarında Kemalist yazarlar, hükümetin Türkiye’yi Malezya’ya çevireceğini yazıyorlardı. Bu hükümetin model aldığı bir ülke var mı?
Ben başka ülkelere yapılan benzetmelere çok itibar etmiyorum. Bir Türk modeli üzerinde çalışılıyor. Yeni Türkiye denmesinin bir anlamı da bence budur. Bir Hilafet yapısı hedefleniyor Türkiye’de...
Nasıl? Hilafet mi kurulacak? Tarih yaptığını düşünen, topluma karşı iktidar sorumluluğu hisseden bütün aktörlerde bu hilafet isteği var. Özellikle Türklerde var. Nasıl olacak bu? Türkiye’de toplum daha fazla mı İslamileştirilecek?
Zannetmiyorum. Sembolik bir yapı olacak.
O zaman Müslüman toplumlar buradaki hilafeti neden tanısınlar?
Bu daha çok ekonomik entegrasyon şeklinde, siyasi nüfus şeklinde olacak. Bu şimdi “Osmanlıcılık” şeklinde ifade ediliyor. Dindar Türkler, Kemalizmin laikliğine ve anti Osmanlıcığılına karşı dindarlığı Osmanlıcılık şeklinde yüceltiyor.
Türkiye modeliyle kastettiğiniz hilafet mi?
Türkiye modeli denen şey aslında Almanya modelidir. İslamcılar, Nazi düşüncesinden çok etkilendiler. Ben faşizm derken safi kötülük anlamında söylemiyorum. Yaşadığımız Alman modelidir. Alman ideolojisinin kendisini konumlandırması, insandaki asaleti üstte tutun bir şey olarak sunulmuştu. İsmet Özel’de mesela bu tutum çok nettir. Yani “davam” ile “Kavgam” arasında bir yapı oluştu.
Cemaatin başına gelenleri izliyoruz. Cemaat’e bundan sonra ne olacak?
Cemaat bir süre devletten sürülecek ve bedel ödeyecek. Çünkü Erdoğan’a bayrak açtı. Cemaat bir parti olmadığı için kapatsanız yok olacak bir yapı değil. Cemaatin ruhu çok güçlü bir şeydir, yok olmaz ama kurumlarını, etki alanını kaybeder. Ama en önemlisi toplumdaki imajıdır. Artık arkadan vuran bir güç simsarı gibi algılanıyor.
Ama Cemaatin hükümete bayrak açmasının temelinde yolsuzluk iddiaları var. Bunun toplumda hiç karşılığı olmadı mı?
Cemaat demiyor ki, bize bağlı olan polisler operasyon yaptı. Bunu dese toplumdaki imajı daha iyi olurdu ama demiyorlar. Bu açıdan Cemaat şu an sadece Erdoğan’a yenildi ama AK Parti’ye göre daha dayanıklı. Bürokrasi içindeki konumunu kaybedebilir ama çok büyük bir dağılma var gibi görünmüyor.