HDP Grup Başkanvekili Ahmet Yıldırım, Başbakan Binali Yıldırım’a 15 yıldır AKP’nin iktidarda olduğunu hatırlatarak “Türkiye toplumu da merak ediyor, kim abidik kim gubidik?” diye sordu.
Binali Yıldırım, referandum çalışmaları için gittiği Sinop’ta 16 Nisan’da referanduma gitmesi planlanan anayasa değişikliğini halka anlatırken "Seçimde mevcut sisteme göre siz hükümeti seçemiyorsunuz, sadece meclisi seçiyorsunuz. Kim bakan olacak kim başbakan olacak buna karar veremiyoruz. Sonra orada abidik gubidik bir takım işler oluyor. Bir bakıyorsunuz hiç aklımıza gelmeyen biri Başbakan olmuş" demişti.
Ahmet Yıldırım, Meclis’te gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunduğu bir basın toplantısı düzenledi. Yıldırım’ın değerlendirmeleri şöyle:
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü yaklaşık 130 yıldır kutlanıyor. Biz HDP olarak ne kadın özgürlüğünü ne de planlamalarımızı 1 günle sınırlı tutuyoruz. 3 günden beri kadın arkadaşlarımız mitingler, paneller ve şölenlerle 8 Mart’ı kutlamaya çalışıyor. Bazı yerlerde anlamsız yasakların kaldırılması yönünde mesafe kat etmişken, Diyarbakır’ın kayyum belediyesi kadını sadece anneliğe, sevgililiğe kodlayan bir billboard yaptı, ibretle izledik. Siyasi iktidarın 'namusçu' yaklaşımından hala kurtulamamış olduğunu gördük. Kadının toplumsal cinsiyet eşitliği yönündeki tüm engellerin kalkacağı umuduyla selamlayarak 8 Mart’ı kutluyorum.
Hükümet, iç siyasetteki yanlışlıkları dış siyasette tekrarlıyor ve bunu 80 milyona fatura olarak ödetiyor. Kurduğu ilişkiler 5-6 yıl öncesini aratır noktaya geldi. Dış siyasette kimliksiz, omurgasız bir bakış açısı var. Bu durumun açığa çıkardığı faturayı sadece iktidarlar ödemiyor. Bu yanlışlardan çıkan faturanın emekçi halklara ödetilmesi kabul edilemez. Türkiye’de dış ilişkiler öngörüsüzlüğü aydan aya, haftadan haftaya değil saatten saate ilkesiz bir noktaya varmıştır.
Sadece son bir ayda Türkiye El Bab’tan kaç kere çekildi? Sadece son bir ayda Menbiç politikası kaç kere değişti? Rakka operasyonu konusunda birbirini tekzip eden kaç açıklama yaptı? Cumhurbaşkanı, Başbakan, Milli Savunma Bakanı ve Genelkurmay Başkanı sanki birbirinden farklı diplomatik kimliklere sahipmiş gibi konuşuyorlar. Milli Savunma Bakanı’nın söylediğini Başbakan, Başbakan'ın söylediğini Cumhurbaşkanı tekzip ediyor. Böyle bir omurgasızlık, bu ülkenin yakın ve uzak geleceği açısından tehdittir. İnandırıcılığı kalmayan, dünya halklar bahçesine devlet formuyla yeni girmiş uluslara bile kendini güldürecek bir dış politikaya sahibiz.
Böyle bir öngörüsüzlük içinde bir de Türkiye’nin de müdahil olmaya çalıştığı, Şengal’deki Ezidilere dair politik yaklaşım var. Geçen hafta Barzani Türkiye’den ayrıldı. O ayrıldıktan sonra peşmerge güçlerince Şengal’e askeri operasyon yapılması tesadüf olabilir mi? Bugün yaşanana birakuji (kardeş kavgası) demek zor. Dış kışkırtmalarla kısmi istikrarı bozmaya çalışan bir saldırı söz konusu.
