Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Alper Şener, aşı adaletsizliği ve aşıya ulaşamamanın etkili olduğu Güney Afrika, Hindistan ya da Brezilya gibi ülkelerde yeni varyantların ortaya çıkmasının bir tesadüf olmadığını belirterek, "Yüzde 95'i aşılanmamış ülkelerde bu varyantların ortaya çıktığını görüyoruz. Özellikle Afrika aşılanmadan pandeminin dünya genelinde biteceğini düşünmek bence bir hayal" dedi.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ilk olarak Güney Afrika'da tespit edilen yeni varyant B.1.1.529'u ‘endişe verici tür’ olarak sınıflandırdı ve Omicron olarak adlandırdı. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Omicron varyantı nedeniyle Botsvana, Güney Afrika Cumhuriyeti, Mozambik, Namibya ve Zimbabve’den Türkiye'ye seyahat edilmesine izin verilmediğini açıkladı. Son olarak Bakan Koca Omicron varyantının Türkiye'de görülmediğini Delta varyantın daha yoğun olduğunu söyledi.
Virüsün mutasyona müsait olduğunu ve Türkiye'de de taşınmadan kendiliğinden de Omicron varyantının oluşabileceğini vurgulayan İzmir Katip Çelebi Üniversitesi (İKÇÜ) Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Alper Şener, "Bildiğim kadarıyla ülkemizde bu varyant yok ama hızlı yayılıyor ve ülkeye girmiş olabilir. Varyantın bir yerden bir yere taşınması şart değil. Varyantlar mutasyon havuzu yoğun olan ülkelerde kendiliğinden de çıkabilir. Şu anda da Omicron varyantının Afrika'dan Avrupa'ya taşınmadığı, Afrika'dan önce Avrupa'da çıktığı iddia ediliyor. Virüs mutasyona müsait. O ülke sınırları içerisinde taşınmadan da oluşmuş olabilir. Delta ve Alfa varyantında da tüm önlemler alınsa da Türkiye'de çıktı. Hatırladığım kadarıyla bu varyantlarda dışarıdan gelen kişi ya da kişiler tarafından yayıldığı ile ilgili bir argümanımız yok. Virüsün doğasında olan bir şeyin taşınması şart değil" ifadelerini kullandı.
Covid-19'un doğasında sık mutasyon geçirme ve yeni varyantların bulunduğunu ifade eden Prof. Dr. Şener, Omicron varyantının da bunlardan bir tanesi olduğunu dile getirdi. Virüsün aşıdan kaçabilme potansiyeline sebep olacak bir varyanta dönüşme olasılığının bulunduğunu dile getiren Prof. Dr. Şener, "Bu hızlı değişimleri ilk olarak Delta varyantında yakaladık. Delta varyantı, özellikle S proteinine yakın bölgelerde hızlı yayılan ve bulaşan bir formata döndü. Omicron varyantında ise özellikle S protein bölgesinde Delta varyantında olan değişimden kat kat fazla değişim ortaya çıktı. 30'dan fazla bölgede genetik değişim var. Virüsün vücuda girmesini hızlandıran ve virüsün hızlı çoğalmasını sağlayan genom bölgesi burası. Hızlı çoğalmayla birlikte Delta'dan daha bulaşıcı olma olasılığı yüksek. Ama klinik yansımasını tam bilmiyoruz" dedi.
Varyantın aşıdan kaçma özelliğiyle ilgili hala bazı soru işaretleri olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Şener, Omicron varyantına karşı Sinovac ve Türkovac'ın daha güçlü antikor oluşturabileceğini belirtti. Prof. Dr. Şener, "Aşıların koruyuculuk yelpazesini S proteinine karşı oluşan antikora göre bakıyoruz. S proteininde bu kadar ciddi değişim varsa yaygın uygulanan aşılarda antikordan kaçma potansiyeli olabilir mi? Bu hücresel düzeyde laboratuvar ortamında denenmeye başladı. Buradan çıkan hipoteze göre tüm mRNA aşıları standart olarak S proteinine karşı antikor oluşturuyor. Ama Sinovac ve Türkovac gibi inaktif aşılar sadece S değil aynı zamanda M ve N proteinine karşı antikor oluşturuyor. Ülkeler teknik olarak olası varyantlara yönelik aşı çeşidini artırıyor. Türkiye'nin hem S hem N proteinine karşı antikor yanıtı oluşturan bir aşının yaygın kullanımına yönelik hazırlık yapmış olması bizim buna yönelik iyi bir planlama yaptığımızı gösteriyor. Dolayısıyla Omicron varyantına karşı Sinovac ve Türkovac'ın daha güçlü antikor oluşturacağını söyleyebiliriz. Omicron'un yaygın görüldüğü ülkelerde, daha etkin aşılar gelinceye kadar, inaktif aşılar kurtarıcı olabilir" açıklamalarında bulundu.
