Klinik Fizyoloji Uzmanı Doç. Dr. Gürer Budak, “Bilim ve teknoloji ilerledikçe hayatımız pozitif anlamda kolaylaşırken, diğer yandan önemli sorunları da beraberinde getiriyor. Bunun bedelini daha çok hasta olarak ve daha hızlı yaşlanarak ödüyoruz” dedi.
Doç. Dr. Gürer Budak, günümüz insanının modern yaşantının gereklerini yerine getirip tam ‘rahat edeceğim’ dediği zamanda beklenmedik biçimde kronik hastalıklarla karşılaştığını söyledi. Dr. Budak, bilim ve teknolojideki ilerlemelerin pozitif anlamda insanların hayatını kolaylaştırırken, aynı zamanda diğer yandan önemli sorunları da beraberinde getirdiğini belirtti.
Marmara Denizi’nde kirliliğe yol açan müsilaj (deniz salyası) probleminin de buna çok benzer olduğunu ifade eden Dr. Budak, “Bilim, teknoloji ve medeniyet ilerledikçe insanoğlu bunu daha hızlı yaşlanarak ya da daha kolay, hızlı hasta olarak bedelini ödüyor. Aslında bu da beklenmedik bir şey değil, tahmin edebildiğimiz bir sonuç. Ülkemizin gündeminde yer alan müsilaj problemi de buna çok benzerdir. Normal şartlarda aslında günümüz insanı modern yaşantının sonucunda çok büyük emekler sarf ederek belli bir noktaya geliyor ancak tam ‘rahat edeceğim’ dediği zamanda birtakım beklenmedik kronik hastalıklarla karşılaşıyor. Aynada kendisine baktığı zaman daha hızlı yaşlandığını fark ediyor. Bu bir sürpriz değil. Dediğim gibi bilimin, teknolojinin ilerlemesinin, medeniyetin gelişmesinin güzel tarafı olduğu gibi bizlere birtakım sorunları da beraberinde getiriyor. Bunun bedelini daha çok hasta olarak ve daha hızlı yaşlanarak ödüyoruz” diye konuştu.
Budak, eskiden hekim olarak karşılaştıkları hastalık gruplarının ve bunların etkenlerine bakıldığında günümüzde karşılaşılan hastaların, hastalık gruplarının ve etkenlerinin çok değiştiğini kaydetti. Tanı koymakta ve tedavi etmekte oldukça zorlandıklarını söyleyen Budak, “Genel olarak baktığımız zaman günümüz insanı bundan 100 yıl önceki herhangi bir insanın belki bir ömür boyu karşılaşamayacağı iç ve dış zararlı faktörle belki 1 günde karşılaşıyor. Bunlar, şehir tipi yaşantı bunun en önemli etkenlerinden bir tanesi. Temiz havanın dolaşmadığı, güneş almayan kapalı ofisler, klima sistemleri, lambalar, monitörler, cep telefonları, tabletlerden kaynaklanan çok yoğun elektro manyetik radyasyon, besinlerle ilgili sıkıntılar, işlenmiş gıdalar, dış toksinler, stres, yaşam koşturmacası gibi bir sürü iç ve dış faktör gerçek anlamda somut hastalık etkeni olmamasına rağmen vücuttaki immün sistem hücrelerinde sürekli bir alarma duygusu yaratıyor. Bu durum bağışıklık sistemimizin sanki çok büyük bir risk ve hastalık etkeni varmış gibi sürekli ve belli bir dozda aktif durumda kalmasına sebep oluyor” dedi.
İç ve dış toksik faktörlere daha uzun süre maruz kalındığının altını çizen Budak, şunları kaydetti:
“Ömür uzadıkça beklenen ömürde normal şartlarda kısa zaman içerisinde karşılaşmayacağımız birtakım kronik dejeneratif hastalıklar dediğimiz hastalıkların görülme sıklığı artıyor. Bundan 300-500 yıl önce ortalama ömrü 40-50-60 yaş olan insanın gerek genetik mirasıyla gerekse dış etkenlerle karşılaştığı sorunlar sonucunda ortaya çıkaracağı hastalık oranı örneğin, yüzde 20-30 iken, şimdi beklenen ömrün 80’li 90’lı yıllara uzaması ve bu süre içerisinde maruz kaldığımız zararlı etkenlerin daha da fazla olması bizlerin daha sık hasta olmasına sebep oluyor. Ancak hastalıkların niteliği de değişti. Eskiden daha net etkenini belirleyebildiğimiz somut ve rahat tedavi edilebilecek birtakım hastalıklarla mücadele ederken artık kronik kronik inflamasyonla sadece antiinflamatuar dediğimiz ajanlarla mücadele etmek kolay değil bir şey değil. Çünkü sürekli devam eden bir iç ya da dış stres toksinlerin antiinflamatuar birtakım ajanlarla azaltılması mümkün olmayacak.”
Ömrün uzaması ve daha yaşlı popülasyonun dünyada sayısının artmasıyla Alzheimer, Parkinson gibi hastalıklarla daha sık karşılaşıldığını belirten Budak, “Birbirinin etkeni-sonucu olan bu kötü zinciri kırmak insanoğlunun kendi elinde. Sağlıklı yaşlanabilmek için aynen Marmara Denizi’nde müsilaja sebep olan temel kritik faktörler ne ise, insanın kendi organizmasında, damarlarında, organlarında yıkıma yol açan, daha sık hasta eden, daha hızlı yaşlanmaya sebep olan etkenleri engellemek ve yok etmek de yine insanın kendi elinde. Ne yapacağız, düzenli egzersiz yapacağız. 100 yılın hastalığı bence hareketsizlik. Bu herkesin ortak problemi. Bu problem ile mücadelenin başlangıcı yine insanoğlunun kendisi. Hareket edeceğiz, sağlıklı besleneceğiz. Vücudumuzdaki serbest radikal yükünü azaltacağız. İmmün sistemimize bu anlamda destek olacak doğru takviyelerle sağlıklı olmaya ve sağlıklı yaşlanmaya çalışacağız” dedi. (DHA)