Ezidiler 73 ferman yaşadı. Bu fermanları büyük çoğunluğu inançlarından ötürü, diğer dinlerin saldırılarıdır. Hafızalar hala taze. 2 buçuk yıl önce özellikle Sincar bölgesine saldıran adını herhangi bir dinle anmak dahi istemediğim bir barbarlık ordusunun bir ganimet gibi kadın ve çocukları kaçırışı, Musul’da köle pazarlarında satmaya çalışması akıllarda. En az 2 bin Ezidi kadın ve çocuk hala IŞİD’in elinde. Ezidilerin özgürlüğünü savunan kim varsa 2 buçuk yıldır bu barbar örgütünün eklindeki kadın ve çocukların kurtarılması, topraklarına dönmeleri için uğraşmalıdır. Ezidi halkının iradesinin olmadığı her türlü yaklaşım halkların vicdanında mahkum edilmiştir. Şengal bölgesindeki Ezidilerin kaderi bir başka ulusun, bir örgütün insafına bırakılamaz.
Ezidilerle ilgili olumlu lafı olan herkesin arzusu makuldur. Ezidilerin de beklentisi bu. “Biz kendi öz savunma birliklerimizi kurduk” diyorlar. Tamamı Ezidilerden oluşmuş özsavunma birlikleri var. “Burada özerk bir yapı kurduk, özyönetim inşa ettik” diyorlar. Bu saatten sonra Ezidiler için yapılacak en önemli şey şu: Gerek Irak Kürdistan Bölgesi gerek Bağdat, Ezidilerin bu yaklaşımını tanımalıdır.
Bugün ülkenin 2 ayrı cezaevinde başlatılan açlık grevi 22. gününde. Cezaevlerindeki hükümlü ve tutukluların tek bir talepleri var. Yasalar ve uluslararası sözleşmelerdeki normların uygulanması. Bu kadar. Yeni bir yasa, yeni bir yönetmelik talep etmiyorlar. İnsan onurunu koruyan yönetmeliklerin, yasaların uygulanmasını istiyorlar.
Cezaevlerindeki işkenceleri gündeme getirdiğimizde, hangi cezaevinde işkence var diye soruyorlar. Hangi cezaevinde işkence yok sorusu daha doğru olacaktır. İşkence olmayan cezaevi sayısı azdır. Hak gaspları artık bir sistematiktir. Bunlar da insanlık dışı uygulamalara tekabül etmektedir. Türkiye’nin taraf olduğu sözleşmeler mevcut cezaevi koşullarında yaşanan her durumu işkence olarak tanımlamaktadır.
2 Mart günü sloganlarımızı, müziklerimizi ve referandum söylemlerimizi deklare ettik. Herkesin eşit ve özgür koşullarda referandum çalışması yapma çabası içindeyiz. Yurt içi - dışı fark etmez. Ancak kendisine hala evet argümanı için gerekçe oluşturamamış olan siyasi iktidar ve Cumhurbaşkanı hala ‘evet’i tartışmaya açamadı. Halkımıza sormak istiyorum; 18 maddenin herhangi birinin bu ülkeye sağlayabileceği rahatlamayla ilgili bir cümle duydunuz mu? Cumhurbaşkanı herhangi bir maddeyi izah edebildi mi? Başbakan, bakanlar ve destekçisi olan muhalefet partisi hala içeriğe girmedi. Çünkü tekçilik üzerinden tariflenen bir sistemin 80 milyona herhangi bir katkısı yok. Kendi paketinizi anlatın, bizim karşıtlığımız üzerinden yürüttüğünüz kampanya kabak tadı veriyor. İnandırıcılığı da kalmadı. Evetçi iseniz göğsünüzü gere gere toplumun karşısına çıkın.
Her geçen gün de kendilerini gerek yurt içinde gerek yurt dışında komik duruma düşünecek ifadeler kullanıyorlar. Başbakan geçen gün, “Abidik gubidik başbakanlar çıkıyor” dedi. Biz de soruyoruz son başbakanların hangisi abidikti hangisi gubidikti? 94 yıllık cumhuriyet tarihinin 6’da birinde siz vardınız. Türkiye toplumu da merak ediyor, kim abidik kim gubidik?
