Depremlerde yıkılan ya da büyük hasar alan binaların neden bu halde olduğuna ilişkin çok sayıda farklı etkene işaret edilirken, bu etkenlerden birisi olarak da binaların kolonlarına içinde yaşayanların verdiği zararlar gösteriliyor. Uzmanlara göre ise yapıların iskân verildikten sonra da denetlenmesi şart.
Kahramanmaraş merkezli depremlerin acısı halen çok taze iken, yıkılan ya da ağır hasar alan binaların sadece eski olanlar değil yeni binalar olduğu da göze çarpıyor. Yeni yönetmeliklere göre inşa edilmesi ve aslında yıkılmamaları gereken bu yapıların enkaza dönüşmesinin nedenleri arasında ise zemin yapısı ve buna uygun inşa edilmemesi, kullanılan hatalı ve eksik malzeme, projeye bağlı kalmama, denetimin eksik ya da hatalı olması gibi çok sayıda etken sıralanıyor.
Bazen de binaların yıkılmasına bina sakinlerinin veya iş yeri için kullananların binanın en önemli elemanlarından olan taşıyıcı sistemlerini yani kolonlarını kesmesi neden olabiliyor. Genellikle binaların altına otopark, araba galerisi, market, işyeri açılması istendiğinde yer sağlamak için kolon kesilebiliyor ya da bazen de tesisatçıların kolonlara büyük zararlar verdiği gözlemlenebiliyor.
Son depremlerde ise yıkılan yeni binaların ne kadarında kolon kesilmiş olduğuna ya da yıkıma bunun mu neden olduğuna ilişkin sayısal bir veri şu an için bulunmuyor. Ancak gerek Hatay gerekse Diyarbakır’da yıkılan binalar arasında kolonları kesildiği için deprem öncesinde durumu yargıya taşınanlar da var.
Uzmanlar, binaların en önemli, olmazsa olmaz unsuru olarak gösterilen kolonlarının kesilmesinin bir binanın deprem olmadan bile yıkılmasına yol açabileceği uyarısında bulunuyor ve denetimdeki eksikliklere işaret ediyor. Ancak uzmanların dikkat çektiği bir başka husus ise son depremlerdeki yıkımın büyüklüğü sadece bu nedene bağlanamayacağı.
Peki bu kadar yaşamsal önemdeki kolonlarla ilgili denetim süreci nasıl? Bir yapıdaki kolonların projesindeki gibi yerinde durup durmadığı kontrol edilebiliyor mu?
Türkiye'de bir binaya iskân izni verildikten sonra denetlenmesine, kolon kesilmesi gibi projeye aykırı uygulamaların olup olmadığının kontrolüne ilişkin bir hüküm bulunmuyor.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı Buğra Gökçe, DW Türkçe’ye yaptığı açıklamada yapı denetiminden sonraki süreçte de binalara ilişkin denetim sürecinin devam etmesi gerektiğini söylüyor.
Gökçe, bunu sık sık tekrarladığı şu çarpıcı örnekle anlatıyor:
"Mesela bir araba alıyorsunuz. 2 yılda bir arabanızın trafik muayenesini yaptırmak zorundasınız. Egzoz borusundan dikiz aynasına kadar her şeye tek tek bakılıyor. Eğer uygun değilse trafiğe çıkamıyorsunuz. Çıkarsanız polis yakalarsa ceza kesiyor. Bir ev aldıktan sonra ise taşıyıcı sisteme zarar verecek şekilde mutfağıyla balkonunu birleştirmişsiniz ya da alt kattaki işletme market arabası rahat geçsin diye kolonu kesmiş. Bunu kimse denetlemiyor."
Devletin her binaya bir bekçi dikemeyeceğini, bu nedenle vatandaşın da bu konuda duyarlı olması gerektiğini söyleyen Gökçe, ancak yine de kamu otoritesinin sadece proje ve inşaat aşamalarında değil iskân verildikten sonra da denetimlerini sürdürmesi gerektiğini belirtiyor. Gökçe, "Yapı denetimi ve ardından iskân ruhsatı yani oturma izni alan binanın denetim süreci dahil ilgili süreçlerin tümünün gözden geçirilmesi gerekiyor" diyor.
Gökçe, bazı durumlarda belediyelere onaylatılan ve iskân alınan projelerle yapılanlar arasında farklılıklar olduğunu belirterek, bunun nasıl olabildiğini şöyle aktarıyor:
"Müteahhit iskana esas projeyi belediyeye onaylatıyor. Belediyeden onayı aldıktan sonra ise içeride normalde olmaması gereken değişiklikler yapıyor ve ev sahibine böyle teslim ediyor. Bundan belediyenin haberi olmuyor ve şikâyet gelmediği sürece de görmüyor."
