New York Times’ın bilim editörü George Johnson’ın kaleme aldığı “Bilim Tarihindeki En Güzel 10 Deney” karmaşık bilimsel gerçekleri yalın bir dille anlatırken ilginç bilgiler de içeriyor. Bu tür kitapları severim, bilimin keyfini sürmemize olanak verdikleri için. Çünkü özenli yazılan “popüler bilim kitapları” karmaşık, bilgi ve uzmanlık gerektiren bilimsel olayları, deneyleri, dönemeçleri yalın, anlaşılabilir bir dille ve kurguyla anlatırlar. Elbette bu kitapları okumak için de belli bir alt yapı gerekli ama inanın lise mezunu ve öğrenmeye istekli olmanız yeterli olacaktır. “Bilim Tarihindeki En Güzel 10 Deney” gibi. Biz fanilerin şükran borçlu olduğu 10 ünlü bilim adamının 10 güzel deneyini içeren bir kitap bu. Ama asla deneylerle sınırlı kalmıyor. O bilim adamının hikayesini, o deneyin bilim güzergahının neresinde, nasıl başladığını ve nasıl sonuçlar doğurduğunu binlerce karmaşık bilgi içinden süzerek billur gibi önümüze koyuyor. Galileo’nun yerçekiminin gücünün sırrını aramasından, William Harvey’nin kalbimizle ilgili “can alıcı” keşiflerine, Newton’un ışığın peşine düşmesinden James Joile’un termodinamiğin ilk basamağına ulaşmasına kadar ilginç on deney bu. Ancak kitaba adını veren deneyler aslında bunlar değil. Çünkü George Johnson’un kaleminde bilim adamlarının bizzat kendisi birer deneye dönüşmüş. Johnson her bir deneyin hikayesini anlatırken aslında tarihin en önemli 10 bilim adamının portresini kaleme almış. İşte bu da karşımıza oldukça ilginç, çarpıcı bilgiler çıkarmış. Bunlardan birkaçı: Galileo Şarkı söyleyerek deney yapardı Galileo, yerçekiminin gücünü ölçmek için özel bir tahta düzenek hazırlamıştı. Ancak bunun için Galileo’nun bir saniyeden daha küçük aralıklarla çalışması gerekiyordu. Peki bunu o dönemde nasıl yapmıştı? Galileo uzmanlarından Stillman Drake 1972’de bu deneyi tekrarlarken bu ilginç detayı fark etti ilginç bir keşifte bulundu: Gerekli olan tek şey, zamanı eşit parçalara bölmekti ki, iyi bir müzisyen de bu doğal olarak vardı. Mesela bir orkestranın zilcisi, zile diyelim ki 1/64 saniye kadar geç vursa bile bunu sadece orkestra şefi değil herkes fark eder. Bu yüzden Galileo da topu düzenekten yuvarlamadan önce basit bir şarkı tutturmuş olmalıydı. Şair Lord Byron’un kızı, Faraday’ı baştan çıkarmaya çalıştı Elektromanyetizma alanındaki keşifleri ile tarihin akışını değiştiren bilim adamlarından Faraday’la ilgili olarak kitapta oldukça ilginç bir bilgi var. Meğer ünlü şair Byron’un kızı Ada Lovelace’la ilginç bir ilişkisi varmış. Zira Lovelace son derece ilginç bir kişilikti. Annesi gibi o da matematiğe düşkündü ve onun da annesi gibi bu gibi bir hastalık olarak görülmüştü, ne de olsa öğretmenlerinden biriyle kaçmaya çalışmıştı. Ama yakalanmış, eğitilmiş hatta soylu bir adamla evlendirilmişti. Ama o yine de sürekli bilim adamlarıyla olmak istiyordu. En yakın arkadaşlarından biri mucit Charles Babbage’dı ve ona “Sayıların Büyücüsü” diyordu, Lovelace’ın kendisi ise “Bilimin Gelini.” İşte bu kontrol edilemeyen genç kadın bir süre sonra gözüne İngiltere’nin yaşayan en büyük bilim adamlarından Faraday’ı kestiriyor ve 28 yaşındayken ona mektuplar yazmaya başlıyor. O sırada Faraday büyük keşiflerini geride bırakmış, depresif bir hayat sürmekte... Lovelace’ın yazdığı mektuplar ise, yazarın da belirttiği üzere belki iddialı ifade ama Faraday’ın tekrar laboratuarına girmesine ve elektromanyetizma ile ışığın bağlantısını ortaya koymasına vesile oluyor. Bu iki kişi arasında bir ilişki yaşanmıyor, zaten Faraday evlidir, dindardır ve 53 yaşındadır. Ama Lovelace ona sürekli mektuplar yazar. Mesela ilk mektubunda şöyle diyor: “Emrettiğinde rengarenk ışıldayan ve tatlı sözlü hayaletin olacağım. Ama şimdilik, yanında küçük uslu bir kuzgun gibi oturup seni tanımayı ve yardımcı olmayı öğretmeni bekleyeceğim. Sihirli bir değnekle senin olabilir ve onu büyük bir zevkle ellerine teslim edeceğim.” Müziğe eşlik ediyorlardı Pavlov’un köpekleri Şartlı reflekslenmeyi ortaya koyan İvan Pavlov köpekler üzerinde yaptığı deneylerle tanınır. Johnson kitabında bu köpeklerin isimleri de var: Lada, Lyşka, Zhuchka, Pestryi, Laksa gibi... Aralarında Baykal ve Cengiz Han adını taşıyanlar da... Pavlov ve arkadaşları köpekler üzerinde şartlı reflekslandirme deneyleri yaparken köpeklerin belli düzeyde müzik yeteneklerini de olduğunu ortaya çıkarmıştı. Belli bir nota, mesela si-minör çalındığında salya akıtmak üzere eğitilmek için eğitilmiş bir köpek daha yavaş çalınsa da her bir notaya tepki veriyordu. İşte bu nedenle Pavlov’un köpekleri sadece deneylerde kullanılmakla kalmıyor birer maskota da dönüşüyordu.