Başbakanın kalkıp abidik gubidik demesi, bozkurt işareti yapması anlaşılamaz. Binali Yıldırım, 16 Nisan’nan sonra AKP’de kendisinin yeri olmayacağını biliyor. Acaba bu sebeple MHP genel başkanlığına mı oynuyor? Bu mesajların subliminal algı tarafını bir yana bırakarak soruyoruz, nereye tekabül ettiğini izah etmesi lazım.
Son günlerde sokağa çıkma yasakları ve operasyonlar hız kazandı. Lice’nin 18 köyünden haber alınamıyor, iletişim kurulamıyor. Her operasyondan sonra yıkılmış evler, işkence görmüş insanlarla karşılaşıyoruz. 60 yaşındaki Abdi Aykut işkenceye uğramıştır ve bunu sahiplenen içişleri bakanı görevdedir. Benzer bir sonucu Lice’de de görecek miyiz?
Yıldırım, gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını da yanıtlarken şu açıklamalarda bulundu:
Erdoğan, “Meclisi bombalayanlar da hayırcıydı” dedi. Nasıl yorumlarsınız?
Bu gibi yorumlar üzerinden mağduriyet çıkararak mağduriyetle seçimlere gitmeyi alışkanlık haline getirdiler. Bugüne kadar Gülen, Gülen cemaatinden herhangi birinin hayır ile ilgili bir açıklamasını ben duymadım. Gülen cemaatinden biri resmi bir beyanda bulunmadı. Alçak bir darbe, evet ama o darbeden en az mağdur olan Cumhurbaşkanı ve Hükümet, en çok mağdur olansa 80 milyon insandır. O günden bugüne ülke gün yüzü görmedi. Bu sebeple müsebbip olarak ortaklığı var, mağduriyet az. Ama hiç müsebbip olmayan 80 milyon büyük mağdur.
Tam da karşı tarafı sindirme, korku salarak sindirmeye çalışma ve mağrur iken mağdur olma çabası var. Buradan oy devşirmeye çalışıyorlar. Ama inandırıcılıkları yok. İnsanlar atık o ucuz mağdur rolüne soyunan siyasi iktidara inancını yitirmiş. Artık kabak tadı veriyor, inandırıcılığı kalmamış bir mağduriyet söz konusu.
Biz sivil toplum örgütleriyle bir araya geldik. Farklı siyasi eğilimi olanların evet demesine nasıl saygı duyuyorsam, insanların da hayır eğilimlerinin saygıyla karşılanma hakları vardır. DAİŞ Allah’a inanıyor diye biz uhrevi inancımızdan vaz mı geçeceğiz? Bunun adına siyaset felsefesinden negatif meşruiyet denir. Başkasının karşıtlığı üzerinden siyaset geliştirmektir bu. Bu kendi paketlerinde olan inançsızlıklarından kaynaklanmaktadır. AKP’ye oy veren herkesin yasal hukuki durumu, kriminal durumu aynı mıdır? AKP’ye oy verenlerden bazıları farklı suçlardan hüküm giymiştir. Ama ben kalkıp bakın bunlar evet diyor demem. Ben kendi gerekçelerimi anlatırım
Cumhurbaşkanı’nın ve Devlet Bahçeli’nin Almanya’ya gidişle ilgili açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Allah onların yolunu açık etsin. Hem de kol kola insinler uçaktan. Ancak gittikleri ülkelerin hukuk, egemenlik düzenlerine saygı duyarak gitmek zorundalar. AB müktesebatının uygulanabilirliği Avrupa’da mı, Türkiye’de mi fazla? Avrupa’nın yanlışlarını görmezden gelemeyiz, o ayrı bir konu. Yeni bir anket sonucuna göre Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının yüzde 28'i yurt dışında yaşamak istiyor. Bunların da önemli bölümü Almanya'yı istiyor. Burada hepimizin kendimize çıkaracağı dersler var ama en başta Cumhurbaşkanı ve Hükümetin çıkarması lazım.