Omicron varyantının Delta varyantında olduğu gibi orijinal hastalıktan daha ağır bir tabloya sebep olmadığını belirten Prof. Dr. Şener, "Bu varyanttan etkilenen hastaların bir kısmı aşılı olduğu için koruma yelpazesi var. Hong Kong'daki iki hastanın mRNA aşısı ile aşılandığını biliyoruz. İki hasta da dördüncü PCR testi pozitif çıkmış yani ilk testlerde negatif çıkmış. Bunu öngörerek DSÖ teknik bir rapor yayınladı. Özellikle Spike (S) başak protein bölgesindeki ilgili genom dizisini yakalamayan PCR testlerinin bu hastalıklarda tarama amacıyla kullanılması uygun değil. Türkiye'de böyle bir test kullanılmıyor. DSÖ'nün önerdiği testi yani Delta ve Omicron varyantını yakalayan bir test kullanıyoruz" dedi.
Tüm varyantlara karşı en etkili koruyuculuğun önlemlerle sağlanabileceğini hatırlatan Prof. Dr. Alper Şener, varyantların hiçbirinin maske, mesafe ve el hijyeninden kaçamadığına dikkat çekti. Türkiye'de salgının başından beri aşı ve diğer ilaçlar olmadan da önlemleri ön planda tutarak koruma yelpazesinin maksimum düzeyde tutulduğunu kaydeden Şener, "Türkiye gibi ülkeler ve dünyanın genelinde, Delta varyantı yüzde 95'ten fazla etkin. Elimizdeki aşılar Delta varyantına karşı yüzde 90'larda koruyuculuk sağlıyor. Bu yüzden bir an önce aşımızı ve hatırlatma dozunu olmamız lazım. Almanya ve Avrupa'daki temel problem hatırlatma dozuna geç geçmelerinden kaynaklanıyor. Almanya'da günde 70 bin olgu oluyor. Bunun temel sebebi 3'üncü dozu önemsemeyip geç başlamaları. Aşıları bu mücadelenin tam merkezine oturtmamız lazım. Maske, mesafe, el hijyeni ve aşı olmazsa olmazımız. Birileri çıkıp bu aşı etkinliğini kaybetti, demediği sürece mevcut aşılar 90 civarında koruyuculuk sağlıyor. Yüzde 90 oranında hastaneye yatışı önlüyor. Yüzde 99 oranında ölümü önlüyor, zaten bir aşıdan daha fazla bir rakam beklenmez" ifadelerini kullandı.
Türkiye'de belirli aralıklarla varyant taraması yapıldığına dikkati çeken Prof. Dr. Şener, "Herkes müsterih olsun bu varyant ülkemizde görüldüğü anda o bölgede sınırlı tutmak için hastanın izolasyonu, hastanın karantinaya alınması gibi ek önlemler getirilebilir. Bunların aynısını diğer varyantlarda yaşadık. Tedirgin olmanın ya da paniğe kapılmanın bir anlamı yok. Hayatı devam ettirecek düzeyde aşılama oranını yüksek tutmalıyız. Aşı adaletsizliği ve aşıya ulaşamamanın etkili olduğu Güney Afrika, Hindistan ya da Brezilya gibi ülkelerde yeni varyantların ortaya çıkması bir tesadüf değil. Türkiye'de de iki farklı etkin aşı ve yerli aşıya karşın hala aşılanmakta direnen bir grup var. Bu grup varyantın en çok sevdiği popülasyon. Aşılanma yüksek olsa kendi içimizde varyant çıkma potansiyelini düşüreceğiz. Yüzde 95'i aşılanmamış ülkelerde bu varyantların ortaya çıktığını görüyoruz. Özellikle Afrika aşılanmadan pandeminin dünya genelinde biteceğini düşünmek bence bir hayal" diye konuştu.