Bu süreçte çoğunlukla vurgulanan bir başka büyük yanlışlık ise devletin sık sık getirdiği imar afları. Bazı müteahhitlerin önce inşaat ruhsatı aldığını ancak inşaatını belediyeye onaylattığı proje ile birebir aynı yapmadığını söyleyen Gökçe bunu şöyle anlatıyor:
"Mesela projeden fazla metrekareler yapıyor ya da bazı eksik donatılar kullanıyor. Bunu denetleyecek olan yapı denetim ve nihayetinde oturma iznini verecek olan da ilçe belediyesi. Ama yapanın çok da umurunda değil. Çünkü 'nasıl olsa imar affı çıkar, şu an oturma izni almasak da inşaat ruhsatıyla elektriği, suyu bağlatır oturmaya devam ederiz. Af çıkınca da fazla metrekareyi ücreti karşılığı devlet affeder' diye düşünüyor."
Gökçe, ancak bu fazla metrekarelerin ya da projeden farklı uygulamaların yapının statiğini bozabileceğini söyleyerek, "Bazen zemin kattaki ticari hacmi daha çarpıcı hale getirmek için kolon kiriş genişlikleriyle oynamaya da gidilebiliyor" diyor.
İBB Genel Sekreter Yardımcısı depremlerin ardından vatandaşlardan kendilerine gelen başvuruların çok arttığını da belirterek, binasının kolonlarının kesildiğinden şüphelenen kişilerin ilçe belediyelerine mutlaka başvurmasını tavsiye ediyor.
Peki oturduğu, çalıştığı ya da alışveriş yaptığı bir binada kolonların kesildiğinden şüphelenenler nasıl bir hukuki süreç izlemeli?
Türkiye Barolar Birliği Başkan Yardımcısı Sibel Suiçmez, DW Türkçe'ye yaptığı açıklamada sahadan kendilerine pek çok binada kolonların kesilmiş olduğuna ilişkin bilgiler geldiğini belirterek, sadece deprem değil normal zamanlar için de izlenecek yolu şöyle aktarıyor:
"Böyle bir binada oturuyorsak yapacağımız önemli iki iş var. İlla bunu fotoğraf çekmemiz, ispat için delil bulmamız gerekmiyor. İlki bu değişikliğin bulunduğu ilçe belediyesinin imar müdürlüklerine şikâyet etmek. Bunun için o binada oturuyor olmanız da gerekmiyor. İhbar eden sıfatıyla mesela bir markette ya da bir bankada böyle bir şeyi tespit ettiğinizde hemen o ilçedeki imar müdürlüklerine ihbar edin."
Suiçmez, ikinci yapılacak şeyin ise o ilçe ya da ildeki cumhuriyet savcılıklarına gidilerek ihbar eden sıfatıyla şikâyette bulunmak olduğunu aktarıyor.
Şikâyetin ardından savcılık makamının bilirkişi ile ya da belediyenin ilgili kurumları ile o mekânı incelemesi gerektiğini söyleyen Suiçmez, usulsüzlük bulunması durumunda hemen soruşturma aşamasına geçileceğini, takipsizlik verilmesi durumunda ise hukuki yolların bitmediğini belirtiyor.
Savcılığın takipsizlik kararı vermesi durumunda hemen 15 gün içinde o yerin bağlı bulunduğu ağır ceza mahkemesindeki sulh ceza hakimliğine takipsizlik kararının hukuki dayanağının olmadığı gerekçesiyle şikâyette bulunulması gerekiyor.
Suiçmez'in verdiği bilgiye göre bir bina kolonları kesildiği için yıkıldığı ve orada ölüm, yaralanma ya da maddi hasar meydana gelmesi durumunda projeye aykırı bu işlemi yapan kişiler hem ceza hukuku hem de borçlar hukuku açısından sorumlu oluyor. Suiçmez, Barolar Birliği olarak bu kişilerin "olası kasıtla hareket edildiğinin kabulüyle ölüm olduysa kasten öldürme fiili nedeniyle suçlanması ve bunun da cezasının müebbet olması" gerektiğini düşündüklerini belirtiyor.
Öte yandan Türkiye'de gerek yargının gerek idari makamların ihbarları değerlendirme süreci ve devamında açılan yargılama süreci çok uzun sürebiliyor ve deprem ya da başka bir nedenle o sırada binanız yıkılabiliyor.
Suiçmez bu tür durumların vatandaşta güven kaybına yol açtığına ve Türkiye’de pek çok alanda bir cezasızlık politikasının izlendiğini söyleyerek şöyle konuşuyor:
"Yapılan ihbarlar bir an önce değerlendirilmeli. Hemen bu yerlere gidilmeli ve gerekli sonuç olumlu ya da olumsuz, en azından vatandaşın yapmış olduğu bir başvuruya devletin artık hemen bir refleks gösterdiğinin ispat edilmesi gerekiyor. İşte bu noktada devlete çok önemli görev düşüyor."
Suiçmez, yargı ya da idari başvuru süreçlerinin yavaş işliyor olmasının kimseyi yıldırmaması gerektiğini de söyleyerek, şunu vurguluyor:
"Bu süreçlerde gerek vatandaş gerekse hukukçular olarak yargının ve idari süreçlerin yavaş işliyor olmasının bilinci içerisinde bıkmadan, usanmadan, yılmadan ve korkmadan idareye başvurmaya devam edelim. Yargıya başvurmaya devam edelim. Ve bu geç işleyişten dolayı onlara sorumluluk doğacağını tekrarla hatırlatalım. Bunun ötesinde onlar hakkında da suç duyurusunda bulunalım."